1.1
"Tatlılarımız da geldi." Elimdeki tabakları masaya bırakıp oturduğumda Cara hemen gömülmüştü. Ona gülümseyerek baktığımda önüme bırakılan kahve ile karşıma oturan Ryan'a baktım.
"Ben sipariş edecektim, zahmet etmeseydin."
"Önemli değil." Nazikçe gülümseyip kahvesinden bir yudum aldı. Gözlerimi kahveye çevirdiğimde ekstra sütlü latte olduğunu gördüm. Hangi kahveyi sevdiğime dikkat ederek benim için almıştı.
"Daha iyisin değil mi, Cara?"
Ryan'ın ani sorusu ile tedirgince kaşlarım çatılırken hızlıca başımı çevirdim. "Nasıl yani?" Demişti anlamayarak. "Kötü müydüm ki?" Oliver de merakla Cara'ya baktığında yutkunup telaşla olaya dahil oldum.
"İyisin, iyisin değil mi Cara?" Masanın altından bacağını dürtüp ona imalı bir bakış attım. Cara dönen olayı anlamasa bile bakışlarımı anlayıp bana ayak uydurmuştu. "E-evet, iyiyim." Saçını kulağının arkasına iliştirip ardından gülümsedi.
Ryan karşısındakı yaşanan olayın garipliğini anlamış gibi bize sırası ile baktı. Derin bir nefes alıp masada öne doğru eğilerek onun duyacağı şekilde fısıldadım.
"Şimdi Oliver de burada olduğu için konuyu açmak istemiyor, kendine saklamak istiyor."
Anlayışla kafası sallandı söylediklerim eşliğinde. Ben geri çekilecekken masadakı elimi tutup beni durdurdu, kendisi de benim gibi öne doğru eğildi. "Neredeyse bir hafta oldu ama hala baş başa görüşemedik. Telafi edeceğimize dair söz vermiştin?"
Beklenti ile yüzüme baktığında dudaklarım aralandı, saçımı kulağımın arkasına iliştirerek durumu toparlamak adına gülümsedim. "Haklısın ama bu aralar biraz yoğunum." Başı olumlu anlamda sallanırken o konuşmadan ben devam ettim. "Ama görüşeceğiz, sözüm aklımda."
"Bekleyeceğim, Lisa." Masanın üzerindeki elimin parmakları ile nazik oynamaya başlamıştı. Ardından kaşığı tatlıya daldırıp dudaklarıma doğru uzattı ve dudaklarımı açmamı bekledi. Kabalık etmemeye çalışıp uzattığı kaşıktan tatlıyı dudaklarımla aldıktan sonra nazikçe kaşığı elinden aldım. Böylelikle ellerimizi de birbirinden uzaklaştırmayı başarmıştım.
"Mm! Çok lezzetliymiş." Ona gülümseyerek bir bakış attıktan sonra kendim tatlıdan kaşıklamaya başladım.
Ryan benimle flört ediyordu ama ben şu an ona karşılık veremezdim. Jungkook ile anlaştığımız bir konu vardı, zaten dün Jungkook'un yatağından çıkıp bu güm başka birisi ile yakınlık kuramazdım. Ryan'a karşı kibar olmaya çalışıyordum ama zaten Jungkook'un söyledikleri değildi bana bunu yaptıran. Sadece Jungkook hayatımda olduğunda başka birisini kendim de istemiyordum. Bu sadece fiziksel olsa bile benim için böyleydi.
"Bir şeyler karıştırıyorsun farkına varmadım sanma." Cara'nın fısıltısı ile başımı aşağı eğip masum bir şekilde tatlıyı yemeye devam ettim. "Şimdi bu ikisi gittiğinde bana anlatacaksın!" Dizi ile dizimi dürttüğünde ona masum bir bakış atıp başımı olumlu anlamda salladım.
Cara'yı da yalanıma dahil ettiğim için bunu ona borçluydum. Doğrusu üstü kapalı bir şekilde bir şeyleri yakın arkadaşıma anlatmak bana da iyi gelirdi.
Bir saat sonra Oliver ve Ryan'ın gitmesi üzerine Cara ile masada baş başa kalmıştık. Gözümlerimin içine hemen beklenti ile baktığında derin bir nefes aldım ve bedenimi ona doğru çevirdim.
"O gece evime görüştüğüm birisi gelecekti, bu yüzden yalan söyleyerek Ryan'ı göndermek zorunda kaldım."
"Ne? Senin sevgilin mi var?" Sesini yükselterek şaşırdığında başımı hızlıca olumsuz anlamda salladım.
"Hayır, biz yatak arkadaşıyız." Fısıltım ile birlikte söylediğim şey Cara'yı bu sefer daha çok şaşırttı. Gözleri irice açılırken söylediğimden emin olmaya çalışır gibiydi. Çünkü bunun bana göre olmadığını biliyordu ve onu dumura uğratmıştım.
"Sen ve seks arkadaşlığı mı? Kafama oturmadı bile." Yüzünü buruşturduğunda bunu yargılamadığını biliyordum ama bana da yakıştırmış sayılmazdı.
"Farkındayım, bana uygun değil ama bilmiyorum o yakın olmak istediğim birisi ve etrafında kalmak istiyorum." Alt dudağımı huzursuzca ısırarak omuz silktim. Gözlerim ellerime kayarken parmaklarımla oynamaya başlamıştım.
"İşte şimdi kafama oturdu." Cara aydınlanmış gibi konuştuğunda başımı kaldırdım. "Senin ona karşı duyguların var, yoksa birisi ile sadece seks için birlikte olmazsın."
Doğru tahmin ettiğinde durumu gizlemeyerek kafamı yavaşça olumlu anlamda sallamıştım. En yakın arkadaşımdı ve beni çok iyi tanıyordu, yalan söylemek için bir sebebim de yoktu. En azından arkadaşıma karşı dürüst olmak istiyordum, şimdiden bir şeyleri paylaşmak bir yandan daha iyi hissetirmeye başlamıştı. Bunca zamandır her şeyi içimde tutmuştum, işte şimdi hafiflemeye başlamıştım sanki.
"Peki ya onun sana karşı duyguları var mı?"
Gözlerimi kaçırarak başımı olumsuzca salladım. "Hayır ama..." Ardından hızlıca başımı beni dinleyen yüzüne çevirdim. "Benimle zaman da geçiriyor, bana iyi davranıyor, benimle ilgileniyor."
"Ama senden hoşlanmıyor bile mi?" Söylediklerimi duymamış gibi sorduğunda birkaç saniye sessizce yüzüne baktım.
Hoşlanıyor muydu? Hayır.
Ama beni beğeniyordu.
"Beni beğeniyor." Kısık sesimle konuştuğumda derin bir nefes alıp elime uzandı. "Bu senin için yeterli mi?"
"Evet." Verdiğim cevap Cara'yı afallatmış gibi sessizliğine yol açtı. Ben çatık kaşlarına bakarken elimi daha sıkı tutmuştu.
"Kim bu adam, Lisa?"
"Onu söyleyemem." Elimi yavaşça elleri arasından çekip kutardım.
"Neden?"
"İlişkimizin gizli kalması gerek, ona söz verdim." Jungkook bunca zaman benimle rahatlıkla görüşmüştü ve bana çok güveniyordu. Ona söz verdiğim gibi adını vermeyecektim.
"Neden gizli kalmalı ki? Sevgilisi mi var yoksa evli mi?" Sona doğru aklına gelen fikirle gözleri irice açıldı ve ses tonu yükseldi. "Evli bir adamla mı birliktesin?"
"Saçmalama!" Hızlıca elimle ağzını kapadım. Çok yüksek sesli konuşuyordu ve yan masadakı birkaç kafa bize doğru dönmüştü bile. Gözlerimi uyarıcı bir biçimde Cara'nın yüzüne diktim. "Ne evli, ne de sevgilisi var. Ama gizli kalması gerekiyor, bu yüzden bana kim sorduğunu sorma çünkü söylemeyeceğim."
Elimi ağzının üzerinden çektiğimde bana kuşkucu bakışlar attı. "Bana pek sağlıklı bir ilişki olarak gelmiyor bu." Endişesini belli etmesi ile birlikte derin bir nefes aldım.
"Farkındayım senin pencerenden iyi gözükmediğini. Ama inan bana onun yanında gerçekten mutluyum. O, ulaşılmazken benim ona ulaşabiliyor olmam bile bunu çok daha değerli kılıyor."
"Öyle konuştun ki sanki bir dünya yıldızı ile falan birliktesin." Cara güldüğünde ilk saniye yüzüne gerginlikle bakıp ardından hızlıca ona ayak uydurdum.
"Keşki." Sahte bir şekilde gülerken gömleğimin düğmesini açıp nefes almaya çalıştım.
"Ama incindiğini hissetiğin an uzaklaşmalısın, Lisa." Aniden ciddileşerek gözlerimin içerisine baktı. "Bu gizem olayları şimdiden hoşuma gitmedi zaten. Bu yüzden rahatsız olduğun yerde ve ya artık yetersizlik gördüğünde bunu bitirmen gerekiyor."
"Tamam." Başımı olumlu anlamda salladığımda bana gülümseyerek garsona seslenmişti. Yutkunarak önüme dönüp saçlarımla oynamaya başladım masaya gözlerimi dikerken.
Ama biz mutluyuz. Umarım böyle kalmaya devam ederdik.
...
"Ne yiyorsun, peki?"
Kahvemden büyük bir yudum aldığımda kamerasını yemeğine doğru çevirdi. "Tuzsuz tavuk göğüsü ve yeşillikler." Hoşnutsuz bir şekilde yanıtladığında gülerek arkama yaslandım.
"En azından cevizlerin var." Yeniden küçük telefon ekranında onu gördüğümde gülümsedim.
"Akşamkı birayı bekliyorum sadece, diyet yemekler çok kötü." Hevessiz bir şekilde salatasını yemeye başlamıştı.
Klip çekimindeydi ve yemek molasında karavana gelmesi ile birlikte mesajımı görüp beni görüntülü aramıştı. Bu beni mutlu etmişti, çünkü bana cinsellik dışında da vakit ayırarak yaklaştığını da bilmek mutluluk veriyordu. Gününü paylaştığı birisi olmak istiyordum, zaten her görüşümüz yatakta bitiyordu. Bundan şikayetçi değildim ama bazen sadece bundan ibaret olmadığını hissetmek istiyordum.
"Sana haftasonu görüştüğümüzde yemek yapacağım." Marulunu bir tavşan gibi çiğnerken sevimli yüzüne bakıp neşe ile kıkırdadım. "Gerçekten mi, şefim?"
"Hep sen beni doyuracak değilsin ya, biraz da sen lezzetli bir şeyler yemelisin." İmalı sesi ile göz kırptığında kaşlarım çatıldı.
"Hala yemek hakkında konuşuyoruz değil mi?"
"Kesinlikle!" Kuşkuca bakışlarımın devam ettiğini görüp gülerek başını geri yasladı. "Getçekten yemek yapacağım, Lisa. Senin de aklın hep başka yerlerde."
Suçu benim üstüme atması ile yüzümü buruşturdum. "Senin yüzünden! Yatağına atılmadığım gün olmadığı için insan her şeyden şüpheleniyor." Göz devirerek beni keyifle izleyen suratına baktım.
"Tamam Lisa, kızma. Sen beni yatağa atarsın gelecek sefer." Yaptığı espriye karşı dilimi çıkarıp "Ha ha çok komik." Demiştim o gülerken.
Kapının zilin duyduğumda koltuktan kalkarak sehpa üzerindeki telefonuma baktım. "Sen ağzındakı lokmayı çiğne, hemen geliyorum." Dolu yanaklarının tatlılığına bakıp kapıya yürüdüm. Kapıyı açtığımda karşımda hiç kimseyi görmemiştim, sadece boşluk vardı. Kaşlarımı çatıp bir adım ileri giderek koridora baktığımda ayağım sert bir şeye çarptı. Başımı aşağı eğip özenle paketlenmiş olan kutuya baktığımda üzerindeki isim gözüme ilişti.
Dudaklarım üzerinde geniş bir gülümseme oluşurken yere eğilip kutuyu kucağıma aldım ve salona geri döndüm. Heyecanla ekran önüne geldiğimde elimdeki kutuyu salladım.
"Bana hediye mi aldın?" Cıvıl cıvıl sesimle sordum.
"Ah evet. Biraz geç göndermişler sana, sabah gelmeliydi." Dudaklarını peçete ile silip sabırsız bir şekilde kutuyu işaret etti. "Hadi aç."
Komutu ile başımı sallayıp hızlıca paketlemeyi açtıktan sonra kutunun üzerinde gördüğüm marka ismi gözlerimi büyüttü. Başımı kaldırıp hızlıca Jungkook'un yüzüne baktığımda keyifle arkasına yaslandı.
"Açmaya devam et, bebeğim." Rahat bir şekilde konuşması ile aceleci bir şekilde kutunun kapağını açtım. Ardından gördüğüm çanta gözlerimin parlamasına yol açmıştı. Ağzım bir karış açık kalırken inanamayarak başımı kaldırıp konuştum.
"Sen benim bu çantaya olan aşkımı nereden biliyorsun?" Şaşkınlık ve mutluluk ile sorarak elimi kutunun içerisindeki bir servet değerinde olan çantaya uzattım. Çok az sayıda üretilen bordo 'Hermes' çantayı elime alarak büyülenmiş bir şekilde inceledim.
"Birkaç kez galerinde resimlerini gördüm, mutlu olursun diye aldım sana."
"Çok mutlu oldum!" Büyük bir coşku ile konuşarak telefonu hızlıca elime aldım ve ona sesli öpücükler yolladım.
"Çok teşekkür ederim, Jungkook." Dudak büzerek sevinçle mırıldandığımda tüm dişlerini göstererek o da gülümsüyordu.
"Rica ederim, güle güle kullan."
"Pek çok kullanmam tabii, kendisi bir şaheser olduğu için eskimesin." Parmaklarımı hayranlıkla çanta derisi üzerinde gezdirdiğimde gülüşünü duymuştum. "Eskirse yenisini alırız, onun için endişelenme."
Gülerek bana göz kırpışına bakıp "Çok tatlısın." Dedim. "Biliyorum." Oyuncu bir tavırla alnındakı saç tutamlarını geriye ittirirken aniden duraksayıp "Siktir." Dedi.
Saçlarını geriye yatırmaya çalışırken eskisi gibi olmadığını gördüğünde yüzünü buruşturmuştu. "Saçımı bozdum, yönetmen beni öldürmeden önce yeniden yaptırmam gerekiyor." Oturduğu sandalyeden ayaklandığında bana öpücük atmıştı. "Hafta sonu görüşürüz, güzelim."
Aynı şekilde ona öpücük atarak "Görüşürüz, Jeon." Dedim sevimli bir şekilde.
Telefonu kapadıktan sonra yeni çantama bir daha baktım. Evet, bu çanta için çok mutlu olmuştu ama onun fiyatının büyüklüğü değildi beni esas mutlu eden şey. Jungkook'un telefonumda gördüğü resimler üzerine beni düşünüp bunu almasıydı beni asıl mutlu eden şey.
~~~
Hala size tatlı gelmiyorlar mı? (toxic bir ilişki olduğunun farkındayız biliyorum🫠)
Jungkook
Lisa
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro