Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Şan: 6

ODYSSEUS'UN PHAIAKELI'NE ULAŞMASI

Böylece, orada, çok sabırlı tanrısal Odysseus, yatıyordu: Uykudan ve yorgunluktan bitkin bir halde. Bu ara Athena Phaiakeli erlerinin iline ve şehrine gitti; bunlar vaktiyle geniş Pyperie'de, Kykloplar'a, bu son derece kendini beğenmiş erlere, komşu olarak oturuyorlardı, Kykloplar Phaiakları zulm altında ezerek mallarını talan ediyorlardı, çünkü güçte kuvvette onlardan üstün idiler. Onları oradan tanrı benzeri Navsithoos kaldırarak, arpa ekmeği yiyen insanlardan uzak, Skerie'ye götürüp yerleştirmişti; her yandan şehri surla çevirmiş, evler bina etmiş, tanrılara tapmaklar dikmiş ve tarlaları üleştirmişti. Ama ecelin hükmüne boyun eğip Hades'e ahret vardığından beri, Alkinoos, tanrılardan ilham alarak, başlarına geçmişti. İşte gökgözlü Athena bunun konağına gitti: Ulu gönüllü Odysseus'un sılasına çare bulmak için.

Tanrıça, dosdoğru, çok bezenmiş odaya vardı ki, orada boybosça ve güzellikçe ölümsüz tanrıçalara benziyen Nausikaa, ulu gönüllü Alkinoos'un kızı, yatıyordu; eşiğinin iki yanında ise, Kharis'lerden güzellik payı almış iki halayık yatardı, pırıl pırıl parıldayan kapılar ise kapalıydı.

Tanrıça, rüzgârın soluğu gibi, kızın yatağına kadar sokuldu. Ünlü gemi donatıcısı Dymas kızının suretini takınmıştı; bu çok hoşlandığı, kendi yaşında bir arkadaşıydı, işte buna benzemiş olarak gökgözlü Athena şöyle dedi:

— Nausikaa, anan seni niye böyle ihmalci yaratmış? Güzel esvapların, bakımsız, şuraya buraya atılmış; düğünün ise yakında olacak. Bunun için sen güzel giyinebilmelisin, düğünde yanında bulunacaklara da güzel elbiseler vermelidir. Bir kızın adı iyiye böyle çıkar, sayın anası ve babası da kıvanır. Hemen, tan ağarır ağarmaz, esvaplarını yıkamağa götürelim; ben de gelir yardım ederim, iş çabuk bitsin, çünkü daha uzun zaman bekâr kız kalacak değilsin, sanırım, ilimizde, soyundan olan Phaiakların en ileri gelenleri seninle evlenmek için yarış ediyorlar. Git, şanlı babana rica et, tan ağarmadan, katırları ve arabayı hazırlatsın, kemerleri, peplosları, kirden, yağdan parlamış çarşafları götürsünler. Senin de binip gitmen daha iyi olur, yayan gitmektense; çünkü yunaklar şehirden çok uzaktır. Bunları söyledikten sonra gökgözlü Athena çekildi, OIympos'a vardı ki, tanrıların devrilmez bengi sarayı daima buradadır, derler: Onu ne rüzgârlar sarsar, ne yağmurlar basar, ne de üstüne kar düşer, yalnız bulutsuz bir esir beyaz açıklığı ile doruğunu kaplar, işte bu yüksekliklerde tanrılar bütün günlerini mutlu bir dirlik içinde geçirirler. Gökgözlü tanrıça hanın kızına öğütleri verdikten sonra işte buraya çekildi.

Az sonra parlak tahtına çıkan Şafak güzel tüllü Nausikaa'yı uyandırıyordu; kendisini hayret içinde bırakan rüyasını sevgili anasına, babasına anlatmak üzere konağın daireleri arasından geçti; onları odalarında buldu. Ocağın bir yanında, annesi, oda hizmetçisi kızlarla birlikte oturmuş, deniz erguvanisi yün sarılı örekeyi çeviriyordu: Odadan dışarı çıkmak üzere olan babasının da karşısına geldi: Öbür ünlü hanların toplantısına gidiyordu; şanlı Phaiaklar kendisini derneğe çağırıyorlardı.

Nausikaa, sayın babasının yanında durarak şöyle dedi:

— Sevgili babacığım, benim için güzel tekerlekli yüksek arabayı hazırlatmaz mısın? Kirli kirli durmakta olan çamaşırları dere başına götürüp yıkamak isterdim. Bir kere, öbür hanlarla beraber derneğe gitmek için sana lekesiz, temiz esvap gerektir; sonra, konakta beş sevgili oğlun var: İkisi evli, üçü yetişkin bekâr delikanlı; onlar da yeni yıkanmış çamaşır giyip dansa gitmek isterler. Bütün bu işlere bakmak da bana düşmez mi?

Böyle demiş, babacığına kendi düğününden derneğinden söz açmağa utanmıştı. Fakat maksadı anlıyan babası cevap verdi:

— Kızım, senden ne katırları ne de başka şeyleri esirgeyecek ben değilim. Git, uşaklar güzel tekerlekli, yüksek arabayı koşsunlar, üst tenteyi de taksınlar.

Böyle söyledikten sonra uşaklara emirler verdi, onlar da itaat ettiler: Güzel tekerlekli katır arabasını çekip hazırladılar ve katırları koştular; kız odadan çamaşırları getirtip güzel oymalı arabaya yükletirken, annesi bir sepeti türlü tatlı yiyeceklerle donatmış, keçi derisinden bir tulumu da şarapla doldurmuştu. Kız arabaya bindi; annesi saf yağla dolu bir altın şişe uzattı: Yıkandıktan sonra kendisi ve yanındaki kızlar Sürünsün diye. Kız kamçıyı ve sırmalı dizginleri eline aldı; başlamak için kamçıyı bir şaklattı; katırlar gürültülü bir yürüyüşle atıldılar, arabayı çekip kendisini ve çamaşırları götürüyorlardı. Yalnız değildi: Halayıklar da beraber, yayan gidiyorlardı.

Güzel sularıyla akıp durmakta olan ırmağa yetiştiler; her mevsimde dolu olan yunaklar oradaydı. Kayaların altından bol, süzülmüş bir su kaynıyordu, en kirli çamaşırı temizlemeğe yeter de artardı. Katırları çözüp arabadan çıkardılar, derenin çağlıyanları boyunca salıverdiler, bal gibi tatlı çimenlerde otlamağa bıraktılar. Kızlar çamaşırları arabadan kucaklayıp yağız suyun çukurlarına batırıyorlar ve yarışarak yunaklarda bastırıyorlardı. Bütün bu kirli çamaşırları yıkadılar, çalkadılar; deniz kıyısında, dalgaların ara sıra gelip yıkamış olduğu çakılların üzerine dizi dizi serdiler. Kendileri de suya girip yıkandılar, saf yağdan süründüler; sonra, çamaşır açık güneş altında kurumakta iken, dere kenarında öğünlerini almağa başladılar. Kendisi ve halayıkları doyduktan sonra, top oynamak için baş örtülerini attılar. Ortalarında ak kollu Nausikaa Khoro'nun elebaşılığını ediyordu. Okatıcı tanrıça Artemis, Teygeton veya Erumanthon dağları üzerinde tepeden tepeye koşup yaban domuzlarını ve çevik geyikleri kovalamakla eğlenirken, her yandan fırtına koparan Zeus'un kızları kır Nympheleri sıçrayıp oynarken, anası Leto, kızının başı ve alnı ile hepsinden üstün geldiğini görüp içi açılır: Hepsi de güzel iken aralarında o kolayca seçilir; onun gibi, halayıklarının ortasında, bu ere varmamış kız, boyca hepsinden üstün geliyordu.

Eve dönmek vakti gelip katırları koşmak ve temiz çamaşırları katlamakla meşgul olurlarken, gökgözlü tanrıça Athena başka bir çare düşündü ki, Odysseus uyanıp güzel gözlü kıza görünsün, o da onu Phaiak erlerinin şehrine iletsin; Hanın kızı topu halayıklarından birine atmıştı; top kızın elinden kaçıp çağlıyanlardan birine düştü! Kızlar yüksek çığlıklar kopardılar, ve tanrısal Odysseus da uyandı; olduğu yerde oturup aklı ile ve yüreği ile düşünüyordu:

— Eyvah bana! Gene hangi insanların memleketine gelmişim? Her yandan kulağıma taze kız sesleri geliyor. Haydi, kendi gözlerimle görüp anlamağa çalışayım.

Tanrısal Odysseus böyle düşünüp çalılar arasından çıktı. Kuvvetli eliyle koyu yeşil bir dal kopardı, yapraklarıyla çıplak erkekliğini örtmek için. Böylece ortaya çıktı:

Nasıl bir dağ aslanı kuvvetine güvenerek, gözlerinden kıvılcımlar saçarak, yağmur altında ve rüzgâr arasında, gidip öküzlerin, koyunların veya vahşi geyiklerin üstüne saldırırsa... aç karnın buyruğu bu! Onun gibi Odysseus, çırçıplak olduğuna bakmıyarak, güzel belikli kızlara doğru ilerledi: İhtiyaç onu o kadar zorluyordu.

Kızların gözlerine, tuzlu sudan hırpalanmış vücudu iğrenç ve korkunç göründü: Birden şuraya buraya dağıldılar, deniz kıyısındaki koylara kadar kaçtılar. Yalnız Alkinoos'un kızı ortada kaldı; yüreğine bu cesareti Athena vermiş, elini ayağını titretmeden alıkoymuştu. Odysseus'un karşısına dikildi. O ise düşünüyordu: Gidip bu güzel gözlü kızın dizlerine mi sarılarak yalvarsın, yoksa olduğu yerden, uzaktan tatlı sözlerle ondan çamaşır vermesini ve şehrin yolunu göstermesini mi rica etsin? Böyle düşünerek uzaktan tatlı sözlerle yalvarmanın daha faydalı olacağına hükmetti; gidip dizlerine sarılsa belki de kızın sinirine dokunurdu:

Dizlerine kapanıyorum, sultanım! Tanrıça mısın, insan mısın? Geniş göklerin sahipleri tanrılardan biri isen, bence, ulu Zeus'un kızı Artemis olmalısın: Boyun bosun, görkün yürüyüşün, gözümde, tam onunki gibi!... Yeryüzünde oturan ölümsüzlerden isen, üç kere mutlu imişler sayın ananla baban, üç kere mutlu imişler kardeşlerin! Şüphesiz içleri açılır, gözleri yüzleri güler, senin gibi bir güzellik dalının her oyuna kalktığını gördükçe!... Hepsinden kat kat daha mutlu o ölümlü kişi ki, zengin armağanlar saçarak seni alıp evine götürebilecek! Gözlerim, erkekte, kadında senin eşini görmemiştir, baktıkça beni hayret alıyor! Delos'ta, bir zaman, Apollo'nun tapınağında, böyle bir güzelliği, göğe doğru yükselen bir hurma fidanında görmüştüm; oraya da gitmişliğim var, çünkü; ve o seferde ardım sıra gelen yarenler de pek çoktu; meğer sonunda başıma bunca belâlar gelmek kısmet imiş! İşte o fidanın önünde uzun zaman hayran kalmıştım: Öyle güzel bir ağaç yerin içinden nasıl yükselebilmişti! Bugün de senin önünde, ey kadın, ağzım açık, durakladım; ve dizlerine sarılmak arzusundan müthiş korkuyorum. İçimde zalim acılar var! Dün, yirmi gün süren bir seferden sonra, yağız denizden yakayı sıyırabildim: Yirmi gün, kesilmeksizin, dalgalar, korkunç fırtınalar, beni Ogygie adasından buralara kadar sürüklemişti... Beni buraya atan tanrı belki de başka belâlar vermek istemiştir, çünkü çektiklerimin sona erdiğini sanmıyorum: Tanrılar daha çok çektirirler muhakkak. Şimdi sen merhamet eyle, sultanım! Bunca cefadan sonra, ilk rasgeldiğim sensin; bu ilde ve bu şehirde oturanlardan yalnız seni görmüş, tanımış bulunuyorum. Şehrin yolunu tarif et bana; sırtımı örtecek bir eski pırtı bağışla; bir kılıf, bir torba getirmişsen o da yeter bana. Sana da tanrılar bütün içinden dilediklerini yersinler! Koca yurt, gönül birliği, bu en güzel şeyi ihsan etsinler! yurtta barıştan daha değerli, daha iyi bir şey yoktur; karı-koca arasında mutlu uygunluk kıskançları çatlatır, dostları sevindirir; karı-koca da ancak bununla bahtiyar olur! Akkollu Nausikaa buna karşı dedi ki:

— Yabancı, hiç de kötü veya aptal bir adama benzemiyorsun, herhalde bilirsin ki Olympos'un sahibi Zeus insanların arasında bahtın iyisini ve fenasını üleştirir, ve herkese dilediği gibi verir; sana o cefaları vermiş ise sabır ile katlanmalı. Lâkin madem bizim şehrimize ve toprağımıza gelmiş bulunuyorsun, ne çamaşırlar, ne de ihtiyaç içinde kalmış bir yalvarıcıya verilmesi gereken başka şeylerden mahrum kalmıyacaksın; şehre gitmek için kılavuzun ben olacağım. Halkımızın adını da söyliyeyim: Bu şehirde ve bu yerlerde bizim Phaiaklar otururlar, ben de ünlü Alkinoos'un kızıyım: Phaiakların gücünü elinde tutan odur.

Bunun üzerine halayıklara seslenerek emretti:

— Kızlar, kalkın, gelin yanıma! Bir adam görmekle neye Öyle kaçıyorsunuz? Yoksa onu bize düşman insanlardan mı sandınız? Henüz doğmamıştır ve doğmayacaktır bu diyara düşmanlık getirecek adam! Çünkü biz tanrıların çok sevgilileriyiz! Bir de biz çok dalgalı denizin pek sapa bir bucağında yaşıyoruz; başka insanlardan bize gelip karışan yoktur. Buraya düşen talihsiz bir gariptir ona yardım gerek; çünkü garipler ve yoksullar Zeus'tan gelirler: Vergi az da olsa gönül alır. Haydin, ona yıkanmış çamaşırlarımızdan bir harmani ile bir entari verin; sonra, ırmakta, rüzgârdan kuytu bir yerde onu yıkayın.

Böyle dedi; kızlar da kalktılar, birbirlerine cesaret vererek, emrettiği gibi Odysseus'u kuytu bir yere oturttular, önüne çamaşırlar, harmani, entari de koydular, içinde saf yağ bulunan altın şişeyi de verdiler; ve onu ırmağın akan sularında yıkamağa davet ettiler.

O zaman tanrısal Odysseus hizmet kızlarına dedi ki:

— Kızlar, siz az uzakta durun, tuzlu köpükler içindeki iki omuzumu arkamı ben kendim yıkar, yağ ile ağarım: Çoktanberi de vücudum yağ yüzü görmemişti. Ancak önünüzde yıkanamam: Güzel belikli kızların karşısına geçip çırılçıplak soyunmaktan sıkılırım.

Böyle dedi; onlar da çekilerek hanımlarına bunları söylemeğe gittiler. Ondan sonra tanrısal Odysseus ırmaktan su alıp sırtından ve geniş omuzlarından tuzlu su köpüklerini yıkadı, başından hasatsız denizin yapışkan kirlerini temizledi.

Bütün vücudunu yıkadıktan ve yağ ile oğduktan sonra ere varmamış kızın vermiş olduğu elbiseleri giydi; ve Zeus kızı Athena onu daha ulu, daha gösterişli kıldı, başından kıvırcık saçlarını sünbül gibi lüle lüle alnına sarkıttı. Deniz kıyısına gelip1 uzakça bir yere oturduğu zaman yüzünde güzellik parıldıyordu: Hanın kızı temaşasına dalmıştı; neden sonra güzel belikli kızlara dedi ki:

— Akkollu kızlar, kulak verin sözüme: Olympos'un sahipleri tanrıların, hepsinin, iradesi olmadan bu adam tanrısal Phaiakların arasına karışamazdı. Az önce bana biçimsiz görünmüştü; şimdi ise göklerin sahipleri tanrılara benziyor. Fakat, kızlar, misafire yiyecek, içecek verin.

Böyle dedi ve kızlar acele emrine itaat ediyorlar, Odysseus'un önüne yiyecek de içecek de getirip koyuyorlardı. O zaman, çarçabuk, tanrısal Odysseus içti ve karnını doyurdu: Mihnetlere alışkın kahraman kaç günden beri yemeğe, içmeğe oruçlu kalmıştı!

Bu ara akkollu Nausikaa başka şeyler düşündü: Güzel arabaya katlanmış çamaşırları yükletmek, sert duynaklı katırları koşmak için emir verdi; kendi de arabaya bindikten sonra Odysseus'a seslenerek dedi ki:

— Haydi, konuğumuz, artık yola! Şehre gidelim, seni aydın görüşlü babamın evine götüreyim; orada, inan bana, Phaiakların en ileri gelenlerini görebileceksin. Yalnız dediğimi iyi anla, bana hiç de zekâsız görünmüyorsun: Tarlalar, ekinler boyunca gittiğimiz müddetçe kızların katırların, arabanın arkasından gel; hızlı yürümeli; yolun kılavuzluğunu ben yapacağım. Yüksek burçlarla çevrilmiş olan şehre gelince iki yanındaki güzel limanlar görünecek: Boğazları dar; iki küpeşteli gemiler, her biri kunt bir siper altında olmak üzere sahilin kenarına çekilmiş; burada taş ocağından çıkarılıp biçilen kaldırımlarla döşeli dernek meydanının ortasında güzel Poseidon tapınağı vardır; gene burada, kara gemiler için avadanlıklar: Halatlar, yelkenler yaparlar, kürekler yontup parlatırlar; çünkü bizim Phaiakları yaylar oklar ilgilendirmez, onların düşündüğü ancak direkler, kürekler ve neşe içinde, köpüklü deniz üzerinde gezdiren denk yapılı gemilerdir. Bunların tatsız dedikodularından kaçınmak isterim, çünkü aralarında arkamdan kovculuk edecekler eksik değildir. Bunların bir kötü dillisi bize rasgelse yeter! Buradan işitir gibiyim: «Nausikaa ile beraber giden şu boylu boslu, yakışıklı yabancı da kim? Onu nerede bulmuş? Kendine koca mı olacak? Yoksa kazaya uğramış bir yabancı gemiden mi çıkarıldı? Nereden gelmiş olabilir, ki bizim hiç komşularımız yok!... Belki de dua ettiği bir tanrıdır da dileğini yerine getirerek gökten inmiş, onu, her zaman için, alacak! Kendi dolaşıp başka illerden bir koca bulmuşsa, daha iyi ya! Çünkü Phaiaklardan çıkan namzetlerin hepsine de yukardan bakardı: İstiyenler ise hem seçkin hem çoktu!» İşte böyle söylenebilirler; ben bunlardan çok sıkılırım. Kendim de böyle hareket edecek kızı kınarım: Anası babası varken, onlardan habersiz, evlenme törenini beklemeden, gidip erkeklerle gezen bir kızı! Söylediğime iyi kulak ver konuğum, babamın seni tezden memleketine yollamasını istiyorsan. Bu yolun yakınında güzel bir kavaklık göreceğiz, orası Athena ormanıdır, içinde bir su kaynar, ve etrafı çayırla çevrilmiştir; orada babamın tam yetişmiş bir bağı vardır; şehre çok yakındır, bir ses erimi kadar... Orada dur; biz şehrin içinden geçip babamın konağına gelmek için geçecek kadar bir zaman bekle. Sonra, bizim artık eve gelmiş olacağımızı hesap edeceğin zaman, şehre gel, Phaiaklardan babam, ulu gönüllü Alkinoos'un konağını sor; bulması çok kolay; en küçük bir çocuk bile gösterebilir; Bütün Phaiaklarm evleri arasında kahraman Alkinoos'un konağına benziyeni hiç yoktur! Bir kere konağın duvarlarım aşıp avlusunun içine girdin mi, hiç bir an bile kaybetme, divanhanenin arkasından geçip doğru annemin yanına çık. Ateşin ışığı içinde, arkası direğe dayanmış, oturup deniz erguvanisi yün sarılı örekesini çevirdiğini göreceksin; görülecek şeydir onun yünü! Halayıkları da orada olacak: Hep arkasında otururlar. Babam ise, arkası ışığa dönük, bir tanrı gibi koltuğuna oturmuş, yudum yudum şarabını içer. Durmadan önünden geç, git annemin dizlerine kollarını at, eğer tez sılana kavuşmak istiyorsan.

Böyle dedi ve sırmalı kamçı ile katırları sürdü; hayvanlar da ırmak kenarı boyunca koşup gidiyorlardı: Kâh dört nala, kâh yorga, Nausikaa yayan gidenleri, halayıklarla Odysseus'u da düşünerek dizginleri ve kamçıyı idareli kullanıyordu.

Güneş batarken ünlü ve kutsal Athena ormanı boyunca gidiyorlardı. İşte burada tanrısal Odysseus durdu ve hemen ulu Zeus'un kızına dua etti:

— Fırtınalar koparan Zeus'un kızı, Atrytone, duamı kabul et; artık beni de dinlemek zamanı gelmiştir, çünkü geçmişle, Yeri sarsan şanlı tanrı beni hırpalarken feryadıma hiç kulak asmamıştın. Phaiakların beni dost olarak karşılamalarını ve bana acımalarını yarlıga!

Böyle deyip dua ediyordu; Pallas Athena da duasını kabul etti.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro