#22
Annemin söylediği adrese geldiğimde karşımda büyük bir spor salonu vardı. Bugün cumartesiydi, yeni hoca hâlâ gelmediği için antrenman yoktu. Sanırım hoca, pazartesi gelecekti.
Çekingen adımlarla içeri girerek bir süre etrafa bakındım. Tahminimce giriş, üst kat ve alt kattan oluşuyordu. Etrafta spor yapan insanlar vardı, pek çoğu okuduğum kitap karakterleri kadar kaslıydı... Acaba buradan biriyle sevgili olsam ağırlık niyetine beni kaldırır mıydı?
"Gelmişsin." diyen sesle bakışlarımı spor yapan adamdan alıp ona, Emir'e çevirdim. "Selam," dedim utanarak. Neden böyle olmuştu? "Neden geldiğimi biliyorsun zaten."
"Evet," diyerek kafasını aşağı yukarı salladı. "Ortama bakıp karar vermeye mi geldin yoksa kayıt yaptırmaya mı?"
"Ortama bakmaya," dedim. Hemen kaydolmak istemiyordum, önce bakmak istiyordum. Hâlâ anlamamıştım voleybol oynanan yeri... "Kararımı henüz vermedim."
"Öyleyse, seni ilgilendiren kısmı ben gösterebilirim." dedi. "Alt katta."
"Olur." diyerek gördüğüm merdivenlere ilerliyordum ki "Nereye?" diye sordu. "Asansör burada."
"Sadece bir kat için asansöre mi bineceksin?"
"Evet," diyerek yüzünü buruşturdu. "Ayağımı burktum sabah."
"Anladım," diyerek yanına ilerledim. "Geçmiş olsun."
"Sağ ol."
Asansöre bindiğinde aynaya sırtımı verip binmesini bekledim, bindikten sonra tuşlara basarak sırtını kapıya doğru çevirip ellerini arkaya doğru koydu. "Neden orada duruyorsun? Kapıya sırtını verme."
Asansör durduğunda gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Ben... Asansörde kalmıştım...
Kitaplardaki gibi...
Üstelik elli yaşındaki bir adamla değil, fit bir sporcuyla...
"Şimdi anlayamadım," dedim sakinlikle. "Bir katı hemen indi de kapı mı açılmıyor yoksa asansör mü durdu?"
"Durdu sanırım," dedi. "Bozuluyor bu aralar."
"Yani ben asansörde mi kaldım? Seninle mi?"
"Sorun değil," diyerek kollarını bağladı göğsünde. "Korkma, çalışır şimdi."
"Korkmuyorum," dedim aynı sakinlikle ama korkmam gerekiyordu kitaptaki kızlar gibi, bu anı bir daha bulamazdım. "Yok, korkuyorum." dedim role girmeye çalışarak.
"Korkacak bir şey yok."
"Yok, çok korkuyorum." diyerek aynaya yaslandım. "Bana bir şeyler oluyor, bayılacağım şimdi."
"Ne? Klostrofobin mi var?"
"Yok."
"O zaman niye öyle yapıyorsun?"
"Başroll-... Çünkü korkuyorum, sebebi yok," dedim ellerimi göğsümde bağlayarak. "Hadi beni teselli et. Zaten bir kere de ben demeden yapsanız şaşarım."
"Hiç korkuyor gibi durmuyorsun, gayet rahatsın."
"Çok korkuyorum," dedim fısıldar gibi. Hemen ağlama yeteneğim de yoktu ki gözyaşım gelseydi... "Ağlamam geliyor ama kendimi tutuyorum."
"Hiç öyle görünmüyor."
"Of gerçekten elli yaşındaki amca bile senden daha iyi teselli etti, en azından bastonuyla dizime vurup ne bakıyorsun diye sormuştu. Silahı da yoktu ama neyse..."
"Şu an seni anlamıyorum, hiç."
"Yanlış anlamazsan, kitaplarda sorulmuyor ama sevgilin var mı?"
"Yok," dedi anlam veremediğim bir ifadeyle. "Niye sordun?"
"Bende yanlış olmaz, o yüzden," diyerek bir adım önüne atıp kollarımı boynuna sardım. "Çok korkuyorum."
"Ne yapıyorsun?"
"Hadi beni teselli et, lütfen... Bir kerecik şu anı yaşamak istiyorum."
"Gerçekten ben bile daha çok korkuyor gibi duruyorum, sıfır yetenek."
Hâlâ bana sarılmamıştı, sırtına elimle vurarak "Sarılsana," dedim. "Teselli bekliyorum hâlâ."
Kollarını bana sardığında zaferle gülümsedim. Biliyordum, bir gün ben de kitaplardaki gibi bir hayat yaşayacağımı biliyordum...
Artık ben de bir klişeler kraliçesiydim.
"Korkuyor musun hâlâ?" diye sordu. Sanırım o da role girmişti, sesi yumuşak çıkıyordu az öncekinin aksine.
"Çok korkuyorum," dedim gözlerim istemsizce kapanırken. Burası düşündüğümden daha rahattı. "Susacağına biraz konuş."
"Bu klişe an, çok da klişe olmadı," dedi gülerek. "Zorla kendini teselli ettiriyorsun."
"Olmuyor böyle," diyerek geri çekildim. "Sen benim aradığım erkek değilsin, yapamıyorsun. Role giremedim, ara birini baksınlar şuna." diyerek geri çekildim.
"Sen kendine ne arıyorsun tam olarak?"
"Klişeler kralını."
"Sen nesin?"
"Klişeler kraliçesi oldum sanmıştım, bozdun. Teşekkür ederim."
"Tamam tamam," diyerek bir adım atıp "Sarılayım istiyorsan." dedi.
"Gerçek kitap karakterleri sormaz, sarılır."
"Ama bu taciz."
"Off..." dedim sıkıntıyla. "Ben de biliyorum arkadaşlar. Yeter ama artık... Evet, toksik eski sevgili berbat bir şey. Evet, bu taciz. Evet, vampir ve mafya yok. Evet, klişeler çok da güzel değil ve ben hiçbir zaman bunları yaşamayacağım. Sadece merak ediyorum anladınız mı? Rol icabı... Bir kerecik yaşamak istiyorum, gerçek değil. Sadece rol."
"Anlamıyorum seni."
"Beni kimse anlamıyor, hayal dünyasında yuvarlanıp gidiyorum. Ne zaman çalışır bu alet? Hadi artık."
Sarıldığında küçük dilimi yutacak kadar şaşırmıştım. Ellerim havada kalırken "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Uzun boyu yüzünden kafam göğsündeydi, elimi kafamın arkasından bastırarak "Korkmuyor musun?" diye sordu.
"Korkmuyorum."
"Kitap kurallarını bozma, korkmazsan başroller yakınlaşamaz."
"Evet ama ben başrol olmadığımı anladım artık, millete figüran diyordum ama figüran benmişim."
"Herkes kendi hayatının başrolüdür."
"Ee... Sen niye başrolsün şu an?"
"Tesadüf," dedi. "Burada benimle kaldın."
"Sarılmana gerek yoktu," dedim sakince. "Niyetim yanlış anlaşılacak sonra, elli yaşındaki adam bile onu kestiğimi düşündü."
"Yanlış anlamam, artık korkar mısın? Ne zor role giriyorsun... Tiyatro okuyayım falan dersen sakın düşünme."
"Tamam tamam," diyerek kollarımı boynuna sardım. "Ne desem... Düşünmem gerek."
"Ağla biraz."
"Ama ağlayamıyorum ki, hiç korkunç değil."
"O zaman mızmızlan."
"Tamam," diyerek ağlamaklı sesler çıkardım. "Çok korkuyorum, ne diye bir kat için bu aptal asansöre bindin ki? Ayrıca neden iki katlı yerde asansör var?"
"Öyle düşünme, eşya indirip çıkarıyoruz. Asansör hayat kurtarıyor."
"Ben eşya mıyım? Binmemize gerek yoktu."
"Ayağımı burkmuştum."
"O zaman bunlar tesadüf mü?"
"Bilmem."
"Çok garip... Klişeleri yaşıyorum," dediğimde bir adım geri attı. Kafam göğsünde olduğu için ne yaptığını göremiyordum. Saniyeler sonra asansör çalıştığında kafamı çekerek "Teşekkür ederim, kahramanımsın." dedim. Yüzüme anlamsız anlamsız bakmıyordu bu sefer, dudaklarının kenarı kıvrılmıştı.
Asansörden indiğimizde yanına geçerek yürümeye başladım. Alt katta tahmin ettiğim gibi tuvalet ve duş almak için yerler vardı. Bir yerin kapısını açtığında burası büyük bir sahaydı, aynı okuldaki spor salonu gibi... "Burada hafta sonu üçte başlıyor, istedikleri zaman bitiriyorlar. Hafta içi de çarşamba yine, okulları olduğu için altıda başlayıp yine istedikleri saatte bitiriyorlar. Ben hep buradayım, ayrıca bir hocamız daha var."
"Bugün cumartesi, neden kimse yok?"
"Geç geldin," dedi. "Bugün erken bitirmek istediler."
"Anladım," dediğimde yerde duran topu almak için eğildim. O sırada ışıklar gitti. "Neler oluyor Mithat?"
"Mithat kim?"
"Ben bugün bunları yaşıyor olamam değil mi? Rüya görüyorum."
Kitaptaki gibi asansörde kaldım...
Kitaptaki gibi karanlıkta da kalıyordum...
"Burası bayağı arızalı bir yer, şimdi de ışıklar gitti."
"Jeneratörün devreye girmesi gerekti."
"Yok öyle bir şey."
"O zaman üst kata çıkmamız gerek ama... Ne olur iki dakika duralım, hadi bu sefer de sen kork."
"Biz oyun mu oynuyoruz?"
"Hadi kork, lütfen."
"Sen kork, ben niye korkuyorum?"
"Erkekler korkmaz kitaplarda, doğru. Bu kitaplar da çok cinsiyetçi olmuş..."
"Ben seni hiç anlamıyorum," dedi. Yüzünü bile göremiyordum, her yer kapkaranlıktı. "Apayrı bir dünyadan konuşuyorsun sanki."
"Çok korkuyorum," diyerek derin bir nefes aldım. Ben yine korkmuyordum... Benden gerçekten başrol olmazdı. "Nefes de alamıyorum, ellerim de titriyor. Görmüyorsun diye anlatıyorum."
"Korkuyorsan üst kata çıkalım, gel."
"Olmaz."
"Neden?"
"Çünkü... Asansörden de korkuyorum, ya tekrar durursa?"
"Merdiven denen bir şey var."
"Bir adım bile atmam," dedim. "Çok korkuyorum."
"Koluma gir o zaman." dedi, ardından yakınıma gelmişti. Kolu yerine başka bir yeri tutmaktan korktuğum için "Yok," dedim. "Elimin ayarı olmaz şimdi."
"Neyden bahsediyorsun?"
"Korkuyorum diyorum sana, yürüyemem."
"Kanser ettin kızım ya, ne-..."
"Ben senin kızın değilim."
"Ya sabır..."
"Ne? Öyle derler."
"Kim der? Kim bunlar anasını satayım?"
"Ş-şey bağırma, korkuyorum."
"Benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Evet, çünkü başrol kız mafyadan korkmayan tek kişidir."
"Ben mafya değilim."
"Neden değilsin? İki el ateş ederdik."
"Gel," diyerek elini belime koyup itti. Bu çocuk beni nasıl görüyordu? "Korkacak bir şey yok."
"Korkmuyorum sen varken," dediğimde ne dediğimi yeni fark ediyordum. Bu sahneye gerek yoktu... "Yani, öyle derler."
"Desinler bakalım."
Üst kata çıktığımızda burada ışıklar yanıyordu. Kaşlarımı çatarak "Nasıl?" diye sordum. "Alt kat yanmıyor."
"Sadece alt kat bozuk."
"Neyse, hayat sonunda istediğim klişeleri veriyor."
"Ee... Kararın ne? Yazılacak mısın?"
"Evet, evet, evet... Kesinlikle. Burada aradığım klişe hayatı bulabilirim."
"O zaman kaydediyorum."
"Ee... Parayı falan da konuşalım, hatta ilk ödemeyi yapayım ben."
"Gerek yok."
"Ne demek gerek yok?"
"Seni ben çağırdım, yani gerek yok demek gerek yok demek."
"Hayır, böyle olmaz. Annem de kabul etmez."
"O zaman annene söyleme."
"Sadece annem değil, ben de kabul etmem."
"Alt tarafı haftada birkaç gün gelip top oynayacaksın, bu kadar basit. Ödeme istemiyorum."
"Olmaz," dedim tekrar. "Kabul etmem."
"Gerçekten sorun yok, istemiyorum diyorum."
"İstesen de istemesen de ödeyeceğim, kusura bakma."
"O zaman gelme para ödeyeceksen."
"Ama çok sa-..."
"Ciddiyim."
"Diğer kızlardan alıyor musun?"
"Evet," dedi kafasını sallayarak. "Ama onlar sadece voleybol için değil, spor salonu için geliyorlar. Seni ben davet ettim, sen sadece bunun için geliyorsun."
"O zaman ben de spor salonunu kullanırım, ödeme yapmak istiyorum."
"Kullanmayacağını biliyorum."
"Nereden biliyorsun?"
"Hissediyorum diyelim."
"Kullanırım, hatta şu adam hocanız mı? Lütfen hocanız olduğunu söyle, bir karakterin parodi hesabına çok benziyor."
"Evet," dedi bezgin bir şekilde. "Hoca."
"Kesinlikle burayı kullanacağım."
"Ne saçmalıyorsun?"
"Ödemeyi diyorum, nasıl yapıyoruz?"
"Ne?"
"Ya... Anlamıyor musun? Ödemeyi diyorum nasıl yapalım?"
"Ne diyorsun?" dedi dalmış bir şekilde. Neden alıklaşmıştı bu çocuk?
"Nasıl ödeyeyim diyorum Emir? Kart mı, nakit mi? Ya da iban atarsın eve gidince mi öderim? Bir şey söyle."
"Ha... Öyle... Neyse ciddiyim, ödeme yapmak zorunda değilsin."
"Ya sabır... Iban at bana, eve gitmem lazım şimdi."
"Ben de çıkıyorum," diyerek kollarını bağladığı göğsünden indirdi. "İstersen bırakabilirim."
"Yok, teşekkürler. Belki yolda kaçırılı-... Yani belki yolda kaçırmamam gereken bir olay olur."
"Kesinlikle bırakıyorum."
"Ne?"
"Hadi, düş önüme."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro