Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

YENİ


Otobüse bindiğinde yüreği ezilmiş gibiydi. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Bir yandan elindeki bilete bakıyor, bir yandan koltuk numaralarını kontrol ediyordu. Şansa bakın ki koltuk numarası yirmi yediydi. Mert bu numarayı görünce veda etmesi gerekenlerin sadece ailesi olmadığını anladı. O aslında bu şehre de veda ediyordu. Doğduğundan beri sokaklarını arşınladığı, ilk arkadaşlarını edindiği, ilk oyunlarını oynadığı, ilk aşklarını yaşadığı, ilk öpücüğünü aldığı ve daha nice ilklerini yaşadığı bu güzel şehre de veda ediyordu. İçindeki hüzün daha çok büyüdü. Gözlerinden yanaklarına tuzlu, küçük bir damla süzüldü. Bu damlada onun sevgisinden, hüznünden ve anılarından parçalar vardı. Bu damla onun veda etme yöntemiydi.

Otobüsün çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşuyordu. Mert'in yanındaki koltukta oturan çocuk da bir üniversite öğrencisiydi. Sivas Cumhuriyet üniversitesinde psikoloji bölümünde okuyordu. Üçüncü sınıf öğrencisi olduğunu duyduğunda ona üniversite ile ilgili sorular sordu Mert. Çocuğun ismi İsmail idi. İsmail ona ilk haftalarda gittiği şehri tanımasını öğütledi. Çünkü dört yıl boyunca yaşayacağı şehri ne kadar erken tanırsa o kadar iyiymiş. Sonra sınıf arkadaşlarıyla samimiyet kurma da aceleci olmamasını söyledi. Çünkü bazı insanların ilk haftalarda çok yapmacık davrandıklarını, gerçek yüzlerini daha sonradan gösterdiklerini söyledi. Mert hemen samimi olmayı istese de başaramayacağını söyledi. İsmail sebebini sorunca da kendisinin bu konularda biraz soğukkanlı olduğunu söyledi. İsmail bunun kendi yararına olacağını söyledi.

Son olarak da kendi sınıfından bir kızla flört ya da herhangi bir ilişki yaşamamasını söyledi İsmail. Mert bu sözüne şaşırdı. Çünkü ona göre bu mantıklıydı. Çünkü aynı sınıfta olduklarından sürekli yan yana olma şansı elde ederlerdi. İsmail "Hayır." Dedi sesini biraz yükselterek. Sonra etraftaki yolcuların kendisine baktığını fark edince daha düşük bir tonda devam etti. "Bir de ayrıldığınızı düşün. O zaman da her gün yüz yüze bakmak zorunda kalacaksın. Üstelik onla çıktığın için de sınıftaki diğer kızlardan başkasıyla çıkamazsın." Dedi. Mert "Başkasıyla çıkmak istesem neden gidip onla flört edeyim ki?" diye sordu.

İsmail gülümsedi. Mert bu gülümsemede alaycı bir tavır sezdi. "Sen üniversiteye bir gel de görürsün bakalım neler oluyor. Burası lise gibi değil. Kızlar nasıl değişecek göreceksin. Başta yüzüne bakmadığın kızlar zamanla öyle bakımlı olacaklar ki sen bile şaşıracaksın. Acaba bunlar aynı kızlar mı, diye soracaksın kendine." Dedi. Mert aslında bu konuları pek sevmemişti. Onun derdi flört etmek değildi. Tek derdi vardı o da özgür olmaktı. Eğer bir kız onun ilgisini çekerse elbette gidip bunu onunla paylaşırdı ama önceliği bu değildi.

Molalar sırasında İsmail ile inip sigara içtiler. Derslerle ilgili de konuştular. İsmail mümkün olduğu kadar notlarını yüksek tutması gerektiğini söyledi. Sonrasında illaki işine yarar, dedi. Mert bunu pek önemsemedi. Oldu olası dersleri hiç önemsememişti ki, neden şimdi ders çalışmaya başlasın. Üstelik hep başarılı bir öğrenciydi. Ders çalışmadan bunu yapabiliyorsa demek ki çok da önemli değildi ders çalışmak, diye düşünüyordu. Ama İsmail üniversite okumanın diğer okullara benzemediğini ısrarla söylüyordu. Mert konuyu değiştirmek için söylediklerini onayladı.

Yolculuk bir öncekine göre dört saat daha fazla sürecekti. Çünkü babası biletini yine son günlere kadar almamıştı. Bu yüzden yolculuğu on altı saatte tamamlayan firmada yer bulamamıştı. Şimdi mecburen yirmi saat yol çekmek zorundaydı. Giderayak babası yine yapmıştı yapacağını. Mert bunu çok umursamadı. Çünkü bu kurtuluş yolculuğuydu. Nasıl olsa artık ayda yılda bir katlanacaktı bu yolculuğa.

Bu otobüs diğerinden farklı bir güzergâh izliyordu. Önce Samsun'a çıkıyor, sonra Ordu, Giresun ve son olarak da Trabzon'a varıyordu. Otobüs sahil yolundan ilerlerken Mert denizi izliyordu. Deniz köpürerek dalgalarını kıyılara atıyor, sonra nazlı bir sevgili gibi geri çekiliyordu. Biraz sonra tekrar kıyıya temas ediyor, tekrar geri kaçıyordu. Bir tür oyun gibi bir şeydi bu. Mert keşke şuan o sahillerden birinde olsam diye hayal kurdu. Denizin o tuzlu ve yosun kokan havasını içine çekmek istedi. Fırsatını bulur bulmaz sahile gitmeye karar verdi. Bu büyük su birikintisi onu kendine âşık etmeyi başarmıştı. Onu her gördüğünde içinde bir kıpırtı oluyordu. İçinde durdurulamaz bir şekilde ona gitme ihtiyacı hissediyordu.

Trabzon'a vardıklarında yirmi saatten fazla olmuştu. Ama işin iyi tarafı bu otobüs kendisini otogara götürmemiş, doğrudan kampüsün önüne getirmişti. Mert iki valizle bir de dolmuşa binmek zorunda kalmadığı için seviniyordu. Ancak biraz ilerleyip fakültenin girişine gelince o illet yokuşu gördü ve içinden küfürler etmeye başladı. Bu yokuşların benle ne alıp veremediği var acaba diyordu içinden. Şimdi bu yokuşu çıkana kadar ben de ciğer kalmaz dedi kendi kendine. Sonra böyle korkmakla bu yol bitmez, en iyisi yavaş yavaş da olsa bir an önce yürümeye başlamak diye geçirdi içinden. Öyle de yaptı. El çantasının omza asılan bir kolu olduğunu görünce buna sevindi. Çantayı omzuna astı ve valizi de peşinden sürüklemeye başladı. Bu şekilde yavaş yavaş yokuşu çıkmaya başladı. Yol ona çok uzun geldi. Sanki ömründen ömür gitmiş gibi hissetti kendini.

Sonunda yurda varmayı başardığında kendisini Anadolu'yu fethetmiş Büyük İskender gibi hissediyordu. Çünkü savaştan çıkmış gibi yorulmuştu. Yurttan içeri girdiğinde, kayıt yaptırmaya geldiğinde orada olan güvenlik yoktu. Yerine bir başkası vardı. Sonradan adının Mustafa olduğunu öğreneceği güvenlik ona bir şeyler söyledi. Mert hiçbir şey anlamadı. Çünkü adam şiveyi zorlar gibi konuşuyordu. Şivesiz tek kelime etmemeye yemin etmiş gibiydi. Adam Mert'in kendisine boş boş baktığını görünce söylediklerini anlamadığını fark etti. O yüzden bir kez daha tekrar etti. Ama Mert bunu da anlamadı. Çünkü adam çok hızlı ve şiveli konuşuyordu. Mert bu düşüncesini film ismi gibi buldu: "Hızlı ve Şiveli". Yakında sinemalarda.

Bu düşünceler onun gülümsemesine sebep oldu. Güvenlik Mustafa ise aksine sinirlendi. Mert'in kendisi ile dalga geçtiğini sandı. Mert "Söylediklerinizden bir şey anlamıyorum. Biraz daha yavaş konuşursanız sevinirim." Dediğinde ise Mustafa onun geri zekâlı olduğunu düşündü. Çünkü iki defadır söylemişti ve anlamamıştı. Onun için bu geri zekâlılıkla eşdeğerdi.

Mert sonunda Şive adamın ne dediğini anladı. Valizlerini açmasını istiyordu. Çünkü yönetmelik gereği yurda gelen her öğrenciyi aramak zorundaymış. Mert bunu mantıklı buldu. Her ne kadar buraya gelen insanlar üniversite okumak için gelen eğitimli insanlar olsa da her memleketten insanlar gelecekti. Onların ne gibi alışkanlıkları olacağını bilmiyordu. Bu yüzden böyle bir aramanın yapılması ona mantıklı geldi. Güvenlik Mustafa yurtta sigara ve alkol içmenin yasak olduğunu söyledi. Mert alkol almadığını ama sigara içtiğini söyledi. Sigarayı nerede içebileceğini de sordu.

Mustafa buraya aşağı inip kapının önünde içmesi gerektiğini söyledi. Mert "Ben bir sigara için hayatta üç kat aşağı inemem. Başka bir çaresi yok mu bunun?" diye sordu. Mustafa güldü ve "Hay goyayim o got gafaya. Ula çık koridora iç işte. Kim görecek seni. Sanki yurtta gamera var bok yiyenin evladi. Biraz gafani kullansana." Dedi. Mert bu kez ne demek istediğini tek seferde anladı. Çünkü yavaş konuşmuştu. Yurt güvenliğinin ona kuralları nasıl deleceğini göstermesi garibine gitti. Bu durum karşısında gülmesine mani olamadı. Mert cebinden sigarasını çıkardı ve Mustafa bir tane uzattı. Mustafa hemen bir tek alıp kulağının arkasına koydu.

Mert odasına çıktığında kendisinden başka kimsenin olmadığını fark etti. Gidip başka odalara da baktı ancak kimse yoktu. Yarın okul açılacak bu millet nerede diye düşündü. Bir sigara içti ve sonra gidip uyuma kararı aldı. Valizini dizmekle şimdi uğraşamazdı. Çünkü yirmi saatlik yolculuktan sonra dayak yemiş gibiydi. Öylesine yorgundu ki sanki yolun bir kısmını yürüyerek gelmişti. Hemen yatağına yöneldi. Ancak yatakta ne çarşaf ne de yastık vardı. Mert hayal kırıklığına uğradı. Tekrar aşağı indi.

Sanki uzaydan dünyaya inermiş gibi yordu kendisini bu iniş. Güvenliğe gitti ve durumu anlattı. O da temizlik personellerinin yanına gitmesini onların kendisine yastık, çarşaf ve battaniye vereceklerini söyledi. Mert onları nerede bulacağını sorunca Mustafa katlarda temizlik yaptıklarını söyledi. Mert güvenliğin yanından ayrılır ayrılmaz koridorun köşesinde personele rastladı. Şanslı gününde olmalıydı. Hemen adama gidip yastık ve çarşaf istediğini söyledi. Adam Mert'i baştan aşağı süzdü. Yeni mi kayıt olduğunu sordu. Mert başıyla hızlıca onayladı. Bir an önce yastığına kavuşmak istiyordu. Adamın hemen yastık vermeye niyeti yoktu.

Bu kez de nereden geldiğini sordu. Mert "Gaziantep." Dedi. Adam bir dahaki sefere fıstık getirmezse yastık vermeyeceğini söyledi. Mert komik olmasa da adamın gönlü olsun diye güldü. Çünkü bunun şaka olduğunu anlamıştı. Adam onu depoya götürdü. Oradan bir yastık, bir çarşaf ve bir de battaniye verdi. Her hafta Çarşamba günü yıkama günü olduğunu, isterse gelip kirlileri verip temiz nevresimler alabileceğini söyledi. Mert haftada bir de olsa burada temizlik adına bir şeyler olmasına sevindi.

Yastık, çarşaf ve battaniyesini alıp koşarak yukarı çıktı. Odasına geldiğinde hemen yatağını yapmaya koyuldu. Çarşafı gelişigüzel serdi. Yastığı ışığın az olduğu tarafa koydu. Battaniyeye ise gerek yoktu. Çünkü hava sıcaktı. Mert hemen valizini açtı ve eşofmanlarını buldu. Hiçbir zaman pantolonla uyuyamazdı. Koşullar ne olursa olsun eşofman giymeye özen gösterirdi. Üstünü değiştirdi ve yatağına uzandı. Yastıktan tuhaf bir koku geliyordu. Bir tür sabun gibi bir şey kokuyordu. Mert bunu önemseyemeyecek kadar yorgundu. Bir süre sonra da uykuya daldı.

Mert ne kadar uyuduğunu bilmiyordu. Saatine baktığında öğleden sonra iki olmuştu. Daha iki saat uyumuşum diye düşünüp tekrar gözlerini yumdu. Ancak uyuyamadı. Hep böyle olurdu zaten. Bir kez uyandı mı saat kaç olursa olsun bir daha uyuyamazdı. Berbat bir özellikti bu. Çünkü uykusu da çok hafifti. En ufak sesten rahatsız olur uyanırdı. Son bir çare uyumaya çabaladı ama başaramadı. Koyunları bile saydı. Ancak nafileydi.

Başka çaresi olmadığını anlayınca yataktan kalktı. Gidip elini yüzünü yıkayıp geldi. Odanın ortasında duran valizine baktı. Valiz ona kocaman gözüktü. Kim bu valizi boşaltacak şimdi diye iç geçirdi. Ancak böylece ortada bırakamazdı. Hem yurtlarda hırsızlık olayları olduğunu da duymuştu. Hatta bu yüzden dolabına takmak için bir asma kilit bile getirmişti. Valizin ön cebinden asma kilidi çıkardı ve valizin yanına koydu. Sonra da kıyafetlerini ve diğer eşyalarını dolaba dizmek için ayağa kalktı.

Ancak dolabın toz içinde olduğunu gördü. Bu halde kıyafetlerini yerleştiremezdi. Dışarıdan ıslak mendil alıp gelmesi gerekiyordu. O sırada karnı guruldadı. Sabahtan beri bir şey yememişti. Hem dışarıda bir şeyler de yerim, diye düşündü. Valizini tekrar kapattı ve yatağının altına itti. Bu şekilde kimse fark edemezdi. Şimdi gidip biraz etrafı keşfetme zamanıydı. 

İnstagram: bzkrtmslm1

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro