İntihar
10 Bin olmuşuz, desteğiniz için teşekkür ederim ♥
İthaflar
_Önceki Bölümden Kesit_
"Artık sadece sihirbazım, olmayacaksın, Alec. Kitaplarda da dediği gibi aramızdaki bağ, hisselerimiz ile birleştiğinde bundan çok daha fazlası olacağız."
Her kelimede dudaklarımdaki temas başımı döndürürken, yüzüme yerleşen gülümsemeye engel olmadım. Kalp atışlarım mümkünmüş gibi daha da hızlanırken, "Seni seviyorum, Magnus. Çok fazla seviyorum." diyerek dudaklarını öptüm.
Alec ile geçirdiğimiz sevgi dolu dakikaların ardından, Raphael'e söylediğim gibi portal oluşturdum. Kısa sürede, evimin salonuna gelirken, Alec ile sessizce birbirimize bakıyorduk. İkimizinde yorgunluğu, gözlerimizden okunan ilk ifadeydi. Dinlenmek, yapmak istediğim yegane şey olduğundan, yatak odasına doğru yürüdüm. Alec'in adımları da hemen ardımda beni takip ediyordu.
Dinlenmeyi vaat eden yatağıma yaklaştığımda, yastığı kenara çekerek sırtımı yatak başlığına dayadım. Uyumak istemiyordum. Bacaklarımı yatağa uzatırken, kıyafetlerimi değiştirmek için büyü mırıldandım. Çıkan büyü dumanı üzerimde askılı tişört ve eşofman altı oluşturdu. Alec ise sürdürmeye kararlı olduğu sessizlikle, yatağa yaklaşırken davranışlarını inceliyordum.
Masum hareketlerle yatağa çıktığında, başını göğsüme yerleştirdi. Koluyla sarmaladığı bedenimin ardından da gözlerini yumdu. Ellerim içinde bulunduğu duruma alışkın gibi, hızla Alec'in gece karası saçlarına yerleşmişti. Hafif dokunuşlarla okşadığım saçlar gülümsememi sağlarken, kısa süre içinde kulağıma sihirbazın düzenli soluk alışları ulaştı. Uyumuştu.
Uyumasına elbette itirazım yoktu. Karanlığın zihnini ne kadar zorladığı düşünülürse, uyku şu an yapacağı en normal davranış olmalıydı. Benzer bir yorgunluğu kendi zihnimde de, hissederken başımın ağrımaya başladığını hissettim. Hemen sonrada ağrının artmaması için, artık alışkanlığım olan iyileştirme büyüsü yaptım.
Odayı esir alan sessizliğin içinde düşünceler zihnimi kaplarken, bastırdığım duygularımda yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Dün öğrendiğim ve beni şoka sokan tüm detaylara, karanlığın yaptıkları eklenirken, aslında sakin kalmam benim açımdan bile şaşırtıcı olandı. Güçlü kalmamı sağlayan şeyse garip bir şekilde yine karanlığın varlığı olmuştu.
Gevelediği onca cümlenin arasında yapmam gerekeni çabuk kavramam, soğukkanlı yanımı ortaya çıkaran anahtardı. Alec'in sağlam durması için varlığıma ihtiyacı vardı. Şu an ise her şey bitmişken yapmak istediğim tek şey, sinir boşalmasına eşlik edecek göz yaşlarımı ortaya çıkarmak oldu.
Alec içinde, ne zaman ortaya çıkacağı belirsiz korkunç bir canavar taşıyordu. Şimdi düşününce bana zarar vermesini, göz ardı edebileceğime emindim. Ama Raphael... Ona yapmaya çalıştığı şey aklıma geldikçe, nefretle dolduğumu hissediyordum. Eğer eve döndüğümde, kabustaki görüntülere maruz kalmış olsam, böyle davranabilir miydim? İşte buna cevap vermekte gerçekten zorlanıyordum.
Benzer tepkiyi vereceğim bir diğer soruda Alec'e böylesine yakın olmamla alakalıydı. Eğer yaşananlar cidden içinden çıkılmaz bir noktaya gelmiş olsaydı, ondan uzak durmam en yüksek ihtimale sahip durum olurdu. Çünkü bir yanımın, Alec'in suçsuz olduğu bilse bile, kırık kalacağını biliyordum.
Alec'in bedenimi daha sıkı sarmasıyla, ona odaklanırken zihnimdeki düşünceleri def ettim. Onun yavru bir köpeğe benzeyen masum yüzüne odaklanırken, parmaklarımı yanakların gezdirdim. Sihirbaz uyusa bile, olumsuz duygularımı hissediyor olmalıydı. Bu da onu rahatsız ediyordu.
Üstelik bugün bir kez daha onun beni kaybetmekten ne kadar korktuğuna şahit olmuştum. Aynı şekilde bende onu kaybetmek istemiyordum. Kalbime ne zaman sızdığından emin olamasam da, Alec'i gerçekten seviyordum.
___
Boşluk hissi zihnimi kaplarken, fark ettiğim ilk detay Alec'in yokluğu oldu. Hemen sonrasında ise odamda olmadığım gerçeğini kavradım.
Neredeydim?
Sonsuzluğa uzandığından şüphe duyacağım boş bir arazinin ortasında olduğumu anladığımda, şaşkınlıkta etrafıma baktım. Burada olmam imkansızdı.
"Alec!"
Bir süre Alec'in ismini söyleyerek sesimi duyurmaya ve onu bulmaya çalıştım. Çok geçmeden de, çaresizce portal açmak için büyü dumanı oluşturdum. Ama oluşan büyü dumanları hızla havaya karışırken, ortaya çıkan hiç bir şey yoktu. Yine büyü yapamıyordum.
Bunun bende oluşturduğu sinirle, ellerimi yumruk haline getirerek sıktım. Uyuyor muydum? Bundan pekte emin değildim. Ne yapacağımı ise gerçekten bilmiyordum.
Havanın karardığını fark ettiğimde, başımı yukarıya kaldırdım. Bulutsuz gökyüzü, yavaş yavaş kara bulutlarla dolarken, güneş ışıkları da azalmaya başlıyordu. Karanlığın daha da arttığı bir anda kulağıma ulaşan kahkaha sesleriyle derin bir nefes aldım. Sakin ol, Magnus! diyerek arkamı döndüğümde ise beni şaşırtmayan gözlerle karşılaştım.
"Magnus..."
Gözleri tamamen siyahla kaplı olan Alec'e bakarken, içimde tek bir sevgi kırıntısını bile hissedemiyordum. Gördüğüm kişinin o olmadığını biliyordum.
"Karanlık?"
"Beni mutlu edeceğini nasılda iyi biliyorsun, pericik. Alec demediğine memnun oldum."
Karanlığın mutlu yüzünü, içimdeki öfkeyle parçalamak istiyordum. Diğer yandan ona karanlık dememin memnun etmek istememle, uzaktan yakından alakası yoktu. Sadece ona Alec demek içimden gelmiyordu. O sevdiğim adam değildi. Olamazdı.
"Rüyadayız öyle değil mi?"
Karanlığın kahkahası yeniden boş alanda yankılanırken bir kaç adımla yanıma yaklaştı.
"Zeki perileri severim."
"Neden buradayım? Ayrıca bunu nasıl yapabiliyorsun? Gücün..." dediğimde sesiyle beni susturdu.
"O sır bende kalsın, Magnus. Seni buraya getirme sebebine gelirsek... Sadece yarattığın şaheseri görmeni istedim."
Şaşkın bakışlarla "Şaheser?" dediğimde, kulağıma Alec'in ağlama sesleri ulaştı. Hemen arkama döndüğümde ise, daha önce orada olmadığından emin olduğum cam fanus ile karşılaştım. Odaya benzeyen oldukça geniş fanusun içinde Alec dizleri üzerine çökmüş, ağlıyordu. Elleri ve kıyafetleri kanlarla kaplıydı. Hemen ayaklarının dibinde ise Isabelle ve Jace'in cesetleri bulunuyordu.
Alec, "Bunu ben yaptım! Bunu ben yaptım!" diyerek olduğu yere çöktü. Sinir krizi geçirirken, biraz ilerisinde kendi cansız bedenimi gördüm. Adımlarım kontrolsüz bir şekilde camdan duvara yaklaşırken, elimi cama yerleştirdim.
"Ona ne yapıyorsun?"
Karanlık hemen arkamda belirdiğinde, elini belime yerleştirerek nefesini enseme üfledi. Şu an tüm bedenini arkamda hissediyordum. Bu yakınlık rahatsız edici olsa da, aynı zamanda Alec'in bedeni olması işlerimi zora sokan bir detaydı. Çok geçmeden de kulağıma fısıldamaya başladı.
"Beni yendiğini sanıyorsun, Magnus. Ama burada, Alec'in zihninde ona hükmeden asıl kişi benim. Raphael'e yapacaklarımla aranızdaki bağı yok etmeyi hedeflemiştim. Ona duyduğun sevgin yok olduğunda, Alec'de kendi karanlığında kaybolacak ve var oluşu benim elime teslim edecekti. Şimdiyse, kendini ve sevgili perini korumuş olmana rağmen, asla kurtaramayacağını bildiğim kişiye işkence etmemi izleyeceksin. İyi seyirler..."
Duyduğum he bir kelimede öfkemin daha da arttığını hissediyordum. Karanlığın dudaklarını boynumda hissetmeme rağmen hiç bir tepki veremiyordum. Tamamen odaklanmış bir halde karşımdaki manzaraya bakıyordum. Alec'in paramparça olmuş duygularını hissederken, camdan duvara vurmaya başladım. Bir şekilde burada olduğumu hissetmesini istiyordum.
"Yapma bunu..."
Hemen ardımda karanlığın kahkahasını duyarken, cama yumruk atmaya devam ettim.
"Alec, buradayım... Bana bak..."
Sürekli tekrar ettiğim kelimelerin arasında, elimin acısıyla dişlerimi sıktım. Eklemlerim üzerindeki derilerim parçalanmış, kanım daha şiddetli bir şekilde akmaya başlamıştı.
"Alec izin verirsem seni hisseder, Magnus... Duygularınızda kontrolüm altımda. Buradaki etkisiz eleman sensin." dediğinde sinirle arkamı döndüm.
"Durdur şunu..."
"Neden? Var olmak zorundayım, Magnus. Bunu sebebini çok yakında öğreneceksin. Ama ben, o zamana dek Alec'e işkence etmeye devam edeceğim. Max öldükten sonra onun en büyük korkusunun ne olduğundan haberin var mı? Onu sevdiğini söylüyorsun. Ama onun duygularını hissetmek ve becermek dışında gerçek Alec'i tanımıyorsun. Gerçi ona gerçekten seni seviyorum demen bile baya zamanını aldı. Tabi savunmasız bıraktığın hali elbette benim işime yaradı."
"Alec sevdiği insanlara zarar vermekten korkuyor. Bunu elbette biliyorum."
"En derin korkusu bu değil, Magnus. Herkesi öldürmekten korktuğu bir gerçek.. Peki ölümü düşünüyor olması? Sana kendine fiziksel olarak zarar vermediğini söyledi. Ama bu düşünmediği anlamına gelmiyor. Isabelle'e ilk kez zarar verdiğinde başladı bu durum. Kontrolsüz yanı yüzünden ölmek istiyordu. Ama şu an sana olan sevgisi yüzünden kendine de zarar veremiyor. Bu da onun daha fazla zayıflamasına yol açıyor. Aslında mantıklı düşününce sanırım senin varlığın beni yok etmekten çok, var oluşuma zemin hazırlayacak. Sonuçta ilk temasınız, beni gerçekten uyandıran etken oldu."
Karanlığı dinlerken, ellerimi öfke ile yumruk yaptım. Parmaklarımda dayanılması güç ağrılar oluşmuştu. Ama bu umursadığım bir detay değildi.
"Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun... Alec beni hissettiği için normale döndü. Bunu yine yapabilir. Benim yanımda asla var olamayacaksın."
Karanlık kendinden emin duruşunu sergilerken, yüzünde hala iğrenerek baktığım mutlu ifadesi duruyordu.
"Kendini kandırmaya devam et, Magnus. Ama kandırırken başını çevir ve Alec'e bak... Şu an ne yaptığına iyi bak."
Karanlığı dinlemek istemesem de, Alec'i merak ederek başımı çevirdim. Gördüğüm manzarayla gözlerim dolarken sağlam elimle tekrar cama yumruk atmaya başladım. Camda kanımın izleri oluşurken, gözlerimden yaşlar akıyordu.
"Alec, bunu yapma... Buradayım. Benimle kal..."
Alec, beni duymadığını davranışlarıyla belli ederken, elinde tuttuğu bıçağın keskin ucunu boğazına dayadı.
"Yaşamak istemiyorum. Böyle yaşamak istemiyorum." derken, bıçak tenindeki ilk kesiği oluşturdu. Kesik yavaş yavaş derinleşirken, oluk oluk kanlar akmaya başladı. Bense, hala kendimi fark ettirmek için olduğum yerde çırpınıyordum. Kesiğin acısını hissetmiyordum. Ama Alec'in canının nasıl yandığını tahmin edebiliyordum. Şu an deli gibi canımın acımasını istiyordum. Eğer acıyı hissedersem, onunda beni hissedeceğini düşünüyordum.
"Alec yapma!"
"Yapma!"
"Yapma!"
___
"Magnus."
"Magnus uyan..."
Alec'in sesini duyarak gözlerimi açtığımda yaptığım ilk şey etrafıma bakmak oldu. Nefesim kesilirken, göğsümde hissettiğim ağrıyla yutkundum. Kabus mu görmüştüm? Tüm olanlar fazla gerçek hissettirmişti. .
"Magnus, beni korkutuyorsun?"
Alec'e cevap vermeden elimi ensesine koyarak başını yüzüme yaklaştırdım. Gördüğüm bakışların, karanlığa ait olup olmadıklarını inceledim. Karanlıktan bir iz göremiyordum. Diğer yandan Alec benden, iyi durumda görünüyordu.
"Magnus, konuşur musun? Duygularımız mı değişti? Neyden korkuyorsun?"
Duyduğum endişe dolu cümlelerin ardından, sakinleşmek için derin nefesler aldım. Duygularımızın değiştiğini sanmıyordum. Sadece gördüklerim... Tek kelimeyle korkunçtu.
"İyiyim, Alec. Sadece... Kabus gören kişi bendim öyle değil mi? Sen, kabus görmüş gibi durmuyorsun."
"Görmedim. Sanırım kokun beni sakinleştiriyor ama sen..." diyen Alec'in daha fazla konuşmasına izin vermeden, yüzünü kendime çekerek dudaklarını öpmeye başladım. Kalbim hala deli gibi atarken, sakinleşmek için ona ihtiyacım vardı. Karşılık aldığım öpücükle, ellerim Alec'in bedeninde gezinirken üzerime uzanmasına izin verdim. Temas eden bedenlerimizin yarattığı tutkuya, hislerimizde eklendi. Hissettiğim sevgiye, onun sevgisi eklenirken nefes nefese bir halde birbirimizden ayrıldık.
"Buna ihtiyacım vardı."
Alec gamzelerini ortaya çıkardığı gülümsemesiyle gözlerime bakarken "Buna itirazım olmaz, Magnus." dedi. Onun sakinliği, yavaşça sakinliğim olurken bende gülümsedim. Ama bir anda hatırladığım görüntülerle yüzüm düştü.
"Sana bir şey sormam gerek?"
"Dinliyorum."
"Kendini öldürmeyi düşünüyor musun, Alec?"
Alec, sorum karşısında bir an afallarken gözlerini kaçırmaya çalıştı. Bense yanaklarını kavrayarak buna engel oldum.
"Bana cevap ver, Alexander."
Alec'in yutkunarak hareket eden adem elmasını fark ettiğimde, korkusunu hissetmeye başladım.
"Düşündüm. Düşünüyordum. Sürekli değişen karakterlerim, istemeden yaptıklarım bana ağır geliyor. Kendime her geldiğimde bir daha tekrarlanmayacak diyorum. Bir şekilde teselliyi arıyorum. İyiyim diyorum. Ama sonra bir anda, bir yerde tekrardan patlak veriyor ve ben sadece olanları izliyorum. Raphael'e olanlar gibi... Kimseye zarar vermemin tek yolu ölüm gibi geliyor."
"Yani bu doğru..."
"Ama kendime zarar veremem, Magnus. Bu zamana kadar hep düşüncede kaldı. Bundan sonrada sadece bu olabilir. Kendime zarar veremem. Sana zarar veremem."
Karanlığın haklı oluşuyla dişlerimi sıkarken, sinirimi bastırmaya çalıştım. Alec'in şu an hissedeceği öfkenin kaynağı olduğunu düşünmesini istemiyordum. Hem zaten öfkem ona değildi. Karanlık resmen zihnini paramparça ediyordu. Onunla oynuyordu. Çevresindeki herkese zarar veriyordu. Aslında karanlığın bu gerçeği neden bilmemi istediğini de anlamamıştım. Mantıklı olan tek gerekçe Alec'in bedenine ihtiyacı olduğuydu.
"Ölümün düşüncesinin bile aklında yer almasını istemiyorum, Alec."
"Ama..."
"Aması yok, Alexander. Aklına getirsen bile beni düşünecek ve bu berbat düşünceyi yok edeceksin. Anlaşıldı mı?"
Alec "Tamam." dese de, tam anlamıyla rahatlamış değildim. Çünkü yüzü hala asık görünüyordu. Dudaklarımı onun dudaklarına sürterek "Daha mutlu bir tamam alabilir miyim? Kendine zarar vermeni istemiyordum. Düşünerek bile olsa..." dedim. Alec, temas eden dudaklarımızı birleştirerek öpüşmemizi sağladıktan kısa süre sonra geri çekildi.
"Tamam, Magnus." diyerek bu kez gülümsedi.
"Seni seviyorum, Alexander."
Alec'in harika yüzüne bakarken, dudaklarımızı bu kez birleştiren kişi ben oldum. Bir süre öpüşerek harcadığımız dakikaların sonunda, yemek yemek için odamdan ayrıldık.
___
Yemek boyunca, Serenity'nin yanında başıma gelenleri anlatırken, Alec merak ve şaşkınlıkla beni izliyordu. Aslında anlatırken ben bile oldukça şaşkındım. Bu durumu tam olarak kabullenmem zaman alacak gibi görünüyordu.
"Büyük sırlar öğrenmişsin, Magnus. Ama nasıl iki cadıya bağlı olabiliyoruz? O kısım biraz kafamı karıştırdı."
"Daha detaylı anlatayım, Alec. Yıllar önce Lilith, sihirbazına gücünü aktardıktan sonra ilk Bane perisini yarattı. Babamın jenerasyonuna kadar, ailem ona hizmet etmeye devam etmiş. Ama babam Lilith'in kölesi olmak istemediğinden savaş sırasında kardeşini de yanına alarak Serenity'e sığınmış. Onun yanında savaştıktan sonrada, Serenity aldığı bağlılık yemini, Gloria ile evlenmesi karşılığında mühürleyeceğini söylemiş. İkisinin yarım asır birlikteliğinin ardından da, ayrılmaya karar vermişler. Babamda o ara gerçek annem ile tanışıp aşık olmuş. O da Serenity'nin yarattığı Harris peri ailesinin bir üyesiymiş. Babamın Lilith'den aldığı kanla, Rebacca'nın Serenity'nin aldığı kanın ortağı olarak da ben dünyaya gelmişim. Aslında düşününce ben ikisine de aitim. Ama sen hala tam olarak kime aitsin bilmiyorum. Bir şekilde sizin ailelerde karışmış olabilir."
"Bu durum açıkladıkça daha da karışıyor gibi, Magnus."
"Öylede denebilir. Yemeğimiz bittiğine göre artık Serenity ile tanışma vaktin geldi. Belki seni içindeki karanlıktan kurtarabilir."
Alec, bana gülümserken az önceki dileğimin gerçekleşmesini çok istiyordum. Ona ailem hakkında gerçekleri anlatsam da, kabusun detaylarından bahsetmemiştim. Çünkü biliyordum. Eğer anlatırsam Alec yeniden kendini suçlayacaktı ve karanlık düşünceler, canavarı sadece memnun etmeye yarayacaktı.
___
Oluşturduğum portal, Serenity'nin gösterişli malikanesinin bahçesine gelmemizi sağlarken, Alec'in şaşkınca etrafına bakmasını seyrettim. Ona bir sürü şey anlatmış olsam da, burayla ilgili pek bir detay vermemiştim. Ormanın ortasında konumlanmış malikane, Alec'in gördüğü hiç bir binaya benzemiyordu. Her ne kadar taş ve çimentolardan oluşuyor gibi gözükse de, duvarlarında toprak perilerine ait özel bitkilerden bulunuyordu. Tam anlamıyla canlı olan çiçekler istedikleri şekillerde hareket ederlerken, bu hareketi bazen malikanenin yer değiştirmesine bile neden olurdu. Aynı şekilde malikanenin sabit bir rengi de bulunmuyordu. Her bir dal, ait olduğu perinin duygularına göre renk değiştiriyordu.
"Burası büyüleyici, Magnus."
Alec'in tepkisine gülümserken, kolumun çekilmesiyle arkamı dönmek zorunda kaldım. Camille konuşmama bile fırsat vermeden, beni kendine çekerek dudaklarıma kapandı. Yapacağım ilk hareket onu itmek olsa da, harekete geçemeden Camille'in bedeni çoktan benden uzaklaşmıştı. Onun halini görmek istemezken, başımı çevirdiğim an öfkeli kehribar gözlerle karşılaştım. Alec, öldürmeye hazır gibi ikimize bakıyordu.
"Magnus? Bu sürtük kim?"
"Alec." diye söze başlarken, Camille'in sesi beni bastırdı.
"Sürtük mü? Sana sürtük kim göstereceğim." diyerek peri kanatlarını ortaya çıkardı. Elinde hızla oluşan büyü topunu Alec'e yolladığında, büyü yapmak için elimi kaldırdım. Ama ben bir şey yapamadan, Alec'in bedenine değen büyü topu ortadan kayboldu. Bu durum şaşkınca donmamı sağlarken, Camille'in çığlıklarıyla dikkatim dağıldı.
"Kanatlarım..."
"Alec, ne yapıyorsun?" dediğimde onun kararmaya başlayan gözlerini fark ettim. Ellerimle yanaklarını kavrarken, Camille bir adım arkamda acıyla çığlık atmaya devam ediyordu.
"Alexander, kendine gel. Durman gerek." desem de, beni gördüğünden bile emin değildim. Karanlığa dönüşmesini istemiyordum. Daha önce işe yaradığı için dudaklarını, dudaklarıma çekerek öptüm. Öpücüğün ortasında temasımı kesmeden, "Sakinleş, Alexander." dediğimde, belime sarılı kollarla derin bir nefes aldım.
Alec'in adımı mırıldanması ile kendinden geçmesi bir olurken, yere düşmeden bedenini tutarak uzanmasını sağladım. Mırıltısıyla kendine gelmiş gibi görünse de, uyandığın ne olacağını bilmiyordum. Ayrıca uyması demek, onun karanlığa karşı yalnız olması demekti.
Bunun düşüncesiyle patlak veren öfkem, gözlerimin renk değiştirmesini sağlarken, alev kanatlarımı ortaya çıkardı. Camille'in adımı söylemesiyle öfkem ona odaklanırken, üzerine yürüdüm.
"Beni gördüğün her yerde öpmek zorunda değilsin, sürtük!"
"Ama..."
"Ama ne! Geçen seferde söyledim kendine eğlenecek başka birini bul ve benden uzak dur!"
"Abartıyorsun, Magnus. Ayrıca oda ne böyle kanatlarım hala acıyla sızlıyor..."
"Hak ettiğin bu olduğu için yardım etmeyeceğim, Camille. Dua et uyandığında kendinde olsun yoksa ona kurban olarak seni vereceğim." dediğimde, öfkemden korkan Camille geriye çekildi. Ama büyüyen öfkem yüzünden, uzaklaşmasına izin vermeden kolunu kavradım. Sonrasında da Alec'in dokunmayı sevdiği kanatlarımla, perinin tenine dokundum. Camille, cehennem ateşine sahip temas yüzünden acıyla çığlık atarken, çok geçmeden Serenity'nin korumaları olan perilerin ortaya çıkışıyla durmak zorunda kaldım.
"Neler oluyor burada?"
"Serenity, bizi bekliyordu. Camille ise her zaman ki gibi sadece fazlalık yapıyor."
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro