Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

YARDIM


Mert yaklaşık yirmi dakikadır bekliyordu. Geçen her dakika umudunu biraz daha kaybediyordu. Galiba Ali Yavuz kendisini kandırmıştı. Nasıl olsa Mert'in kendisine bir şey diyemeyeceğini biliyordu. Çünkü o patrondu. İşçilerine böyle şakalar yapabilirdi. İşçiler gülüp geçmek zorundaydı. Gülmeyip de ne yapacaktı ki? Ondan hesap sorma gibi bir ihtimali mi vardı sanki? Gerçek hayat öyle filmlerdeki gibi olmuyordu maalesef. Gerçek hayatta işçiler patronları karşı söz söyleyemiyorlardı, patronlarına karşı birleşip birbirinin hakkını da savunmuyorlardı.

Hatta tam aksine bütün işçiler birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyordu. Mert'ten başka kırtasiyede iki yardımcı daha çalışıyordu. O iki yardımcı aynı bölümde okuyorlardı. İkisi sürekli birbirlerini övüyorlardı. Bu durumda Mert sürekli iş yapmıyor gibi görünüyordu. Mert onların neden böyle davrandıklarını anlamıyordu. Sonuçta hepsi öğrenciydi. Hiçbiri ileride bu kırtasiyede kariyer yapmayı düşünmüyordu. Hepsi sadece harçlık çıkarmak için burada çalışıyordu. Mezun olunca herkes kendi işini yapmaya başlayacaktı. Dolayısıyla bu iş geçici bir işti. İşte Mert de bu yüzden onların davranışlarına anlam veremiyordu. Geçici olan bir iş için insanın böylesine boş çabalar içine girmesi anlamsızdı.

Mert titremeye başlamıştı. İleriden yaklaşan Ali Yavuz'un arabasını görünce içinde tarifsiz bir sevinç duydu. Sonunda gelebilmişti. Mert ona "Ağabey nerede kaldın? Dondum burada." Dedi. Hala titriyordu arabaya binerken. Ali Yavuz "Kusura bakma kardeşim. Yengen birkaç malzeme istemişti. Onları aldım marketten. Eve uğramam gerekti o yüzden. Hava o kadar soğuk mu?" diye sordu şaşkınlıkla.

Mert onu alaya aldı "Yok be ağabey. Hava çok güzel dışarıda." Dedi gülerek. Mert daha gülmesini bitirmemişti ki Ali Yavuz "İşte geldik." Dedi. Geldikleri yer kırtasiyeye beş dakika mesafedeydi. "Ağabey bir saattir şuncacık mesafeye gelmek için mi bekliyorum ben?" diye sordu. Ali Yavuz "Beklediğine değecek." Dedi. Birlikte arabadan indiler.

Bu ev çalıştığı kafeye de yakındı. Apartman öyle eski bir apartmana benzemiyordu. Kapılarına ve boyasına bakılırsa bakımlı bir apartmandı. Ali Yavuz ile birlikte içeri girdiler. Sekiz katlı bir apartmandı. En üst katta, çatı katı olan yere bakacaklardı. Ali Yavuz asansörde evin niteliklerinden bahsediyordu. "Ev 1+1, kombili, eşyalar da yenidir. Senin anlayacağın tam bir bekâr evi. Kesinlikle burayı çok beğeneceksin." Dedi. Mert sadece "Göreceğiz." Dedi. Hemen sevinmek istemiyordu.

Çünkü onu ev gezdirmeye götüren emlakçılar da evleri böyle öve öve bitiremiyorlardı. Ancak eve gittiklerinde sözlerinin yarısının abartı olduğunu görüyordu Mert. Bir de çok tuhaf özellikleri övüyorlardı. Mesele bodrum kata baktıklarında emlakçı "Buraya hiç hırsız girmez. Kafan rahat olur." Demişti. Oysa Mert bunu hiç düşünmemişti.

Apartman sekiz katlıydı. Dokuzuncu kat olarak çatı katı vardı. Kendisinin bakmak için geldiği evde bu kattaydı. Zaten bu katta başka daire de yoktu. "Bu yönden avantajlısın." Dedi Ali Yavuz. "Benim diğer dairelerle bir işim yok." Dedi Mert umursamaz bir şekildi. Ali Yavuz "Öyle deme kardeşim. İlla ki seslerini duyuyorsun ve muhatap olmak zorunda kalıyorsun." Dedi. Mert çok yorgundu ve böylesi boş bir konuda karşılık verip sözün uzamasını istemedi. Bir an önce eve bakıp kafeye gitmek istiyordu. Çünkü saatlik ücret aldığından kaybettiği her dakika alacağı para azalıyordu.

Sonunda eve geldiklerinde Ali Yavuz kapıyı açtı. Kapıdan içeri girdiklerinde karşılarına ilk çıkan kapı banyo kapısıydı. Hemen yanında bir oda kapısı vardı. Kapının açıldığı yer ise salondu. Girişte sağda mutfak vardı. Az ileriye ise bir L koltuk konulmuştu. L koltuğun karşısında ise balkon kapısı vardı. Aslında buraya teras demek daha doğru olurdu. Mert terasa çıkınca karşısında uçsuz bucaksız denizi gördü.

Enfes bir manzarası vardı evin. Mert evin bu özelliğini çok beğendi. Üstelik eşyalar da yeniydi. Terastan tekrar içeri girince Mutfak tezgâhının ve dolaplarının bulunduğu duvarın karşısında bir plazma televizyon gördü. Yeni bir şeye benziyordu. Giriş kapısının arkasında ise vestiyer vardı. Girişte dikkatini banyo kapısı çektiğinden vestiyeri görmemişti. Mert yatak odasına baktı. Yatak oldukça yeniydi. Gardırop da oldukça büyüktü. Mert buna fazlasıyla sevindi.

Çünkü yurtta bütün elbiseleri üst üste yığmıştı. Tek göz dolap resmen tıkış tıkıştı. Bazen dolabı açınca yerlere bir şeyler düşüyordu. Mert artık o dolaptan nefret etmişti. Diğer bir sevinme yeri ise banyoydu. Yurtta bir bezin arkasında yıkanıyorlardı. Mert buna bir türlü alışamamıştı. Hiç rahat edemiyordu. Sürekli birileri gelip gidiyordu ve bez kapının açılıp kapanmasıyla oluşan rüzgârdan dalgalanıyordu. Bu şekilde olunca soğuk bir hava duş kabinin içine doluyordu. Mert aldığı duştan hiçbir şey anlamadan geri çıkmak zorunda kalıyordu. Bir tek nokta onun aklına takıldı. Evde alaturka tuvalet yoktu. Mert alafrangada rahat edemeyenlerdendi. Ama bu kadar iyi bir evde bu göz ardı edilebilecek bir detaydı. Mert evi beğenmişti. Sıra en zor kısma gelmişti.

"Bu eve ne kadar kira istiyorlar?" diye sordu Mert. Bir yandan da üzülüyordu. Böylesine güzel bir evde oturmak isterdi. Hele o manzaraya karşı bir iki kadeh şarap ya da iki duble rakı içmek isterdi. İnsan böyle güzel şeyleri olsun istiyordu. Ama bu şartlarda pek mümkün görünmüyordu. Emlakçılarla gezdiği o dandik evlerin bile kirası ona ateş pahası gelmişti. Bu evi tutacak gücünün olmayacağı çok açık görünüyordu. İşin kötü tarafı hem kafedeki parasından olmuş üstüne bir de soğuk yemişti. Burun direğinin sızlamasına bakılırsa hasta olacak gibiydi.

Ali Yavuz "Buranın sahibi benim yakın arkadaşımdır. Yoksa beni bilirsin. Benim ne işim olur kiralık evle falan. Senin için onunla konuştum. Durumunu anlattım. O da senin için dualar etti. Durumunun kolay olmadığını söyledi." Mert o konuşmayı uzattıkça evin fiyatını kafasında arttırmaya başlamıştı. Bu kadar konuştuğuna göre kesin çok uçuk bir fiyat söyleyecekti. Sözü bu kadar uzatmasının amacı onu birazdan duyacağı fiyata hazırlamaktı. Onu alıştırmaya çalışıyordu. Sonra da fiyatı bir bomba gibi ortaya atacaktı.

Mert artık sıkılmıştı. Bu işin bir an önce son bulmasını istiyordu. Çünkü hiç umudu kalmamıştı. Ali Yavuz hala bir şeyler söylüyordu "Senden depozito almayacak. Bir kirayı peşin de istemeyecek. Aslında o daha yüksek bir fiyat söylemişti ama ben ısrar edince iki yüz elli lira konusunda anlaştık." Dedi. Mert "Ne? İki yüz elli lira mı?" dedi şaşkınlıkla. Şok olmuştu. Acaba yanlış mı duydum diye düşündü. Çünkü emlakçının gösterdiği güneş görmeyen, rutubetten leş gibi kokan bodrum katına bile ev sahibi üç yüz elli lira kira istemişti.

Trabzon halkı bir tuhaftı. Söz konusu öğrenciler olunca fiyat yükseltiyorlardı. Mert sonradan bunun birçok şehirde böyle olduğunu duyacaktı. Memleketin geleceği için son derece önemli olan gençlere böyle davranmak bile ileride memleketin zor günler geçireceğinin kanıtıydı.

Ali Yavuz onun fiyatı yüksek bulduğu için böyle bir tepki verdiğini sandı. "Kusura bakma ama bu fiyata yüksek diyorsan sen ev falan tutamazsın kardeşim. Arkadaşımla bir sürü şey konuştum. Güç bela fiyatı bu paraya indirdim. Arkadaşım ille de dört yüz lira isterim diye tutturmuştu. Sonra senin durumundan biraz bahsedince fiyatı indirmeyi kabul etti. "Evin kirası yine dört yüz liradır. Soran olursa öyle söylesin." Dedi.

Ayrıca "Ben kendisinden her ay kiranın yüz elli lirasını almayacağım. Bunu bir burs olarak kabul ederse sevinirim. Ondan tek bir isteğim var. Ara sıra dualarında beni de ansın." Diye rica etti." Dedi. Mert sevinçten onun ellerine sarıldı. Eğer Ali Yavuz hızla ellerini çekmeseydi Mert onun ellerini öpecekti. "Ağabey ne itiraz etmesinden bahsediyorsun. Ben fiyatı çok düşük bulduğumdan şaşırdım. Ev sahibine söyle evi tutuyorum. Ne zaman istiyorsa gelsin kontratı yapalım." Dedi. Ali Yavuz "Onu da konuştum ben. Kontrat da yapmayacak sana." Dedi.

Mert minnettarlığını belli ederek "Allah senden razı olsun ağabey. Senin sayende adam akıllı bir evde oturacağım." Dedi. Ali Yavuz "Ben varlık içinde büyüdüm oğlum. Hiç zorluk çekmeden okudum. Babamın kemer altında beş katlı hazır giyim atölyesi var. Zavallı adam ne istediysem yaptı. Çok çabaladı ben okuyayım da düzgün bir meslek sahibi olayım diye. Ama ben soytarı gibi gezmekten, alkol içmekten, karı kız peşinde dolaşmaktan hiçbir şeye sahip olamadım. Üniversiteye de sırf başka şehir göreyim, biraz daha eğleneyim diye gittim. Sonuç olarak geldim burada Murat ile birlikte kırtasiye dükkânı açtım. Önümdeki her imkânı teptim. Oysa sen önünde bütün kapılar kapalı olmasına rağmen zorluyorsun. Belki biri aralanır da geçerim diye. Sana destek olmamız gerek. Yoksa tek başına sen o kapıyı açamazsın." Dedi.

Mert çok duygulanmıştı. Gözleri dolmuştu. "Ne diyeceği bilemiyorum ağabey. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Sen çok iyi bir insansın. Belki çok iyi bir meslek sahibi olamadın ama adam gibi adam olmayı başarmışsın." Dedi. Ali Yavuz Mert'in omzuna babacan bir tavırla vurdu. "Eyvallah." Dedi. O da hüzünlenmiş gibi duruyordu. Bir süre öylece durdular. Sessizliği bozan Ali Yavuz oldu. "Hadi bana şu güzel manzaraya karşı bir sigara ısmarla da siftahı yapalım senin evde." Dedi ve ekledi "Sonra da ben gideyim. Yengen merak eder.". Terası kast ediyordu manzara diyerek.

Birlikte terasa çıktılar. Mert sigarasını içine çekerken denizden gelen tuzlu esintiyi de ciğerlerine dolduruyordu. Denizin sesi evinden duyuluyordu. Deniz sularının kıyıya vurmasını görüyordu. Suların kumun üzerinde köpükler çıkarmasını pek güzel buluyordu. Ancak ondan daha güzel bir şey vardı. O da yakamozdu. Ayın gece suyun üzerine yansımasına "yakamoz" denirdi. Mert oldu olası merak ederdi yakamozu. İşte şimdi denizin üzerinde net bir biçimde görüyordu. Aralardaki küçük balıkçı tekneleri denizin ortasında birer süs gibiydiler. Çok güzeldi manzarası.

Mert çok sevmişti bu evi. Özellikle de bu terasa bayılmıştı. Galiba aşktan yana şanssızdı ama diğer yönlerden şanslıydı. Sonunda hayatında gerçekten güzel bir şeyler oluyordu. Mert bu manzaraya karşı oturup yazılar yazmayı düşündü. Ama bir sorun vardı. Teras çok soğuktu. Sigarasını hızlı hızlı içmesine rağmen çok üşümüştü. Ali Yavuz evin anahtarını ona uzattı. "İstediğin zaman taşınırsın." Dedi. Mert "Tekrar teşekkür ederim ağabey." dedi. Bundan sonra Ali Yavuz onun için son derece değerli bir insan olacaktı. Bir dediğini iki etmeyecekti onun.

Asansörle aşağıya inerken Mert avucunda tuttuğu evin anahtarını iyice sıkıyordu. Sanki her an biri elinden alıp kaçıracakmış gibi sıkıyordu. Çünkü hayat ona ne zaman güzel bir şey sunsa sonra ondan çalıp götürüyordu. Başına yine aynısının gelmesinden korkuyordu. 

İnstagram: bzkrtmslm1

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro