KIZIL SAÇLI KIZ
KASIM-2011
TRABZON
Yazdığı yazılar çok tıklanma almaya başladı. Okundukça da Mert daha çok yazdı. Bu böyle bir aya yakın sürüp gitti. Gün geçtikçe daha çok insan okumaya başladı onun yazılarını. En son yazısını yirmi bin kişi okumuştu. Site yönetimi ona tebrik üstüne tebrik yağdırıyordu. Onun kendileri için çok özel ve değerli olduğunu söylüyorlardı. Ama Mert her gün yazamıyordu. Çünkü olmayan bir durumu hayal edip yazmak öyle kolay bir iş değildi. Artık kendini iyiden iyiye onun yokluğuna da alıştırmıştı. Bir daha gelmeyeceğine de inandırmıştı yüreğini.
Dersler onun için fazlasıyla sıradan geçiyordu. Vizeleri yaklaşıyordu. Çok ders çalışması gerekliydi. Çünkü derslerde uyuyordu. Uyku problemini hala yenememişti. Kanepede sızmaya devam ediyordu. Eskisi gibi yatakta uyumaya çalışmıyordu. Durumu tamamen kabullenmişti. Artık doğrudan kanepeye gidiyor. Orada beynini bir süre kızıl saçlı kızın varlığına inandırmaya çalışıyordu. Onu biraz olsun kandırabildiğinde ise uyuyordu. Ama en fazla 3-4 saat sürüyordu bu uyku. Bu da bir insan için yeterli bir süre değildi. Mert bu kadar az uyumaya alışkın değildi.
Kafeden kovulduktan sonra eskisi kadar sorun olmamaya başladı uyku problemi. Yalnızca eskisi kadar bir şeyler üzerinde odaklanamıyordu. Bundan çok rahatsız oluyordu. Kitap okumakta ve film izlemekte zorlanıyordu. En ufak bir aşk sahnesi olsa hemen aklına kızıl saçlı kız geliyordu. Zaten çoğu zaman aklından hiç çıkmamış oluyordu. İnsanın her duruma uyum sağlaması gibi Mert de bu duruma alışmaya başlamıştı. Artık alkol ya da uyku hapları ile kendini teselli etmeye çalışmıyordu.
Havalar giderek soğuyordu. Kasım ayının başında artık kombisini yakmaya başladı. Çünkü evde soğuktan durulmuyordu. Çatı katı olduğundan oldukça soğuktu. Aslında bunu biliyordu. Ama başka çaresi olmadığından kabul etmek zorundaydı. Yoksa sekiz kişiyle küçücük odada kalmaya devam edecekti. Bu da Mert'in akıl sağlığı ve beden sağlığı için son derece tehlikeliydi. Çünkü yurtlar son derece kirliydi. Oda arkadaşları da anlayışsız insanlardı. Onların hiçbiriyle görüşmüyordu.
Mert'in vizelerinin başladığı ilk gün Okul öncesi eğitime giriş dersinin vizesi vardı. Dersin hocası biraz feminist bir kadındı. Erkeklerin bu işi yapmaması gerektiğini düşünüyordu. Ona göre erkekler bu iş için uygun değildi. Eskiden olduğu gibi bu bölüme yine sadece kızların alınması gerektiği taraftarıydı. Mert onun bu saçma fikirleri yüzünden derslerini hiç dinlemiyordu. Feminist kadınlardan hiç hoşlanmazdı. Çünkü feministlerin gerçekte kadınlara yarardan çok zararları olduğuna inanıyordu. Kadınlara sözden eşitlik adı altında ayrıcalıklı davranılmasını talep ederek erkeklerin onlara düşman olmasına sebep oluyorlardı. Eşit haklar söz konusu olduğunda sesleri gür çıkıyordu. Ama eşit sorumluluklardan söz açılınca hemen ortalıktan sıvışıyorlardı.
Aralarında gerçekten mantıklı fikirleri olanlar da yok değildi. Ama çok küçük bir azınlıktan oluşuyordu bunlar. Bu mantıklı insanlar ise hiçbir erkeğin kadına, hiçbir kadının da erkeğe muhtaç olmadığını düşünenlerdi. İnsanların yaşamına kendilerinin yön vermesini isteyenlerdi. İnsanların inançlarına ve ahlaki değerlerine saygı gösterenlerdi. Bu insanlar kadınların toplumda ezilmesine son derece karşı çıkanlardı. Ama bunu yaparken erkeklere düşmanlık güderek değil neden haklı oldukları açıklayarak yapıyorlardı. Maalesef Mert'in hocası bunlardan biri değildi. Bu yüzden Mert bu sınavdan yüksek alması gerektiğine inanmıştı. Kendi bölümü için temel nitelikte bir ders olması da ayrıca önemli kılıyordu bu dersi.
Mert vizeden sonra doğruca eve gitmişti. Vizesi iyi geçmişti ve mutluydu. Mert eve girdiğinde salondaki kanepede oturan kızıl saçlı kızı gördü. Birden korktu. Çünkü onu daha önce hiç gözleri açıkken görmemişti. Yoksa rüyada mıydı? Mert kendisini tokatladı. Ama kız orada durmaya devam ediyordu. Çok şaşkındı. İçeri girdi. Kıza doğru ilerledi. Kız sadece sessizce gülümsüyordu. Gözlerini ovuşturdu. Ona bir daha baktı. Kız hala orada gülümseyerek kendisine bakıyordu. Mert hemen koşup banyoda elini yüzünü yıkadı. Sonuç yine değişmedi. Kız orada durmuş gülümsemeye devam ediyordu.
Sonunda dayanamayıp kızın yanına gitti. Korkarak ellerini uzattı ve kızın koluna yavaşça dokundu. Kız sonunda dayanamayıp gülmeye başladı. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?" diye sordu. Mert "Gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyorum." Dedi. Hala tedirgindi. Kız "Saçmalama tabi ki gerçeğim." Dedi. Mert "Bundan hala emin değilim." Dedi. Kızın gülümsemesi soldu "Ben senin için kaçtım geldim. Sen benim gerçek olduğumu mu sorguluyorsun?" diye sordu. Üzülmüş gözüküyordu.
Mert'ten cevap gelmeyince onun hala sorgulamaya devam ettiğini anladı. "İstersen giderim." Dedi. Ayağa kalktı. Gerçekten gidiyordu. Mert'in bir an için nefesi kesildi. Aylar sonra tam da ondan umudu kesmişken bir gün eve geliyordu ve sevdiği kız kanepede oturmuş kendisine gülümsüyordu. Mert içten içe acaba ben şizofren mi oldum, diye düşünmeye başladı. Evet, bu olabilirdi.
Gerçek ya da hayal kız gidiyordu. Mert hemen arkasından koştu. Kızı yakaladı. "Lütfen gel otur. Şu işi bana bir iyice anlat." Dedi. İçinden bak işte dokunuyorum. Nasıl hayal olabilir ki bu? En iyisi kızı dinlemek yoksa hep şüphede kalacağım dedi içinden. Kız Mert'in kendisine böyle hayalet gibi davranmasından rahatsız olmuştu. "Şundan bir vazgeç. Ben senin gördüğün bir hayal falan değilim. Hem eğer daha önceden şizofren değilsen sonradan şizofren olamazsın. Çünkü şizofren insanların beyin yapıları diğerlerine göre farklılıklar gösterir. Sen daha önceden şizofren miydin?" diye sordu. Mert "Hayır." Dedi hemen.
Kız "Öyleyse gel şuraya otur da sana gerçekleri anlatayım." Dedi. L koltuğu gösteriyordu. Birlikte gidip oraya oturdular. Kız hafif ona dönerek "Sana her şeyi olduğu gibi anlatacağım. Ama lütfen bana bir hayalet gibi davranmayı bırak. Ben hayalet falan değilim. Buraya ailemden kaçıp da geldim. Bak valizim orada duruyor." Dedi. Vestiyerin önündeki valizi gördü Mert. Evet, doğru söylüyordu. "Peki, ama içeri nasıl girdin?" diye sordu şaşkınlıkla. Hala tam anlamıyla emin değildi. "Çilingir diye bir şey var. Çağırıyorsun açıyor kapıyı." Dedi.
"Peki, ama benim burada oturduğumu nasıl öğrendin?" diye sordu. Kız "Kafede çalıştığını biliyordum. Oradaki garsonlardan Büşra benimle aynı bölümde okuyor. Ona sormam yetti." Dedi gülümseyerek. "Ama sen gitmiştin. Yatay geçiş yapmıştın." Dedi. Bir çocuk gibi gördüğüne inanmayarak soruyordu bunu. "Evet, yatay geçiş yaptım. Nereye yaptığımı hatırlıyor musun?" diye sordu. Mert hemen hatırladı. "Bolu'ya geçmiştin." Dedi. "Burası daha iyi bir üniversite değil mi? Sence neden burayı bırakıp Bolu'ya gittim." Dedi. Mert omuz silkti. Kollarını iki yana açıp "Bunu ben nereden bileyim?" diye sordu.
"Bu konuşma böyle çok uzun sürecek en iyisi ben sana her şeyi anlatayım." Dedi. Mert kafasıyla onayladı. Kız anlatmaya başladı "Ben buraya ailemle kavgalı geldim. Aslında onlar beni Ankara'da özel bir üniversitede okutmak istiyorlardı. Ben buna karşı çıktım. Çünkü benim hayatıma dair bütün kararları onlar alıyorlardı. Ben de dayanamayıp onlardan gizli tercihlerimi değiştirdim. Onlar Ankara beklerken ben Trabzon'u kazandım. Bu olaydan sonra babamla kavga ettik. Babam eğer Trabzon'a gidersen bir daha bu eve giremezsin, dedi. Babam çok otoriter bir adamdır. Bütün her şeyimize karışırdı. Kimlerle arkadaş olduğumuza, ne yiyip ne içtiğimize, üstümüze başımıza ne giydiğimize hatta saçımızın rengine bile karışır. Saçımı kızıl renge boyattım diye bana bir sürü hakaret etti biliyor musun? Ben de inatla değiştirmedim.
Şimdi diyeceksin ki madem aranız bu kadar kötüydü neden tekrar Bolu'ya gittin. Çünkü babam ne kadar beni kovmuş olsa da annemle aramız iyiydi. Annemle sürekli konuşuyorduk. Bana babamın pişman olduğundan bahsediyordu. Yaz tatilinde bir ara babam rahatsızlandı. Annem arayıp haber verdi. Babam tansiyon hastasıdır. Her ne kadar kavgalı olsak da onun için endişelendim. Sonuçta o benim babam.
Beni hasta yatağında karşıladı. Durumu iyi görünmüyordu. Ben tek çocuğum ve babam her ne kadar küs olduğunu söylese de beni çok sevdiğini biliyordum. Beni görünce çok sevindi. Yaptıklarından pişman olduğunu söyledi. Ama Ankara'ya dönmem konusunda hala ısrar ediyordu. Benim sürekli gözünün önünde olmamı istiyormuş. Eğer Ankara'ya gelirsem bana bir daha hiçbir işime karışmayacağına dair söz verdi. Hasta yatağında olduğu için onu kıramadım ve söylediklerini kabul ettim. Ancak benim de küçük bir şartım vardı. Ankara yerine Bolu'ya geleceğimi söyledim. Bunu onu denemek için yapmıştım. Bolu yakın olduğundan hiç düşünmeden kabul etti. Bu davranışından sonra ona inandım.
Keşke inanamasaydım. Babam sözünde durmadı. Sürekli hayatıma müdahale etmeye devam etti. Bütün bir yaz boyunca her şeyime karıştı. Hatta annemle birlik olup kendi arkadaşlarından birinin oğluyla benim aramı yapmışlar. Sebebi ise benim birisine âşık olursam Ankara'ya geleceğime ikna olacağımı düşünmüşler. Aslında bu planları tuttu. Çünkü Oğuz yani babamın arkadaşının oğlu çok yakışıklı ve düzgün bir çocuktu. Yani ben onu öyle sanmışım. Aslında karaktersizin tekiymiş.
Beni aldattığını öğrendim." Dedi ve burada durdu. Gözleri dolmuştu. Gözlerini sildi. Mert onun sırtını sıvazladı. "Sakin olmaya çalış." Dedi sevecen bir sesle. Kız kendini biraz toparlayınca "Daha bitmedi. Asıl önemli kısmı anlatmadım. Üniversitede bir sınıf arkadaşım bana bir yazı gösterdi. Kızın verdiği yazıyı okuyunca hemen sen olduğunu anladım. Trabzon'dan bahsediyordun. Bütün yazılarında mutlaka kızıl saçlı kız diye bahsediyorsun ve seni bırakıp gittiğimden bahsetmiştin. Bir yerde de yatay geçiş yaptığımı yazmıştın. O sendin değil mi? O yazıları yazan sensin değil mi?" diye sordu.
Kız öyle güzel sormuştu ki Mert o olmasa bile "Evet, benim." Derdi. Kafasıyla kızı onayladı. Kız "Arkadaşım "Keşke beni de böyle seven bir erkek olsa diye iç geçirdi. Sonra bütün yazılarının çok meşhur olduğundan bahsetti. Herkes senin yazılarını okumaya başlamış." Dedi. Mert "Gerçekten o kadar biliniyor muyum?" diye sordu şaşkınlıkla. Bütün her şeyi unutmuş bunu merak ediyordu şimdi.
"Evet, kızların birçoğu senin yazılarını okuyordu. Öyle güzel yazıyordun ki, Oğuz'dan gizli gizli yazılarını okuyordum. Zamanla yazılarının yüreğime işlediğini fark ettim. O kadar çok duygu dolu yazıyordun ki etkilenmemek elde değildi. Ama ben Oğuz'a söz vermiştim ve onu bırakmayı gururuma yediremiyordum. Çünkü kendime bunu yakıştıramadım. Ancak bir gün onu başka bir kızla sarmaş dolaş gördüm. Hem de üniversitenin kantinindeydiler. Bu kadarına nasıl cesaret edebildiğine hayret etmiştim. Resmen beni salak yerine koymuştu. Kendimi çok incinmiş hissettim. Aileme durumu anlattım.
Oğuz'dan ayrıldığımı söyledim. Babam erkeklerin böyle şeyler yapacağını söyledi. Bunu bir kereliğe mahsus görmezden gelmemi istiyordu. Şiddetle karşı çıktım. Benden böyle bir şeyi nasıl isteyebilirdi? Duygularımı hiçe sayan bir adamı nasıl affederdim? Beni bir başkasıyla aldatan hem de onu göreceğimi bildiği bir yerde bunu yapmasına rağmen onu affetmem mümkün değildi." gözlerinden yaşlar süzülmeye başlayınca kız durdu. Mert kalkıp ona peçete ve su getirdi.
İnstagram:bzkrtmslm1
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro