0.8
Keyifli okumalar❤️
Yorum yapmayı unutmayın lütfen.
~~~
"Arabadayken biraz dalgındın, şimdi daha iyi görünüyorsun ama." Ryan gözlerini yüzümde gezdirerek konuştuğunda yan yana durduğumuz asansörde başımı ona doğru çevirdim.
"Gayet iyiyim, dalgın değildim aslında." İyi olduğumu kanıtlamak adına ona gülümsedim. Başı sadece olumlu anlamda sallanırken asansörün kapıları açılmıştı. Elini belime yerleştirerek yakınlığını korumuştu ve birlikte asansörden çıkarak daireme adımlamıştık.
Duvardan sola dönmemiz ile ilk kapı önüne geldiğimizde çantamı açtım. Dağınık çantam beni karşılarken anahtarı bulmak için biraz çaba sarfetmem gerekiyordu.
"Orası biraz savaş alanı gibi?" Ryan çantamın içine bir bakış atarak hafifçe alay ettiğinde gülmüştüm. "Sanırım toplu anıma denk gelmedin, ev de böyle olursa şaşırma." Dalga geçerek küçük fermuarı açtım.
"Evinle değil seninle ilgileniyorum ve manzara gayet güzel." Hafifçe yüzüme doğru eğildiğinde bu yakınlıktan konuşmuştu kulağıma doğru. Yanağıma çarpan sıcak nefesi eşliğinde mavi gözleri bana kilitliydi.
Asansörün açılma sesini duyduğumda kafamı kaldırıp duvar tarafa baktım ama kimsenin buraya doğru dönmediğini gördüm. Başımı bu sefer Ryan'a doğru çevirdiğimde hala bana baktığını görüp muzhip bir şekilde gülümsedim. Sanırım bu gece evime girerken benimle bir şeyleri ileri taşımak istiyordu, yakınlık kurmak peşindeydi.
Elimdeki telefonum titrediğinde gözlerimizi sonunda birbirinden kurtarmıştık. Bir adım uzaklaşıp bana mesafe tanıdığında telefonuma gelen tanımadığım numaradan mesaja baktım.
Bilinmeyen numara: Onu gönder
Bilinmeyen numara: Balkon kısmında çıkmasını bekleyeceğim
Kaşlarımı çatarak mesajları okuduğumda kafam karışmıştı. Mesaj atan kimdi ve neden bahsettiğini anlamıştım. 'Onu' derken Ryan'dan mı bahsediyordu?
"Ne oldu?" Hala kaşlarım çatık bir şekilde ekrana bakarken Ryan konuştuğunda başımı kaldırdım. Gözlerim arkasına ilişirken duvarın arkasında vücudunun yarısı görünür bir şekilde bana bakan Jungkook ile karşılaştım.
Şaşkınlıkla gözlerim yüzüne bakarken dudaklarındakı gülümseme ile elini yukarı kaldırıp selam verdi. Sonrasında parmağı ile Ryan'ı işaret etmişti. Gitmesi için işaret yaparak asansörü göstermesi ile gözlerimi Ryan üzerine çevirdim.
"Şey, anahtar!" Dedim Jungkook'a bakmamaya çalışarak. "Nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyordum." Hızlıca gülümseyip yeniden çantayı kurcalamaya devam etmiştim.
Jungkook neden gelmişti bilmiyordum ama dediğini yapmayacaktım. Bu gece bir ay sonra aniden karşılaşıyorduk, yanıma gelip garip bir şekilde konuşuyordu ve gecesinde kapımın önünde miydi? Amacı neydi bilmiyordum ama bu yaşanan döngü beni yıpratıyordu.
Ellerim kendiliğinden titrerken telefonuma yeniden mesaj gelmesi ile sessizce küfür ettim. Gerilmeye başlamıştım ve yine ondan mesaj geldiğini biliyordum. Neden bunu yapıyordu?
"İzin ver ben arayayım, Lisa?"
Ryan kibarca çantaya uzandığında ona izin vererek başımı salladım. Telefonumu açıp Jungkook'dan gelen yeni mesajlara baktım.
Bilinmeyen numara: Beni görmezden gelemezsin, Lisa
Bilinmeyen numara: Gerekirse yanınıza gelir ve ben de o kapıdan içeri girerim
Bilinmeyen numara: Olayların karışmasını mı istersin?
Bilinmeyen numara: Yoksa sadece baş başa konuşmamıza izin verecek misin?
Mesajları okuyarak derin bir nefes aldım. Saçlarım arasından elimi geçirip yeniden ona baktım. Ona sinirli gözlerimi dikerken omuz silkerek öne doğru bir adım attı.
"Anahtarı buldum!" Ryan zaferle anahtarı yukarı kaldırarak salladığında gözlerim panikle irice açıldı.
"Aman tanrım, Ryan!" Ani sesimin yükselmesi ve isyanım ile Jungkook'un adımları durdu. Ryan da endişe ile yüzüme bakmıştı. "Cara bana mesaj atmış. Ağlıyor ve buraya geliyormuş."
Sona doğru sesimi mahçup bir şekilde çıkardığımda Jungkook istediğini alacağını anlayıp sırıtarak balkona doğru yürümüştü, orada Ryan'ın gitmesini bekleyecekti. Bu yüzden önce Ryan'ı göndermem gerekiyordu. Ardından onu evime alıp derdinin ne olduğunu anlayacaktım. Aslında bir yandan merak da ediyordum.
"Neden? Ne olmuş?"
"Bilmiyorum ama bunlar biraz kızsal mevzular. Sanırım onun yanında olmam gerekiyor." Alt dudağımı ısırıp gözlerimi kırpıştırdım ve sesimi oldukça üzgün tuttum. "Bu gece için bize izin versen bana kızmasın değil mi?"
"Ah hayır." Derin bir nefes alıp hafifçe gülümsedi. "Tabii ki seninle zaman geçirmek çok isterdim ama Cara'nın durumu daha önemli görünüyor." Onu onaylayarak kafamı olumlu anlamda salladım.
"Ama bana bunu telafi edeceğimize dair söz ver."
"Tabii ki edeceğiz. Teşekkür ederim." Ona minnetle gülümsediğinde bana içtenlikle gülümseyip öne doğru adım atarak sarıldı. Sarılışına hızlıca karşılık verdiğimde kısa bir şekilde tutmak zorunda kalmıştım. Ardından ayrılmamız ile yanağına bir öpücük kondurmuştum.
"Görüşürüz." Çantamı elinden alırken kafasını sallayarak arkasını döndü.
"Görüşeceğiz, güzellik."
Ardından asansörün kapılarının açılma sesini duydum. Derin bir nefes alıp yüzümdeki sahte gülümsemeyi silerek elimdeki anahtarla kapıyı açtım. İçeri girerek kapıyı açık bıraktım Jungkook için ve adımlarımı direkt salona yönelttim. Koltuğa oturup topuklu ayakkabılarımı çıkarırken birkaç saniye sonra kapımın kapanma sesini duymuştum ve ardından salona gelen adım seslerini.
Gözlerimi kısıp salonuma giren bedenine baktım, yüzümde hoşnut olmayan bakışlarım vardı. Pek misafirperver gözükmediğim aşikardı ama Jungkook gülümseyerek salonumun ortasına kadar gelmişti. Elindeki şişeyi bana doğru uzattığında anlamsız bakışlarımı yüzüne diktim.
"Bu ne?"
"Şampanya." Dişlerini göstererek içkiyi hala bana sergilemeye devam ettiğinde 'yani?' der gibi yüzüne baktım.
"Sana getirdim."
Elindeki neredeyse elli bin dolar küsürlük Dom Perignon şişesine bir bakış atıp yeniden yüzüne baktım. Bakışlarımdan şişeyi almayacağımı anladığında gülümsemesini bozmadan kibar bir şekilde sehpanın üzerine bıraktı.
Ardından rahat tavrı ile yanımdakı kanapeye ilerleyip oturmuştu bacak bacak üzerine atarak. Bu sakin tavrı ve elinde getirdiği pahalı şampanyası bile beni deli ediyordu. İçimde neler yaşadığımın farkında mıydı?
"Gelme sebebine geçsen artık?"
"Hani sadece arkadaştınız? Sana mesaj atmasasam gecenin bu köründe evine alıyordun adamı." Yüzünü buruşturarak rahatsızlığını belli ettiğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.
Neyi sorguluyordu şu an?
"Jungkook istersen arkadaşım olsun ve ya olmasın, her iki şart altında da bu konu seni ilgilendirmiyor."
"Kim söylemiş onu?"
"Ben söylüyorum!" Kaşlarımı çatarak sesimi biraz yükseltmek zorunda kaldım. Ona soru sormuştum ve cevaplamak yerine kafamı karıştıracak daha fazla şeyler söylüyordu. Ne istediğini anlamıyordum, sorduğumda bile net bir cevap alamıyordum.
"İlgileniyorum ama Lisa!"
Bastırarak söylediği cümle ile dudaklarım aralık bir şekilde yüzüne baktım. "Eger ilgilenmeseydim seni gördüğüm ilk an peşine düşüp evine kadar gelmezdim." Dudaklarını ıslatıp gözlerini yüzümde dolaştırdı. Gözlerinin bile her tenimde dolaştığında beni yakıyor oluşu titrekçe nefes almama sebep oldu.
"İlk baştan beri biteceğini söyleyen sendin." Tüm irademi toplayıp dikelerek gözlerine kararlı bir şekilde bakmaya çalıştım. "Bir ay önce evime geldin ve bana tamamen bittiğine dair söz verdin. Ardından çıkıp gittin."
"Ama bu akşam seni yeniden gördüm, Lisa."
Lafı bitirişim ile konuştuğunda kaşlarım çatıldı. "Yani?"
"Seni her gördüğümde aklımı başımdan alıyor oluşun benim suçum değil, senin suçun."
Koyu gözleri titreyen göz bebeklerime bakarak oturduğu yerden ayaklandı. Kalbimin küçük bir serçe gibi çırpınışları içime soluduğum nefeslerime zorluk yaratırken yanıma oturmuştu. Gözlerim hemen onun üzerine döndüğünde elini yüzüme doğru uzatışı ile kendimi yeniden bu etkiye kurban ediyordum.
Sıcak parmakları nazik bir şekilde tenimde dolaşarak yanağımı okşadı. Usulca bakışları dudağıma inerken verdiği kısık nefesinin sesi bile kulağıma dolmuştu.
"Dokunuşlarımın altında titreyişin o kadar güzel ki."
Büyülenmiş bir şekilde gözlerini bu sefer elbisemin üzerinde gezdirdi. Bu sırada alt dudağını dişlerinin esiri haline getirmişti. O beni bu şekilde incelerken yanaklarıma kadar kızardığımı hissediyordum. Bakışlarında gördüğüm hayranlık hoşuma gidiyordu, inkar edemezdim. Benden etkilendiğini biliyordum ama bir gerçek daha vardı; ben ondan daha çok etkileniyordum.
"Seni bu kırmızı elbisenin içinde gördüğüm andan beri seni ne kadar özlediğimin farkında bile değildim."
Yumuşak ses tonuna aksi bir şekilde gözleri ihtirasla bana bakıyordu. Parmakları nazikçe uzanıp ince askıyı bir omzumdan düşürdü. Elbise hala üzerimdeki hakimiyetini korurken omuzlarıma parmak uçlarını sürterek kolumdan aşağı bir yol çizdi. Dokunuşları altında ürperirken sessizce sadece onun konuşmasını dinliyordum.
"Bu elbiseyi bedeninden ayıracak kişi ben olmalıyım, bir başkası değil!"
Kararlı ses tonu ile parmakları parmaklarımı kavradı. Sarfettiği cümleler omurgamdan aşağı titreşimler gönderiyordu sanki. Yine bedenimin ısısını yükseltiyordu ama ellerim buz kesiyordu.
Ne söyleyeceğimi ve ya ne yapacağımı bilmiyordum.
Elimi dudaklarına götürüp sıcak dudakları ile tenime birkaç öpücük bıraktı. Dudaklarımı birbirine bastırırken kirpikleri altından bana bakarak şefkatli bir şekilde gülümsedi. Ardından kendinden emin bir şekilde bu sefer dudakları ile bana doğru uzandı.
Her ne kadar onun dokunuşları, bakışları ile büyülenmiş olsam bile kendimi geriye çekmeyi başardım. Koltukta geriye doğru giderek aramıza mesafe koyup elimi ondan geri aldım. Bu tavrımı beklemiyormuş gibi şaşırmıştı, gözlerime sorgular bir biçimde bakmıştı. Ama ben şu an kendimi ona ne kadar teslim etmek istesem bile metanetli olmak zorundaydım.
Sırf o beni gördü, yeniden sevişmek istedi diye onunla olamazdım. Bu artık beni yıpratmaya başlamıştı. Onun için her şey basit olabilirdi ama ben bir kere daha onun tarafından terkedilmeye hazır değildim.
"Yine bu son olacak diye söz vereceksin."
"Sana sözlerle aramın iyi olmadığını söylemiştim."
Restoran çıkışında bana söylediği ama benim anlamadığım cümlesini hatırladım. Ardından alayla gülümseyip oturduğum koltukta ayağa kalktım. Gözleri pür dikkat beni izlerken ona doğru döndüm.
"Sana karşı açık olacağım çünkü bazı şeyleri bilmeye hakkım var."
Meraklı bakışları eşliğinde kafasını salladı beni dinlediğini belirterek. Gözlerim yüzünden uzaklaşıp yanağımın içini kemirirken tavana ardından duvara baktım. Parmaklarım endişe ile birbiri ile oynama başlamıştı.
"Bu geceden sonra yine bir daha doğrudan kendin gelmeyeceksin değil mi?" Avuç içlerim terlerken gözlerimi yeniden gözlerine çevirmeyi başardım. "Bu şekilde gelmenden bahsetmiyorum. Hiçbir sebep yokken beni kendiliğinden özleyip gelmenden bahsediyorum."
Çünkü yine ortalıktan kaybolursa bunu yapmak istemiyordum. Onu ne kadar arzuladığım ve ya özlediğim önemli değildi çünkü sonrasında inciniyordum. Ona karşı bu duygulara sahipken ruhuma dokunarak benimle tek beden olmasına izin veremezdim. Tüm sıcaklığını alarak gidişini izlemeyi sevmiyordum.
Beni dinledikden sonra kafası olumlu anlamda sallanmıştı. Ayağa kalkarak yanıma adımlayıp önümde durdu. Birbirine kenetlenmiş ellerime uzanarak onları açtığında yukarı kaldırıp omuzlarına yerleştirdi. Parmakları bel oynutumu bulup beni kendine çektiğinde başımı kaldırarak gözlerine baktım.
"Ben sana artık bir şeyler hakkında söz vermeyeceğim, Lisa." Parmakları sırtım boyunca dolaşarak kafasını yavaşça yana yatırdı. Dokunuşları altında bedenim istekle titrerken kalçalarımı yavaşça kavradığında artık kendime engel olmakta zorluk çekiyordum.
"Çünki sen tüm bu sözlerden daha çekicisin."
Ardından kalçamdakı elleri sıkılaşarak beni kendine bastırdı cümlesinin bitişi eşliğinde.
Vücutlarımız birbirine her temas ettiğinde aramızdakı enerjiyi inkar edemezdik.
Yarım yamalak söylediği cümleler bile bakışları altında büyüyerek benim için yeterli oldu. Elimin birisini ensesine yerleştirip birbirimiz için sabırsızca kıvranan dudaklarımızı sonunda birleştirdim. Açlıkla, özlemle ve arzuyla öpüşmeye başlamamız ile onu yatak odama doğru çoktan yönlendirmiştim bile.
Öpücüğünde kaybolurken dudaklarıma fısıldayışı ile yeniden tüm iplerin onun elinde toplandığını bir daha kanıtladı.
"Ben bitmesini istemeden bitmez!"
...
Nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerimi kapatmıştım. Onun yüksek nefes alışları daha keskin bir şekilde kulağıma doluyordu ve yanımdakı bedeni ter içinde kalmıştı. İkimiz de yaşadığımız yoğun seksten sonra hala etkisinde olduğumuz zevki vücudumuzda dindirmeye çalışıyorduk.
Bacağım yeni yeni titremesini kontrol altına alırken yorgun gözlerimi açmaya çalışarak tavana baktım. Daha şimdi kendime gelmeye başlıyordum çünkü az önce gerçek anlamda beni mahvetmişti.
Yutkunarak başımı ona doğru çevirdiğimde gözlerini kapatarak dudakları aralık bir şekilde uzandığını gördüm. Üzerine çarşafı çekmeden terden nemlenmiş dövmeli bedeni ile normal haline dönmeye çalışıyordu. Saçları dağılmış ve birkaç tutamı alnına yapışmıştı, göğüs kafesi hızlıca inip kalkıyordu.
Birkaç dakika sonra gözleri aralandığında başını bana doğru çevirdi. Bakışlarım ile direkt buluştuğunda gözleri ardından çarşaf ile kapattığım vücuduma indi.
Yüzündeki sırıtış ile elini çarşafa atıp üzerimden çekmesi bir oldu. Elim onu durdurmak için yeteşimediğinde gülüşünün sesi kulaklarıma doldu.
"Kimden neyi saklıyorsun sen?"
Alayla mırıldanışı karşılığında göz devirerek yeniden çarşafa uzandım. "Bir şey sakladığım yok, terim soğuduğunda üşümeye başladım."
Çarşafı yataktan yere fırlattığında kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. "Ben seni ısıtırım."
Belimden tutarak beni yatakta kendine çekişi ile bir anlık afalladım. Bir kolunu bedenimin altından geçirip diğerini üstümden geçirmişti. Uzun bacaklarım bacaklarına bir sarmaşık gibi dolanmıştı. Bedenlerimizi tamamen birleştirip başımı göğüsüne yasladığında kolları beni sıkıca sardı.
Benimle ilk tanışmamız dışında ilk kez sarılıyordu, üstelikle seks yaptıktan sonra. Çünkü Jungkook genellikle işini bitirdiği gibi ya beni gönderir ya da kendisi giderdi. Bu yüzden bu haraketi beni şaşırtmıştı ama hala rahatlamam için yeterli olmamıştı.
"Gitmiyor musun?" Şüpheci bir şekilde sordum.
Yutkunarak sorduğumda bir eli ile çıplak sırtımı okşuyordu. "Kovuluyor muyum?"
Alaycı ifadesi ile kıkırdayarak yanağımı sıcak göğsüne bastırdım. "Burada uyumazsın diye dedim." Alt dudağımı kemirirken çenesini başımın üzerine yasladı.
"Bu gece kalacağım bir mahsuru yoksa?"
Sorusu ile anında gülümserken "Hayır." Dedim coşkumu belli etmemeye çalışarak. "Kalabilirsin."
"Hala üşüyor musun?"
Ona daha fazla sokularak "Üşümüyorum." Dedim. Kolları beni sıkıca sarmış parmakları tenimi yavaşça okşarken onunla şu an en huzurlu anımı yaşıyordum.
"Lisa?" Gözlerim kapanmışken kısık bir mırıltı çıkardım dinlediğimi belirtmek için. Oldukça yorgundum ve kolları arasında mayışarak uykum gelmeye başlamıştı.
"Bedenin hala en son benim dokunuşlarımı mı taşıyordu?"
Biraz tereddüt edercesine sorduğu soru ile gözlerim açıldı. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp birkaç saniye sessiz beklemiştim. Bunu sormasını beklememiştim doğrusu. Çünkü bu ikimiz için de bir yükümlülük değildi. Bunu biliyordu ama yine de sorma ihtiyacı duymuştu. Açıkçası bunu konuşmak tercih edeceğim bir şey de değildi ama yine de sessiz kalmadım.
"Evet." Kısık ses tonumla cevaplayıp yeniden gözlerimi kapadım.
O an dudaklarını saçlarımın arasına bastırdığını hissetmiştim ve bu çok garip gelmişti. Üstelik aynı soruyu ben de dudaklarımı aralayıp ona sormadım bile. Çünkü cevabı net bir şekilde biliyordum, benim cevabımdan sonra ise duymayı hiç istemiyordum.
Bu yüzden bunu düşünmedim ve kendimi onun kolları arasında derin bir uykuya bıraktım.
~~~
Ah Jungkook sen de hafif bir toksiklik sezdim ama neyse)
Yorumlarınızı bekliyorum mutlaka.
Jungkook
Lisa
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro