GERİDE KALAN-FİNAL
İnsanlar aniden büyük sorunlarla karşılaşınca genelde ilk yaptıkları şey ondan kaçmak olur. Ondan kaçıp, sorunu görmezden gelmek en kolayıdır çünkü. Bir süre insana iyi gelen bir yöntemdir bu. Ancak er ayda geç bunun gerçek çözüm olmadığı anlaşılır. Bir sorundan kaçmak hiçbir zaman bir çözüm olamaz. Ancak sorunun üstüne gitmek ve ona çözüm aramak sorunu ortadan kaldırabilir.
Filiz'in mesajını alan Mert bu gerçeği fark etmişti. O ailesinin yanına gelerek sadece sorundan kaçmıştı. Filiz mesajında "Bu yaptığın çok çocukça bir davranıştı. Hastalığının böyle iyileşeceğini mi sanıyorsun? Burada beklemekten yoruldum. Eğer hemen gelip tedaviye başlamazsan Bolu'ya döneceğim ve bir daha da gelmeyeceğim." Yazmıştı. O anda Mert gerçekleri daha şeffaf haliyle görmeye başlamıştı.
Hastalığını öğrendiğinde o da güçsüz olan herkes gibi ondan kaçmayı seçmişti. Çünkü onunla yüzleşmeye cesareti yoktu. Ama şimdi Filiz'in mesajını okuyunca asıl durumu anlamıştı. Hem içine bir korku da düşmüştü. Filiz gideceğini söylemişti. Hasta olduğunda gördüğü kızıl saçlı kız gerçek değildi. Ama Filiz gerçekti. Eğer o giderse bir daha gelmezdi.
Mert ailesine bir dersten kaldığını ve bütünleme sınavına girmesi gerektiğini söyleyerek Trabzon'a döndü. Aktarmalı iki uçuştan sonra havaalanına vardığında kendisini harap olmuş hissediyordu. İlk işi Filiz'i aramak oldu. Trabzon'a geldiğini haber verdi. Filiz arabasıyla onu havaalanından aldı. Mert onun arabasının olduğunu yeni öğrendiğine şaşırdı. İlk kez görüyordu. Ama bunu sorgulamadı.
"Ben tedavi olmaya karar verdim. Çünkü kaybedecek bir şeyim yok. Kızıl saçlı kız hayalden ibaretti. Ama sen gerçeksin. Seni kazanmak ve sağlıklı olmak için tedavi olmayı kabul ediyorum. Mehmet hocayla iletişime geçelim o bizi yönlendirir." Dedi Mert. Filiz buna çok sevindi. "Bu kesinlikle doğru karar. Tedavi olmaktan başka bir çözüm yolu yoktu. Hem ben de senin yanında olacağım." Dedi. Mert'in cevabını beklemeden Mehmet hocayı aradı. Telefonla konuşurken yüzü gülüyordu. Mert'in tedavi olmayı kabul etmesi onu mutlu etmişti.
Mehmet hoca onları bir psikiyatr arkadaşına yönlendirdi. Çünkü kendisinin ilaç yazma yetkisi yoktu. Filiz hemen adresi öğrendi ve oraya gittiler. Mert onun bu kadar acele etmesine bozuldu. Ama biraz düşününce onu anladı. Bu hali onu endişelendiriyordu. Sonuçta kimse çevresinde hayal gören ve gördüklerini gerçek sanan birinin olmasını istemezdi.
Kliniğe geldiklerinde Mert klinik kapısının önünde kızıl saçlı kız ve Asiye teyzeyi gördü. Neye uğradığını şaşırmıştı. Bir Filiz'e bir de kızıl saçlı kıza bakıyordu. Kızıl saçlı kız "Eğer bu kapıdan girersen bir daha bizi göremeyeceksin. Bizi hiç sevmiyor musun?" diye sordu. Mert "Seviyorum." Dedi. Filiz "Kiminle konuşuyorsun?" diye sordu. Mert "Onlarla." Dedi. İşaret parmağıyla kapıyı işaret etti. Filiz oraya baktığında Mert'in hayal gördüğünü anladı. "Orada kimse yok." Dedi. Sesinde üzgün bir eda vardı. Mert'in bu hali onu gerçekten üzüyordu. Mert yeniden kapıya baktığında gerçekten orada kimse olmadığını gördü. Bu onun tedavi olması gerektiğine olan inancını güçlendirdi.
Tam kapından içeri girmek üzereyken iç ses, beyin, kalp ve libidonun sesi duyuldu. "Bizden de mi vazgeçeceksin?" diye sordular. Mert "Kusura bakmayın çocuklar bunu yapmak zorundayım." Dedi ve klinikten içeri girdi. En sevdiği insanlardan ayrılmış gibi üzülmüştü. Ama bunu yapmak zorundaydı. Çünkü bu hastalıkla yaşamak hayatının geri kalanını mahvedebilirdi. Bu hastalıktan kurtulması gerekiyordu. Tabi bunu başarmak gerçekten mümkün olsaydı.
Psikiyatr Mert'i görünce Mehmet hocanın durumu anlattığını söyledi. Bu yüzden teşhis koymakta zorlanmadı. Mert'e en hafif dozdan başlayarak tedavi uygulanacağını söyledi. Mert hiçbir şey demeden dinledi. Sonunda yeşil bir reçeteye ilaçlarını yazdı psikiyatr. Bu ilaçların her yerde satılmadığını sadece belirli eczanelerde olduğunu söyledi. Mert hangilerinde olacağını sorunca da onlara bir tanesinin yerini tarif etti. Psikiyatrın kliniğinden ayrıldıklarında Mert yeşil reçeteye bakıyordu. Filiz onun sırtını sıvazladı "Merak etme iyi olacaksın." Dedi. Mert onun sözlerine inanmak istiyordu. Çünkü başka çaresi yoktu.
İlaçları kullanmaya başladıktan sonra beynindeki sesleri duymadı. Kızıl saçlı kızı, babasının adamlarını ve Asiye teyzeyi bir daha görmedi. Filiz söz verdiği gibi yanındaydı. Yeniden başlamışlardı ve ilişkileri iyi gidiyordu. Mert tedaviye başladığının doğru bir karar olduğunu düşünüyordu. Ta ki Filiz'in arkadaşlarıyla tanışana kadar her şey mükemmeldi.
Filiz'in arkadaşları Mert'in hiç sevmediği tiplerdi. Aşırı sulu ve gevşeklerdi yani. Baba parası yiyen züppeler gibi takılmaları da cabasıydı tabi. İnsanları aşağılıyor, kendilerini çok yüksekte görüyorlardı. Mert bunlara Filiz için tahammül ediyordu. Ama iş kendisinin şizofrenliğiyle alay eden şakalar yapamaya varınca Mert daha fazla tahammül edemedi.
Onlarla kavga etmedi. Filiz kendisine arka çıkmak yerine arkadaşlarını savundu. Mert onlarla bir daha görüşmesini istemedi. Ancak Filiz bunu kabul etmedi. Ama onu ve arkadaşlarını bir daha buluşturmayacağına söz verdi. Mert onlardan kurtulduğuna sevindi.
Mert Filiz'in saçlarını yeniden kızıl yapmasını istedi. Çünkü kızılın siyahtan daha çok yakıştığını düşünüyordu. Filiz'in cevabı "Ben bu rengi daha çok seviyorum. O yüzden saçlarım bu renkte kalacaklar." Oldu. Mert bu cevaba çok bozuldu. Ama kararına saygı duydu. Buna karar verecek olan kendisi değildi.
Filiz ev işlerini tamamen Mert'e bırakmıştı. Mert bütün işleri tek başına yapıyordu. Yemeği o yapıyor, bulaşığı o yıkıyor ve evi o temizliyordu. Başlarda bunu sorun etmese de sonra ona ağır gelmeye başladı. Çünkü sürekli Filiz'in arkasını toplamak zorunda kalıyordu. Mert bu durumu ona açtı. Filiz "Ben hiç anlamam o işlerden. Bence sen gayet iyi yapıyorsun." dedi. Mert "Ben tek başıma yetişemiyorum. En azından bir kısmını yapabilirsin. Çok zor işler değil." Dedi.
Filiz kabul etti. Ama yine elini bir şeye sürmedi. Bir süre sonra sorun büyümeye başladı. Aralarında başka anlaşmazlıklar da baş gösterdi. Filiz sürekli dışarı çıkmak istiyordu. Mert ise insanlardan uzak evde takılmak istiyordu. Ama en büyük problem Filiz'in sevgilisini bırakıp Mert için buraya gelişiydi. Filiz'in Mert'i tercih etmesinin sebebi Mert'in kendisini eski sevgilisinden daha çok sevmesiydi. Mert kendi kendine "Acaba benden daha çok sevecek birini bulduğunda beni de terk eder mi?" diye sormadan edemiyordu. Çünkü Filiz bencilce davranıyordu ve Mert'te böyle bir izlenim uyandırıyordu.
İlk zamanlardaki tozpembe bulutlar hızla dağıldı. Aşk kokan sözcükler yerini hakaretlere bıraktı. Hatta iş öyle bir hal aldı ki bir gün Filiz yüzünü kıpkırmızı eden, boynundaki damarları çıkaran bir sesle bağırarak "Sen nankörsün. Eğer hastalığının farkına vardıysan ve tedavi oluyorsan bunlar benim sayemde oldu. Ben olmasaydım hala benim hayalimle burada kendini avutuyordun." Dedi. Mert bu sözleri duyunca kalbinden bıçaklanmış gibi hissetti.
Öyle çok üzüldü ki oturup bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Filiz hatasının farkına varıp özür diledi ama bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Çünkü Filiz artık en küçük tartışmada onu nankörlükle suçlamaya devam etti. Mert'e kölesi gibi davranıyordu. Sonunda kaçınılmaz son geldi. Mert ona ayrılmak istediğini söyledi.
Filiz bağıra çağıra onu yine nankörlükle suçladı. Mert ise sakince anlaşamadıklarından bahsetti. Ancak Filiz sakinleşmedi. Mert'in bütün çabaları işe yaramadı. Filiz eline ne geçerse kırıp dökmeye başladı. Önce bardakları ve tabakları alaşağı etti. Sonra eline aldığı modemi yere çaldı. Bununla da yetinmeyip çatal, kaşıkları televizyona fırlattı. Televizyonun kırılması da onu rahatlatmadı. Eline ne geçerse Mert'e atmaya başladı.
Mert koltuğun yastıklarıyla kendini korusa da kolunda sıyrıklar vardı ve kanıyorlardı. Filiz sonunda ağlayarak odaya gidip valizini topladı. Mert kolundaki sıyrıklardan akan kanı durdurmaya çalıştı bu arada. Filiz giderken arkasına dönüp "Sen hastalıklı bir manyaksın. Bu yaptığın için çok pişman olacaksın. Bir daha asla karşına benim gibi biri çıkmayacak. Bütün suç bendeydi. Ne diye senin gibi bir ahmak için buralara kadar geldim ki?" dedi.
Filiz Mert'in yüzüne bakıyor ondan bir tepki bekliyordu. Ama Mert ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Bu durum Filiz'i daha çok sinir ediyordu. Sonunda dayanamadı. Vestiyeri açtı ve eline ne gelirse Mert'e fırlattı. Mert koşup balkona çıktı. Filiz gitmeden içeri girmedi.
Filiz gittikten sonra içinde bir rahatlama hissetti. Bu kadar çok sevip, büyük bir hayranlıkla izlediği ve çok istediği kızla ilişkisinin böyle kötü bitmesi çok üzülmesine sebep oldu. Ancak bunu yapmak en doğrusuydu. Filiz'in kırıp döktüğü yerleri toplarken bu yaşananlara hala anlam veremiyordu. Filiz'e çok âşıktı ama sonunda ondan ayrılmak isteyecek noktaya gelmişti ve şimdi onun gidişine seviniyordu. Gece boyunca ortalığı toplarken aklında hep bu düşünce vardı.
İçeriyi temizleyip bir sigara içmek için balkona çıkınca soğuk hava Mert'in zihnini açtı. Doğru düşünmeye başladı. Onun âşık olduğu kişi Filiz değildi. Mert Filiz'in aklında kurduğu haline âşıktı yani kızıl saçlı kıza. Filiz sadece dış görünüşünü görüp beğendiği bir kızdı. Ama gerçekte âşık olduğu kişi Filiz'in dış görünüşüne ve Mert'in hayalindeki karaktere sahip kızıl saçlı kızdı.
Mert o gece sabaha kadar düşündü. Kızıl saçlı kızı geri mi çağırmalıydı? Yoksa hayatına devam mı etmeliydi? En sonunda kızıl saçlı kızı çok sevdiğine ve onun geri gelmesini istediğine karar verdi. Çünkü hayatına devam etse bile yaşadıklarının sonu Filiz'le olan ilişkisi gibi olabilirdi. Oysa kızıl saçlı kız tam istediği gibiydi.
Ama tek sorun onun gerçek olmamasıydı. Mert onunla yaşadıklarını hatırladı. Onu gerçek sanmıştı. Bu yeniden olabilirdi. Her şey beynini yeniden buna inanmasıyla mümkündü.
Mert tedaviyi bıraktı. Çünkü tek istediği kızıl saçlı kızdı. Hayatında başkasını istemiyordu. Kızıl saçlı kız kendisinindi ve onu asla terk edip gitmezdi. Hem tanışmak zorunda olduğu saçma sapan arkadaşları da olmayacaktı. Üstelik kızıl saçlı kız Filiz gibi kendisine köle gibi de davranmıyordu. Bütün bu karşılaştırmalardan sonra kesin kararını verdi. Tedaviyi bırakıp kızıl saçlı kızla yaşamaya karar verdi.
İstedikleri olmadı. Aradan birkaç hafta geçti ama kızıl saçlı kız gelmedi. Her gün eve geldiğinde onu evde bulmayı hayal ederek geliyordu ama eve geldiğinde hayal kırıklığına uğruyordu. Günlerini kızıl saçlı kızı nasıl geri döndürebileceğini düşünerek geçirmeye başladı. Sonunda çözümü buldu. İlk seferinde yaptığı şeyi yapacaktı. Siteye onu ne kadar sevdiğini anlatan bir yazı yazacaktı. O gece şu yazıyı yazdı.
"Kızıl saçlı kıza,
Seni çok kırdım biliyorum. Lütfen beni affet. Sensizliğin odamın duvarlarına çarpan sessiz bir çığlığa dönüştüğü bugünlerde anlıyorum ki ben sadece seni sevmişim. En başından beri sadece seni sevmişim. Gidişinden sonra nihayet bunu anladım. Sen en çok yazıları severdin o yüzden bu gece sana bu yazıyı yazıyorum.
Hasta olduğumu öğrendiğimde tedavi olmak zorunda olduğumu sanmıştım. Oysa insan kusurlarıyla da güzel olabilir. Nasıl ki gülü güzel yapan dikenleriyse beni güzel yapan da sensin. Bazı kusurların hiç düzeltilmemesi gerekiyor. Çünkü beni ben yapan sensin. İnsanlar bunu hastalık olarak tanımlayabilir. Onların ne dediği umurumda değil. Tek bildiğim seni çok sevdiğim ve dönmeni istediğim. Lütfen geri dön.
Yokluğun işkencelerin en büyüğüne benziyor. Gidişinle cezalandırdığın kalbim her gün seni daha çok seviyor. Ben sen olmadan yaşayamam. Sen benim inandığım en güzel yalansın. Bir ömür inanacağım sana. Gözlerin bana baksın, yüreğin beni sevsin yeter.
Geride kalan."
Yazıyı siteye yüklerken elleri titriyordu. O gece sabaha kadar uyuyamadı. Sabah derse giderken aklı, hep eve döndüğünde kızıl saçlı kızı bulup bulamayacağındaydı. İçindeki sesler yeniden konuşmaya başlamıştı. Üstelik hepsi kızın kesinlikle geleceği konusunda hem fikirdiler. Bunun tuhaf olduğunu biliyordu ama onların yeniden konuşmasını özlemişti.
Evin kapısına geldiğinde elleri öyle çok titriyordu ki anahtarı deliğe sokması biraz uzun sürdü. Kapıyı açıp salona baktığında kızıl saçlı kızı göremedi. "Gelmemiş." Dedi içeri girerken. Hayal kırıklığına uğramış, yüzü asılmıştı. Tam o anda bir ses duydu "Emin misin?" diye soruyordu ses. Bu ses kızıl saçlı kızın sesiydi. Odanın kapısına yaslanmış, Mert'e gülümsüyordu.
-SON-
Not: Kitabı en başından beri bu haliyle kurgulamıştım. Bu yüzden bu haliyle son vereceğim. İkinci bir kitap olmayacak. Bu kitabı bizim için özel yapacak olan da bu haliyle bitmesi olacaktır.
TEŞEKKÜR:Kitap yazılırken yanımda olan okuyucularıma çok teşekkür ederim. Hepiniz iyi ki varsınız. Siz olmasaydınız bu kitap ortaya çıkmazdı. Sizler benim ilham kaynağımsınız. Başka bir kurguda görüşmek üzere...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro