Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

İHANET


Mert bankta oturmuş kızın kendisine yaklaşmasını izliyordu. Kız iyice yaklaştı. Mert kalbinin atışlarını duyabiliyordu. Yerinden çıkmasından korkuyordu. Kız Mert'in önünden geçerken telefonla konuşuyordu. Mert hayran hayran onu izliyordu. Kız ona bakıp gülümseyerek yanından geçti. Yüreği bu bir işaret hadi harekete geç, dedi. Beyni evet bu doğru zaman hadi gidip onunla konuşalım, dedi. Ancak bir sorun vardı. beyin ayaklara sinyal göndermesine rağmen ayaklar kıpırdamıyordu.

Mert acaba felç mi oldum diye düşünmekten kendini alamadı. İçini bir korku kapladı. Dizlerinin bağı çözülmüştü. Kız kendisinden uzaklaşırken Mert hiçbir şey yapamadan onu izliyordu. Ellerini yumruk yapıp dizlerine vurdu "Hadi lanet olasıcalar. Size en ihtiyacım olan günde neden bana ihanet ediyorsunuz? Hadi lütfen hareket edin." Diyordu. Hiçbir hareket olmadığı görünce bu kez daha sert vurmaya başladı. Resmen dizlerini yumrukluyordu.

Uzaktan onu görenler onu delirdiğini düşünüyorlardı. Yoksa bir insan niye durduk yere dizlerini yumruklasın, diyorlardı. Birkaç kişi etrafına birikti. "Ne oldu? Bir şeyin mi var?" diye sordular. Mert "Dizlerim tutmuyor sanırım." Dedi. Bir yandan da kızın gözden kaybolup kaybolmadığına bakıyordu. Ancak kız çoktan görünmez olmuştu. Çocuklardan birisi "Ben Beden Eğitimi bölümündeyim. Sanırım az önce aşırı bir duygu patlaması yaşadın. Çok üzülmüş, heyecanlanmış ya da sevinmiş olmalısın. Doğru mu?" diye sordu.

Mert hemen hızlıca başını salladı. Bu onayladığı anlamına geliyordu. Çocuk onun onayladığını görünce "Öyleyse bir süre sakin olmalısın. Derin nefesler alıp vermelisin. Ben şimdi ayaklarına biraz masaj yapacağım. Ayaklarını hissetmeye başlayınca yavaşça seni ayağa kaldıracağız ve küçük adımlarla yeniden yürümeye başlayacaksın. Şimdi hazırsan başlıyoruz." Konuşmasının burasında durup Mert'e baktı. Mert "Hazırım." Dedi. Çocuk "Önce derin nefesler alıp vermelisin." Dedi.

Mert çocuğun dediğini uygulamaya koydu. Çocuk "Şimdi masaja başlıyorum. Ayaklarını hissedince ayağa kalkmaya çalışmalısın." Dedi ve masaja başladı. Yaklaşık beş dakika sonra Mert yavaş yavaş ayaklarını hissetmeye başladı. Bankın kenarından tutunarak ayağa kalktı. Dizleri hala titriyordu. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Çocuk "Sakin ol. Biraz daha beklemek zorundasın." Dedi. Mert kızın gittiğini düşünüyordu. Belki koşabilirse hala ona yetişme imkânı olabilirdi. Ancak bu bacaklarla nasıl koşacaktı, bilmiyordu.

Mert adım atmaya çalıştı. Çocuk onu uyardı "Biraz daha beklemelisin." Dedi. Mert onu dinlemedi. Bir adım daha attı. Sonra bir adım daha. Ayakları her adımda daha çok açılıyor gibiydi. Eski kuvvetlerine kavuşuyordular. Çocuk arkasından "Hala hazır değilsin. Beklemen gerekiyor." Dedi. Mert arkasına döndü ve "Her şey için çok teşekkür ederim ama bekleyemem." Dedi. Adımlarını hızlandırdı. Yeni yürümeye başlamış bebekler gibi yalpalıyordu. Her an devrilecek gibiydi. Ama eğer hızlanmazsa onu kaybedebilirdi.

Uzaklara doğru baktı ama kızı göremedi. Kız çoktan gitmiş gibiydi. Ama Mert umudunu kaybetmedi. Aşağıya doğru uzanan yokuşa baktı. Kendini yokuşa bırakacaktı. Tıpkı freni patlamış bir kamyon gibi durmaksızın aşağıya kadar son sürat inecekti. Mert ilk başta koşamadı. Yokuş aşağı inmenin de etkisiyle kısa süre de hızlandı ve koşmaya başladı. Ayakları kendine gelmişti. Şimdi hala, kızı bulabilme umudu doğmuştu içine. Mert öyle hızlı koşmaya başladı ki etraftaki insanlar bu çocuk ne yapıyor diye durup onu izlemeye başladılar. Mert onları görmedi bile.

O bu haliyle bitiş çizgisine odaklanmış bir maraton koşucusu gibiydi. Mert yol ayrımına geldiğinde acaba sağa mi gitsem sola mı diye kararsız kaldı. Sonra sol tarafta çok uzaklarda kızıl bir kafa gördü. Üstelik de beyaz eteği vardı. bu kesinlikle o olmalıydı. O yöne koşmaya başladı. Neyse ki kız yavaş yürüyordu.

Mert öyle hızlı koşuyordu ki sanki motosiklete binmiş gibi rüzgâr yüzüne çarpıyordu. O bundan büyük keyif alıyordu. Sanki yüzüne çarpan her rüzgar kütlesi onu sevdiğine biraz daha yakınlaştırıyordu. Mert daha da hızlanmaya çalıştı ama ayakları onu bir makine olmadığı konusunda uyardı. Üstelik de yıllardır sigara içmekten çürümeye yüz tutmuş ciğerli onu iyi bile idare etmişti. Kızla arasında hala iki yüz metreden fazla vardı. Kız bir yurdun önünde durdu. Arkasına döndü ve Mert'e baktı. Galiba onu fark etmişti. Hiçbir tepki vermeden içeri girdi. Mert onun peşinden koşsa da yetişemedi.

Kız yurda girmişti bile. İçeri girip onu çağırtmayı düşündü ama bunu yapması için adını bilmesi gerekiyordu. Kız yurtlarında öyle kolay kolay kimseyi çağırtamazdınız. Buradaki yurt sahipleri oldukça kaba saba ve dar görüşlüydüler. Bu yüzden hiç şansı yoktu.

Mert bulabildiği en yakın yere oturdu. Cebinden sigara paketini çıkardı. İçinde bir tek sigarası kalmıştı. "Allah kahretsin." Dedi. Paketi buruşturup attı. Sigarasını yaktı ve yurda bakmaya başladı. O sırada az önce kendisine ihanet eden ayakları geldi. "Sizi aşağılık sürtükler." Dedi ve dizlerini yumruklamaya başladılar. İç sesi bunu yapmaması konusunda kendisini uyardı. Gerekçesi ise az önceki gibi yine tutmayabilirlerdi. Mert bu ihtimalden korktu. O yüzden hemen bunu yapmayı bıraktı.

Gözlerini tekrar kapıya yöneltti. Yüreği yine sitem etti. "Kaçırdık kızı." Dedi. Beyni ise olaya iyi tarafından bakmaya çalışıyordu. "Ne kaçırması aksine kızı şimdi bulduk. Kızın kaldığı yurdun tam önünde duruyoruz şuanda. Bu da demek oluyor ki artık onu B bloğun önünde sabahtan öğle arasına kadar beklemek zorunda değiliz. Hem bu kız belki de sadece öğle yemeği yemek için yurda gelmiştir." Dedi.

Yüreği bu son söz karşısında ümitlendi "Evet haklı olabilirsin. O zaman burada bekleyelim. Öğle arası biterse tekrar okula gidecektir." Dedi ve beklemeye başladılar. Bekleme esnasında Mert çok acıktığını ve susadığını hissetti. Galiba bugün yaşanan bütün bu olaylar onun enerjisini sünger gibi çekmişti. Ancak karnını doyurmak için kızla konuştuktan sonrasını beklemek zorundaydı. Çünkü görünene göre bundan sonra hayatının nasıl devam edeceğine kendisi karar veremiyordu.

Kızın söyleyeceği kelimeler onun bundan sonraki yaşantısında temel belirleyici olacaktı. Özgürlüğü için ailesinden bin kilometre uzaklıktaki üniversiteye gelen Mert, özgür olma hayalleri kurarken aşkın tutsaklığına yakalanmıştı. Üstelik bu esaret ona öyle tatlı geliyordu ki bir ömür gözünü kırpmadan buna razı olabilirdi.

Orada oturup bir saatten daha fazla bir süre kızın çıkmasını bekledi. Ancak saat öğlenin ikisi olduğunda iç sesi onu uyardı "Galiba öğleden sonra dersi yok." Dedi. Bu ihtimal Mert'e de mantıklı geldi. Çünkü kendisinin de bugün öğleden sonra dersi yoktu. Bu durumda onu burada beklemesinin bir mantığı yoktu. Çünkü kız yarın sabaha kadar yurttan hiç çıkmayabilirdi. Aslında bir ara burada yurdun önünden yatıp kızı beklemeyi de düşündü ama o zaman sabah leş gibi kokarken ve zerre uyku uyumamış bir halde kızın karşısına çıkması gerekecekti.

Daha önce sokakta çokça kaldığında sabaha nasıl uyanacağını tecrübelerinden gayet açık bir şekilde öngörebiliyordu. Onun bu düşünceden vazgeçmesini sağlayan diğer bir faktör ise burada bolca olan sokak köpekleriydi. Hayatında hiç bu kadar sokak köpeğinin çok olduğu bir yer görmemiş, duymamıştı. Şehrin bütün köpekleri buralara toplanmış gibiydiler. Mert gece köpeklerin kendisine bir şey yapma ihtimallerinden de korktu. Zaten açlığa ve susuzluğa da daha fazla dayanma ihtimali kalmamıştı. Mert ayağa kalktı ve karnını doyurabileceği bir yer aradı.

Dünden beri ilk defa adamakıllı bir yemek yiyebildi. En azından kızın kaldığı yurdu öğrenmiş olması Mert'i biraz rahatlatmıştı. Restorandan hesabı ödeyip ayrıldığında sigara almak için bir büfeye yöneldi. Sigarasını aldıktan sonra cebinde yalnızca on lirası kaldığını fark etti. Bunu hiç beklemiyordu. Bütün parasını ne çabuk bitirmişti böyle. Babası şimdi ona bir ton laf söyleyecekti. İşiteceği azarların haddi hesabı bile olmayacaktı. Ancak Mert babasını arayıp para istemeye de mecburdu. Çünkü on lirayla en fazla bir gün daha idare edebilirdi.

Yurda gittiğinde ilk işi babasını aramak oldu. Babasıyla klasik bir selamlaşma ve hal hatır sorma faslını geçtikten sonra Mert parasının kalmadığını söyledi. Korkuyla babasının azarlara başlamasını bekledi. Ancak korktuğu şey olmadı. Babası yarın parayı göndereceğini söyledi. Mert bu durum karşısında şaşırsa da hiç sesini çıkarmadı. Şaşkınlığını babasına da yansıtmadı. Babasıyla biraz daha lafladıktan sonra vedalaşıp telefonu kapattılar.

Mert odaya girdiğinde doğruca yatağına gitti. Dünden beri çok uykusuzdu ve kesinlikle uyumaya ihtiyacı vardı. Zaten yatağa girmesiyle uyuması arasında geçen süre bir dakikayı geçmedi. Dinlenmeye öyle çok ihtiyacı vardı ki en az sekiz dokuz saat uyumayı planlıyordu. Tabi ki de yine planladığı gibi olmadı. Sekiz tane erkeğin yaşadığı kıç kadar yerde nasıl olup da rahat etmeyi planlayabilirdi. Bu ancak hayal âleminde yaşamak olabilirdi.

Mert uykusundan uyandı. Onu uyandıran şeyin ne olduğunu anlamak için etrafına bakındı. Odanın içersinde bir aşağı bir yukarı gidip gelen Ümit'i gördü. Yüksek sesle telefonda konuşuyor ve iki de bir iğrenç kahkahalar atıyordu. Öyle yüksek sesle gülüyordu ki bu sese diğer odalardan bile şikâyete gelmeleri an meselesiydi. Mert bu seste hayatta uyuyamazdı. Şeytan ona ayağa kalkıp telefonunu elinden almasını ve yere çalıp üstünde tepindikten sonra "Şimdi de öyle kahkaha atsana seni beyinsiz hücre birikintisi." Demesini öğütledi.

Ancak Mert mantıklı her insan gibi şeytanı dinlemedi. Ümit'e seslendi "Biraz sessiz olur musun? Burada uyuduğumu görmüyor musun?" diye sordu. Ümit gülerek "Ben de telefonla konuşuyorum". Dedi. Mert sinirlendi ve bunu belli ederek "Ben sana telefonla konuşma demiyorum. Biraz sessiz ol, diyorum." Dedi. Ümit "Bu saatte ne uyuması? Benim konuşmam böyle. Kusura bakma ama sesimi kısamam." Dedi gülerek. Hala neden gülüyordu ki bu mankafalı. Yoksa Mert'le alay mı ediyordu?

"Arkadaşım sana ne, ben istediğim saatte uyuyorum. İnsan uyuyana saygı gösterir. Siz ne tuhaf yaratıklarsınız böyle." Dedi. Ümit de "O zaman ben de istediğim ses tonunda konuşurum. Bundan sana ne?" dedi. Mert içinden "Allah'ım beni bu salaklarla mı sınıyorsun?" diye sitem etti. Sonra "Tamam sakinim." Dedi kendi kendine. Derin bir nefes aldı ve "Bak arkadaşım ben burada uyuyorum. Bunun sana bir zararı var mı? Yok. Ama sen telefonda öküz gibi böğürerek beni uykumdan uyandırdın. Sana kibarca sessiz olmanı söylüyorum." Dedi.

Ümit ona hakaret etmesine bozuldu "Benimle düzgün konuş. Sen bana öküz diyemezsin." Dedi. Mert sinirlendi. "Dedim işte ne olacak?" diye sordu bağırarak. Ümit de öfkelendi "O zaman senin o çeneni yamultayım da bir daha kimseye hakaret edeme." Dedi ve Mert'e doğru yürümeye başladı. Mert de yatağından çıktı ve onu karşılamaya hazırlandı. 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro