0.2
Bazen hayatınızda öyle bir an yaşarsınız ki gerçekliğine inanmak size güç gibi gelir. Sarhoş mu oldum, aklım yerinde mi acaba diye kendinizi sorgularsınız çünkü tam olarak bu beriltileri gösterirsiniz. Biraz dünyadan kopmuş hissedersiniz, ayağınızın altında olan zemin sanki pamuktan yapılmış gibi gelir size, dünyanız yavaşlamaya başlar, etrafınızdakı şeyler ağırlığını kaybeder.
Ben sanırım şu an böyle bir anın içerisinde dönüp dolaşıyordum. Gerçeklik algımı saniyeler içerisinde yitirmiştim, heyecanlıydım ama aynı zamanda oldukça sakindim. Olduğum ortama, karşı karşıya sohbet ettiğim insanın varlığına alıştırmaya çalışıyordum kendimi.
Alışmak aslında zordu çünkü kafamın içerisi o kadar soru doluydu ki ama hiç birisini sormuyordum. Sadece onun sorduğu sorulara cevap veriyordum.
Kaç yaşındı olduğumu, okuduğum bölümü, Seul'dan kaç yıl önce geldiğimi ve buradakı yaşantımı anlatıyordum. Bunların hepsini o benden anlatmamı istiyordu ve araba koltuğunun diğer ucunda otururken beni merakla dinliyordu.
Benim ise beni neden arabasına çağırdığı, neden bu soruları sorduğu ve en önemlisi şu an içerisinde olduğumuz arabanın nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Beni bundan yirmi dakika önce arabasına davet etmişti ve ben de arkadaşıma eve gideceğimi söyleyerek doğruca arabasına gelmiştim.
Kabul edelim mantıklı olanı yapmıştım. Bu teklifi geriye çevirecek olan bir kız var mıydı? Ben öyle birisini tanımıyordum.
"Yani Newyork'a iki yıldır taşındın, okul için geldin?"
"Evet. Burada yalnız yaşıyorum, ilk başlar biraz zorluk çektim ama şimdi iyi idare ediyorum." Hafifçe gülümsediğimde ilgi ile beni dinlerken kafası olumlu anlamda sallandı.
Hala gözlerinin üzerimde oluşuna alışamıyordum. Üstelik koyu renkli gözlerini doğruca üzerime dikiyordu, anlattığım her şeyi dikkatlice dinliyor ve aynı dikkat ile de beni izliyordu. Konuşurken heyecanlansam bile kekelemediğim için kendimi tebrik ediyordum, ancak onun aksine gözlerimi kaçırıyordum. Bakışlarına her saniye karşılık vermek zordu, aynı zamanda pür dikkat beni izlemesi gericiydi.
Elim saçıma dolaşıp sık sık düzeltiyordu, araba camından görüntümü kontrol ediyordum.
"Ama gerçekten alışmış gözüküyorsun, üstelik ingilizcen oldukça iyi benim aksime."
Kendi ile dalga geçerek burnunu kırıştırarak gülmesi ile ben de gülmüştüm. Bir an da çekici olurken diğer an ise çok tatlı oluyordu.
"Teşekkür ederim. Üniversite için buraya geleceğimi biliyordum. Bu yüzden kendimi geliştirmeye çalıştım hep." Ardından alt dudağımı kısa bir süre kemirip yeniden konuya atlamıştım. "Bence senin telafüzün de oldukça güzel, kendine haksızlık ediyorsun."
Yüzünü hafifçe buruşturup kafasını olumsuz anlamda sallamıştı gülümserken. "Akıcı konuşmak konusunda zorluk çekiyorum, insanların önüne geldiğimde bu konuda kaygılanıyorum. Bir şeyleri yanlış yapma düşüncesini sevmiyorum, her zaman en iyisi olmaya çalışıyorum."
Özgüvensiz olduğu bir konuyu benimle paylaşması konunun olumsuzluğu dışında beni mutlu etmişti. Onun için bir yabancıdan farksızdım ama kendini açmaktan ve ya bunları bana söylemekten çekinmemişti. Böyle bir iletişim içerisine girmek az önce ki gerginliğimin bile büyük bir kısmını alıp götürmüştü. En azından kendimi kasmayı durdurabilmiştim ve ya doğru düzgün nefes almaya başlamıştım.
"Her zaman sıkı çalıştığının farkındayım ama bence iyiye giden yolda bazı hatalar yapmak sorun değil. Sonuçta hayatımızda böyle bir şeyleri öğreniyor ve yol alıyoruz." Omuz silkerek konuşup sıcak bir şekilde gülümsemiştim. Gözleri yavaşça yüzümde gezinirken ardından dudağının bir kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Aklından bana bakarken ne geçtiğini çok merak ediyordum, özellikle koltukta hafifçe bana doğru kayarken.
"Ne kadar akıllı bir army'sin sen öyle."
Yumuşak ve kısık tuttuğu sesi ile etkileyici bakışlarını yüzüm ve bedenim boyunca ilerletti.
"Ben army değilim aslında." Yutkunarak mahçup bir şekilde konuştum.
Ama o gözlerimin içerisine bu şekilde bakarak koltuğun ortasında -artık yanımda- otururken gerginliğim geri gelmişti. Kurduğu cümle basitti ama beden dili için aynı şeyi söyleyemezdim.
"Biliyor musun, seni bu gece army yapabilirim."
Kaşları saniyelik havalanıp geri inerken keyifle sırtışını yüzünde sergilemekten çekinmedi. Bu cümleyi kurarken sesindeki özgüven kendini belli etmişti. Gözleri yüzümü hapis almış gibi izlerken söyledikleri ile yüz hatlarımın girdiği şekilleri ve tepkilerimi dikkatle izliyordu. Kurduğu son cümleden sonra bedenimin sıcaklık seviyesini ölçemediği için şanslıydım.
"Nasıl yapacaksın... onu?" Sesim kısılırken meraktan ve biraz da heyecandan büyüyen gözlerim onun sakin yüzünde toplandı. Bu konuşmanın nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Ama nereye gidebilirdi ki sonuçta?
"Eğer benimle kaldığım otel odama gelirsen sana gösterebilirim, Lisa."
Parmağı hafifçe omzumdakı saç tutamına dolandı ve flörtöz bakışları eşliğinde fısıltısı arabanın içerisini doldurdu. Benim ise bedenimin sıcaklığı artık gözle görülür bir hale geldi, tüm boynumun aniden yandığını hissediyordum.
"Otel odana?" Şaşkınlıkla onu tekrar ederken başı usulca olumlu anlamda sallandı. Siyah saç tutamıma dolanan parmağı saçlarımı birkaç saniye sonra özgür bırakmış ve omzumdakı saçlarıma nazikçe sırtıma doğru itmişti. Gözleri kızarmış beyaz tenimde gezinirken başını yavaşça yana doğru yatırdı. Dokunuşu ve söyledikleri sanki benim aklımı kaçırmama sebep değilmiş gibi tüm galaksinin ışıltısını içine topladığı gözleri üzerimde ağır çekimde dolaşmaktaydı.
"Seninle minik bir anlaşma yaparız belki."
"Ne anlaşması?"
Nefes alışverişlerimi kontrol altında tutarken merakla kaşlarım havalandı.
"Minik bir gizlilik anlaşması." Dudakları üzerinde pembe dilini gezdirip küçük metal parçasını da parlatırken bakışları biraz ciddileşmişti ama aynı ses tonu ile konuşmaya devam ediyordu.
Kısık, fısıltı şeklinde ama oldukça baskın hissettiren. Her kulağıma ulaştığında ilk iki saniye benim için bulanıklaşan ve parmaklarımı uyuşturmaya yetecek ses tonu ile konuşuyordu.
"Eğer bu gece benimle otel odama gelirsen orada yaşananlar hakkında hiç kimseye bahsetmemen gerekiyor ve bunun sadece bu gecelik olduğunu bilmelisin." Gözleri bunları söylerken ciddiyetini belli eder bir şekilde bana odaklandı. Anlamamı istercesine yeniden tekrarlamaya devam etmişti, benden emin olmak istiyordu.
"Hatta kendin bile bunu yarın unutmalısın, bu gece yaşananlar sadece bu gecede kalacak."
Ellerim ve ayaklarım buz keserken bedenimin nasıl bu kadar yandığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yutkunmak bile zor hale gelmişti söyledikleri ile. Ne söylemem gerektiğini bile unutmuştum ve o benden bir cevap beklercesine bakıyordu.
Şaşkındım ve bu şaşkınlığımı sanırım yüzümden okuyabiliyordu. Açık bir şekilde söylemese bile üstü kapalı olarak seçtiği cümlelerden her şey anlaşılmıştı, benimle beraber olmak istediğini anlamıştım. Şimdi ise bu anladığım şeyin nasıl olabileceğini sorguluyordum çünkü arabasına binerken bile aklımdan böyle bir ihtimal asla geçmemişti. Gerçekliğinin farkına vardığım an da derin nefes alışlarım beni karşılayamamış ve aralık dudaklarımdan oksijen ihtiyacımı karşılamaya çalışmıştım. Ama ortamın havası bana o kadar ağır gelmişti ki bu bile bana yeterli olmamıştı.
"Bir cevap vermeyecek misin?"
Sessizliğim sonunda onun yeniden konuşması ile sonuçlandı. Aslında bana karşı temkinli ve sabırlı yanaştığını söyleyebilirdim, soruyu yöneltirken bile oldukça kibardı.
"Ben..." derin bir nefes alıp ardından yüzümdeki soluksuz kaldığım ifadeyi yenip gülümseye bilmiştim. "Biraz şaşırdım sanırım."
'Biraz' kelimesi oldukça az kalıyordu aslında.
"Sorun değil. Söylediklerimden ve ya istediğinden eminsen bir cevap verebilirsin." Beni sanki rahatlatmaya çalışırmış gibi eli dizimde olan elime uzandı. Başımı aşağı eğip büyük elinin buz kesmiş elimi kavrayışını seyrettim. Karın altında kalmış bir çiçek gibi soğuk elimi sanki karın üzerine düşen güneş gibi örtmüştü sıcak eli.
"Ellerin üşüyor mu? Yazın ortasında."
Beni senki ısıtmak ister gibi parmakları elimi daha sıkı sararken kesik bir nefes alarak gülmüştüm. "Söylediğim gibi biraz şaşırdım."
"Hmm..." Mırıldanarak gözlerini elimden yüzüme çıkardı. "Yani bedeninin bana karşı verdiği tepki bu kadar 'soğuk' mu?"
Hafif sitemkar ses tonu ile alaycı bir şekilde gülümseyerek başımı öne doğru eğdim. Bedenime nasıl iki mevsimi aynı zamanda yaşattığını bilmiyordu, allak bullak olmuştum.
"Bedenimin verdiyi diğer tepkiyi de görmek ister misin?"
Başımı yeniden yukarı kaldırdığımda merak ve istekle bakan gözleri ile kafası olumlu anlamda sallandı. Diğer elimle uzanıp koltuk üzerindekini elini kavradığımda sanırım az önceki şaşkınlığımdan ötürü benden böyle bir hamle beklememişti. Bunu saniyelik gözlerinde görmeyi başarmıştım ardından merakla haraketlerimi izleyen gözlerini. Ben ise sanırım şaşkınlığımı bir kenara atmayı başarmış haraket etmeye başlamıştım, en azından birazcık.
Parmaklarını açık olan gerdanıma getirdiğimde köprücük kemiklerimin arasına elini yerleştirdim. Vücudumda körüklenen ateşi hissetmesi için eli üzerine elimle baskı uygulamıştım. Alt dudağımı yavaşça dişlerime sürterken onun keyifle kıvrılan dudaklarını ve içine çektiği derin nefesi görebilmiştim. Tenime teması ile daha çok yandığımın farkındaydım, bunu yanaklarımdakı ısıya kadar hissetmek mümkündü.
"Benim için gerçekten bu kadar yanıyor musun, Lisa?"
İsmimi sanki hayranlık duyduğum bir dize şiir gibi uzattığında alt dudağım dişlerimin esiri haline gelmişti.
"Sesli bir şekilde de duymak istiyorum." Parmakları yukarı doğru bir yol izlediğinde elim gevşemiş ve kucağıma düşmüştü. Zarif boynum etrafına sarılan uzun parmakları ile sıkı ama acıtmayacak bir şekilde boynumu kavradı. Gözleri gözlerim üzürine büyük bir ciddiyet ile kilitlenerek baskınlığını ortaya koydu.
"Seni becermemi istiyor musun, Lisa?"
~~~
Hey, çiftimiz biraz alev ateş ilerliyor galiba🔥
Bölüm için lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Yeni bölüm istiyorsanız bunu bölüm hakkında düşüncelerinizi paylaşarak bana gösterebilirsiniz.
Jungkook
Lisa
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro