Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Şan: 3

PYLOS'TA

Güneş güzel gölün üstünden baştan başa tunç rengi kesilen gökte ölümsüzlere ve buğday yetiştiren yer yüzündeki insanlara ışık vermek için doğarken Pylos'a Neleus'un sağlam hisarlı kalesine yetiştiler.

Deniz kıyısında Pyloslular kapkara buzağıları kurban kesip yeri sarsan lâcivert saçlı tanrı ya sunuyorlardı. Oturacak yerler dokuz, sıraydı, her birinde beş yüz kişi oturmuştu ve her sıra önünde dokuz boğa boğazlanmış; kendileri içirikleri yemekte, tanrı için butları yakmakta iken İthakalıların gemisi sahile doğru ilerliyordu; tayfalar yelkenleri topladılar, denk yapılı gemiyi küreklerle yanaştırdılar ve kendileri karaya çıktılar.

Telemakhos da gemiden indi, Athena yolu göstermek üzere önden yürüdü; gökgözlü tanrıça söze başlayıp ona dedi ki:

— Telemakhos, şimdi artık sıkılganlığın hiç lüzumu yoktur; bu deniz seferine çıkman ancak babanın nerelerde kaldığını, kaderin hükmü ile başına neler geldiğini öğrenmek içindir. Haydi şimdi, doğru at terbiyecisi Nestor'un yanına git, göğsünde sakladığı düşünceyi bilelim.

Akıllı Telemakhos, ona karşı cevap verdi:

— Mentor, yanına nasıl varayım, kendisini nasıl selâmlayayım? Düzgün lâkırdı söylemeğe alışkınlığım yok, ve benim gibi bir genç yaşlılardan bir şey sorarken sıkılıp yüzü kızarır, elbet

Athena, gökgözlü tanrıça, cevap verdi:

— Telemakhos, söyliyeceklerinin bir kısmını kendin içten düşünüp bulursun bir kısmını da tanrılardan biri ilham eder çünkü sanmam ki tanrıların rızası olmadan doğmuş ve büyümüş olasın.

Böyle diyerek Pallas Athena öne geçti; hızlı adımlarla yürüyordu, o da tanrıçanın arkasından, izleri üzerinden gidiyordu; Pylos erlerinin kutsal derneğine doğru yürüyüp Nestor'un oğullarıyla birlikte oturduğu sıralara kadar ilerlediler. Nestor'un adamları her yanda şöleni hazırlıyor, kimi etleri kızartıyor, kimi şişlere geçiriyordu. Yabancıları görür görmez, hepsi birden önlerine koştular, ellerini uzatarak onları yanlarında oturmağa davet ettiler.

İlkin Nestor oğlu Peisistratos yakın gelerek her ikisinin elini tuttu; onları sofranın önünde, babasıyla kardeşi Trasymedes arasında, kum üzerine serilmiş yumuşak postlara oturttu; içiriklerden onlara pay ayırdı, bir altın sağrak içine şarap doldurdu; bunu fırtına koparan Zeus kızı Pallas Athena'ya sunarak şöyle dedi:

— Konuk, önce Poseidon hana dua et; çünkü işte her ikiniz onun şöleni üzerine buraya gelip çattınız; Tanrıya şarapla saçı kıl, âdet nasılsa öyle dua et, sonra arkadaşına da sağrağı ver, o da şu bal gibi tatlı şarapla saçı kılsın; ölümsüzlere o da dua eder sanırım, çünkü bütün insanlar hacetlerini tanrılara arzederler. Ancak o daha genç, ben yaşta göründüğü için altın sağrağı önce sana veriyorum.

Böyle dedi ve eline tatlı şarap sağrağım verdi; Athena doğruluğu gözeten bu akıllı erden hoşlanarak, hemen Poseidon hana uzun uzun dua etti.

— Duamı kabul et, ey yerin sahibi Poseidon, ve senden yalvardığımız işleri başarmamıza inayetini esirgeme. En önce Nestor'a ve oğullarına şan ve şeref ver! Sonra bütün öbür Pyloslulara, ünlü yüzlük kurbanları için, iyi bir karşılık ihsan et. Telemakhos ile bana da inayet eyle: bizi tez yürüyüşlü kara gemi içinde buraya getiren haceti başarıp selâmetle dönelim.

Böyle dedi, sonra duasını gene kendi onadı; Telemakhos'a güzel iki kulplu sağrağı uzattı, Odysseus'un sevgili oğlu da onun gibi dua etti.

Sonra Pyloslular, üst etleri kebap edip ateşten çıkardılar; paylara ayırıp kendilerine çektikleri nefis ziyafeti kutladılar.

Yiyip içip iştahlar yatışınca, ihtiyar at terbiyecisi Nestor onlara dönerek söze başladı:

— Konuklardan kimler olduklarını sorup anlamağa en iyi zaman, tam şimdiki gibi, yiyip içip keyifleri yerine geldikten sonradır. Konuklarım, kimlersiniz? Deniz yoluyla gelişiniz nereden? Bir ticaret peşinde mi yoksa deniz üzerinde, canlarını tehlikeye atarak başkalarının sahillerini talan etmeğe giden korsanlar gibi hedefsiz mi dolaşıyorsunuz? Akıllı Telemakhos ona dönerek cesaretle dedi ki:

Yüreğine bu cesareti Athena vermişti, ta ki gurbette kalan babasından salık soruştursun ve insanlar gözünde nam kazansın.

— Neleus oğlu Nestor. Akhai'ların yüz suyu, nereli olduğumuzu soruyorsun, ben de her yanıyla anlatacağım. Biz Neion dağının eteğindeki İthakadan geliyoruz, öz işim üzerine danışmağa geldim, budunun bir işi için değil. Bir tarafta babamın yaygın ününden bir yankı işidir miyim diye dolaşıyorum: ulu yürekli Odysseus'tan bir haber; o, seninle birlikte Troialıların kalesini almak için savaşmış diyorlar. Troialılara karşı bütün savaş edenlerden her birinin nerede hazin ölümle helak olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz; yalnız onun kaderini Kronos oğlu gizli tutmuştur; kimse onun nerede öldüğünü açıkça söylemiyor: karada düşmanları eliyle mi, yoksa denizde Amphitrite'nin dalgaları arasında mı? Bunun için dizlerine kapanmağa geldim, bana o hazin ölümden söz açabilir misin? Kendi gözlerinle görmüş müsün?... Veya yad ellerde dolaşan başka birisinden bir şey işitmiş misin? Anaların doğurduğu evlâtların en talihsizi imiş benim babam. Hiç çekinmeden, gerçeği yumuşatmağa çalışmadan, bana açıkça anlat, gözlerinle nasıl görmüş isen.

Bunun üzerine ihtiyar at terbiyecisi Nestor dedi ki :

— Ey dost, şu anda bende ne hâtıralar uyanıyor! O illerde bütün çektiğimiz cefalar, bizim ele avuca sığmaz Akhai oğullarının dik kafalılığı yüzünden; o pusarık denizlerde gemilerle ettiğimiz seferler, Akhilleus nereye emretse talan için verilen baskınlar, Priamos hanın başkentini çevirmek için bunca uzun savaşlar! Orada en seçkinlerimiz helak oldu: Aias, o ikinci Ares, orada yatıyor! Akhilleus! orada düştü! danışmanlıkta Tanrıların eşi Patroklos orada kaldı! benim de sevgili oğlum, koşucuların ve savaşçıların başkanı, yiğit cesur Antilokhos'um oradadır! Bu musibetler ve daha birçokları başımıza geldi. Bütün bunları hikâye etmeğe ölümlü insanlardan kimin ömrü vefa eder?

«Beş yıl, altı yıl burada kalıp tanrısal Akhaiların orada çektiklerini sen sorup ben naklededursam hepsini öğrenmeden bıkıp usanıp ata yurduna dönerdin. Tam dokuz yıl onlara sıkı sıkıya pusular kurduk, her türlü hileler ördük, taki Kronos oğlu bize işleri rasgetire!

O zaman kimse babanla, akılda tedbirde, boy ölçüşemezdi; sonsuz hileleriyle herkesten üstün tanrısal Odysseus, senin baban! Sahiden de onun oğlu musun? Fakat yüzüne bakınca beni hayret alıyor! Sözlerin, konuşusun tıpkı onunkine benziyor. Bu genç yaşta bu kadar benzeyiş inanılmaz şey!... Benimle tanrısal Odysseus arasında asla ayrılık gayrılık olmazdı: derneklerde meclislerde, Argoslular toplanıp işleri danışırken, gönlümüz bir, düşündüğümüz, dilediğimiz bir olurdu: ve bizim verdiğimiz öğütler cümlenin menfaatına en uygun olurdu.

Nihayet Priamos'un sarp kalesini alıp talan ettik; işte o zaman Zeus bizim için uğursuz bir dönüş tasarladı bizim Argoslular arasında akıllı ve doğru olanlar çok değildi; bu sebepten niceleri gökgözlü tanrıçanın gazabına uğrayarak üstlerine musibetler çekmişlerdi; ulu tanrı kızı iki Atreus oğlu arasına nifak soktu; bunlar bütün Akhaiları, gereksiz ve usulsüz, güneş batarken dernek kurmağa çağırdılar; Akhai oğulları da içkili olarak geldiler. O zaman halkı ne için topladıklarını anlattılar: bir yandan Menelaos bütün Akhaiları hemen engin deniz sırtında sefere çıkmak hazırlığını düşünmeğe davet ediyordu. Öbür yandan Agamemnon bu fikri hiç beğenmiyerek, halkı tutup kutsal yüzlük kurbanlar sunmağa lüzum görüyordu. Athena'nın korkunç gazabını yumuşatmak için. Ne çocukluk! anlamıyordu ki böyle bir şeye kanmamalıydı: hiç kolay kolay tanrıların kararı değişir mi? iki han, ayakta, birbirini sert sözlerle kırdılar, ve güzel knemisli Akhailar korkunç naralar kopararak kalktılar, iki ayrı kararla birbirlerinden ayrıldılar. O geceyi karşılıklı kemlik düşünerek sabahladık: çünkü Zeus bize yaman belâlar hazırlıyordu!

Şafak sökerken gemileri, tanrısal denize çekip içlerine mallarımızı ve bol kuşaklı kadınları bindirdik; halkın yarısı budunlar çobanı Atreusoğlu Agamemnon'un yanında kalmak için direniyordu; öbür yarımız gemilere binip açıldık: hızla ilerliyorduk; bir tanrı derin uçurumlu denizin dalgalarını yatıştırdı. Tenedos'a geldik. Orada sılaya kavuşmak dileğiyle kurbanlar kesip tanrılara sunduk; ama kızgın Zeus henüz dönüşümüzü aklına getirmiyordu: aramızda, gene ikinci ve korkunç bir nifak tutuşturdu, iki yandan kürekli veya iki güverteli gemilerin bir kısmı yolunu değiştirdi; aydın gönüllü, bin bir tedbirli Odysseus hanın reisliği altında, Atreus oğlu Agamemnon'a yaranmak üzere ayrılıp gittiler; ben ise bütün arkamdan gelen gemilerle kaçtım, çünkü tanrının bize kemlik düşündüğünü anlamıştım. Tydeus oğlu, bu ikinci Ares de yarenlerini birlikte götürerek kaçtı; Sarı Menelaos da daha sonra bize Lesbos'ta ulaştı.

Uzun seferin yolunu düşünmekte idik: Khios'un kayalarını sola alarak, onların üstünden gidip Psara adasını mı dolaşmalıydık, yoksa Khios'un altından Mimas'ın rüzgârlı kıyılarına mı yaklaşmalıydık? Tanrıdan bir alâmet göstermesini diliyorduk. Bize apaşikâr işaret edildi ki, açık denizin ortasında Erebos üzerine dümen kıralım, ta ki en tezden tehlikeden kaçınalım. Uygun ve serin bir rüzgâr da kalkıp esmekte idi, gemilerimiz balığı çok deniz üzerinde hızlı hızlı yol alarak geceleyin Geraistos'a geldik. Burada Poseidon'a ulu denizi aşabildiğimiz için sayısız boğa butları yakıp sunduk. Dördüncü gün Argos sahillerindeydik, burada Tydeus oğlu, at terbiyecisi Diomedes ve yarenleri denk yapılı gemilerini karaya çektiler; ben Pylos'a kadar ilerledim, ve bir tanrının yola çıkışımızdan beri estirdiği rüzgâr yolculuğun sonuna kadar kesilmedi. İşte, sevgili çocuk, böylece memlekete geldim; başka bir şey görmedim: öbür Akhailardan hangileri kurtuldu, hangileri helak oldu, bilmiyorum. Ancak kendi konağımızda yerleşip oturmakta iken; her ne haber almış isem, hakkındır, hepsini öğreneceksin, hiç bir şey senden gizlemiyeceğim.

Usta mızrakçı Myrmidonlar sağ esen dönmüş, diyorlar; bunların başkanı büyük Akhilleus'un şanlı oğlu idi. Paian'ın ünlü oğlu Philoktedes de sağ esen döndü. İdomeneus dahi kavgadan kurtulan yarenlerini Girit'e ulaştırdı: deniz onlardan kimseyi kapmadı. Atreus oğlu Agamemnon'un, gerçi uzak bulunuyorsunuz, fakat herhalde bizim gibi siz de, döndüğünü ve Aigisthos'un ona hazin bir ölüm hazırladığını işitmiş olacaksınız. Fakat o da acı acı cezasını buldu; arkasında bir oğul bırakana ne mutlu. Oğlu Orestes ünlü babasının kan öcünü alarak hilekâr kaatili Aigisthos'u öldürdü. Sen de, dostum, görüyorum ki yakışıklı bir yiğit olup yetişmişsin; cesur ol ki bir gün, torunlarından biri senin de adını hayırla ansın!» Akıllı Telemakhos ona karşı dedi ki:

— Ey Neleus oğlu Nestor, Akhaiların yüzsuyu, gerçek o babasının tamamıyla öcünü aldı, adı sanı Akhailar arasında yayılacak ve geleceklere duyulacaktır. Keşke bana da tanrılar böyle bir kuvvet vermiş olaydı! Taşkın yavuklulara zulümlerinin, kurdukları fenalıkların cezasını verirdim; ama tanrılar bana ve babama böyle bir mutluluk kısmet etmediler; ve şimdi hepsine katlanmaktan başka çarem kalmadı,

Buna ihtiyar at terbiyecisi Nestor cevap verdi:

—Ey dost, kendin söz açıp bunları andığın için... söylüyorum: diyorlar ki anana birçok fodul yavuklu çıkmış, konağım sömürüp, senin de mahvını kuruyorlarmış, söyle bana, bunlara istiyerek mi katlanıyorsun, yoksa memlekette halk, bir tanrının sesine uyarak, sana düşmanlık mı gösteriyor? Kimbilir belki bir gün, baban kendi başına veya bütün Akhaiların yardımıyla yetişecek, ve hepsine taşkınlıklarının cezasını verecektir: Keşke gökgözlü Athena seni de seveydi, mutlu babanı sevdiği ve ona içten ilgilendiği gibi, Troialılar ilinde, biz Akhailar cefalar, mihnetler, çekmekte iken! Hayır, ölümlü insanlardan birine tanrıların o kadar muhabbet gösterdiklerini asla görmüş değilim, senin babana açıktan açığa Pallas Athena'nın gösterdiği muhabbet kadar... Eğer sana da böyle yürekten, kopan bir ilgi göstermek isteseydi, onların bir çoğu aklından düğünü derneği çıkarırdı. Akıllı Telemakhos ona karşı şöyle dedi:

— Sayın ihtiyar, bu söylediğinin gerçekleşeceğine inanamıyorum; öyle büyük sözler söyledin ki, beni hayret ve dehşet alıyor: Böyle bir mutluluk bir türlü ümidimin içine sığmıyor, tanrılar böyle istese bile!

Buna karşı Athena, Gökgözlü tanrıça, atıldı:

— Telemakhos, bu nasıl söz, dişlerinin arasından kaçan öyle? Bir tanrı isteyince uzaktan bile sevdiği adamı kurtarabilir. Benim gözümde, her türlü cefaları çektikten sonra, sıla gününe erişip yurda dönmek yeğdir, seferden dönüp yurda gelir gelmez, Aigisthos'un ve karısının pususuna düşen Agamennon gibi, helak olmaktansa. Gerçek şu da var ki, tanrılar bile sevdikleri adamdan hepimizin payı olan ölümü uzaklaştıramazlar, öldürücü Ecel Moira gelip onu helak döşeğine serdikten sonra.

Akıllı Telemakhos ona karşı dedi ki:

— Mentor, bundan artık bahsetmiyelim: Kaygılarımız yüreğimizden taşıyor. Babam için artık sıla yoktur, ölümsüzlerin onun için verdikleri hüküm ancak ölümdür, kara Ecel'dir. Şimdi başka bir söz açıp Nestor'dan sormak isterim: Çünkü o doğrulukta ve düşünüşte herkesten üstündür üç nesil üzerine hüküm sürmüş diyorlar, öyle ki gözüme bir tanrı gibi görünüyor.

Ey Neleus oğlu Nestor, bana hakikati söyle; Atreus oğlu ulu hakan Agamemnon nasıl helak oldu? Menelaos nerede idi? Nasıl olmuş da hilekâr Aigisthos ona ölümü hazırlıyabilmiş? Kendisinden kat kat üstün bir eri öldürmeğe nasıl yol bulmuş? Yoksa Menelaos Akhaieli'nde, Argos'ta, değil miydi? Başka illerde mi dolaşıyordu? Öbürü bundan mı cesaret alarak cinayeti işledi?

Ona ihtiyar at terbiyecisi Nestor cevap verdi:

— Hay hay, çocuğum, sana bütün hakikati, her şeyi olduğu gibi söyliyeceğim: Ama görüyorsun ki, kendin de anlıyorsun; ne olacaktı, eğer Menelaos dönüşünde Aigisthos'u konağında sağ olarak ele geçirseydi! Leşine kara toprak içinde bile bir mezar vermiyecekti; kırlarda, sur dışında, onu köpekler ve yırtıcı kuşlar paralıyacaktı, ve hiç bir Akhai kadını onun için ağlamıyacaktı; işlediği cinayet bu derece büyüktü!... Biz orada, Troia'da, savaş üstüne savaşla uğraşırken, o rahat rahat Argos'un at yetiştiren çayırları ortasında, Agamemnon'un karısını yumuşak sözlerle baştan çıkarıyordu. Tanrısal Klytaimnestra, başta bu alçakça işi reddediyordu; içinde yalnız iyi duygular vardı; fakat yanında bir ozan bulunuyordu ki, Atreus oğlu Troia seferine çıkarken evinde bırakmış ve karısına bakmağı ona havale etmişti; lâkin vadesi gelip kısmet ona kıskıvrak bağlayınca Aigisthos ozanı aldı, ıssız bir adaya sürdü, orada kuşlara yem olmak üzere bıraktı. O zaman erkeğin isteğine kadın da razı oldu: Aigisthos onu kaldırıp evine götürdü. Mutlu tanrıların sunaklarında nice butlar yaktı, adak olarak nice bezekler, işlemeli kumaşlar, altınlar astı; yüreğinde asla ümidini beslememiş olduğu büyük başarı için.

Troia'dan dönerken, ben ve Atreus oğlu Menelaos, beraber sefer ediyorduk, hep birbirimizle dost olarak, Suniona, Atina'nın kutsal burnuna eriştiğimiz sıradaydı ki, Phoibos Apollon, en yumuşak oklarıyla, Menelaos'un kılavuzu Onetor oğlu Frontis'e hücum ederek öldürdü; o anda bütün hızı ile giden geminin dümeni elleri arasındaydı; kasırgalar içinde dümen kullanmada bütün insanlar arasında eşi yoktu.

Menelaos, yola devama bu kadar acelesi varken, orada tekrar mola verip adamını gereken cenaze töreniyle gömdü; ondan sonra oymalı gemilere binip şarap yüzlü deniz üzerinde sefere çıktı; sarp Male burnuna ulaştıkları zaman uzağı gören Zeus, onları uğursuz yola atmağa karar vererek sırtlarına pusank ve ıslıklı kasırgaları püskürdü: Dev dalgalar dağlar kadar şişip yükseliyordu. Birbirinden ayrılan gemilerin bir çoğu Krete Girit cihetine, İardanus'un iki kıyısında oturan Kydonların iline sürüklendi. Gortyna'nın ucunda, denizin sisleri içinde, sarp ve yalçın bir kaya dalgalar üzerine sarkmaktadır; burada Notos yeli ulu dalgaları bu kayanın böğürlerine, Phaistos'tan yana, kakar durur; ve o küçük kaya kocaman dalgalara kafa tutar! İşte burda karaya yanaştılar; adamlar güçlükle ölümden kurtuldu, fakat çarpışan dalgalarla kayalar arasında tekneler parçalandı; rüzgârlara ve sulara kapılan beş lâcivert pruvalı gemi Aigyptos'a = Mısır'a ulaştı ve Menelaos, çok altın ve mal biriktirmek için, yabancı dil konuşan illerde gemilerle sefer edip dururken, Aigisthos kendi yurdunda ona yas hazırlıyordu: Sılasına kavuşan Atreus oğlunu öldürdü, halk da boyun eğerek arkasından yürüdü. Tam yedi yıl altını çok Mykenai'de hanlık sürdü; sekizinci yılda, ona baş belâsı olarak, tanrısal Orestes yetişti; ve tepelediği iğrenç anayı ve alçak Aigisthos'u gömerek Argos'lulara cenaze ziyafetini verdi. Aynı günde gür sesli Menelaos geldi: Gemileri alabildiği kadar çok mallar getirmişti... Şimdi sana Menelaos'a kadar gitmeni öğütlerim: Çünkü herkesten en son dönen odur; hem de öyle yerlerden ki, rüzgârlar bir kere gemilerin yolunu o tarafa saptırdılar mı, artık geri dönmeğe ümit kalmaz; deniz içinde, o kadar uzak ki, kuşlar bile, gidişgeliş bir seferi bir yılda yapamaz; öyle engin, öyle korkunç bir deniz! Sen Menelaos'un katına gitmelisin; gemini, yarenlerini beraber götür... Karadan gitmek istersen arabam, atlarım sana hazır; oğullarım da var ki, seni tanrısal İsparta'da Sarı Menelaos katına iletebilirler. Kendin görüp rica edersin, sana her şeyi açıkça söylesin; korkma, yalan hiç söylemez, çünkü akıllı, bilge kişidir.

Nestor böyle anlatırken güneş battı, alaca karanlık bastı. O zaman Athena, Gökgözlü tanrıça dedi ki:

— İhtiyar, her şeyi gereğince anlattın. Şimdi, haydin kurbanlardan dilleri koparın, şarabı karıp Poseidon'a ve öbür ölümsüzlere saçı kılalım; sonra yatağı düşünelim; çünkü vakit geldi: Işık ufuk altında gizlendi bile; tanrıların şöleninde de olsa daha çok zaman durmak gerekmez artık çekilmeliyiz.

Zeus'un kızı böyle dedi, ve herkes hemen dediğine itaat etti. Çavuşlar ellerine su döküyor, genç delikanlılar şarap karıp sebuları ağızlarına kadar dolduruyordu; herkese, baştan başa, dopdolu sağraklarla sundular; dilleri ateşe koydular ve ayağa kalkarak tanrılara saçı kıldılar; ondan sonra kendileri de canları istediği kadar içtiler.

O ara, Athena ve tanrı yüzlü Telemakhos kocaman karınlı gemiye dönmekten söz açınca, Nestor ağırlayıcı sözlerle onları alıkoydu:

— Zeus ve öbür ölümsüz tanrılar esirgesin! Yanımdan ayrılıp tez yürüyüşlü gemiye gitmek ha! Beni büsbütün yoksul, evinde örtünecek ve konuklarını rahat ettirecek çarşafı yorganı yok mu sandınız? Katımda çarşaflar da, güzel yorganlar da bulunur, ve ben sağ oldukça kahraman Odysseus'un oğlu buradan çıkıp geminin güvertesinde yatmağa gidemez; ve benden sonra, konağımda oğullarımdan biri bulundukça, çatımıza gelen yabancılar konuklanacaktır.

Athena, Gökgözlü tanrıça, dedi ki:

— İyi söylüyorsun, ihtiyar dost! Telemakhos sözünü dinlemelidir, en iyisi böyledir; şimdi, kendi seninle gidip konağında gecelemelidir, ben ise kara gemiye gidip yarenlerin her biriyle konuşarak gönüllerini almalıyım; onların arasında en yaşlısı olmakla övünürüm; ve bu genç tayfalar sırf bir dostluk olsun diye, hepsi de onun yaşında iken, ulu gönüllü Telemakhos'un arkasından gelmişlerdir. Şimdi ben gidip kocaman karınlı kara gemide biraz dinleneyim, çünkü yarın, şafak sökerken, ulu gönüllü Kavkonların katına gideceğim; orada eski bir alacağım vardır, az bir şey de değil. Sen de yanında alıkoyduğun bu dostu arabanla ve oğullarından biri ile yola çıkarırsın; ona atlarının en güçlü ve en çeviklerini de verirsin.

Bu sözler üzerine Gökgözlü Athena bir şahin suretinde gözden kayboldu; bütün Akhaiları şaşkınlık aldı! Gözleriyle gördüğüne şaşan Nestor, Telemakhos'un elini tutup dedi ki:

— Güvenim var, ey dost, yürekli ve güçlü olacaksın; bak henüz bu kadar genç iken tanrılar kılavuzun olarak yanına geliyor; çünkü bu giden Olymposta oturanlardan başkası olamaz, hem de Zeus'un kızı, mutlu Tritogenia'nın ta kendisi olmalı: Tosun babanı bütün Argoslulardan üstün o tutardı... Ey tanrıça bizi yargıla, bize iyi ad ve san ihsan eyle: Kendime ve çocuklarıma ve sayın eşime. Sana ben yaşını tamamlamış bir düve kurban edeceğim: Geniş alınlı, sapana alıştırılmamış, kimse boyunduruğa koşmamış; onu ben boynuzlarını altınla kaplatarak kurban edeceğim.

Böyle deyip dua etmişti, Athena da dinleyip dileğini onamıştı. Önden giden ihtiyar at terbiyecisi Nestor, oğullarını ve damatlarını güzel konağına iletti.

Anlı şanlı konağın büyük divanhanesine erişince, sıralı sandalyelere ve koltuklara geçip oturdular, ihtiyar, gelenleri ağırlamak için emretti: En tatlı şarabını, onbir yıllığını, sebu içinde karsınlar; kâhya kadın bezi çözüp küpün ağzını açtıktan ve sebuda şarap karıldıktan sonra, ihtiyar han fırtına koparan Zeus'un kızı Athena'ya saçı kılarak, uzun uzun dua etti.

Saçı töreninden sonra canları istediği kadar içtiler ve uyumak için ayrı ayrı odalarına çekildiler, ihtiyar at terbiyecisi Nestor, Telemakhos'u, tanrısal Odysseus'un sevgili oğlunu yatırmak için hemen oracıkta, yankılı dehlizde iki oymalı sedir hazırlatmıştı: Telemakhos'un yanında şanlı okçu, savaşçılar başkanı Peisistratos kalıyordu: Konakta hanın henüz evlenmemiş en küçük oğlu idi. Kendi de uyumak için yüksek binanın öbür bucağına gitti, orada karısı hatun yatağını döşeğini hazırlamıştı.

Sabah sisi içinde doğan gül parmaklı şafak görünür görünmez, yatağından fırlayan at terbiyecisi Nestor, dışarı çıkıp yüksek konak kapısının bir yanındaki cilâlı taş kürsüler üzerine oturdu, bu beyaz, ve cilâsı daima taze taşlara vaktiyle danışmanlıkta tanrıların eşi Neleus otururdu; fakat o Ecel Ker eliyle yıkılıp Ahrete Hades vardıktan beri, buraya, ihtiyar Nestor, Akhaiların siperi, elinde hanlık asası olarak, otururdu.

Oğulları, yatak odalarından çıkarak hep beraber etrafını aldılar: Ekhephron, Stratios, Perseus, Arestos ve tanrısal, Trasymedes; bunlardan sonra altıncı olarak kahraman Peisistratos gelmişti: Tanrı benzeri Telemakhos'u da getirip hanın yanına oturttular. İhtiyar at terbiyecisi Nestor söze başlayıp dedi ki: — Çabucak, sevgili çocuklar, istediklerimi yerine getirin: Ölümsüzlerden Athena'ya dua edelim: O, bana tanrı şöleninde apaşikâr göründü. Haydin, hemen çocuklardan biri kıra gidip bir düve arasın, sığırtmaçlardan biri yederek getirsin; biri de kara gemiye gidip ulu gönüllü Telemakhos'un bütün yarenlerini alıp gelsin, yalnız ikisi bekçi kalsın.

«Biri de altın kuyumcusu Laerkes'e gidip onu buraya çağırsın düvenin boynuzlarına altın kaplasın. Öbürleriniz hep birlikte burada kalın; halayıklara da söyleyin, anlı şanlı divanhanede şölen için sofra hazırlığını görsünler; burada da çepeçevre koltuklar dizsinler, odun ve temiz su getirsinler.

O böyle der demez herkes buyurduklarını yerine getirmeğe koştular. Hemen yayladan inek geldi, tez yürüyüşlü denk yapılı gemiden de ulu gönüllü Telemakhos'un yarenleri geldiler; Kuyumcu da, ellerinde avadanlıklar, altını döğmeğe mahsus tunç âletler; örs, çekiç ve usta elinden çıkmış kerpeten olduğu halde, geldi; Athena da kurban töreninde hazır bulunmak üzere geldi.

İhtiyar at terbiyecisi Nestor, altını verdi; usta kuyumcu dikkatle döverek, ineğin boynuzlarını onunla kapladı, ta kim bu bezeği tanrıça görüp beğensin. Düveyi boynuzlarından Stratios ile tanrısal Ekhephron tutup yediyordu. El yıkamak için de Aretos yatak dairesinden çiçekli leğen, ibrik getirdi; bir eliyle de arpa sepetini tutuyordu. Savaşsever Thrasymedes, elinde keskin balta, düveyi boğazlamağa hazır, kurbanlığın bir yanında duruyordu, Perseus ise kan çanağını tutuyordu. İhtiyar at terbiyecisi Nestor törene başlıyarak yıkandı, arpa saçtı, ve Athena'ya uzun uzun dua ettikten sonra başından birkaç kıl koparıp ateşe attı.

Cemaat dua ederek arpa saçtıktan sonra, Nestor oğlu üstün yürekli Thrasymedes bir balta vuruşu ile düvenin boyun sinirlerini kesti: Hayvanın takati gevşeyiverdi; ve Nestor'un kızları ve gelinleri ve sayın karısı, Klymenos'un büyük kızı Evrydike haykırıştılar. Bu ara erkekler, kurbanı tutup geniş yollu yerden kaldırdılar, erler başkanı Peisistratos gelip boğazladı; dalga dalga siyah kanı aktı, canı kemiklerinden sıyrıldı. Çarçabuk parçaladılar, töresince butları ayırdılar; iki yandan iç yağı ile sardılar, ve üste başkaca kanlı etler eklediler; ihtiyar Nestor kor üzerinde bunları yakarak ateş rengi şaraplarla saçı kılarken gençler de, ellerine beşizli şişler alıp etrafını sardılar. Sonra, butları yakıp kızartılmış içirikleri yediler ve kalan kısımları ufak ufak parçalıyarak uzun şişlere geçirdiler, bunları iki elle ateşe tutarak kebap ettiler.

Bu arada Telemakhos hamama girmişti; Neleiadlardan, Nestor'un en küçük kızı, güzel Polykaste onu yıkadıktan ve saf yağı ile oğduktan sonra üstüne güzel bir entari ve kaftan giydirdi; hamam odasından çıkarken boyda boşta ölümsüzlere benziyordu; budunlar çobanı Nestor'un bulunduğu yere gelerek yanına oturdu.

Üst kaba etleri kebap olduktan sonra, ateşten çektiler, sofraya oturup yemeğe giriştiler; kusursuz ayvazlar altın sağraklara şarap doldurmak hizmetine bakıyordu.

Yiyip içip iştihalar yatıştıktan sonra, ihtiyar at terbiyecisi Nestor söze başlayarak şöyle dedi:

— Haydin, çocuklarım, Telemakhos'a yelesi güzel atlar getirin, arabayı koşun, yoluna revan olsun!

Böyle söyler söylemez, sözünü dinleyen oğulları, hemen arabaya çevik ayaklı atları koştular, bu ara kâhya kadın, ekmek, şarap, katıklar, tanrı soyundan olan hanlara lâyık yiyecekler getirip yükledi. Telemakhos çok güzel arabaya bindi; yanına da erler başkanı Nestor oğlu Peisistratos çıkarak ellerine dizginleri ve kamçıyı aldı: Koşuya başlamak için kamçıyı bir şaklattı; atlar gönülsüz olmıyarak ovaya uçtular, sarp bayır üzerindeki Pylos şehrini arkada bıraktılar.

Atlar, iki yandan yügen arasında olarak, bütün gün eşkin gittiler. Güneş batıyor, bütün yollara gölge basıyordu ki Pheres'te Ortilokhos'un oğlu Alpheison'un torunu Diokles'in konağına yetiştiler; orada gecelediler, ev sahibi onları konuklayıp ağırladı.

Sabah sisi içinde doğan gül parmaklı Şafak görünür görünmez atları koşup alaca boyalı arabaya bindiler, yankılı dehlizden ve konak kapısından çıktılar, buğdayı bereketli ovaya girdiler, buradan, az sonra, yol sona ermişti; çevik ayaklı atlar o kadar büyük bir hızla koşuyorlardı. Güneş batıyor, bütün yolları gölge basıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro