0.5
Yüksek müzik ile yerimde sallanarak bir kolumu yukarı kaldırıp gözlerimi kapadım. Müziğin ritmine uygun vücudumu sallarken birkaç dakika daha ayakta kaldıktan sonra kendimi koltuğa atmıştım. Ryan'ı elinde içkilerimiz ile geldiğini gördüğümde gülümseyerek bana uzatılan içkiyi aldım.
"Teşekkürler, Ryan." Oliver ile Cara da viski bardaklarını alırken yavaş yavaş yudumlamaya başlamıştım.
"Bu kulüpte VIP kısmına masa bulduğuna inanamıyorum, insanlar kaç hafta önceden rezervasyon yaptırıyorlar." Cara şaşkınlığını belli ederken başımı olumlu anlamda sallayarak Ryan'a doğru bedenimi çevirip oturdum.
"Anında bir masa ayarlamayı nasıl başardın?" Sorum ile yüzünde böbürlenen bir sırıtış belirmiş ve arkasına yaslanmıştı. "Biraz babamın yardımı, biraz da onun arkadaşının."
"Buraya ilk gelişiniz mi?" Oliver konuştuğunda ben ve Cara'nın başı olumlu anlamda sallanmıştı. "Evet ilk kez geliyoruz bu mekana ama buranın atmosferini gerçekten çok sevdim."
"Sen iste ben seni hep getiririm, Asyalı kızım."
Ryan'ın beni süzen flörtöz bakışları eşliğinde yeniden ona bakarak kaşlarımı yavaşça yukarı havalandırdım. "Asyalı kızım?" Ona yandan bir bakış atıp gülümserken alt dudağını ısırarak kafasını salladı.
"Seni istediğin her yere götürürüm, ne istersen sadece onu yaparız." Biraz daha bana yaklaşarak oturduğunda dudaklarımı ıslatarak arkamı yaslandım ve bir göz kontağı yakalamamıza izin verdim.
"Pek arkadaşça gelmedi kulağıma?" Gözlerimi oyıncu bir ifade ile kıstım.
"Arkadaşça olduğunu söylemedim zaten." Kararlı ses tonu kendini belli ettiğinde bir şey söylemeden sadece gülümsemiş ve yeni içki bardağına uzanmıştım.
Ryan ile birkaç aydır tanışıyorduk, vakit geçirmeyi sevdiğim bir arkadaşımdı. Onu tanıdığımdan beri benimle şaka ile karışık hep flörtleşirdi ama son bir haftadır hızını biraz yükseltmişti. Bana asılması rahatsız etmiyordu aksine onunla bir sonuca varmayan kısa, flörtöz konuşmalar hoşuma gidiyordu.
"İnsanların ilgisi neden aniden o tarafa döndü?"
Cara'nın sorusu ile önce çatık kaşlarına ardından gözlerinin döndüğü noktaya baktım. Minik bir kargaşa oluşmuştu, insanlar aynı noktaya ilerlemeye çalışıyor ama siyah takım elbiseli adamlar onlara engel oluyordu.
"Jeon Jungkook değil mi o?" Oliver'in sorusu ile gözlerim irice açılırken kargaşanın ortasındakı bedeni şimdi görebilmiştim. Ardından ise onun merdivenlere yürüdüğünü ve VIP kısmındakı masalara geleceğini anladım.
Bu gerçek miydi?
Şu an aynı mekanda mıydık?
Vücudumu basan sıcaklık ile yerimde kıpırdanırken titrekçe bir nefes aldım. Hani bir daha birbirimizi görmeyecektik? Hangi kız aynı ayın içerisinde Jeon Jungkook'u iki defa görebilirdi ki?
"İnanamıyorum! Lisa, bizde ki şansa baksana. Acaba bizi yeniden görse tanır mı?"
"Ha eminim her dışarı çıktığında gördüğü yüzlerce hatta binlerce kız içerisinden sizi hatırlar." Cara ciyaklarken Oliver'in dalga geçerek söyledikleri onu biraz kızdırmış ve minik bir tartışma yaratmıştı.
Onların arasında dönen tartışmayı umursamadan gözlerimi kısarak merdivenlere dikmiştim. Bacaklarımı sıkıca birbirine bastırıp aralık dudaklarım arasından nefes alırken sonunda onu görebildim. Arkadaşları ile birlikte gülüşerek bizden biraz uzakta olan masalardan birisine geçip oturmuşlardı. Anında içkileri gelirken sigarasını dudakları arasına yerleştirmiş ve viski bardağını uzun parmakları eşliğinde kavramıştı.
İki hafta önce o dudakların ve parmakların bana neler yaptığını hatırlayarak derin bir nefes alıp hızlıca gözlerimi kaçırdım. Elimi sıcaklamış boynuma sürterken gözlerimi kapayıp vücudumu kontrol altında tutmaya çalıştım.
"İyi misin?"
Ryan'ın kulağıma eğilirkenki sesini duyduğumda başımı ona doğru çevirip yalancı bir şekilde gülümsedim. "Evet, evet iyiyim. Biraz daha içelim."
İçkimin içerisini buzlarla doldurarak ardından büyük bir suretle yudumlamıştım. Resmen dengem bozulmuştu ve sözün doğrusu ona bakışlarım her kaydığında nefes almakta zorlanıyordum. Vücudum onunla arabada yalnız kaldığımız ilk an ki tepkilerin daha beter reaksiyonlarını göstermeye başlamıştı. Çıkıp bu mekandan gidemiyordum ve ya kalıp onu izleyemiyordum.
'Bir daha birbirimizi görmeyeceğiz 'lafı derince beynime kazınarak yaşadığımız gecenin izini silmem ve heyatıma hasarsız devam etmem için sebebe dönüşmüştü. Ama şu an onu bir daha görüyordum, onca insan içerisinde ışık saçarak oturuyordu. Gülüşü, konuştuğu konuya heyecanla dahil oluşu, büyük bir tansiyonla bir şeyleri anlatma şekli, içkiyi dudaklarına götürüşü ve büyük yudumlar alışı eşsiz bir manzara gibi gözlerimin önüne serilmişti.
Aynı zamanda ona duyduğum hayranlık ve özlem dışında kızgınlık da yaşıyordum. Bunun sebebi benimle telefonda konuşma şekli ve hatta beni tehdit edişiydi.
Yeniden hatırladığım konuşma ile yüzümü buruşturarak gözlerimi üzerinden çektim. "Hadi, Lisa. Dansedelim." Cara aniden elime yapışıp beni kaldırmaya çalıştığında başımı olumsuz anlamda sallayarak ona direndim.
"Ben istemiyorum. Sen Oliver ile danset." Yanındakı Oliver'e onu götürmesi için bakışlar attım. Cara içkinin etkisi ile biraz daha ısrar etmiş ardından bir sonuç alamayınca göz devirerek Oliver ile birlikte gitmişti.
"Sanki biraz keyfin kaçmış gibi?"
Çıplak bacağımdakı dokunuşu hissettiğimde Ryan'a bakarak başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, keyfim gayet yerinde." Sahte bir şekilde gülümserken oturduğu koltukta bana omuzlarımız birbirine değecek kadar yaklaşmıştı. Dizimdeki parmakları biraz daha sıkılaşırken gözlerimi gözleri ile buluşturdum.
"Güzel, çünkü benim keyfim de seninkine göre şekilleniyor."
Dediği şeyle alaycı bir şekilde gülerek başımı hafifçe geriye yaslamıştım. "Sen biraz bana kaptırmış gibisin, ha?"
Dudaklarım ve gözlerim oyuncu bir tavırla kısılırken gülümseyerek dudaklarını ıslattı, bu sırada yüzü biraz daha yaklaşmıştı. "Sen kaptırmadın mı?" Bana odaklanmış gözleri ile tek kaşı yukarı kalkarken onun oyununa uyarak gözlerimi üzerinde gezdirmiştim.
Gözlerim bir anlık karşıya döndüğünde anında kesiştiğim kahvarengi gözlerle ise tüm dikkatım dağıldı. Beni farketmişti ve gözlerini üzerime sabitlemiş göz göze geldiğimizde bile geriye çekmemişti.
Koyu gözlerindeki beni izlerken gördüğüm dikkatli ve ciddi bakışlar ile dudaklarım arasından derin bir nefes alıp ayağa kalktım.
"Nereye gidiyorsun?" Ryan ani kalkışımla benimle birlikte ayaklanmıştı. "Lavoboya gideceğim, sen otur." Onu omzundan geri bastırıp ısrar etmesine izin vermeden hızlıca uzaklaşmıştım bile. Topuklularımla düşmemeye gayret gösterirken vücudumun bu ani serzenişini anlayabiliyordum.
En iyisi belki de onu gördüğüm ilk an da gitmekti, onu yeniden görmek bana kesinlikle iyi gelmemişti. Bu yüzden lavoboya girip birkaç dakika kendime gelerek bir taksi sipariş edecek ve evime gidecektim. O masaya geri dönüp daha fazla onunla bakışamazdım, zaten göz göze geldiğimiz beş saniye bile fazla gelmişti bana.
"Lisa!"
Duyduğum ses ince koridorda yankı yaparak kulağıma birkaç kez ulaştı ve ayaklarımın durmasına sebep oldu. Ardından bedenime doğru yakınlaşan adım seslerini duyarak gözlerimi kapadım.
Siktir, gelmesine gerek yoktu bile.
Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım ve dudaklarım üzerine minik bir gülümseme kondurdum. Kendimi hazırlamayı başarıp arkaya dönerek onun karşımda duran iri bedeni ile karşılaştım.
"Jungkook?"
Gözleri beni giydiğim topukludan başlayıp uzun bacaklarım boyunca kısa şortuma, ardından yeleğime ve son olarak yüzüme kadar yukarı çıkarak inceledi.
"Seni burada görmek beni şaşırttı, özellikle son konuşmamızda yüzüme kapadığından sonra."
Gülümseyerek ellerini ceplerine daldırdığında o telefon konuşmasını hatırlatması ile vücudum yeniden sinirle doldu. Onun karşımda hala ukala tavrını takındığını gördüğümde vücudu titreyen Lisa bir adım geriye gitmiş ve onun karşısında aynı ukalalıkla duracak olan Lisa öne çıkmıştı.
"Yüzüne kapamadım, sadece sana dosthane bir tavsiyede bulundum. Ardından ise vedalaşıp konuşmamızı sonlandırdım."
Söylediklerimin ardından tatlı bir şekilde gülümseyerek başımı yana doğru yatırdım.
"Dosthane demek?" Dudakları arasından alaycı bir tonda yükselen kelimeleri başımla onayladım. "Sanki her gün başka bir hayranımı altıma alıyormuşum gibi konuştun."
"Her gün değilse bile haftada bir vardır." Omuz silkerek konuştuğumda bu tavrıma karşı önce kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. Sakin ve söylediklerim aksine gülümsemeye devam eden suratıma bakıp gözlerini hafifçe kıstı. Aynı zamanda dudağındakı metali dişleri arasına alıp bırakarak beni rahatsız eder bir biçimde sırıttı.
"Sen gerçekten ilk gecemizde tanıştığım Lisa mısın çünkü çok farklı birisi gibi davranıyorsun?" Beni kısık gözleri ile süzen bakışları eşliğinde bir adım atarak yakınlaşmıştı.
"O gece ki Lisa'nın minik bir kedi gibi miyavlayışlarını hatırlıyorum da."
Gözlerinde gördüğüm o dalga geçer ifade ile dişlerimi birbirine bastırdım. Kendimi sıkarken hala gülümseyişimden ödün vermemek için çabalıyordum. Karşımda bu kadar küstah bir şekilde duruşu beni o kadar farklı duygular içerisine iterek boğuyordu ki. Hayal kırklığı, kızgınlık, arzu birbirine karışmış ve bedenimi doldurarak taşıyordu.
"Sen de pek o kibar, beyefendi Jungkook gibi gözükmüyorsun, çok ta sorgulamamak lazım."
"Öyle mi? Sorgulamaya devam edersem ne olur?" Ben bu konuşmayı bitirmeye çalışırken meydan okurcasına daha çok üzerime geliyordu.
"Sorgulayacak kadar senin için önemli mi? Hani biz bir daha karşı karşıya gelmeyecektik?" Tak kaşımı yukarı kaldırıp kendi koyduğu kuralları ve yaptığı anlaşmayı ona hatırlattım. "Neden peşimden gelip benimle konuşmak için çabalıyorsun?"
"Çabalıyorum?" Küçümsercesine bir ses tonu ile beni taklit etti. Dudaklarımı birbirine bastırıp bu gıcık tavırlarına yükselmemeye çalışıyordum. Karşısında kontrolden çıkmam onu sadece daha çok keyiflendirirdi.
Gerçekten ilk gece olduğumuz kişilerden o kadar uzaktık ki, aralarında bir uçurum var gibiydi.
"Seni heyecanlandırdım mı, Lisa?" Ani sorusu ile anlamaz bir şekilde yüzüne baktım. "Seni aradığımda ilk ne düşündün? Hangi sebep ile seni aradığımı düşündün?"
Bir adım daha yaklaşması ile dudaklarım saniyelik aralanıp kapanmıştı hala yaklaşmakta olan vücudu ile. Tavandakı kırmızı ve yeşil ışıklar üzerine yansırken dudağındakı, kaşındakı, kulağındakı demirlerle birlikte boynundakı ince zincir kolyeyi de parlatıyordu. Beyaz tişörtü ve tek kolunu kaplayan dövmeleri eşliğinde geriye yatırdığı siyah saçları uyumla bir mükemmellik yakalamıştı. Üzerime sabitlenen ve bedenimi delip deşen gözleri eşliğinde yakınlaşmak için attığı adımlar boğazımı kurutmuştu.
Sonuçta vücudumun ona nasıl tepkiler verdiğini ezberlemiştim ve karnımda oluşan o titreşimlerden nefret ediyordum.
"Bir şey düşünmedim."
Verdiğim cevap onu tatmin etmemiş olacak ki aramızdakı bir adımlık mesafede durdu. Dudakları büzülüp kafası sallanırken ardından konuşmak için aralandı aynı dudakları.
"Bence o an tüm vücudun titremiştir, aynen şimdi karşımda titrediğin gibi."
O söyleyene kadar kendimi iyi idare ettiğimi düşünürken gerçekleri hiç düşünmeden yüzüme çarpışı ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Onun sakin tavrı aksine aldığım kısık nefeslerle ben sakinleşmek adına çabalıyordum.
Benimle eğleniyordu, üzerimdeki etkisini kullanmaktan çekinmiyordu.
Ama buna izin vermeyecektim. Kendimi karşısında bu kadar savunmasız bir biçimde bırakmayacaktım.
"Bence artık çabalamaktan vazgeç, Jungkook."
"Ne?" Kısık sesi ile sorduğunda vücudumun ve kalbimin gürültüsünü yenmeyi başarmıştım.
"Beni aramaktan, konuşmaya çalışmaktan, karşıma geçip hala kendini istetmeye çalışmaktan vazgeç." Derince gülümseyip yana doğru bir adım attım ve yanından geçip gitmeden önce son kelimelerimi söyledim.
"Her şey o gece yaşandı ve bitti."
~~~
Selamlar💋
Okuyan herkesten yorum yapmasını rica ediyorum, hikaye ile ilgili fikirlerinizi paylaşmanız benim için çok değerli.
Özellikle satır arası yorumlarda kendinizi gösterin, düşüncelerinizi merak ediyorum.
Lisa
Jungkook
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro