Belki de
Lütfen Melih katil olmasın.
Elimdeki davetli listesine bir kez daha bakmıştım. Tahmin ettiğim gibi Arda'nın ismi yoktu. O zaman partiye de gelemezdi.
O zaman bir sorun yoktu.
Değil mi?
"Davetli listesini alabilirmiyim Onur'cuğum?" Emre elimdeki listeyi çekip aldığında derin bir nefes aldım.
Bir sorum yoktu.
"Babam doğum günü için otelin salonunu kullanabileceğimizi söyledi. Ama sonra temizliği biz yapacakmışız." Furkan'ın ardından Akın devam etti. "Yaparız oğlum ne olacak? Hem ileride evimin erkeği olmak içinde pratik olur."
"Hepsini sen yap o zaman Akın." Melih'in alayla gülerek söylediği şeyle bakışlarım onu buldu.
Gerçekten böyle bir şey yapacak olabilirmiydi? Hayır, Melih böyle birisi değildi. Ama Lale'nin de yalan söylemesi için herhangi bir sebep yoktu.
Aklım almıyordu. Neyin içine düşmüştüm ben?
Melih kesinlikle bunu yapacak birisi değildi. Lale ise bu konuda yalan söyleyecek. Peki doğrusu neydi? En yakın arkadaşım gerçekten katil mi olacaktı yoksa bu berbat bir yalanmıydı?
"Onur, abi duyuyormusun?" Önümde sallanan elle bakışlarım Emre'ye kaydı. "Daldın gittin. Diyorum ki pastan neyli olsun?" Omuz silkerek konuştum. "Çikolatalı olsun, herkes sever."
Derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim. "Bu Arda'yı ne kadar sevmiyorsunuz? Yani ölse üzülürmüsünüz?"
"Oğlum sevmiyoruz falan da, o kadar değil." Akın'ın dediği şeyle kafamı salladım.
Gözlerim Melih'deydi.
Melih böyle bir şey yapacak birisi değildi. Hem sena'nın ölümünden en çok etkilenen kişi de oydu. Günlerce ruh gibi gezmişti.
Melih'in katil olma ihtimalindense Lale'nin yalan söyleme ihtimali daha çoktu. Yine de işimi riske atamazdım.
Bir plan yapmam lazımdı.
Melih böyle bir şey yapsın yapmasın bir plan yapmam lazımdı.
Çalan telefonla düşüncelerimden sıyrıldım. Furkan çalan telefonunu açarken ortamda sessizlik oluşmuştu.
"Efendim?"
"Bizim çocuklarla oturuyoruz şimdi, ne oldu?"
"Baba şaka mı yapıyorsun?"
"Müzisyene ihtiyacımız yok."
İster istemez derin bir nefes aldım. Ne olursa olsun Arda'lar o partide olacaktı. Ya devtli olarak ya müzisyen olarak.
"Onlarla anlaşamadığımızı biliyorsun."
"Tamam! Tamam nası istersen. Hadi kapattım." Furkan telefonu sinirle ortadaki masaya bırakarak konuştu. "Arda'lar partiye müzisyen olarak geliyormuş."
"Abi hayır ya!" Emre konuşmaya devam etti. "Babanla konuşsan gelmeseler?"
"Babamı bilmiyormuş gibi konuşma Emre. Partiye geliyorlar dediyse geliyorlardır.
"Onur, gecenin ikisi ve hava soğuk. O yüzden artık anlatırmısın?" Bakışlarım Tuğçe'ye döndu. Furkan ve Tuğçe'yi konuşmak için arka bahçedeki çardağa çağıymışım. Ama hala bir kişi eksikti.
Yanımıza gelen Lale'yi gördüğümde Tuğçe gözlerini devirmişti.
Gerçekten birbirlerini hiç sevmiyorlardı.
Lale'de yanımıza gelerek oturduğunde boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım. "Doğum günü partim de Arda yemekten zehirlenerek ölecek."
"Ne?!" Ani söylediğim şeyin ardından Furkan'ın hayet dolu sesi kulağımı doldurdu. "Yemekten mi zehirlenecek?" Tuğçe'nin sorduğu soruyu Lale cevaplandırdı. "Melih yemeğine zehir katacak."
"Ne?!" Furkan'dan gelen tepkiyi umursamadan Lale'ye bakarak konuştum. "Ondan daha emin değiliz." Söylediğim şeyin ardından Lale mavi gözlerini devirerek umursamazcasına konuştu. "İster inanın ister inanmayın. Size yalan söylemem için herhangi bir sebep yok."
Furkan içinde bulunduğu şaşkınlığı üzerinden atarak konuştuğunda tüm bakışlar onu buldu. "Melih'in de Arda'yı öldürmesi için bir sebep yok. Bunu neden yapsın ki?"
"Eminim ki Melih'i benden daha iyi tanıyorsun Furkan. Bunu gidip ona sormaya ne dersin?" Lale'nin dediği şeyin üzerine kimse bir şey demedi. Benimse şaşırdığım nokta farklıydı.
O çekingen kız ne zamandan beri böyle konuşabiliyordu?
"Oha!" Bakışlarımız Tuğçe'yi bulduğunda konuşmaya devam etti. "İnanmıyorum sen bunları daha önce rüyanda gördün. O yüzden Melih'den bu denli korkuyorsun."
Tabi ya öleceğini bildiği için değil, birisini öldüreceğini bildiği için ondan uzak duruyordu.
"Saçma saçma konuşmayın. Melih'in böyle bir şey yapmasındansa benim yapma ihtimalim daha çok." Lale Furkan'ım dediği şeyle derin bir nefes alarak konuştu. "Dediğim gibi ister inanın ister inanmayın. Şimdi bir plan yapacakmıyız çünkü uykum gelmeye başladı?"
Tüm bakışlar beni bulduğunda derin bir nefes aldım. Neden bu plan yapma işleri hep bana kalıyordu?
"Bence çok detaylı bir plan yapmamıza gerek yok. Önemli olan Melih'in gözümüzün önünde olması."
"Onu sahnede tutalım." Lale'nin hemen ardından tekrar konuştum. "Nasıl?"
"Melih mızıka çalmayı biliyor. Bir yerden bir mızıka bulup onu sahneye çıkartalım. Ama bu en fazla 10-15 dakika olur." Tuğçe'nin ardından Furkan çatık kaşlarıyla konuştu. "Melih'in mızıka çalabildiğini nerden biliyorsun?"
"Unutuyorsun galiba, kısa bir süre öncesine kadar kendisine platoniktim." Tuğçe'nin söylediği şeyi umursamadan Lale konuştu. "Pasta kesme, hediyeler bunlar zaten bir yarım saat sürer. Sonra da Melih'i on beş dakila sahnede tutsak. Yaklaşık bir saat. Partiyi bitiremezmiyiz?"
Furkan onaylamazcasına bir ses çıkartarak konuştu. "Akın ve Emre çok plan yaptı. Bir saate bitirmezler partiyi. Ama olurda bir kavga çıkarsa babam gelip bizzat partiyi bitirir."
"Harika, o zaman partide rast gele birine dalın. Bende o sırada gidip müdüre haber vereyim ve parti erkenden bitsin." Tuğçe'nin ardından Furkan tekrar konuştu. "Dalarız dalmasına da kime dalıcağız?" Furkan'ın bakışları Lale yi bulduğunda tekrar konuştu. "Metin'e dalsak?"
"Ne?!" Şaşkınlıkla açılmış mavi gözleriyle tekrar konuştu. "Saçmalama, niye durduk yere abime dalasın?!"
"Okuldaki herkes birbirimizi sevmediğimizi biliyor. Bence kimse niye kavga ettiğimizi sorgulamaz." Lale çatık kaşlarla Furkan'a bakarken bu sefer ben konuştum. "Hem gerçekten dalmaz. Yakasını falan tutar. Zaten bir şey yapamadan Mirza Amcayı çağırmış oluruz." Lale'nin bakışları beni bulduğunda derin bir nefes alarak konuştu. "İyi peki, ama herhangi bir zarar vermeyin. Her cinayet için abimi dövdürmek istemiyorum."
Kaşlarım çatılırken konuştum. "Her cinayet derken?" Sorduğum soruyla konuşmaya devam etti. "Bunun ilk ve tek olduğunu mu düşündünüz?"
_____(iki gün sonra)_____
"Bayanlar baylar, kaydıraktan kayanlar! Kankam Onur'un doğum günü partisine hoşgeldiniz!"
Şu an Emre ve Akın'ın ortasında, tüm on ikilerin içinde sahnedeydim. Hem kalabalıktan nefret ediyordum hem de Emre ve Akın'ın arasına can güvenliğim yoktu.
Gerçekten istediğim tek şey şu günü sorunsuz bir şekilde atlatmaktı. Bir planımız vardı ama yine de gergindim.
"Bu gördüğünüz muhteşem partiyi iki günde organize ettiğimiz için bazı eksiklikler var. Ama doğum günü çocuğu burda olduğuna göre bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Sevgili müdürümüzün yakışıklı, bad boy kılıklı oğlu sağ olsun otelin salonunu kullanabildik. Melih'ciğim de midelerimizle ilgilenecek. Akın'la bana da eğlence kaldı... Neyse, Furkan pastayı getir!"
Sahneye gözlerini devirerek elinde pastayla Furkan çıktı. Pastayı üzerinde duran tek mum yanarken önümdeki ufak masaya koydu. Salondaki çoğu ışık kapandığında önümdeki muma doğru eğildim.
18. Doğum günüm. Yanımda kısa sürede samimi olduğum dostladım var. İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan ben şu bir buçuk ay içinde dört tane dost edindim.
Bir buçuk ay.
Şu kısa süre içerisinde Furkan her zaman arkamdaydı. Bir şey olduğunda Melih sürekli destek çıktı. Akın yeri geldiğinde küçük bir kardeş yeri geldiğinde ise abim oldu. Emre ise her zaman kafamı dağıtmak için yanımdaydı.
Hepsi olmayan kardeşim gibiydiler.
Sadece bir buçuk ayda olmayan ailem oldular. Ve benim bu yıl için tek bir dileğim var.
Lütfen Melih katil olmasın.
Mumları üfelediğimde salonda bir alkış koptu. Işıklar geri açıldi. Akın elini omzuma atarken Emre konuşmaya başladı. "Evet şimdi sırada -ekolu mikrofonumuz olmasada- ekolu mikrofonda hediye töreni var!" Emre'nin çoşkulyla söylediği şeyin ardından Melih elindeki kutuyla bana doğru geldi.
Kutuyu elime alarak açtığımda ister istemez gülümsedim.
Gece yarısı kütüphanesi, okumak istediğim bir kitaptı.
"Evet Onur'un en yakın arkadaşından bir... bir... bu ne Melih çocuğa kitap mı aldın?" Emre'yi umursamadan konuştum. "Teşekkür ederim Melih." Melih'le birbirimize sarıldığımızda Emre tekrar konuştu. "Nasıl ya? Bir kitap aldın diye mi bu mutluluk?" Gözlerimi devirerek konuştum. "Sus Emre."
Melih'le ayrıldığımızda bu sefer yanıma gelen kişi Furkan'dı. "Her neyse, bakalım müdürümüzün yakışıklı oğlu ne almış." Furkan'ın elindekini elime alarak açtım. Şimdi şaşırmış gibi yapmam gerekli.
Aaa bu da ne böyle?!
"Mızıka mı? Abi Onur mızıka çalmayı bilmiyor ki! Siz ne biçim hediyeler alıyorsunuz böyle?" Furkan'a da sarılarak teşekkür ettim.
Mızıka çalmayı bilmiyordum.
Ama Melih biliyordu.
"Ve ve ve, sıra Akın reis de!" Akın tam önüme gelmiş, elleriyle kafamı tutarak alnımı öpmüştü.
Ne oluyor ne oluyor?
Tüm salon kahkahaya boğulurken Emre hayretle konuştu. "Hediyen bu mu Akın? Öpücük mü?"
Gerçekten öpücükmü?
"Ben hediyesini steam hesabına gönderdim."
Yalan yok şu ana kadar ki en iyi doğum günü hediyem.
"Akın Sancak yine farkını ortaya koyuyor! Akın bilgin olsun benim doğum günüme de dokuz ay kaldı." Emre'nin dediği şeye herkes gülerken konuşmaya devam etti. "Şimdi sıra benim hediyemde. Onur bana bir kere Doctor Who izlediğini ve harika bir dizi olduğunu söylemişti." Masalardan birisinde olan Tuğçe ile göz göze geldiğimizde gülümsedim.
Emre nerden çıkarttığını bilmediğim küçük kutuyu bana uzatırken konuştu. "Bu yüzden ona sonik tornavida aldım." Kutuyu açarken Melih'in homurdanmasını duydum. "Gitmiş tornavida almış, kitap aldık diye laf ediyor.
Emre'ye de sarılarak teşekkür ettiğimde Furkan'la göz göze geldik. Boğazımı temizleyip tüm bakışların bende olduğuna emin olduğumda konuştum. "Melih yanlış hatırlamıyorsam sen mızıka çalmayı biliyordun, acaba çalamazmısın?" Melih elimde ki mızıkayı alarak konuştu. "Tabi oğlum ne demek." Gözlerim Lale bulduğunda salondan çıkıyordu.
Nereye gidiyor?
Melih mızıkayı çalmaya başladığında ilgi benim üzerimden çekilmişti. Hızla sahneden inmiştim. Tam salondan çıkıcakken birisinin kolumu tutmasıyla duraksadım. Bakışlarım Tuğçe'yi bulduğunda kolumu bırakarak elindeki ufak kutuyu bana uzattı. "Tanışalı çok olmadı ama, iyi bir arkadaşsın. Doğum günün kutlu olsun." Gülmseyerek elindeki kutuyu alarak üzerimdeki kapşonlunun cebine attım. "Teşekkür ederim Tuğçe, benim için de iyi bir arkadaşsın."
Tuğçe ile beraber salondan çıkarak koridorun kenarında duran Lale'ye doğru gitmiştik. Üzerinde siyah bir kazak altında ise bordo bir etek vardı. Uzun siyaha yakın kahve saçları salıktı. Grimsi mavi gözleri ise her zamanki gibi ön plandaydı.
"Abim birazdan gelecek." Dediği şeyle kafamı sallayarak konuştum. "Abini kullandığımız için özür dilerim." Her zamanki ürkek bakışları sertleşirken konuştu. "Ona zarar vermeyeceğini söyledin." Onaylarcasına kafamı sallayarak konuştum. "Vermeyeceğiz."
"Arda'lar ne zaman sahneye çıkacak?" Kolumdaki saate bie bakış atarak Tuğçe'nin sorusunu cevapladım. "Buçukta, yirmi beş dakika var."
Bakışlarım tekrar Lale'ye kaydı. Kazağının kollarını sündürebildiği kadar sündürmüştü. Yüzü bem beyaz kesilmişti. Gergindi. "Lale, sakin ol. Her şey yolunda." Bakışları beni bulduğunda kafasını iki yana salladı. "Hiçbir şey yolunda değil. Her şey daha yeni başlıyor." Tuğçe gözlerini devirerek konuştu. "Ben içeri giriyorum, siz takılın."
Lale ilginç bir kızdı. Bazen ondan beklenmedik bie şekilde dik dururken bazende böyle oluyordu. Güçsüz, korkak, narin bir kız.
"Bak Lale, bir plan yaptık. Her ne olacaksa, olmayacak."
"Küçüklüğümden beri böyleyim ben Onur, asla değişmedi." İster istemez yutkunarak merakla konuştum. "Ne zamandır böylesin?" Derin bir nefes alarak arkasındaki duvara yaslandı.
"İlk annemi gördüm. Böyle bir rüya gördüğümü söylediğimde sadece basit bir kabus olduğunu söylediler. Sonra... sonra annem aynı rüyamdaki gibi öldü. Orta birdeydim. Uzun bir süre rüya görmedim. Sonra bir gece, kendi ölümümü gördüm. O senin sürekli gördüğün rüya, okulun çatısında. Çok ilginiç çünkü benim rüyam da sen yoktun. Her neyse. Sonra her gün etrafımdaki bir insanın ölümünü gördüm. Her gece. O zamandan beri insanlarla göz göze gelmemeye çalışıyorum çünkü eğer yüzlerini görmezsem rüyama giremezler. Tabi bu da mümkün değil."
"Kimse inanmadımı? Rüyalarının çıktığına?"
"Babam benden kaçıyor. Çünkü ne kadar inkar etsede doğruyu söylediğimi biliyor. Abime de söylemedim. Onun inanmama ihtimalı korkunç geliyor."
"Metin'le iyi anlaşıyorsunuz." Kafasını sallayarak konuştu. "Ne kadar siz onu sevmesenizde o benim abim. Ve yanımda olan tek kişi."
Neden bu kadar zordu hayat? Neden bunlar onca kişi varken Lale'nin başına gelmişti?
Acaba tüm bunları yaşamasa nasıl bir kız olacaktı? Belki arkadaşları olacaktı. Mavinin en güzel tonu olan gözleri kızarık olmayacaktı. Belki de onun gülümsemesini görebilecektim. Gerçekten bir kere olsun gülümsemesini çok isterdim. Belki de Melih'le sevgili olurdu. Belki ben de şansımı denerdim.
Aklıma günler önce Tuğçe'nin dediği şey geldi.
Ondan hoşlanıyor musun?
Bu imkansızdı.
Lale İnce'yi seviyordum.
Ama o şekilde değil.
Umarım
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro