#12
Sürpriz bölüm!!! Okuyanlar birkaç yorum bıraksın lütfen, hayalet olmayalım :')
15 vote, 15 yorum gelirse bir bölüm daha gelir...
Bugün çarşambaydı ve antrenmanım vardı. Zile dakikalar kala çantamı toplayarak kafamı sıraya koydum. Şu an yanımda Eylem olsun isterdim, dersin son dakikalarını kaynatarak geçirmeyi...
Yanımda ise eski sevgilim oturuyordu.
Aynı sınıftan sevgili yapmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu deneyimlemiştim ve bir daha asla böyle bir şey yapmazdım. Zaten onuncu sınıfta olan bir şeydi ama üzerinden iki yıl geçmesine rağmen üzerimde hâlâ bir pişmanlık vardı. Üstelik hoca, aynı cinsler birbiriyle konuşuyor diye herkesi kız-erkek şeklinde oturtmuştu. Benim şansıma ise eski sevgilim düştü.
"Hoca sana bakıyor."
"Ne?"
"Hoca diyorum, çantanı topladın diye sinirle sana bakıyor."
"O zaman benimle niye konuşuyorsun? Önüne dön de uyuyorum sansın, salak."
Bozuntuya vermeden önüne dönerek hocaya dikkat kesildi.
●●●
"Paslaşarak oynayın, direkt karşıya atmayın." dedi hoca kaçıncı kez söylediğini bilmediğim bir şekilde.
"Ben de diyorum ama anlamıyorlar." dedim somurtarak. Kollarımı göğsümde sinirle birleştirdiğim anda yanımdaki kız "Top geliyor." diye bağırdı. Kollarımı çözüp topa vurmaya vaktim olmadığı için yana kayarak kafama gelen toptan son saniye kurtuldum.
"Ya Seda, başlıyorsan haber versene."
Öksürdükten sonra "Kimse haber vermek zorunda değil, oyuna konsantre olun." diyen hocaya tepki vermemek için zor durdum. Sürekli bana karşıydı, haklı olduğum yerde bile bana karşıydı.
"Paslaşarak oynamıyor bunlar, isim vere vere uyarsanıza."
"Devam edin." diyerek çalan telefonunu açtı ve yanımızdan uzaklaştı. Eğer telefonu çalmasaydı laf yiyecektim, içimden arayan kişiye teşekkür ederek oyuna geri döndüm.
"Bana bakın canım arkadaşlarım, biliyorum bir şey bilmiyorsunuz. Sırf takım kurulsun diye hoca isteyenlerin arasından en uzunları aldı ama bu saçma sapan oynayacağınız anlamına gelmiyor. Biraz istekli oynayın, mesela heyecanla top elinize değdiği anda karşıya atmayın, kankanıza atın. Anladınız mı?"
Takımda sadece ben, Seda ve Ayşin adında bir kız eskiydi, diğerleri yeni katılmıştı ve bir şey bildikleri pek söylenmezdi. Çoğu kişi son sınıf olduğu için derslere vakit ayırmak istemişti, sırf takım kurulsun diye bütün okulu dolaşmış tek tek isim almıştım.
Bu takım bu yıl şehir dışına gitmek zorundaydı...
"Anladık ama ayarlayamıyoruz."
"Nasıl oluyor o? Ha ileri atmışsın, ha sağa sola."
"Tamam, deneyeceğim. Zaten tırnaklarımı kestim sabah."
Sabır...
"Hadi kızlar, lütfen." dedim mırıldanır şekilde. İlk defa bir şey çok istiyordum ve benim elimde değildi, benim elimde olsaydı şu an her şey daha farklı olabilirdi.
Seda topu alarak oyunu başlattığında herkes eskiye döndü. Konuştuğumun hiçbir anlamı yoktu, birkaç kez paslaştıktan sonra herkes yeniden direkt karşıya atıyordu topu. Oyunu durdurarak "Ya," dedim. "Niye paslaşmıyorsunuz?"
"Paslaştık ya."
"Bir kere değil, sürekli."
Kimseden ses çıkmayınca telefonumu alarak saate baktım. Çoktan iki saati geçmişti ve antrenman süresi bitmişti, topu yere atarak "Bu kadar," dedim. "Gidin dinlenin ve hafta sonuna kendinizi hazırlayın, güzel bir maç yapalım."
Herkes dağılırken ben de eşyalarımı çantama doldurarak spor salonundan çıktım. Hocayı bulup bitirdik demek istiyordum ama konuşurken nereye kaybolmuştu bilmiyordum, bazen ben de konuşurken telefonla çok uzaklara gidebiliyordum. Bu yüzden hocayı anlıyordum. "Baba, sen kendine dikkat et."
Kolonun arkasına geçerek kendimi saklamaya çalıştım. Hoca koridorun karanlık kısmındaydı.
"Hayır, benim için bir önemi yok, biliyorsun."
Biraz durduktan sonra "Biliyorum," dedi. "Ama cumartesi mezarını ziyarete gideceğim, her şeye rağmen."
Kimin mezarıydı bu?
"Tamamdır, dikkat et. Görüşürüz."
Birkaç adım geri giderek gürültülü bir şekilde adımlar atmaya başladım. Sonunda hocanın dikkatini çekebilmiştim, boğazımı temizleyerek "Bitirdik." dedim.
"Gitti mi herkes, saat kaç ki?"
"Saat yediye geliyor ve evet, herkes gitti."
Seda bir yerlerde durmuş bizi izliyor olabilirdi, o kızdan bunu beklerdim.
"Pekala, sen de gidebilirsin."
Tam gitmek için arkamı dönmüştüm ki "Bir saniye." diyerek durdurdu.
"Efendim."
"Kaptansın evet ama arkadaşlarına çok fazla bağırıyorsun. Sonuçta onlar senin takım arkadaşın, bu kadar kaba olma."
"Kimsenin umrunda değil, işlerini biraz ciddiye alabilirler."
"Çabalıyorlar."
"Yapmayın hocam, hangisi çabalıyor? Paslaşmayı bile yapamıyorlar."
"Biraz daha yumuşak davranırsan belki düzelebilirler, bir kere dene. Ben bugün varım, yarın yokum belli olmaz. Onlarla sen kalacaksın yine."
"Nasıl yani?" dedim anlamaya çalışarak.
"Ben bir hoca değilim, eski hocanız yerine geçici süreliğine geldim erkek basketbol ve kız voleybol takımı için. Yakında yeni hocanız gelir."
"Yeni hoca mı? Ama olmaz, eski hocamız gelsin."
"Gelemez."
"Hiç mi?" dedim surat asarak. Beni en iyi anlayan hoca oydu...
"Hiç, evde yatıyor."
"Siz nereden biliyorsunuz?"
"Babam olur kendisi." dedi yarım ağız gülerek. Gülüyordu evet ama bu saniyeler sürüyordu, hemen toparlıyordu kendini.
"Gerçekten mi? Öz babanız yani, kesin?"
Alptekin... Neden herkesin soyadı Alptekin çıkıyordu bu sıralar?
Kaşlarını çatarak "Bence kesin." dedi.
Daha fazla saçmalamamak adına "Evet ya, kesindir," dedim. "İyi günler, eve gitsem iyi olacak."
"İyi günler."
Arkamı dönerek spor salonundan çıktım. Aslında bir hoca olmadığını, en sevdiğim hocanın oğlu olduğunu ve bir de cumartesi mezarlığa gideceğini öğrenmiştim. Bugünlük fazlasıyla yeterdi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro