Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

#35

Bu bölüm boool ironi içerir

Yorucu bir pazartesi ardından sitenin bahçesine girmiştim ki Emir'i görmemle "Selam," dedim. Ben girerken o çıkıyordu ama neden bu kapıyı kullanıyordu? Arka taraftaki kapıyı kullanması daha mantıklıydı. "Nasılsın?"

"İyi."

Bana nasıl olduğumu soramaması garip gelse de "Nereye?" diye sordum konuşma başlatmak için. Eve gidince canım sıkılacaktı, beş dakika burada konuşmaktan kimseye zarar gelmezdi.

"Ne yapacaksın?"

"Ne?"

"Nereye gittiğimi ne yapacaksın diyorum, iki kere konuştuk diye hesap mı vereceğim?"

"Yanlış anladın," dedim ters tepkisine anlam veremezken. "Öylesine sormuştum, hesap sormadım."

"Samimiyetimiz yok Meyra, sorma bir daha."

"Samimiyetimiz yoksa kahvaltıya da çağırma beni, kendini iyice Emir Sarrafoğlu sandın sen." diyerek omzuna vurup yanından ilerledim. Apartmana girdiğimde ellerim titriyordu, bana neden böyle kötü davranmıştı? Oysaki dün akşam beni eve bırakırken gayet eğlenmiştik, böyle değildi.

Eve girerek sinirle çantamı yere fırlatıp montumu üzerine attım. Koltuğa uzanıp gözlerimi tavana diktiğimde onu üzecek bir şey yaptım mı diye sorguluyordum, eğer böyle bir şey yaptıysam tepkisinde haklı olabilirdi ama yapmamıştım, keyifli bir şekilde veda etmiştik birbirimize. Üzülseydi mutlu ayrılmazdık, tepkisini o an verirdi.

Belki de sinirle tepki vermek yerine onu üzdüm mü diye sormalıydım.

Eylem: Hani cumartesi akşam bize gelecektin?

Eylem: Pazar da gelmedin.

Eylem: Bugün geliyorsun hemen!!!

Siz: Hani sen kursa kalmıştın? Nasıl geleyim?

Eylem: Hoca son anda iptal etti.

Eylem: Eve geldim şimdi, seni bekliyorum.

Siz: Gelirim belki.

Eylem: Neyin var?

Eylem: Okuldan ayrılırken iyidin, ne oldu birden?

Siz: Hiç, sessiz sessiz ölmeyi bekleyeceğim izin verirsen.

Eylem: Geliyorum, aç kapıyı.

Görüldü ✔️✔️

Çok değil, üç dakika sonra zil çaldı. Onun buraya üç dakikada gelmesi imkansızdı, koşa koşa geldiğine adım kadar emindim. Uyuşuk adımlarla kapıya giderek açtığımda nefes nefeseydi, içeri girerek montunu çıkarıp "Anlat," dedi. "Nasıl geldiğimi bir ben, bir Allah bilir."

"Asıl sen anlat, elitliğin işe yaradı mı?"

"Önce sen anlatıyorsun," diyerek kolumdan çekiştirdi. Çoktan üzerini değişmişti, onun aksine hâlâ formayla duruyordum. "Ya da ben kahve hazırlarken önce git üzerini giy."

Elinden kurtularak odama girip yere düşen duvar halısına sinirle tekme savurdum. Uzaklara giderken "Aptal," dedim. "Eski sevgilim de yapışmıyor, sen de..."

Üzerimi değişerek banyoya girip yüzümdeki güneş kremini çıkardım. Kışın bile güneş kremi sürme alışkanlığım annemden geliyordu, evde olsam bile üşenmeden sürerdim. Belki de üşenmediğim tek konuydu...

"Hadi, kahve hazır."

"Geldim," dedim mutfağa girerken. "Boşuna heyecanlısın, anlatacak hiçbir şey yok."

"Yana yana mı dinleyelim, kafamdaydın yirmi dört yedi mi?"

"İkinciyi bilmiyorum," dedim kaşlarımı çatarak. "Yeni mi çıktı? Nasıl bilmem? Dün telefonumu yirmi üç saat kullandığım için sanırım."

"Tamam, açıyorum korkma."

Kahvemi içerken Eylem, her zaman dinlediği ve elitlik içermeyen şarkı listesinden bir şeyler açıp arkasına yaslandı. "Emir bana kötü davrandı." dedim asık suratımla.

"Hangi Emir? Komşu Emir mi?"

"Yok, Emir Sarrafoğlu olan Emir."

"Yine mi başladın şu diziye?"

"Yok, Yaprak Dökümü'ne başladım şu an. Ferhunde'ye yapılan haksızlıklara ağlayıp ağlayıp duruyorum ellinci defa."

"Neyse, ne yaptı? Gitme spor salonuna eğer seni üzdüyse."

"Ama dün iyiydik, bence ben onu üzecek bir şey yaptım çünkü böyle davranmasının başka bir sebebi yok."

"Mesela?"

"Bilmiyorum ki," dedim alt dudağımı sarkıtarak. "Hoş, üzecek bir şey yapsam dün tepki verirdi. Durup bugün patlamazdı."

"Niye? Benim de kavgada aklıma gelmiyor, eve gidince ne diyeceğimi buluyorum."

"Kavga etmedik Eylem, keyifli ayrıldık diyorum."

"Bir şey duydu o zaman."

"Ne duymuş olabilir bir günde? Kalktım, okula gittim eski sevgilimin saçma cümlelerini dinledim."

"Yoksa," dedi elini kalbine koyarak. "Beklediğin o kötü çocuk geldi mi?"

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Hayır, değil."

"Belki de kötü çocuktu ve rol yaptı çünkü kötüler rol yapar."

"O kötü birisi değil, bu imkansız."

"Hayır, o kötü çocuk. Buldun sonunda, buldun!"

"Buldum mu?" dedim kahveyi bırakırken. "Yani... Bir arkadaşıyla iddiaya girip benimle yakın oldu ve iddiayı kazandıktan sonra gerçek yüzünü mü gösterdi? Gerçekten mi?"

"Evet Meyra, evet. O, kötü çocuk."

"Bana bir şeyler oluyor, gören olmadan bayılayım," diyerek kendimi sandalyeden yere attım. "O geldi, kötü çocuk geldi."

"Son kötü çocuk," dedi yanıma oturarak. Ellerini koluma koyarak sarstı. "Kurtuluşun onun elinde, onun gücüyle krallığın kurtulacak."

"Kurtulacağım."

"Sen de götüyle dağları deviren sakar, saf, aptal, masum kızsın. Son saf kızsın... Güçlerinizi birleştirmezseniz kötü çocuğa aşık sarışın kız ve kötü çocuğun erkek düşmanı sizi alt edebilir."

"Son kötü çocuk bükücü," dedim bileklerime bakarken. "Yapabilirim, bunu yapabilirim Eylem."

"Ne yaparsa yapsın saf kalman, köle olman gerek. Anladın mı? Bu iş böyledir, kötü çocuk ağzına tükürse de Yarabbi şükür, bugün de su içtim diyeceksin."

"Yapacağım," dedim yerden kalkarak. "Yapabilirim, eziyetlere dayanabilirim. Bana aşık olduktan sonra da özür dileyecek ve ben onu hiçbir şey olmamış gibi affedeceğim. Bunu yapabilirim Eylem, zor değil."

"Evet Meyra, yeterince salak olan herkes kötü çocukla başa çıkabilir. Yediği tokatları, kopan saçlarını, moraran bedenini, aşağılık lafları, hatta tecavüz edilmeyi bile affeder. Bu çok kolay."

"Evet, tamam. Sakinim, salak olabilirim. Son kötü çocuğu elimde tutabilirim."

"Krallığın için bunu yapacaksın," diyerek kendi kahvesinden bir yudum aldı. "Kötü çocuk zengindir ve senin okumana gerek kalmaz. Kurtulursun."

"Ve kaslı. Bunu sakın aklından çıkarma."

"Kötü çocuk geldiğine göre masum kız ilk birlikteliğini yaşayacak... Çok heyecanlıyım," diyerek ellerini salladı. "Bunu okumak isteyen binlerce kişi vardır kesin..."

"Tamam," dedim derin nefes almaya çalışarak. "Sakinleşelim."

"Evet, sakiniz. Kötü çocuk hazır, masum kız hazır, aşağılık laflar hazır, taciz tecavüz bol bol var, senin bunları yutman var, sonunda affetmen var, bileğinden çekilmek var..." diyerek bana döndü. "Eksik bir şey var mı?"

"Kolunu sıkmayı ve çilekli lipglossu unutma sakın."

"Evet, pardon," diyerek gözlerini sonuna kadar açtı. "Dağ evi," dedi. "Biz bunu nasıl unuttuk Allah kahretsin! Dağ evi lazım bize bu hikayede."

"Asıl Allah beni kahretsin," dedim sinirle. "Değişik bir ismim yok, onun da yok... Olmaz Eylem, bu hikaye burada bitsin. Krallığım kurtulmayacak."

"Meyra değişik bir isim sayılabilir. İlla Okyanusçiçeğinindibindekiateştopu diye bir ismin olmak zorunda değil."

"Ama onun adı Emir... Olmaz ki... Onun adı Kötülüğüniçindekimasumkızıbulan olmak zorundaydı. Emir çok sıradan."

"Emir Sarrafoğlu sıradan mıydı? Kendini bununla teselli et."

"Tamam... Ama bu hikayede yine eksikler var. Emir tüm kızları altımdan geçirdim demedi hâlâ..."

"Kötü çocuk olduğunu yeni bulduk, elbet diyecektir."

"Motoru var ama arabası yok."

"Evi var."

"Dağ evi de var mıdır?" diye sordum. "Bu çok önemli bir detay. Bir de jeti, yatı, yazlığı, kışlığı, sonbaharlığı... Hepsi şart."

"Sen bunları neden düşünüyorsun?" diye sordu. "Kötü çocuk her şeyi halleder, sen sadece aptaloğluaptal olacaksın ve bilinmez bir yolculuğa çıkacaksın."

"Tamam, baştan alalım." dedim derin derin nefes alırken.

"Kötü çocuk, masum kız, her türlü ev ve araba, ilk birliktelik, hakaret, affetme, taciz, tecavüz, çilekli lipgloss, bol bol kas... Her şey tamam gibi görünüyor."

"Bunlara en az on milyon tıklanma gelir, ünlü oldum ünlü!"

"Ama küfür yiyeceksin aklı başında olan okurlardan, hazır ol."

"Neden? Ben masumum, bana küfür edemezler." dedim.

"Ananın ruhuna bile söverler Meyra. Bu kısımda öyle değişik küfürler vardır ki... Yaratıcılık bunlardan sorulur."

"Neyse ki kitapta değilim," diyerek güldüm. "Kimse bana küfür edemez."

"Gerçek hayat korkunç salak, çabuk kitaba gir." dediğinde "Neden?" diye sordum. "Çünkü orada kötü çocuk her şeyden pişman olup özür diliyor ama gerçek hayatta on yedi yerinden bıçaklanıp yakılıyorsun. Kitapta kalman gerek, güvenliğin için."

"Evet," dedim üzülerek. "Küfür yemek canımdan daha önemli değil."

"Her şey hazır olduğuna göre mutlu olabiliriz, görev tamamlandı."

"Ee... Sen anlat," dedim arkama yaslanarak. "Neler oldu cumartesi?"

"Adı Buğra."

"Nasıl birisi? Onu anlat."

"Yana yana diye bağırmamak için zor durdum, çocuk aşırı zeki ve elitti. Yemin ederim böylesini ilk kez gördüm, her kitabı biliyor... Evdeki kütüphanelerinin fotoğrafını gösterdi bana, bizim okuldaki kütüphaneden bile daha büyük."

"Ay son istediğim wattpad kitabı 250'den satışa çıkmış, evine gidersen yokla bakayım oralarda var mı... 250'ye kitap mı olur Eylem?"

"Tamam, bakarım."

"Bir de kapağına çıplak erkekle çıplak kadın koymuşlar... Ben onu sınıfta nasıl okuyacağım? Burak anırır iki saat yanımda."

"Ciltle," dedi gülerek. "Küçükken okul kitaplarını ciltlediğimiz gibi..."

"Mantıklı, düşünebilirim. Devam et sen anlatmaya."

"Oturduk bir yere, kahve içtik."

"Kahveyi nasıl aldı?"

"Sade."

"Erkek," dedim onaylayarak. "Sek erkek."

"Ne alaka Meyra?"

"Ne var? Gerçek erkekler şekerli kahve içmez."

"O zaman sonrasını dinleme, kalbine iner."

"Ne oldu? Sakın tahmin ettiğim şey olmasın..." dedim korkarak. "Yoksa... Yoksa karpuzlu soda mı içti? Erkeklik kurallarının on yedinci sayfası, kırk ikinci maddesine göre hiçbir erkek meyveli soda içemez, içilmesi teklif dahi edilemez."

"Yaptı Meyra... Limonlu soda içti, sade değildi..."

"Erkeklerin yüz karası," dedim ayıplar bir şekilde. "Bir baksaydın gerçek erkek mi diye."

"Utandırma beni," dedi gözlerini kaçırarak. "Neyse... Yüzde yetmiş erkek hâlâ, meyveli soda önemli değil."

"Ne yapayım zekasını, beynini, elitliğini? Meyveli soda içen adamla olmam ben."

"Meyra," dedi uyarır ses tonuyla. "Devam ediyorum."

"Et."

"Çok kibar, çok tatlıydı. Zekası da etkileyiciydi, diksiyonu çok güzeldi... Resmen baştan aşağı kusursuzdu çocuk. Köpeği varmış, üç tane balığı varmış, ingilizce ve almanca biliyor, rusça öğrenmek istiyormuş."

"Meyveli soda içmeseydi iyiydi ama neyse... Bu anlattıklarına göre fena sayılmaz ama kas? Kaslar ne alemde?"

"Göremedim, bol giymişti."

"Kassız erkek olmaz Eylem, insan bir düşüyormuş gibi yapar da tutar pazusundan. Hiçbir şey bilmiyorsun."

"Doğru, yapamadım."

"Neyse, ikinciye artık."

"Elit olduğuma inandırdım sanırım, Sait Faik'in Abasıyanık kitabını o da okumuş"

"Ne?"

"Çok zor bir sınavdı Meyra... Matematik çözmekten türkçeyi unutmuşum, az kalsın bilemeyecektim kitabı."

"Şey, Eylem... Ece Ayhan'a da kız demedin inşallah."

"Kız değil miydi? Önemli bir kadın şairimiz, biliyorum."

"Evet, doğru bildin," dedim bozmayarak. Bu ilişkinin bozulmaması gerekti, o iki yüz elli liralık kitap o evde olabilirdi... "Ece Ayhan bir kadın."

"İnandı işte diyorum sana ama Semicenk yana yana diye bağırmamak için çok zor durdum. Ben de kafamdaydın yirmi dört yedi dedim, üzerine alındı. Ondan hoşlandığımı sanıyor."

"Elit çocuk tabii... Dinlemez öyle şeyler, beyninin arka planında Ludwig van Beethoven çalıyordur."

"Çocuğu görür görmez elim ayağım titredi, yürüyüşü bile kibar çocuğun. Nasıl oluyor bilmiyorum ama çok güzel..."

"Sınav senesi kimseyle konuşmayacağım kanka deyip sevgili yaptıktan sonra arkadaşına anlatma yüzsüzlüğün benim masum kız olma salaklığımla kapışır."

"Bulmuşum böylesini bırakayım mı Meyra? Attığım kediye bile alev atanlarla yola devam mı edeyim?"

"Yok yok, alev atanlarla olmaz. Söndürüyorsun onları kolay bir emojiyle."

"Dediğin taktiği uyguladım," dedi bayık bayık bakarak. "Çocuğa attım su damlasını, çok kötü bir şey dedi. Hemen engelledim ama utancımdan yerin dibine girdim."

"Ne oldu?" diye sordum merakla. "Ne demiş olabilir ki? Söndürdün beni demiştir en fazla."

"Yok, başka bir şey dedi."

"Ne dedi kızım? Söylesene, çatlatma."

"Söyleyemem."

"Söyle."

"Islandın mı diye sordu, ölecektim utancımdan."

"Oha, kötü çocuk iki."

"Mal mısın Meyra?"

"Bilmiyor musun Eylem? Kötü çocuk hep ıslanmışsın der."

"Nereden bileyim, o kısımları geçiyorum dedim sana. Okuyamıyorum."

"Salak, okusaydın bilirdin."

"Neyse... Bundan etkilenecek hâlim yok, engeli bastım ite."

"İyi yapmışsın," dedim kolunu sıkarak. "Üzülme, bir salağın seni takip etmesinden kurtuldun."

"Hesabımdan bazı kişileri temizledim ve gizliye aldım."

"İyi yapmışsın, ben de Emir'i takip etmek için ne yaptım biliyor musun? Yan yanaydık, otu-..."

"Yana yana sevdik bazen çok kez unutu-..."

"Ne diyorsun Eylem?"

"Yan yanaydık deyince aklıma geldi."

"Neyse," dedim gülerken. "Bağırıp durma yana yana diye."

"Elitlik seviyemi sorgulamak sana düşmez."

"Sonra sosyal medyadan konu açıldı, bak hesabıma dedi. Ben de adın neydi diye sordum aptal gibi."

"Aşkından ölüp bittiğim çocuğun halasının ikinci evliliğindeki üçüncü çocuğunun sünnet düğününü bilmiyormuş gibi yapmaya çalışırken takındığım hareketler."

"Orası saçmaydı biraz ama neyse... Sonra baktım hesabıma, çıkarken takip ettim. Yanlışlıkla oldu diye bağırdım, bir şey olmaz falan dedi. Takipleştik yani..."

"Yakında kısıtlar seni, benimsin diyerek kaldırtır fotoğraflarını."

"Yapabilir," dedim düşünürken. "Sonuçta beni elde etmek için arkadaşıyla iddiaya girip kazandı, artık onunum."

"Evet, namusun ondan sorulur bu saatten sonra."

"Şimdi ben geçen gün güzel bir fotoğraf çekilmiştim, onu atacaktım. Atmayayım mı?"

"Atman gerek," dedi. "Göz önünde olmalısın ki kötü çocuğun bir numaralı düşmanı gözüne seni kestirsin çünkü kötü çocuğun tek zaafı sensin. Senden vuracaklar onu, bu ülkede polis olmadığı için kötü çocuk korur seni. Korkma."

"Evet, atayım." diyerek telefonumu açtım. "Bak, şu. Nasıl?"

"Meyra," dedi telefonu eline alarak. "Sen kameraya nasıl bu kadar çekici bakabiliyorsun? Ben yapsam maymuna benzerim."

"Salak, başrol kızlar böyle olur." diyerek telefonu elinden aldım. Fotoğrafı hikayeme ekler eklemez görenler olmuştu. Emir'in görmesini bekliyordum, kötü çocuğumun...

"Boşuna bekleme," dedi kaşlarını kaldırarak. "Kötü çocuk şu an biriyle çatışmada olabilir, telefona bakamaz."

"Ayy... Neyse, bir şey olmaz. Seksen sekiz canlı ne de olsa."

"Aynen, boş ver. Ona bir şey olmaz."

"Ee..." dedim telefona bakarken. "Hani çatışmadaydı, görmüş bile."

"Yuh," dedi ayağa kalkarak yerinde zıplarken. "Çatışmanın ortasında bile seninle ilgileniyor, inanamıyorum Meyra... Aşık oldu bile bu sana."

"Evet... Sırtından on iki kurşun yediği hâlde hikayeme bakıyor olabilir."

"Çok şanslısın kız, benimki de okuduğu şiirleri anlatıyor ama olsun, ben de şanslıyım."

"Kendimi teselli etme şekl-... Eylem, alev attı bu çocuk... Ben sanırım görmüyorum, atmış değil mi?"

"Evet," dedi telefonuma bakarken. "Yemin ederim atmış."

Elimi alnıma koyarak "Kay kenara," dedim. "Bayılacağım."

"Düş," diyerek kenara kaydığında kendimi sandalyeden aşağı attım. "Yavaş, sakatlanacaksın."

"Alevlendim, gördün değil mi?"

"Evet... Hiç de alev atacak birine benzemiyordu, şaşkınım."

"Kötü çocuk ya, ondan."

"Su emojisini atacak mısın?"

"Atarsam, sana yazılandan yazar mı bana?"

"Beklet biraz, hemen atma," dedi. "Biraz merak etsin seni, belki evi basar."

"Harika," dedim el çırparak. Hâlâ yerde yatıyordum. "Her şey istediğim gibi gidiyor."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro