CEZA
Babam İdris'i görünce kaşları çatıldı. Sinirden köpürdüğünü görüyor gibiydim. İnşallah bir şey yapmaz diye içimden dua ediyordum. Ama babamın deli olduğunu da biliyordum. Silahını çıkardı. Her zaman belinde tabancası ile gezerdi. Başıma doğrulttu. "Siz bu eve ecelinizi bulmaya gelmişsiniz. Öyleyse ben de size aradığınızı veririm." Dedi. Süngüyü çekince İdris koştu yetişti. Babamın silahının önüne atladı. "Vuracaksan beni vur. Onların bir günahı yok." Dedi.
Kızım silahı görünce geldi, arkama saklandı. Hem de ağlıyordu. "Anne gidelim buradan. Bu adam deli, benim dedem değil bu." diyordu. Ben de ağlamaya başladım. Babama yalvarıyordum. Bizi öldürmesin diye. Ama babam gözünü ayırmadan kızıma bakıyordu. Onun sözleri içine işlemişti sanki. "Ben deli değilim." Dedi belli belirsiz bir sesle.
Kızım çıktı onun karşısına. "Sen delisin." Diye bağırdı. Babam neye uğradığını şaşırdı. Biz de şaşkınlıkla ona bakıyorduk. Babam tekrarladı "Ben deli değilim.". hüzünlü bir sesle söylüyordu bunu. Kızım "Sen delisin. Deli olmasan onları öldürmek istemezdin. Deliler insanları öldürür." Diye bağırdı. O sırada annem ve kardeşlerim içeriden çıktı geldiler. Hepsi ağlaşmaya başladılar. Babamın silah tutan eli titremeye başladı. Kardeşlerim, ben ve annem hep bir ağızdan babama bizi affetmesi için yalvarıyorduk. Ancak babamın gözü bir tek kızımı görüyordu.
Ara sıra filmlerde cinayet sahnelerine denk gelirdik. Kızım bana sorardı "Anne bu adamlar niye başkalarını öldürüyor?". Ben de aklıma ilk geleni söylerdim "Onlar delirmiş kızım. Akıllı insanlar birbirlerini öldürmezler." Derdim. Şimdi babam bizi öldürmekten bahsedince kızım da dedesine deli demişti. Babama herkes deli derdi ama kimse yüzüne söyleyemezdi. Şimdi benim henüz sekizinde olan kızım onun karşısına dikilmiş "Sen delisin." Deyince babam olduğu yerde kalakalmıştı. Annem onun elinden yalvar yakar silahını aldı. Babam bir müddet daha kızıma baktı. Sanki içinde bir karmaşa vardı. Sonra arkasını dönüp eve girdi. Hiçbir şey dememişti.
Biz ne yapacağımızı şaşırdık. İdris "Baban bizi istemiyor." Dedi. Biz de İdris'in babasının evine gittik. İdris'in babasına ne olur ne olmaz diye yerimizi söylememiştik. Ama sık sık mektuplaşırdık. O sıralarda köyde telefon falan yoktu. İdris gurbetten çok sıkıldığını memleketine taşınmak istediğini söyledi. Ben bu isteğini bilmiyordum. Bizim orada bir kurulu düzenimiz vardı. Ama ben de memlekete gelmek istiyordum. Tası tarağı topladık, geldik. Elimizde paramız olduğundan bu sefer işler daha kolay oldu. Para olursa her iş kolaylaşır zaten. Burada bir dükkân açtı İdris. Güzel de bir ev tuttuk. Arada bir de köye gidip gelmeye devam ettik. Annemle kardeşlerimle gizliden gizliye görüşmeye devam ettik.
Bir gün yine babamın evde olmadığı bir zaman annemlerin yanına gittim. Biz oradayken babam çıktı geldi. Korkudan elim ayağım birbirine dolandı. Yine bizi kovar diye bekliyordum. Geldi benim kızın karşısında durdu. "Ben akıllandım." Dedi. Benim kız "Artık kimseyi öldürmüyor musun?" diye sordu. "Yok." Dedi babam. Bizim tek kelime etmeye cesaret edemediğimiz adam küçücük bir kız çocuğunun sözünü dinliyordu. Garipti doğrusu.
Kızım "O zaman sen artık akıllısın." Dedi. Babam sevindi. Yüzü parladı. "Elimi öpecek misin?" diye sordu. Kızım döndü bana baktı. Ne yapayım, der gibiydi. Gözlerimle gidip öpmesini işaret ettim. Gitti öptü. Babam önüne diz çöktü sarıldı. "Şimdi sana bir şey soracağım." Dedi. Kızım kendinden emin "Sor." Dedi. "Sen olsan uslu durmayan çocuklara ne yapardın?" diye sordu. Annemler ve kardeşlerim hayretle birbirlerine baktılar. Başta anlamadık ama sonradan çözdük meseleyi.
"Çok mu yaramazlık yaptılar?" Diye sordu kızım. Babam "Hem de çok büyük yaramazlık yaptılar. Beni çok üzdüler." Dedi. Kızım o zaman biraz düşündü "O zaman sen de onlara ceza verirsin." Dedi. Kızım bunları söyleyince hepimiz kızardık. Babamın uslu durmayan çocuğu bendim çünkü. "Ne ceza vereyim?" diye sordu. Kızım "Ona harçlık verme." Dedi. Hepimiz gülüştük. Babam "Bu kadarcık mı?" diye sordu. "Onun dışarıya çıkmasına izin verme." Dedi.
Babam tatmin olmadı "Ama bu cezalar çok hafif oldu. Bu çocuklar çok yaramazlık yaptılar. Bize daha iyi bir ceza lazım." Dedi. Kızım o zaman biraz düşündü. Döndü hepimizin yüzüne teker teker baktı. Sonra bilmiş bir tavırla başını kaldırdı ve "O zaman sen de artık onu sevme." Dedi.
Çocuklar bu dünyanın masum yaratıklarıdır. O an bize basit gibi gelen bu cümle aslında çok ağır bir cezaydı. Bir insanı sevginizde mahrum bırakmak onu idam etmekten bile daha ağırdı. Çünkü idam edilen insan bu dünyadan göçüp gider. Ama sevgiden yoksun bırakılan insan her gün yeniden ölür. Sevilmeyen bir insan çöpten farksızdır. Ne yaşama sevinci kalır ne de mutlu olabilir. Bu yüzden en büyük ceza bir insanı sevginizden mahrum bırakmaktır.
Babamın gözlerinin dolduğunu gördüm. Onu daha önce sadece bir kez ağlarken görmüştüm. O da babasının cenazesindeydi. Babasını çok severdi. O ölünce tutamamıştı gözyaşlarını. Şimdi bir daha ıslanmıştı kirpikleri. Hepimiz korkuyla karışık hayretle bakıyorduk ona. "Bir baba nasıl sevmesin kızını?" diye sordu sesi titreyerek. Kızım "Biraz sevmez sonra yine sever." Dedi. Babam gülümsedi. "On yıl sevmese yeter mi?" diye sordu babam.
Benim de gözlerim doldu babam bu soruyu sorunca. "On yıl mı? Çok fazla olur. İnsan nasıl dayanır on yıl boyunca?" Dedi kızım. Babam başını kaldırdı bana baktı. "Akıllı olan dayanmaz da benim gibi deliler dayanır. Ama yetti artık dayanamıyorum." Dedi. Kollarını açtı ve öylece durdu. Koştum babama sarıldım. "Canım babam." Dedim
. Öptüm kokladım babamı. Bir kız çocuğu kaç yaşında olursa olsun babası ona sarıldığında içi hep huzurla dolar. İster anne olsun ister başka bir şey. Ne zaman duysa babasının sesini bir kuş yüreği gibi pırpır eder yüreği. Babalar kızlarının hep kahramanlarıdır. İyi babalar asla vazgeçmez kızlarından. İşte böyle oldu bizim barışma hikâyemiz." Dedi Asiye teyze. Eşarbının ucuyla gözlerini sildi. Mert ve kızıl saçlı kız da duygulanmışlardı.
Kızıl saçlı kız Mert'e yaslanmış, Mert onun beline elini dolamıştı. Asiye teyze onların öyle karşısında oturmalarını görünce güldü. Çayından bir yudum aldı. "Şimdi siz benden akıl istiyorsunuz öyle mi? Sen olsan ne yapardın diyorsunuz." Dedi. Mert ve kızıl saçlı kız kafa salladı.
"Ben oldum zamanında. Hiç vazgeçmedim. Korktum hem de çok korktum. Ama vazgeçmedim. Çünkü aşk öyle her zaman uğramaz insana. Geldiği zaman onu kaybetmemek gerekir. Gerçi sizin nesil bir değişiktir. Bugün birini sever yarın ötekini. Biz öyle şeyler bilmezdik. Biz yola kimle çıktıysak onla sonunu getirirdik. Çünkü bizim zamanımızda sevdasını bırakanı hoş karşılamazdı millet. Herkes sırt dönerdi ona. İnsanlar da böyle bir tuhaf geldi. Şimdilerde kocalar karılarını öldürür oldu. Neymiş çok severmiş, neymiş onu boşamış. Ah bir tanesini elime geçirsem onlardan, şu bastonumla bir güzel hakkından gelsem, gözüm açık gitmez." Dedi Asiye teyze.
Mert ve kızıl saçlı kız öylece ona bakıyorlardı. Onu pür dikkat dinliyorlardı. Asiye "Hay benim akılsız kafam. Yine konuyu başka yere götürdüm. Kusura kalmayın kuzucuklarım. Yaşlılık işte. İnsan bir kez yaşlandı mı beyni de yaşlanıyor. Söze niye başlayıp, ne söylemem gerektiğini unutuyorum bazen. Ben sizin yerinizde olsam evladım, kaçar giderim gürcü diyarına. Bu kızın babası buralarda rahat vermez size. Sizin tek çareniz kaçıp yabancı memleketlere gitmek. Orada bir müddet kalır. Sonra çıkar gelir af dilersiniz." Dedi.
Asiye teyze kendisi gibi yapmalarını istiyordu işin kısası. Zaten her insan kendi yaşantılarından çözüm bulurdu sorunlara. Herkes kendi bildiği yolu öğretirdi daha toy olanlara. Asiye teyze öyle kolay bir şey gibi söylemişti. Ama Mert bunun kolay olmadığını çok iyi biliyordu. Bu onlar için pek mantıklı bir çözüm değil gibiydi. Asiye teyze onları öyle düşünceli görünce onların konuşması gerektiğini düşündü. Bastonundan tutup ayağa kalktı. "Hadi bana müsaade. Size hayırlı günler." Dedi.
Asiye teyze kapıya yaklaştığı sırada Mert koştu kapıyı açtı. O tam kapıdan çıkmak üzereyken "Bizi polise ihbar etmeyeceksiniz değil mi?" diye sordu. Mert her ihtimale karşı içini rahatlatmak için sormuştu bu soruyu. Asiye teyze alındı. Yüzü asıldı. "Bak bakalım bana. Ben de kancıklık yapacak bir yüz var mı?" diye sordu. Mert sorduğuna pişman olup başını öne eğdi. Asiye teyze "Biz de sevdalık yaşadık. Biliriz neyin ne olduğunu. Sen gönlünü ferah tut." Dedi ve merdiven demirlerinden tutarak yavaş yavaş aşağı indi
. Mert onun arkasından bakakaldı. Üç gündür tam bu saatlerde geliyor. Kendisine çay demlenmesini istiyor sonra da hikâyesine kaldığı yerden devam ediyordu. Mert ve kızıl saçlı kız onun dizinin dibine oturuyor, onun sevda yolundaki maceralarını dinliyorlardı. Bugün hikâyesi bitmişti. Bir de yol göstermişti onlara giderken. Kızıl saçlı kız Mert'i dürtmese orada öylece durmaya devam edecekti. "Hadi kapıyı kapat da içeri gir. Üşüteceksin burada. İçerisi de buz gibi oldu." dedi.
Mert kapıyı kapattı. "Demek içerisi buz gibi oldu. O zaman sen de üşümüşsündür. İstersen ısınmana yardımcı olayım." Dedi. Sinsice gülerek kıza yaklaştı. Kızıl saçlı kız "Şimdi zamanı değil." Dedi. Mert ısrar etmedi. Gitti kanepeye oturdu. Asiye teyzenin söylediklerini düşündü. Asiye teyzenin dediklerini mi yapsaydı acaba? Kızıl saçlı kız "Sen de mi aynı şeyi düşünüyorsun?" diye sordu. "Evet. Ne yapacağımızı düşünüyorum." Dedi.
Kızıl saçlı kız "Biz yabancı bir memlekete gidip ne yaparız? Hem ikimizin de okulu var. Hadi bu sene dondurdum. Ama bundan sonra belki devam ederim diye düşünüyordum. Bence burada kalmamız en doğrusu." Dedi. Mert onun gerçekten bunu istediğine emin olmak için "Burada kalırsak baban önünde sonunda bizi bulacaktır." Dedi. "Bulsun." Diye omuz silkti kız. Umurunda değildi.
"Ama bizi ayırmaya çalışır." Dedi Mert tedirgin bir sesle. "Bizi ayıramaz." Dedi kızıl saçlı kız. Mert "Ayırır. Buna gücü yeter." Dedi. Kızıl saçlı kız "Ayıramaz. Beni seni yanından alıp götürdü diye senden ayırmış olmaz. Ben gitsem bile kalbim hep burada senin yanında kalacak." Dedi. Mert ona sarıldı. "Sen gidersen yaşayamam." Dedi.
Kızıl saçlı kız "Ben hep yanında olacağım. Unuttun mu sana söz verdim?" dedi. Mert "Hayatımda duyduğum en güzel sözdü." Dedi. O anda kapı çaldı. Mert kalkıp baktı. Asiye teyze gelmişti. Daha yeni gitmesine rağmen neden tekrar geldiğini merak etti ama sorarsa ayıp olur diye sormadı. "Kızım nerede?" diye sordu. Kızıl saçlı kız kapıya geldi. "Buradayım." Dedi. Asiye teyze "Kızım bana yemek yapmakta yardım eder misin?" diye sordu.
Kızıl saçlı kız gülümseyerek "Tabi ki ederim teyzeciğim." Dedi. Birlikte aşağı indiler. Kapıyı kapatıp içeri girdi. Mutfağa gidip su ısıtıcısının düğmesine bastı Mert. Bir kahve içip düşünmeyi istiyordu. Ancak yine kapı çaldı. Mert güldü. Kesin bir şeyini unuttu, diye düşündü. Kapıyı açtığında kızıl saçlı kız kapıdaydı. Gülümseyerek ona bakıyordu. Kolunda çantası vardı. Saçları da siyahtı. Bu bir sürpriz falan mıydı?
İnstagram: bzkrtmslm1
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro