2.4
Merhaba, güzellerim.
Mutlaka satır arası yorum yapın ve okuduktan sonra oy vermeyi unutmayın.
Keyifli okumalar💋
~~~
"En sevdiğim grup birazdan sahneye çıkacak." Cara heyecanla gözlerini sahneye dikmişken gülümseyerek telefonumdakı mesajlarımı hızlıca cevapladım. Yeni grubun sahnesini görmek için ben de heyecanlıydım. Bu müzik festivalinin VIP alanının biletleri bana hediye olarak gönderilmişti ve ben de en yakın arkadaşımı yanıma alıp gelmiştim. Sanırım ünlü olmaya başlayınca böyle oluyordu.
"Pardon, Siz Lisa Manoban'sınız değil mi?" Aynı alanda oturduğumuz iki kız kendi koltuklarından kalkarak yanımıza gelmişlerdi. Çekingen bir şekilde soruşları ile benim de yanaklarım hafifçe kızarmış ve başım olumlu anlamda sallanmıştı.
"Sizinle fotoğraf çektirebilir miyiz?" Kibar bir şekilde soruşlarına karşılık hemen ayağa kalkmıştım. "Tabii ki." Yüzümdeki büyük gülümseme ile verdiğim cevap onların da benim gibi çekingenliğini götürdü.
Birlikte birkaç selfie yaptıktan sonra yanımızdan uzaklaştıklarında Cara'nın bana karşı ilgili bakışları ile karşılaştım. "Hayranların ile çok tatlı görünüyorsun."
Kızaran yanaklarımla kıkırdayarak üzerimdeki korseyi düzelttim. "Hayranlarım lafı bana çok garip geliyor. Daha yeni yeni tanınıyorum ve benimle fotoğrafları olsun istiyorlar."
"Ama sana çok yakışıyor ve hayranların da senin gibiler, tatlı ve de nazik." Sevecen gülümsemesine karşılık olarak başımı salladım. "Beni mutlu ediyorlar, özellikle olumsuz yorumlar okuduktan sonra."
"Seojun seninle bu konu hakkında uzun bir konuşma yapmadı mı?" Cara, gözlerini kısarak konuştuğunda derin bir nefes alarak başımı olumlu amlamda salladım. "Tüm yönlendirmelerini ciddiye alıyorum."
"Aferin! Bu arada Seojun nerede? Bana yemek ısmarlayacaktı, ekti mi beni?" Cara'nın alaylı konuşması ile gülerek başımı salladım. "Öyle sanırım, Seul'da şimdilik. Döner yakında."
"Neyse, geldiği gibi kafasına çökerim." Cara'nın tehditinden sonra çok beklediğimiz diğer grup sahneye çıkmıştı ve eğlenerek yüksek sesli şarkılarına eşlik etmiştik.
Aradan geçen bir saat sonra artık son performanslar sergilenmeye başlıyordu. Suyumdan birkaç yudum alıp gözlerimi etrafta gezdirirken duyduğum isim bağırışı ile gözlerim irice açıldı.
"Global popstar Jeon Jungkook, millet!"
Boğazıma kaçan su ile öksürürken Cara bunu farketmeden heyecandan çığlık atıyordu. Elimi göğsüme yerleştirip kendime gelmeye çalışırken dumanlar ve ışıklar ile dolu sahnenin ortasında beliren kişi tüm sakinliğimi götürdü.
Hızlıca inip kalkan göğüsüm şarkının ritmi ile sahne boyunca ilerleyen bedeni dikkatlice izledi. Tamamen siyahlara bürünmüş bir şekilde bir modelden farksız adımlar atarak gözlerini tam olarak önünde ilerleyen kameraya dikmişti. Böylece büyük ekranlara yansıyan görüntüsü ile sanki tüm kalabalığın gözlerinin içerisine bakıyordu.
Şarkıya girdiği an da yukarı kalkan kolu ile birlikte kısa ceketinden ince beli gözüktü. Aynı ceketin eş zamanda altdakı tek düğmesi bağlı olduğu için teni gözler önüne serilmişti. Yapılı gövdesi her haraketi ile daha çok göze çarpıyordu, dans haraketleri hızlanırken daha çok gözükmeye başlayan teni seyircilere çığlıklar arttırıyordu.
Büyülenmiş bir şekilde onu izlerken donup kalmıştım. Şaşkınlığımın yanı sıra aynı zamanda şahit olduğum görüntüler beni yerime kilitlemişti. O sahnedeyken devleşiyordu, tek bir kırılma olmayan sesi ve ustaca dans haraketleri yüzünün ifadeleri ile birleştiğinde karşısındakıları soluksuz bir şekilde bırakıyordu.
Onun bu festivalda sahne alacağından haberim bile yoktu, bu yüzden Cara bile birkaç kez kolumu tutarak çığlık atmıştı. Doğrusu sahne alacağını bilsem buraya asla gelmezdim. Ama diğer yandan onu ilk kez sahnede canlı olarak izliyordum ve tüm atmosfer ile birleşerek kelimelerin yetemeyeceği bir hale bürünmüştü.
Ona baktığımda sert dans haraketleri ile kendimi yutkunurken buldum. Alnındakı ter damlaların parlaklığı ve çatık kaşları onu daha da ateşli kılmıştı. O işe yaramaz ceket içerisinde leziz gözüküyordu.
Alt dudağımı ısırırken elimi alnıma yaslayıp yutkundum. Birbiri üzerine attığım bacaklarımı daha çok sıkılaştırarak geçen iki şarkıda da ağırbaşlı bir şekilde oturmaya devam ettim. Yanımdakı ve arka koltuklardakı çoğu kişi ayaklanmıştı bile, Cara bile birkaç kez ayağa kalkmıştı. Beni de çekiştirmeye çalışsa bile kararlı bir şekilde yerimde oturmaya devam etmiştim.
"Son şarkıya geçmeden önce çığlıklarınızı daha yüksek duymak istiyorum." Mikrafona doğru söylediği kelimeler ile tüm seyirci aynı anda çığlık atmıştı.
Yüzümü buruşturarak onun ukala gülümseyişine baktım, kızların onun için çığlık attığını bilmesi keyiflenmesine sebep oluyordu. Nefes nefse kalmış bir şekilde sırıtırken ve dudakları üzerinden dilini geçirirken delirtici olduğunun farkındaydı. Bunu bilerek kullanıyordu, ceketinin son düğmesi neredeyse kopacak bir şekildeydi ama bunu düzeltmiyordu bile, ne yaptığını çok iyi biliyordu.
Ve sadece karşısındakı hayran kalabalığına bunu yapmıyordu, ne yazık ki bana da yapıyordu.
Ben bunları düşünürken duyduğum şarkı melodisi ile nefesim bir anlık kesildi. Tanıdık notalar vücuduma teker teker çarptığında parmak uçlarıma kadar karıncalanmaya başlamıştım. Benim için yazdığı şarkıyı söylemeye başlamıştı.
Ve doğrusu sözler ilk zamankı kadar büyülü gelmemiş olsa bile derin bir şekilde anılara dalmam için yeterli oldu.
"Kaybetmeyi sevmem, ne yapacağımızı söyle.
Her zaman telefonu kontrol ediyorum, belki ararsın diye.
Seni tekrar görmek istiyorum, güzel vücudun üzerimdeyken.
Çok tapılası görünüyorsun bu durumdayken.
Ne için bekliyoruz bilmiyorum.
Gurumuz bizi yavaşlatıyor."
Kusursuz sesi ile birleşen şarkı sözleri dudaklarından döküldüğü andan itibaren hırıltılı bir iç çekişim kulaklarıma ulaştı. Benim hakkımda yazdığı şarkıyı söylerken burada oturmuş onu dinlediğimden haberi yoktu bile.
Çok garipti biz bitmiştik ama anılarımızın birleştiği bu şarkı söylenmeye devam ediyordu ve binlerce kişi ona eşlik ediyordu.
"Birbirimizi gördüğümiz andan beri, birbirimizi nasıl yiyişimizi hatırlıyorum.
Sonra ayrıldık, herkes kendi yoluna gitti.
Ama evimin halısında hala şarap izleri var.
Nerede koltuğumdakı o zarif vücudun? Bir süreliğine kaybolmuş.
Ve uzun zamandır sadece seninle sevişmek istiyorum.
Kontrolü tamamen ona vereceğim.
Ve eğer benim için dizlerinin üzerine çökerse, nereye giderse oraya gideceğim.
O, dudaklarımın üzerinde rahatlarken gösteriyi bitireceğim."
Edepsizlik akan şarkı sözlerine karşılık yaşadığım utanç ve de sıcak anlarımız bedenimi işgal etti. O, ise hiç çekinmeden mükemmel bir şekilde şarkıya devam ediyordu. Mikrafon etrafına sardığı parmakları ile kalabalığı izlerken nefes nefes devam etti. Tüm tüylerimi diken diken edişinden habersiz bir şekilde söyledi herbir sözcüğü.
Yaşadıklarımız her biz dizede sırası ile aklımda canlanırken bazen utanç hissettim, bazen ise tüm o anları özlediğimi hissettim.
İlk günden itibaren onunla sevişmeye başlamıştık ve bu durmaksızın tekrarlanmıştı. Onun bedenine duyduğum özlemi inkar edemezdim ama keşki onun tüm bu yaşadıklarımız boyunca hissettiği tek şey tutku olmasaydı. Belki o zaman bu şarkı sözleri bu kadar ben de tokat eskisi bırakmazdı.
"Bu şarkıdakı kız çok şanslı." Arkamda duyduğum ses ile başımı biraz geriye yasladım. İki tane kız şarkı hakkında konuşmaya başlamıştı.
"Jungkook ile defalarca yatmış, çok belli. Aşırı kıskanıyorum." Diğer kızın hırs dolu ses tonu duyuldu bu sefer.
"Acaba şu an kız ne yapıyor? Hala birlikteler mi?"
Dudaklarım üzerinde hüzünlü bir gülümseme oluşurken kesikçe bir nefes aldım.
"Birlikte değiller bence, en başından. Sadece bir seks şarkısı, yatıp kalkmışlar işte."
Basit bir şekilde söylenen kelimeler benim yüzümü daha çok düşürdü. İnsanların gözünde böyle bir hikayeye mi sahiptik? Ama bence söylemesi bu kadar kolay olmamalıydı, biz bu kadar sıradan bir şey içerisinde değildik. Bunu duymak canım yakıyordu çünkü onunla kahkalarımız ile geçirdiğimiz her bir günü de hatırlıyordum. Birbirimiz için pişirdiğimiz yemekler, sarmaş dolaş ettiğimiz danslar, dünyanın farklı uçlarından saatlerce yaptığımız görüntülü konuşmalar, söylediğimiz uyduruk şarkılar ve de şefkat dolu sarılmalarımız da zihnimde yer edinmişti.
"Gerçeği söylemek gerekirse, seni hiç unutamadım.
Biliyorum tek gecelikti, tekrar yaşanmayacak.
Belki bulmak istediğim şey sendeydi, bir başkalarında olmayan.
Gururun benimle yürümek istemedi.
Ama ne pahasına olursa olsun benimle olacaksın."
Şarkı bittiğinde kopan çığlıklar ile gözlerim küskün bakışlarım eşliğinde yüzüne odaklandı. Kapalı gözleri açılırken bir zamanlar bana gerçek gelen şarkı tüm gerçekliğini kaybetmişti. Söylediği sonu değiştirmiştik biz.
Tezahüratlar eşliğinde sahneyi terkettiğinde keskin bir haraketle parmaklarım çantamı kavradı. Hızlıca içindeki kartı çıkarıp boynuma taktığımda yapılacak son şarkıcının performansını izlemeden ayağa kalktım.
"Nereye gidiyorsun?" Cara, merakla sorduğunda boynumdakı kartı salladım. "Sahne arkasına." Göz kırparak konuştuğumda dudakları büzüldü.
"Üzgünüm, bir arkadaşımı görüp geleceğim. Çıkışta buluşuruz." Yanağına öpücük kondurup balkondan ayrıldım. Boynumdakı kartı gösterdiğimde tüm kapılar yüzüme sırası ile açılmıştı ve tüm korumalar geriye çekilmişti. Sihirli kartımın hükmü ile sahne arkasına geçmeyi başardığımda birkaç arayış ardından sahneye çıkmış olan ünlülerin odalarını bulmuştum.
Kapılar üzerindeki isimleri okuyarak benim aradığım kapıyı bulduğumda ayaklarım durdu. 'Jeon Jungkook' ismi ile bakışarak uzun saçlarımın ortasını kaşıyıp kararsız bir şekilde etrafa baktım.
Neden buraya gelmiştim tam olarak bilmiyordum ama bu odaya girip onu görmek istiyordum. Diğer yandan öylecesine odasına dalıp egosunu okşayamazdım bu yüzden bir behane bulmam gerekiyordu.
Koridorun karşı tarafından gelen bir personel gözüme çarptı, kucağı bir sürü gül ile doluydu. Taşımakta zorluk çekerken doğru dürüst önünü bile göremiyordu. Gözlerim yavaşça kısılıp onun beceriksiz adımlarını izlerken buketlerden sarkan kartlardakı isimler gözüme çarptı. Beyaz kartlar üzerindeki tüm isimlerin aynı olması ile aklımda yavaşça bir fikir belirdi.
"Merhaba, bunlar Jungkook için mi?"
Aniden ona doğru yürüyüp önünü kesmem ile kız beni farketti. "Ah merhaba, evet." Çekingen bir şekilde cevap verdiğinde yüzüme sevecen bir gülümseme yerleştirdim.
"Ben de Jungkook'un odasına gireceğim, istersen sen bana ver? Taşımakta zorluk çekiyorsun hem." Yardımsever bir hal takınırken boynuma asılı olan kartımı gösterdim. Bu kart sayesinde sonsuz bir haraket özgürlüğüne sahiptim.
"Öyle mi? Ama ben kendim teslim etsem daha iyi olur." Duraksayarak konuştuğunda tek derdinin ona verilen işi doğru düzgün yapmak olduğunu anlamıştım. Üstelik heyecanından ve kararsızlığından yeni olduğu da çok belliydi, çekimlerde ve defilelerde iştirak ederek artık çalışanları da analiz etmeyi başarmıştım.
"Merak etme, başın derde girmez. Ben şimdi odasına gireceğim zaten, Jungkook da beni bekliyor." Söylediğim beyaz yalanlar eşliğinde kollarımı kucağındakı güllere uzattım. İstekli halim ve kararlılığım ile birkaç kez telaşla konuşsa bile sonuç olarak gülleri kucaklamayı başarmıştım.
"Hepsini aldım, sen gidebilirsin." Dişlerimi göstererek gülümsediğimde kapıya ardından yeniden bana baktı. "Sizin için isterseniz kapıyı açayım?"
"Ah hayır, Jungkook şu an içeride çıplak." Aklıma gelen yalanı hızlıca ortaya attım. "Bana da beklememi söyledi, kendisi kapıyı benim için açar şimdi."
"Tamam o zaman ben gideyim?" Alt dudağını dişlerken onun kararsızlığına karşı teşvik edici bir şekilde başımı salladım. "Evet, gidebilirsin. Ben de içeri gireceğim."
Kafasını ağır bir şekilde sallayıp arkasına baka baka sonunda koridorda kayboldu. Rahat bir nefes verip gözlerimi kapıya çevirerek ileri doğru adım attım. Ardından dudaklarımı aralayıp huysuz sesler çıkarırken diğer yandan elimle kapıya birkaç kez vurdum. Kendimi oynadığım küçük role hazırlayarak olumsuz ve şaşkın sesler çıkarıyordum, sesimin kapının diğer tarafından duyulmasına çalışıyordum.
"Ah hayır ne yapıyorsunuz-" Kendi kendime homurdanırken içerden duyduğum gel sesi ile kapıyı buketlerden dolayı zorlukla açtım. Çatık kaşlarımla arkama bakıp sanki içeri itilmiş ve tökezliyormuş gibi odaya girmiştim. Ayağımla da ardımdan kapıyı kapatmıştım.
"Hanımefendi ben çalışan değilim!" Sesimi yükseltip kapanan kapıya bağırırken başımı öne doğru çevirdiğimde beni şaşkınca izleyen yüz ile karşılaştım.
Aynı şaşkınlığı ben de yüzüme yansıtmaya çalışırken "Jungkook?" Dedim gözlerimi irice açarak.
"Lisa? Burada ne işin var?" Gözleri beni baştan aşağı süzerek kollarım arasında tuttuğum gül buketlerinde oyalandı.
Bu sırada ben de ona gerçekten bakmak için fırsat bulmuştum. Gözlerim şaşkınlıkla havalanmış yüzünden bedenine doğru saniyelik yol izlemişti. Bu esnada üstsüz bedeni ile karşımda durduğunu farketmiştim, az önce sahnede giydiği kısa ceket üzerinde yoktu.
"B..ben bilmiyorum, beni sanırım çalışan sandılar." Duraksayarak konuştuğumda kucağımdakı gülleri yandakı koltuğun üzerine döktüm, ardından boynuma asılı olan kartı parmaklarım arasına aldım ve ona inceliyormuş gibi baktım. "Sanırım bu kart yüzünden, mavi renk olduğu için ekipten sandılar beni."
"Peki, senin genel olarak bu alanda ve ya şöyle söyleyeyim odamın önünde ne işin vardı?" Sesindeki kurnaz ton kendini belli etti.
"Konser için gelmiştim."
"İadeyi ziyaret mi yapıyorsun?" Dudağının bir kenarının yukarı doğru kıvrılması ile kollarımı göğsümde bağladım. "Senin konserde olduğundan haberim bile yoktu."
Geçen gün defileye gelişinden bahsediyordu, şimdi de onun için benim konsere geldiğimi sanmıştı.
Yüzündeki ifadeden bana inanmadığı belli olurken sinirle nefes verdim. Az önce bir sürü yalan sıralamış olabilirdim ama bu doğruydu.
"Ama benim odamın olduğu koridordaydın?" Başını yavaşça yana doğru yatırdı. Böylelikle uzun saç tutamlarının birkaçı nemli alnına yapıştı. Işığın altında yüzü ve vücudu parlıyordu, nefesini yeni yeni kontrol etmeyi başarıyordu.
"Şarkıcı bir arkadaşımı ziyaret etmek için sahne arkasındaydım ve aniden beni çalışan sandılar." Elimle yeniden koltuğa attığım gülleri gösterdim. "Bunları kucağıma verip beni resmen içeri ittiler. Kendin de gördün!"
"Sahnede nasıldım?" Sakin bir şekilde peçete alıp alnını ardından gövdesindeki teri silmeye başladı. Ani konu değişimi beni afallattı.
"Ne?" Onun aksine coşkulu bir şekilde sorduğumda dudaklarını ıslatıp peçeteleri çöpe attı.
"Beğendin mi performansımı?"
"Neden bana soruyorsun bunu?" Yüzümü hafifçe buruştururken yavaşça omuz silkti. "Gerçekten nasıl gözüktüğümü merak ediyorum. İyi bir performans sergileyebildim mi?"
Ciddi olduğunu gördüğümde ona yandan bir bakış atarak bileğimi ovuşturdum. "İyiydin, iyi bir performanstı." Ses tonum alçalırken dudağı yavaşça büzüldü.
"Sadece iyi mi? Bu iyi değil o zaman." Tepkisi karşısında kaşlarım yeniden çatıldı. Ne bekliyordu ki? Ona iltifatlar mı sıralamam gerekiyordu? Doğru, gerçekten harika bir performanstı ama ona övgüler yağdıracak değildim.
"İyiydi dedim zaten." Temkinli bir şekilde konuşarak ağır bir nefes verdim.
Hala karşımda üstü çıplak bir şekilde duruyordu ve bu doğrusu biraz kafa karıştırıcıydı.
"Son şarkıyı nasıl söyledim? Beğendin mi?" Sinsice bir soru ile beni karşı karşıya bıraktı. Dişleri alt dudağındakı metal parçası ile oynarken gözlerini merakla yüzüme odaklamıştı.
Benim için yazdığı şarkıdan bahsediyordu.
"Sen iyi söyledin de..." Küstah bir tavır aldığımda saçlarımı omuzlarımdan geriye attım hafifçe. "Ama ben şarkının kendisini beğenmiyorum."
"Beğenmiyorsun?" Tek kaşı yukarı doğru havalanırken suratımı ifadesiz bir şekilde tutup başımla onayladım. "Ama ben beğendiğini hatırlıyorum?" Bu sefer baştan çıkarıcı bir şekilde gülümsedi, dili yavaşça dudakları üzerinden geçti.
"Sana ilk dinlettiğim zaman hatta bayılmıştın, o günü hatırlıyor musun?" İmalı lafları ile dudakları daha çok gerildi. Dişlerimi birbirine sıkıp rahatsız bir şekilde gözlerimi kaçırdım.
Bilerek o günden bahsettmişti, sonrasında yaptığımız seksi hatırlatmak istemişti. Tutku dolu ve doyumsuz bedenlerimizin birbirisi için kıvranışlarını aklıma düşürmüştü. Beni stüdyoda masaya bastırarak becermişti ve şimdi gözlerindeki yaramaz kıpırtılar onun da aklına bu anların geldiğini belli ediyordu.
Yutkunarak başımı olumsuzca sallayıp kendime hakim olmaya çalıştım. "Hayır, pek hatırlamıyorum." Yaptığım kötü oyunculuk umrumda değildi, bu yüzden pervasızca omuz silktim. "Ama şu an o şarkıyı beğenmiyorum."
"Hangi ünsurlar seni bu fikre getirdi?" Kalçasını makyaj masasına yaslayarak ilgi ile gözleri yüzümde gezindi.
"Şarkının artık gerçekliği yansıtmayışı, çünkü kimse gururunu yutmadı." Karşısında dik bir şekilde dururken ukala bakışlarım onu süzdü ardından "Özellikle ben." diye ekledim.
Söylediği gibi bana sahip değildi, aksine beni tamamiyle kaybetmişti.
"Şarkım bence hala gerçekliği yansıtıyor." Kendinden emin bir şekilde aksini savunmuştu. Meydan okurcasına ona bakarak gözlerimi kıstım. "Hangi satrında?" Alayla mırıldandım.
"Son satırda." Anında verdiği cevap ile son satırları beynim hatırladı.
"Gururun benimle yürümek istemedi.
Ama ne pahasına olursa olsun benimle olacaksın."
Ardından alayla dudaklarım arasından bir tıslama döküldü. Gözlerim küsümseyici bir şekilde üzerinde gezindi ama Jungkook'un kendinden emin bakışları değişmedi. Hatta gülümseyişi daha çok genişledi ve kollarını aynı benim gibi önünde kavuşturdu.
"Hala arsız bir şekilde bunu söyleyebiliyor musun?" Cüretkar bir şekilde kafası sallandı ve yaslandığı masada doğruldu. Birkaç adım atarak bana doğru yaklaştığında ardından mesafesini koruduğu için içim biraz olsun rahatladı. Aramızda iki adımlık mesafe bırakmıştı ama teninin kendine has olan kokusu burnuma sinsice dolmayı başarmıştı. Ve ben bu koku eşliğinde gözlerimin kapanmaması için kendimi zorladım, bu koku her zaman beni büyülüyordu.
"Ne kadar arsız birisi olduğumu bence en iyi sen biliyorsun." Koyu gözleri sırıtışından dolayı kısıldı. "Bu şarkı bir döngü, Lisa."
Yanağımın iç kısmını ısırıp yüzüne bakarken kayıtsız görünmeye çalışıyordum. Ne sözleri, ne bakışları, ne de kokusu benim gardımı bir saniyelik olsa bile indirmemeliydi. Ve benim tutunduğum tek şey yaşadığım kalp kırıklığıydı, bunu kolayca bir kenara atamazdım.
Döngüden bahsediyordu, ayrılıp yeniden barıştığımız bir döngüden. Ama o döngü artık kırılmıştı bile, bunun kendisi de farkında olmalıydı. Ama doğrusu onun bu laflarını umursamamalıydım bile.
"Ne kadar arsız ve yüzsüz olduğunun farkındayım zaten!" Ketun ifadem onun sırtışını bozmaya yetmedi. "Her neyse, ben gidiyorum." Arkamı dönüp uzaklaşacağım sırada ortaya attığı fikir ile yüzümü buruşturarak ona dönmek zorunda kaldım.
"Bir şeyler yemeye gidelim mi?"
"Hayır."
"Aç değil misin?" Net bir şekilde verdiğim cevap onu durdurmadı.
"Karnımı seninle doyuracak değilim."
"Benimle değil, yemekle doyuracaksın."
Aynı arsızlığın geri gelmesi ile gözlerimin devrilmesine engel olamadım. Kurduğu cümledeki yaramaz tınılar açık bir şekilde kendini belli etmişti.
"Kelime oyunların komik değil." Suratsız bir şekilde karşılık verdim.
"Seni güldürmeye çalışmak yasak mı?" Bana doğru bir adım attığı sırada geriye doğru bir adım attım. Verdiğim karşılık hoşuna gitmemişti ama yerinde durmuştu.
"Ben yeterince gülüyorum, şakalarını başkaları için saklayabilirsin. İyi geceler." Sevimsiz bir şekilde gülümseyip bu sefer ona arkamı döndüm ve odasından tereddüt etmeden çıkıp gittim.
Dışarı çıkmak için adımlar atarken dudaklarım düşünceli bir şekilde kıvrılmıştı.
Beni yeniden mi istiyordu?
~~~
İki tarafta uslu durmuyor, özellikle Jungkook uslu duracağa benzemiyor sanki.
Jungkook
Lisa
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro