ŞAHİT
Mert şaşkındı. Filiz neler söylüyordu böyle. Bir süre düşündü. Ama aklı tüm bu olanları almadı. Bu doğru olamazdı. Bütün yaşadıkları gerçekti. Nasıl olur da o adamların gerçekte hiç olmadığını söylerlerdi? Belki o adamlar babasının adamları olmayabilirdi ama gerçeklerdi. Üstelik Filiz ile neredeyse üç aydır burada birlikte yaşıyorlardı. Hem bunu alt komşu Asiye teyze de görmüştü. Mert bunu hatırlayınca gülümsemeye başladı. "Ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum ama benim bir şahidim var." Dedi. Mert zafer kazanmışçasına gülüyordu.
Filiz'in şaşkınlıktan ağlaması durdu. Bir an kendini sorguladı. Yoksa hasta olan Mert değil de kendisi miydi? Mehmet hoca da şaşırdı. "Bir şahit mi? Eğer gerçekten bir şahidin varsa her şey değişir. Çünkü biz bütün bahsettiklerini senin kendi beyninde kurduğun şeyler sanmıştık. Ama bir şahidin varsa o bize olanları anlatacaktır. Eğer senin dediklerine hak verirse bu senin için iyi olur." Dedi. Mert "Hemen aşağı inip onu siz getiriyorum." Dedi. Altın bulmuş fakir bir adam gibi sevinmişti. Kendisini haklı çıkaracak şeyi bulmuştu. Sevinç içinde kapıya koştu.
Mehmet hoca arkasından seslendi "Ben de geliyorum." Dedi. O da Mert gibi kapıya koştu. Filiz de ayağa kalktı ve onlara koştu "Beni de bekleyin." Dedi. Bu durum üçünü de heyecanlandırmıştı. Ama Filiz daha çok korkuyordu. Çünkü Mert haklı çıkarsa bu kendisinin hasta olduğu anlamına gelecekti. Ne berbat bir durumdu bu. İkisi aynı anda hem hasta olmayıp hem de haklı olamazlardı. Tek bir çaresi vardı aslında. Filiz'in bir ikizinin olması gerekti ama Filiz bunun olmadığından çok emindi.
Üçü birlikte asansörü beklemeyip aşağı kata merdivenlerden koşar adım indiler. Mehmet hoca "İlk yıllarımdan bu yana hiç bu kadar heyecanlanmamıştım." Dedi. Mert heyecanla kapıya vurdu. Filiz Mert'e sordu "Bahsettiğin şahidin kim olduğunu da söyler misin?". Bunu merdivende akıl etmişti. Bir anlık şaşkınlıktan sonra kendinden emin olmuştu. Hasta olan kendisi değil Mert'ti. Onun beyni ona oyunlar oynayabiliyordu. Belki bu şahit de onun beyninde oluşturduğu biri olabilirdi. Mert "Asiye teyze." Dedi.
Kapıyı otuzlu yaşlarında bir kadın açtı. Karşısında üç kişi birden görünce şaşırdı. Mert kadının şaşkınlığının bir süre sonra korkuya döneceğini tahmin etti ve hemen sorusunu sordu "Asiye teyze burada mı?" diye sordu. Kadın "Burada öyle biri yok." Dedi gayet net bir ifadeyle. Mert şaşırdı. Kadını Asiye teyzenin kızı sanmıştı. Kadın ikinci bir soru sormalarına fırsat vermeden kapıyı kapadı.
Ama henüz her şey bitmemişti. Çünkü her katta iki daire vardı. Karşıdaki dairenin ziline bastı. Bu kez kırklı yaşlarında başının üstündeki saçları dökülmüş, yanlarını da uzatmış bir adam çıktı kapıya. Mehmet hoca onu tanıdı. Bu okulun hocalarından Kadir hocaydı. Mehmet hocayı görünce gülümsedi. Selamlaştılar ve biraz sohbet ettiler. Kadir hoca onları içeri davet etti. Mert ve Filiz içeri girmek istemediler ama Mehmet hoca ısrar etti. Onlar da birlikte içeri girdiler.
Kadir hoca yalnız yaşayan bir adamdı. Onlara kahve yapıp getirdi. Mehmet hocaya "Bu sürprizi neye borçluyum?" diye sordu gülümseyerek. Mehmet hoca da gülümsedi ve Mert'i işaret etti "Mert'e borçlusun hocam." Dedi. Sonra olanların hepsini anlattı. Kadir hoca büyük bir dikkatle dinliyordu. Konuşmalar uzadıkça soru sormaya başladı. Mert'in anlamadığı bir dilde konuşuyorlardı. Sonra Kadir hocanın yüzünü giderek hüzün kaplamaya başladı.
Konuşmaları bitince Mert'e döndü ve "Sana kötü bir haberim var genç arkadaşım. Ne yazık ki bu binada Asiye teyze diye biri yok. Ben bina yöneticisiyim. Her katta oturanları tanıyorum ve üç yıldır bu apartmanda hiç Asiye adında bir kadına rastlamadım. Sana bunu söylemek çok zor ama bence acilen tedavi olmalısın. Neyse ki şanslısın. Çünkü Mehmet hoca Trabzon'un en iyi psikologlarından biridir." Dedi.
Mert onun söyledikleri karşısında tekrar hafızasını yokladı. Hayır, bu mümkün olamazdı. O deli falan değildi. Hasta da değildi. Aklına bir anı daha geldi. Hala bir çözüm bulacağına inanıyordu. Kızıl saçlı kız ilk geldiği gün ona "Eğer doğuştan şizofren değilsen sonradan şizofren olamazsın. Çünkü şizofren beynin normal yapıda olmaması ile ilgili bir hastalıktır." Demişti. Mert bu cümleyi hiç değiştirmeden onlara söyledi.
İkisi birden "Evet haklısın." Dedi. Sonra Kadir hoca Mehmet hocanın konuşması için sustu. Mehmet hoca "Şuanda sen de bir hastalık olduğundan eminiz. Ama bunun şizofreni olduğunu söylemek için henüz erken. Seni detaylı bir tedaviden geçirmem şart." Dedi. Mert "Hayır." Diye itiraz etti. "Ben tedavi olmak falan istemiyorum. Eğer hastaysam bana burada ispatlamalısınız." Dedi. Mert gerilmeye başlamıştı. Kendisine hasta muamelesi yapılması sinirlerini bozmuştu. Bir ara hocaları yumruklamak geldi içinden. Onların yanıldığını düşündü. Ama sonra ikisinin de doçent olduğunu hatırladı. Bu adamların ikisinin birden yanılma ihtimali çok azdı.
Mehmet hoca Filiz'e "Bu konuda senden yardım almak zorundayım." Dedi. Filiz usulca "Tamam hocam." Dedi. Mehmet hoca Mert'e bakarak "Sen Filiz'in neredeyse üç aydır seninle olduğunu iddia ediyorsun. Ama Filiz bu süreçte Bolu'da olduğunu iddia ediyor. Asiye teyze diye birinin de olmadığını öğrendikten sonra elinde hiç delilin kalmadığını düşünüyorum. Ama Filiz'in elinde kanıtları var. Mesela üniversite derslerindeki devamsızlık durumu ve sınavlara girme durumu var. Eğer bahsettiğin gibi üç aydır senin yanındaysa üniversiteye gidememiş olması gerekir. Doğru mu?" diye sordu. Mert "Evet öyle olması gerekir." Diyerek onu doğruladı.
Mehmet hoca "Ama öyle değil. O derslerine düzenli olarak gidiyordu. Hadi bize bunları göster Filiz." Dedi. Filiz çantasından telefonunu çıkardı. Üniversitenin sitesine girdi. Heyecandan elleri titriyordu. Üniversitenin sitesi açılınca öğrenci numarası ve şifresi ile kendi sayfasına giriş yaptı. Önce kendisi kontrol etti sonra da Mehmet hocaya uzattı. Mehmet hoca da baktı ve Mert'e uzattı. Mert kontrol edince başından aşağı kaynar sular döküldü. Çünkü Filiz sadece iki derste devamsızlık yapmıştı ve bütün sınavlara girmişti. İstemsizce dudakların şu sözler döküldü "Bu nasıl olur?".
Mert bu soruyu onlara değil kendi kendine soruyordu. Hatta doğrudan beynine soruyordu. Beyni "Beni affet." Dedi ona. Sonra devam etti "Ben bunu yapmak zorundaydım. Yoksa kendini harap edecektin." Dedi. Yüreği araya girdi "Sen koca bir aptalsın. Her şeyi mahvettin." Dedi. İç ses onlara "Susun." Diye bağırdı. Bir anda Mert'in aklında bir şimşek çaktı "Ben içimde sesler duyuyorum. Biri beynime, biri yüreğime, biri iç sesime biri de libidoma ait. Bu seslerde mi hastalık sayılıyor?" Dedi.
Mehmet hoca sonunda kendisine hak vermesine sevinse de onun gibi genç bir delikanlının hasta çıkmasına da üzüldü. Gerçi yine de kesin sonuç için detaylı tedavi şarttı. "Olabilir. Normal insanlar içinde birden fazla ses duymazlar." Dedi. Mert ne yapacağını bilmiyordu. Aklında bir sürü soru vardı. Ama bu duruma hala inanamıyordu. "Peki, ama ben hastaysam nasıl olurda bu üniversiteyi kazanabilirim?" diye sordu.
Mehmet hoca "Bu senin zekânla ilgili bir durumdur. Şizofreni aptallık demek değildir. Şizofren olup da uluslar arası ödüller alan insanlar var. Ama hayatına normal bir şekilde devam etmek için tedavi olman şart." Dedi. Mert "Hayır henüz tam olarak anlamadım. O adamlar bir yurdun sahibini dövmüştü. Eğer o adamlar gerçek değilse o adamı kim dövdü." Diye sordu. Beyni yine ona oyunlar oynuyordu. Mert aklına ne gelirse soruyordu. Hala bir umudu vardı.
Filiz "Bahsettiğin yurt benim kaldığım eski yurt mu?" diye sordu. Mert heyecanla "Evet o yurt." Dedi. Filiz "O zaman bahsettiğin adam da sürekli deri ceketle dolaşan, orta boylu, kemerli bir burnu olan ve silah taşıyan bir adamdı değil mi?" diye sordu. Mert içinden "Galiba buldum." Dedi. Evet, anlamında başını salladı. "O adamı tanıyorum. O adamı her ay birileri dövmeye gelir. Çünkü sürekli kumar oynar ve insanlara borçlanır. Zaten buradan gitmemin bir sebebi de o yurtta yaşadığım korkulardı. Üzülerek söylemek istiyorum ki boşuna çırpınıyorsun." Dedi. Mert tatmin olmuyordu. Bir türlü inanamıyordu. Zaten bir insan nasıl hemen böyle bir hastalığı kabul ederdi ki?
En çok da korkuyordu. Bu zamana kadar kim bilir daha neler yaşamıştı aslında gerçek olmayan. "Peki ya senin baban müsteşar değil mi?" diye sordu. Filiz "Hayır benim babam müsteşar falan değil. Babamın siyasetle hiçbir zaman bir işi olmadı. Kendisine ait bir fabrikası var. Yıllardır onu işletiyor. Dur sana kartını göstereyim." Dedi. Çantasını kurcaladı ve aradığı kartı bulunca Mert'e uzattı. Mert kartı alıp okudu. Soy isimler aynıydı. Ama Mert onun babasının adını bilmiyordu. Belki bu adam babası olmayabilirdi.
"Emin olmak için kimliğini görebilir miyim? Kusura bakma ama artık hiçbir şeye güvenemiyorum." Dedi. Filiz kimliğini gösterdi. Babasının adıyla kartta yazan isim aynıydı. Mert yıkılmıştı. Artık kaçacak bir yeri kalmamıştı. Hasta olduğunu kabullenmek zorundaydı. Ama Mert'in hala soruları vardı. "Eğer ben şizofrensem neden daha önce hiç sanrı görmedim." Diye sordu.
Mehmet hoca çenesini kaşıdı. "Bazı insanlar doğuştan şizofreniye eğilimli olarak doğarlar. Belirli bir yaşa kadar da hiçbir belirti göstermezler. Bazıları da kendilerini hiç belli etmezler ve herkes onların yaşadıklarının gerçek olduğunu sanır. Belki de sen de bir şeyler yaşamışsındır ama bunların farkında değilsindir." Dedi. Mert dediklerinden bir şey anlamamıştı. Mehmet hoca bunu fark edince "Daha önceki yıllarda diğer insanlardan farklı olarak yani normal olmayan bir şeyler yaşadın mı?" diye sordu.
Mert işte bunu anlamıştı. Bir müddet düşündü. Sonra aklına lisede evden kaçmaları geldi. Mert hemen bunu söyledi. "Ben lisede evden kaçardım." Dedi. Bu cümle Mehmet hocanın ilgisini çekti. "Peki, evden kaçtığında ne yapıyordun?" diye sordu. Mert "Arkadaşlarımla birlikte eğleniyorduk." Dedi. "Ailen bu evden kaçmalar hakkında ne düşünüyordu?" diye sordu Mehmet hoca. Mert "Beni döverlerdi. Ben de bazı geceler eve gelmezdim." Dedi. Mehmet hoca bir şeyler yakalamış gibi "Eve gelmediğin zaman nerede kalıyordun?" diye sordu heyecanla.
Mert "Bazen arkadaşlarımda ama çoğunlukla sokakta kalırdım." Dedi. Herkes şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Madem arkadaşlarınla eğleniyordun neden onların evinde kalmıyordun?" diye sordu Kadir hoca. Mert onların ne yapmaya çalıştıklarını anladı. "Hayır." Diye bağırdı. Sonra devam etti "Ne yapmaya çalıştığınızı ve ne ima ettiğinizi anladım. Ama bu imkânsız. Onların hepsi gerçekti. Bundan eminim." Dedi. Mehmet hoca onun olayı anlamasına sevindi. "Öyleyse bize isimlerini söyle de araştıralım şu arkadaşlarını." Dedi.
Mert hemen söyledi. Toplamda altı kişinin adını verdi. Onların hangi okullarda okuduklarını da söyledi. Üçü de ayrı ayrı araştırmaya başladılar. Hatta Mehmet hoca birkaç tanesinin okuduğu okulları arayıp şimdi okuyanların içinde veya mezunlarının arasında verdiği ismin olup olmadığını sordu. Üç kişiye bakmışlardı. Ama sonuç hüsrandı. Mert'in verdiği isimler aslında hiç olmamışlardı. Mert bu kadar şoku üst üste kaldırmakta zorlandığını fark etti.
FİNALE SON İKİ BÖLÜM...
İnstagram:bzkrtmslm1
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro