Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

#19

"Sen niye hiç ders çalışmıyorsun?"

"Sana ne, eski sevgilim. Sana ne?" dedim sinirle. "Çalış sen."

"Ses yapıyorsun," dedi kitabın kapağını kapatarak. "İki saattir ciyak ciyak bağırıyorsun."

"Adam aşkını itiraf etti, ne yapayım?"

"Ya sabır... Çok mu özendin? Benimki de fena sayılmazdı."

"Hatırlamıyorum," diyerek cama döndüm. "Kes sesini şimdi."

"Kar yağıyordu, birl-..."

"Yeter," dedim ona dönerek. "Amacın kendini hatırlatmak falan mı? Bitti, beni aldatan birini affedecek kadar aptal değilim."

"Abartma, ne hatırlatması? Her gün yanımda otururken buna gerek var mı?"

"Gerçekten, erkek eski sevgililer neden böyle oluyor? Sen ve Ben kitabında da öyleydi, neden böyle gıcıksınız?"

"Anlamadım."

"Anlama."

"Her neyse, ses yapma da ders çalış."

"Benim netlerim, spor fakültesine fazlasıyla yetiyor. Sen kendini düşün, şimdi sus."

"Ya bir şey olursa? Ya sınav çok zor olursa? Ya yapamazsan?"

"İmkansız, ilk sınavdan gidiyorum. Netlerim 80'i geçiyor ve çok rahat bir şekilde giriyorum."

"Ne ara 80 oldu am-... anasını satayım?"

"Sen ingilizceni geliştirirken ben ders çalışıyordum, ağla şimdi."

Önüne döndüğünde telefonumu açarak kaldığım yerden devam ettim. Ben bu uygulamaya bağımlıydım... Olmuyordu, ne zaman bırakmaya çalışsam yeni bölümler birikiyordu ve olan bana oluyordu. Kabullenmiştim artık kendimi, üç çocuklu bir anne de olsam okumaya devam edecektim.

"Sus," dedi. "Başlayacağım evlenme teklifine."

"Şok oldum şu an, aşk itirafından iki dakika sonra evlenme teklifi mi olur?"

"Ya sabır..."

"Dur bir, hamile de değil bu kız. Anlamadım."

"Ya bugün senin doğum günün değil mi? Keşke gelmeseydin okula."

"Hatırlıyor musun?" diye sordum şaşkınlıkla. "Gerçekten mi?"

Yumuşama, yumuşama, yumuşama...

"Evet, hatırlıyorum."

"Neden kutlamadın? Vallahi senin kitabını da ben yazacağım. Adı da Yavşak ve Gevşek."

"Geçen sene kutladığımda ağzıma tükürdün çünkü."

"Doğru, beni aldattığın içindi. Neyse, biraz daha toksik ol. Kitaplardaki gibi, hadi göreyim seni... Evime içip içip gelebilirsin."

"Ne?"

"Ne, ne? Öğrenecek çok şeyin var, toksik bir eski sevgili olarak benim yanımda gördüğün herkesten kıskanman gerekiyordu, gevşek gevşek gülüyorsun."

"Seni neden kıskanayım? Bana ne kızım, kimle olursan ol."

"İnanamıyorum sana... Senden kitap karakteri falan olmaz, anca yoldan geçen figüran olursun."

"Sen gerçekten kendini iyice bu kitaplarda sanmaya başladın... Anla, wattpad hayatı gerçek değildir. Hayaldir." dediğinde ciddi görünüyordu.

"Ne demek hayaldir? Boşuna konuşma, duymuyorum seni."

"Çok kaptırdın kendini, gerçek hayata dön. Mafyalar, kötü çocuklar, zoraki evlilikler gerçek değildir..."

"Ne? Mafya gerçek değil midir? Sus artık, figüran seni."

"Evet, asansörde kalmak da gerçek değildir."

"Kaldım ben," dedim alayla. "Ama elli yaşındaki amcayla."

"Sen mafya hayal edersin, hayat sana elli yaşındaki amcayı verir."

"Belki gizli mafyaydı? Bekledim... Silah çıkarsın dedim, olmadı." dedim üzüntüyle.

Belki de haklıydı, hayal dünyasından çıkmam gerekiyordu.

"Doğum günün kutlu olsun," diyerek masamın üzerine bir paket bıraktı. "Ağzıma tükürecek olsan da umrumda değil."

"Bu ne? İngilizcem gelişsin diye sözlük mü?"

"Ya sabır... Aldatmadım kızım seni."

"Bari bugün toksik ol, aldattım falan de."

"Delireceğim," dediğinde masamın üzerine bıraktığı kutuyu aldım. "Aldattım," dedi sinirlenerek. "Ama hâlâ beni seviyorsun, biliyorum."

"Aferin, iyi gidiyorsun." diyerek koluna vurdum. "Hayta seni, elimde büyüdün."

"Açsana."

"İnşallah toksik bir hediyedir," diyerek paketini açtım. Aksine, hoş bir kolyeydi. "Bu kolye bana bir yerden tanıdık geliyor."

"Sürekli istediğin, içinde yüz farklı dilde seni seviyorum yazan kolye. İngilizcemi geliştiriyorum derken yalan söylemiyordum."

"Evet," dedim şaşkınlıkla. "Hep bu kolyeyi isterdim. Hadi tak, kitaplardaki gibi saçımı yavaşça omzuma doğru at ve iki dakikalık kolye takma işini on dakikaya çıkar."

"Dua et doğum günün." diyerek dediğimi yapıp saçlarımı usulca yana attı. "Üfle biraz," dedim sinirle. "On metre geride durma, nefesini hissetmem lazım kitaplardaki gibi."

"Kızım, manyak mısın?"

"Ben senin kızın deği-... Ay çok kaptırdım kendimi, hadi üfle."

Elindeki yanığı üflüyor gibi kocaman üflediğinde geri çekilerek "Vallahi olmuyor senden," dedim. "Keşke zamanında daha toksik birini seçeydim, bırak kendim takarım."

"Sen bu kafayla nasıl 80 net yapıyorsun?"

"Fazla kitap okumaktan... Sen de beş yıldır uygulamanın altından girip üstünden çıksaydın okuman hızlanırdı, tyt bilgi değil süre yetiştirme sınavıdır."

"İyi, çok bilmiş."

"Teşekkür ederim," diyerek kolumu koluna vurdum. "Hadi iyisin, ses çıkarmayacağım daha fazla. Çöz testini."

"O kadar iyisin ki, sağ ol." diyerek test kitabına geri döndü. Ne kadar belli etmesem de üzgündüm, çıkışta antrenmana kalmak yerine direkt eve gidecektim...

●●●

"Görüşürüz, tekrar hepinize teşekkür ederim." diyerek sınıftan çıktım. Sınıf arkadaşlarım son saat, hocadan izin alıp doğum günümü kutlamışlardı. Çıkışa kalamıyordu yarısı çünkü dershaneleri vardı, onlar da böyle bir çözüm bulmuşlardı. Güzeldi, her ne kadar sınıfın en arkada kitap okuyan somurtkan kızı olsam da güzeldi...

Muhtemelen akşam da Eylem ve annemler kutlayacaktı. Eylem, beşinci sınıftan beri her sene doğum günümü unutmuş gibi yapıyordu ama bilmiyordu ki artık yemiyordum... Yine de bozmak istemiyordum.

Eylem bana doğru geldiğinde koluna girerek "Gidelim," dedim. "Daha fazla tutma beni burada."

"Gerçekten antrenmana kalmayacak mısın?"

"Bıraktım," dedim iç geçirerek. "Buraya kadarmış."

"Nasıl bu kadar çabuk pes ettin?"

"Bu aptal takımdan hiçbir halt olmaz zaten, sinir krizi geçiriyorum sadece."

"Öyle söyleme, düzeliyorlardı sanki yavaş yavaş."

"Olmuyor Eylem," dedim gerginlikle. "Biri sürekli tırnaklarını kesiyor diye ağlıyor, öbürü saçları bozuluyor diye ağlıyor, yarısı hocaya yürüyor... Kimse ciddiye almıyor, artık Seda bile almıyor."

"Eskiden nasıl hırslıydı, gözü dönmüştü."

"Evet, şimdi ise umursamıyor. Tek derdi kaptan olmaktı, o da oldu."

"Nereye?" diye sordu birisi önüme geçerek. Eylem ile konuşmaya daldığımız için önümü göremeyerek birine çarptığımda geri çekilerek kafamı tuttum. Acımıştı.

"Ne, nereye? Yavaş olsana hay-... olsanıza hocam."

"Nereye?" diye sordu ciddiyetle. Takılmadı dediklerime.

"Evime."

"Antrenman var."

"Bıraktım dediğimi hatırlıyorum."

"Bu fikrini babama söyledim, pek hoş karşılamadı."

"Kendisini çok severim ama fikrim bu yönde. Kaptan olmadığım yerde, hatta bana iftira atılan yerde oynamam."

"Gel, belki öyle değildir." diyerek spor salonunu kafasıyla işaret ettiğinde omuz silktim. "İstemiyorum."

"Kibarım," diye mırıldandı ama anlamadım. Sessiz söylemişti. "Lütfen." dedi sesini yükselterek.

"Hadi git," dedi Eylem. "Ama çıkışta direkt eve gel, ders falan çalışırız."

"Tabii tabii," dedim alayla. "Ders çalışırken de pasta yeriz."

"Ne pastası? Hiç anlamıyorum, hadi ben gittim." diyerek koşar adımlarla bahçeden çıktığında omuzlarımı düşürerek "Spor kıyafetlerim yanımda değil," dedim. "Gerçekten bırakmıştım."

"Yedek yok mu dolapta?"

"Yok ve bu etekle oynayamam."

"Oynarsın," dedi spor salonuna ilerleyerek. "Şort etek, sorun olmaz."

"Olmaz."

"Arkadaşlarından yedek bir şeyler alırsın o zaman."

"İstemez."

"Bu kadar huysuz olmak zorunda mısın? Son antrenman, bari bugün yapma."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla peşinden giderken.

"Hafta sonu yokum, diğer hafta da yeni hocanız gelecek."

"Gidiyorsun yani, öyle mi?"

"Hoca olmadığımı söylemiştim, idare yeni bir öğretmen bulana kadar birkaç haftalığına babamı kırmayıp geldim. Sizi önemsiyor, aksamasın istiyor antrenmanlarınız."

"İdare bulamadı mı hemen bir hoca?"

"Normalde yıl sonuna kadar dersler boş geçecekti," diyerek spor salonundan girdi. "Babam idareyle tartıştı, ücretli öğretmen buldular diye biliyorum."

"Baban çok büyük adam."

"Öyledir." dediğinde kızların yanına gelmiştik. Seda kaptan bilekliğini uzatarak "Özür dilerim," dedi. "Kaptan sensin."

"Ne?"

"Duydun işte, kaptan sensin. Bir daha olmaz."

"Ama na-..."

Öksüren Emir'e döndüğümde uyarır gözlerle bana bakıyordu. "Özür dilerim," dedim ağzımın içinde. "Su dökmemeliydim."

"Benim hatam, çok üzerine geldim."

"Hadi, ısının." diye bağırdı Emir. Ben hâlâ yerimde duruyordum, Seda onuncu sınıfta bile zar zor özür dilemişken şimdi nasıl böyle konuşmuştu?

"Ne dedin ona?"

"Kendi özür diledi, ben bir şey yapmadım."

"İnanmıyorum," dedim. "Bir şey dedin."

"Son kez de olsa hoca sayılırım, resmi olursak sevinirim."

"Öğrenci öğretmen ilişkisi yaşayacak hâlim yok, kitapta değilim." diye mırıldandım kendi kendime giderken. Arkamdan güldüğünü duydum, bana olmadığını düşündüm çünkü beni duyması imkansızdı...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro