Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

İç Savaş

Bölümle ilgili bir ön uyarı yapma gereği duydum. Okuduktan sonra sinir krizi geçirebilirsiniz. Derin bir nefes ve sakin olun.

Keyifli okumalar.

EserGurerk

MALECQX


_Önceki Bölümden Kesit_

Bedenime yavaş yavaş sahip olurken son saniyelerde yeniden hızlandığında, nefes nefese üzerime yığıldı. Kollarımla bedenini sıkıca sararken, üzerimden inmesini istemiyordum. Tıpkı bu hissi asla bırakmak istemediğim gibi...


Alec

Magnus'un üzerinde nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum. Ama sadece çalışıyordum. İşe yaradığından ise kesinlikle şüpheliydim. Kalbim göğüs kafesimi terk etmek istercesine hızla atarken, kendimi yatağa atacak gücüm bile kalmamıştı. Zaten Magnus'un kolları bedenimi sararken, ondan uzaklaşmakta istemiyordum. Yinede bir noktada onu daha fazla ezmemek için kendimi yatağın boş olan tarafına attım. 

Çıplak göğsüm hızla inip kalkarken, üzerimdeki bakışları fark ederek göz ucuyla yan tarafa baktım. Magnus'un sevgi dolu bakışları, gözlerimi buldu. Bir sonraki saniyede ise Magnus bedenimin üzerine tırmandı. Onu kollarımın arasına alırken, bedenini aralık bacaklarımdan faydalanarak daha rahat bir şekilde üzerime yerleştirdi. Bense onun yüzündeki ifadeyi izliyordum. Sanırım Magnus benim kadar yorgun değildi.

"Yorulmadın mı?"

"Bu ateşi sen başlattın, Alexander. Henüz ateşim sönmedi." 

"Ateş perisi olmanın etkileri yani." dediğimde Magnus bana cevap vermek yerine aralık kalan dudaklarımı öpmeye başladı. 

Az önce enerjimin tükendiğini düşünsem de, onu öperken kendimi hiçte yorgun hissetmiyordum. Çıplak tenimde gezinen eller ve sürtünen bedenlerimiz yüzünden tahrik olmaya bile başlamıştım. 

Magnus dudaklarını boynuma yönlendirirken, tenimi öpmek yerine dişlerinin arasına çekerek emdi. Bir kaç dakika sonra sömürdüğü tenimi özgür bıraktığında, sızısını olduğu gibi hissediyordum. Kesinlikle morarmış olmalıydı.  

"Morardı." diyerek inlediğim de, Magnus boynuma göz attı.

"Aslında kızardı diyelim. Birazdan morarır. Teninin rengi o kadar güzel ki, iz bırakmayı seviyorum, Alexander..."

Magnus sözlerini doğrulamak istercesine boynumun diğer tarafına geçerek tenimi yeniden dişlerinin arasına aldı. Her emme hareketinde, eş zamanlı olarak bedenini bedenime sürterken, dudaklarımı dişlemeye başladım. Bir elim Magnus'un saçlarını kavrayıp onu kendime daha fazla bastırıyor, diğer elim ise çıplak teninde geziniyordu. Sonunda özgür kalan boynumla rahat bir nefes alsam da, bedenini bedenime sertçe batırması yüzünden kesik bir şekilde inledim. Göğsüme inen dudaklar yavaş yavaş göbeğime doğru ilerlerken, tüylerim diken diken olmaya başladı. 

Haz alacağından emin olan bedenim kasılmaya başlarken, Magnus'un dudakları kasıklarıma ulaştığında durdu. Eline aldığı sertliği yavaşça okşarken, dolduğumu hissediyordum. Onun adıyla inlerken, Magnus boştaki elini kalçalarıma götürdü. Okşadığı tenimi yavaş yavaş kendisi için hazırlıyor olsa da, ben çoktan alev alacakmış gibi hissediyordum. 

"Çok fazla oyalanıyorsun..."

"Öyle mi farkında bile değilim." dediğinde, dişlerini bu kez sertçe göbeğime geçirdi. Bedenim yataktan adeta havalanırken, dişlerimi sıkarak tısladım. Resmen kıvranıyordum. 

"Eğer bir an önce başlamazsan seni altıma..." dediğim anda doğrulan Magnus, içime fazlasıyla sert bir şekilde girdi. Öyle ki bir an nefes alamadığımı hissettim. Konuşmaya bile devam edemedim. Diğer yandan bedenim sanki istediği tek şey buymuş gibi, tamamen açlıkla hareketlerine karşılık veriyordu. 

Aldığı her sert darbeyi zevkle kabul ederken, kollarımla Magnus'un bedenini sararak onu kendime daha fazla bastırdım. Saçlarını intikam almak istercesine çekiştirirken başımı hafifçe kaldırarak dudaklarını, dudaklarıma çektim. Sert hareketleri yüzünden öpüşmek son derece zor olsa da bunu yapmayı bir şekilde başardım. Ama bir süre sonra birleşmeyen dudaklarımızın ardından, dişlerimi hırsla çenesine geçirdim. Bunun karşılığı olarak da Magnus'un derinden gelen inlemesini kazandım. 

Dakikalar boyunca devam eden darbelerinin arasında, yeniden morartmak istediği boynuma yöneldi. Ciddi anlamda tenimin her yerini morartmak için uğraşıyordu. Açıkçası başta acı veriyor gibi hissetsem de, aldığım haz yüzünden hissettiğim tek şey zevkten ibaretti. Hareketlerini yavaşlatan Magnus, bir elini yavaşça göğsüme sürterek aşağı doğru kaydı. Eline aldığı sertliği okşarken, eliyle bedeninin hızını neredeyse aynı olacak şekilde ayarlardı. Benimse aldığım zevkten resmen başım dönüyordu.

Aldığım hazla gözlerim kararırken, hayal meyal birlikte dediğini duydum. Saniyeler içindede bedenim infilak edercesine patladı. Göğsüme yığılan Magnus, benden farksız sayılmazken, tüm tükenmiş halime rağmen onu kollarımın arasına alarak yan döndüm. Şu an resmen uykuyla savaş veriyordum. Ama uyumak istemiyordum. 

"Şu an büyülerin çok işimize yarardı, Magnus."

"Bende isterdim. Ama maalesef kullanamıyorum, güzelim."

"O zaman iş başa düştü." dediğimde bedenimi zorla da olsa yataktan kaldırdım. Çok fazla terliydim. Saatlerdir seviştiğimiz düşünülürse her an biri tarafından çıplak basılma ihtimalimizde vardı. 

"Nereye, Alexander?"

"Duş alıp giyinmeliyiz. Umarım cadı odayı hazırlarken kıyafet bırakmıştır. Yerdeki tişörtün pek giyilebilirliği kalmamış."

Magnus, kendi marifeti olduğunu bildiği yerdeki tişörte bakarken, yataktan kalkarak benimle banyoya yürüdü. İkimizinde pili bitik olduğundan kısa bir duş alarak odaya geri döndük. Dolap ve çekmecelerde bedenimize uygun kıyafetleri bulduğumuzda hızla giyindik. 

Yorgunluk bizi yeniden yatağa doğru itelerken, Magnus yatağın üzerindeki çarşafı tepe tepe yere atarak yatağa yerleşti. Bende onun yanına uzandığımda, hemen kedi gibi göğsüme yerleşmesiyle gülümsedim. Kısa süre içinde de düzenli nefeslerinden uyuduğunu anladım. Bende uyumak istiyordum. Ama banyodan beri bastırmaya çalıştığım ses bir türlü susmuyordu. 


"Beni daha ne kadar görmezden gelebilirsin, Alec."

Öfkeyle dişlerimi sıkarken William ile zihnimin içinde konuşmaya başladım. Magnus'un uyanmasını istemiyordum. 

"Yapabildiğim ana kadar, eğer yapabilsem sonsuza kadar..."

"O kadar süre benden kurtulamayacağını ikimizde biliyoruz. Diğer yandan sizi izlemek oldukça zevkliydi. Bu yüzdende sessiz kalmayı tercih ettim. Magnus, becerdiği binlerce bedenden sonra işini layıkıyla yapmayı öğrenmiş." 

"Kes sesini!

"Bana yalan olduğunu söyleyebilir misin, Alexander?"

Gözlerimi sımsıkı kapattığımda, derin bir nefes alarak Magnus'un kendine has muhteşem kokusunu içime çektim. William beni sinirlendirmeye çalışıyordu, ona istediğini vermeyecektim. Sonuçta Magnus'un beni sevdiğinden artık emindim. Kendini bir an bile düşünmeden, ölümüm için endişe duyuyordu. Bensiz yaşamak istemiyordu. Beni seviyordu. Tıpkı benim onu sevdiğim gibi... 

"Kendini bu düşüncelerle mi avutmaya çalışıyorsun? Düşüncelerini de durabiliyorum, Alexander..."

"Bana Alexander demeyi kes artık!"

Zihnimde William'ın kahkahaları yankılanırken derin bir nefes aldım. En kırılgan yanımı biliyor ve bilerek oradan saldırıyordu. Susmak nedir bilmiyordu. Bir an düşündüğümde, zihnime yerleşen düşünceyle derin bir nefes aldım. 

"Kızını öldürürken hiç üzülmedin mi?"

"Ne?"

"Hadi ama anlamamazlıktan gelme, William. Düşünceleri duyuyorsan, gördüklerimi de görmüş olabilirsin. Seni seven dünya tatlısı peri kızını öldürürken hiç mi elin titremedi? Üstelik o kız sadece perin değildi. Kızın olmuştu."

Sözlerimin ardından gelen sessizlikle onu bastırdığımı düşündüm. Ama William yanıldığımı hırlama benzeri seslerinin ardından konuşmasıyla gösterdi. 

"Beni öfkelendirmek istemezsin, Alec..."

"Seni zihnimin en derinliklere, karanlığa atmak için ne gerekiriyorsa yaparım..."

"Bu lafını unutma Alexander... Küçük bir gösteriye ne dersin?"

Son sorusuna cevap verme gereği duymadım. Serenity'in kalkan büyüsü onun güçlerinin üstünü örtmüştü. Yani öyle olmalıydı. Ama aniden başıma giren ağrıyla nefesim kesildi. Nasıl yapabildiğini anlamazken, derinlere gömüldüğümü hissettim. Başım katlanılması zor ağrıyla kaplanırken, acı gittiğinde gözlerimi araladım. 

Neredeyim sorusunun ardından, Isabelle ile göze göze geldiğimde, gördüğüm ilk şey onun korku dolu bakışları oldu. 

"Bana bunu neden yapıyorsun?" dediğinde bulunduğumuz konumu yeni yeni idrak ediyordum. 

Kız kardeşimi duvara iterek, bileklerini tek elimde başının üzerinde tutuyordum. Diğer elimde ise nereden geldiğini bilmediğim bıçak bulunuyordu. Ve şu an o bıçak Isabelle'in bedenine  batıyordu.  Göbeğinin biraz üzerinde oluşan kırmızı kan lekesiyle dişlerimi sıktım. Yapmak istemiyordum ama engel de olamıyordum. 

"Durdur şunu!"

"Durdur mu?" 

Duyduğum kelimeden sonra zihnime yankılana tek şey William'ın şeytani kahkahası oldu. 

"Sana ne kadar ileri gideceğimi göstereceğim, Alexander." dediği anda içinde bulunduğum durum değişti. Bu durum beni korkutuyordu. 

Çok geçmeden bu kez geniş bir yatağın üzerindeydim. Bunda sorun yoktu. Asıl sorun Isabelle'in, bedenimin altında olmasıydı. 

"Alec aklını mı kaçırdın? Kendine gel. Lütfen. Canımı yakıyorsun."

Isabelle'in yakarışlarına karşılık vermek istesem de başarılı olamıyordum. Bedenimin kontrolü kesinlikle bende değildi ve olması muhtemelen şeyler yüzünden korkuyla nefes alıp veriyordum.

"Ne dersin, Alexander? Kız kardeşine sahip olduğunu düşünebiliyor musun?"

"İğrenç herifin tekisin." diye adeta çığlık attığımda dudaklarım Isabelle'in boynuna değiyordu. Kendimi sıkmam hiç bir işe yaramazken, bunların gerçek olmadığını kendime haykırmaya başladım. Ona karşı zayıf olmayacaktım. Bu yaptıklarımın hiç biri gerçek değildi. Aslada gerçekleşmeyecekti. 

Görüntü bu kez benim kontrolümde değiştiğinde, tam önümde Lea adındaki küçük peri kızı vardı. Ona bunu yapmak istemiyordum. Ama yine de yaptım. Kızın boğazını acımasızca sıktığımda, onun baba diyerek yalvarışlarını görmezden gelmeye çalıştım. 

Sonuçta Lea, konusunda ona yardım edeceğim hiç bir durum yoktu. Minik peri, asırlar önce babası tarafından yok edilmişti. Bu kez beni durdurmaya çalışan kişi William olurken, onun acısını umursamadan kızın ellerimin arasında ölmesine izin verdim. Tekrar ve tekrar farklı şekillerde küçük bedeni yok ederken, bir anda durdum. Korkunç bir yaratık gibi davranıyordum. Ama onun gibi bir canavarı derinlere gömmek içinde yapabileceğim başka bir şey yoktu. Ondan daha kötü biri olmak zorundaydım. 

Ellerimin arasında can veren peri kızına bakarken, başım yeniden ağrımaya başladı. Bedenim kontrolüm dışında sarsılırken, gözlerimi açtığımda Magnus ile göz göze geldim.

"Alexander... İyi misin?"

"Magnus." diyerek etrafıma baktığımda yatak odasında olduğumuzu gördüm. Bu her şey normal demek mi oluyordu? William'ın sesini artık duyamıyordum.

Magnus ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde, gözlerimin içine baktı. Bunu, William yüzünden alışkanlık haline getirdiğini biliyordum. Neredeyse aramızda farklı olan tek şey sahip olduğumuz bakışlardı.  

"Sanırım iyiyim, Magnus."

"Beni çok korkuttun. Kollarını tırmalamaya başladın. Buna engel olduğum ise avuç içlerine tırnaklarını geçirdin."

Derin bir nefes alarak başımı eğdiğinde, açtığım avuçlarımda fazla sayıda yarım hilal şeklindeki yara izini gördüm. Bunları nasıl yaptığımı bile bilmiyordum. Magnus, ellerimi kavradığında, izlerin üzerine öpücükler kondurmaya başladı. 

"Büyüler özgür kalana dek bunlar idare etmelisin" diyerek başını kaldırdığında, onu kendime çekerek dudaklarına öpücük kondurdum. 

"Büyülerden bile iyi geldiğine emin olabilirsin." diyerek onu tekrar kendime çektiğimde odanın kapısı sertçe açıldığı için geriye çekildim. 

Serenity, yüzümüze bakarak bir saniyeliğine gülümserken, ifadesi birden sertleşti. 

"Tavsiyeme uymuş görünüyorsun, Magnus. Bu kadar yakın olduğunuza göre, sihirbaz Alexander olarak uyanmış."

Magnus hızla yataktan kalktığında ne yapmaya çalıştığını biliyordum. Ona verdiğim sözlere destek olmak için, ayağa kalktığımda yanında durdum. 

"Bu senin tavsiyenin sonucu değil. William yüzünden, zaten Alec ile kısıtlı zamanlar yaşıyoruz. Ayrıca umarım bulduğun çözüm ona zarar vermiyordur."

Serenity ellerini göğsünde birleştirirken bakışları korkutucuydu. Bu yüzden ondan olumlu bir cevap alamayacağımızı daha konuşmadan anlamıştık.

"Mantıklı yanınla düşünmüyorsun, Magnus. Yaptığın bir çok şeyi gördüm. Kanatlarını, sevdiklerini, lanetleri kullanırken gerektiği yerde harcadığını çok iyi biliyorum. Alec ile durumun tüm bunlardan farklı, bununda farkındayım. Yinede kalbin kırılmasın diye daha fazla ölümün olmasına izin vermeyeceğim."

"Yani Alec'e zarar vereceksin." diyen Magnus önüme geçerek, kendini adeta bedenime siper etti. 

"Bırak da sihirbaz ile birde ben konuşayım." dediğinde, cadı kollarını serbest bıraktı. Yaptığı büyü Magnus'un bedeninin yatağa doğru uçmasına sebep oldu. İlk etapta canının yandığını düşünsem de hissettiğim herhangi bir acı yoktu. Ama ona baktığımda hareket edemediğini görüyordum. Dudaklarını bile aralamayı başaramıyordu. 

"Magnus aradan çekildiğine göre, sonunda rahatça konuşabiliriz. Şimdi bildiklerinden başlayalım. William, ilk olarak hayatına girdiğinde, ikiz kardeşini öldürdü. Sonrasında her ne kadar baskın olmayan yan olsa da, eminim istemeden sevdiklerine zarar vermene de sebep oldu öyle değil mi?"

Max, aklıma gelirken ister istemez, başım önüme eğildi. Onun acısını uzun zamandır yaşıyor olsam da adının geçtiği her yerde, sürekli olarak aynı acıyı yaşıyordum. Ne yaparsam yapayım öldü günü unutamıyordum. 

"Olayı nereye getireceğini tahmin ediyorum. William'ı durdurmak için ölümüm umurunda olmayacak. O hayatımda olan herkese bir şekilde zarar verdi ve durmazsa daha kötü şeyler olacak."

"Periden daha zeki olmana sevindim. Söylediklerinde de haklısın. Bu yüzden durdurulması kaçınılmaz."

"Beni yanlış anladın. Bu kabul ediyorum anlamına gelmiyor. William, bana yaşattığı onca acıdan sonra, rahat bir hayat sürmek benimde hakkım. Onu yok etmek için sana her şekilde yardım ederim. Ama bu uğurda Magnus'un dediği gibi ölmeyeceğim."

Serenity bir anlığına kararsız bakışlara sahip olsa da, yüzündeki ifade hiç bir şekilde yumuşamamıştı. Onun konuşmasını beklerken, göğsümde hissettiğim ufak bir dokunuşla kendimi odanın duvarına yapışık halde buldum. Duvarda çatlaklar oluşurken, her çatlaktan sızarak içeri giren dallar bedenimi sarıyordu. Konuşmak için ağzımı açtığımda ince bir dal dudaklarımın arasına girerek konuşmama engel oldu. 

"Magnus'a daha önce dediğim gibi, seçme şansınız yok. Sana vereceğim acıya dayanmaya çalış. Belki kalbin dayanırsa yaşamak için bir şansın olur."

Cadıya kaşlarımı çatarak bakarken hareket etmeyi denedim. Ama her hareketimde dallar bedenimi daha sıkı sarmalıyordu. Bu gidişle büyüden değil, boğularak can verecektim. Nefesim ciğerlerime yetmemeye başlamıştı. Ama asıl acının bunlar olmadığını kulağıma ulaşan seslerle yeni fark ettim. Serenity bilmediğim bir dilde mırıldanırken, tüm bedenime yüzlerce bıçak batıyordu. 

Dahası William göndermeyi zar zor başardığım, zihnimin derinliklerinden ortaya çıktı. Çok geçmeden de acı dolu çığlıkları zihnimde yankılandı. O an fark ettiğim diğer bir şeyse büyü sadece bedenime değil, ruhuma da zarar veriyordu. Bıçakların batma hissi birden kaybolduğunda, anlık bir nefes aldım. 

Ama aldığım nefes yeni bir enerji dalgasıyla tekrar kesildi. Bedenim buz kesiyordu. Üşümediğimi biliyordum. Ama sanki kanım damarlarımın içinde donuyordu. Bunun sonucunda tarifi imkansız bir acı tüm bedenimi esiri altına aldı. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Ama onunda çok yakında duracağını hissediyordum. Gözlerim kapanmaya başladığında, bakışlarımı zoraki bir şekilde Magnus'a çevirdim. En azından onun iyi durumda olduğunu bilmek istiyordum. Gördüğüm manzaradan sonra ise gözlerimden bir damla yaş yanağımdan yavaşça süzüldü. Acıları birlikte yaşıyorduk. Aynı anda kıvranıyor, aynı şekilde tepkiler veriyorduk. 

Neredeyse soluklarımız da, aynı sayıya ulaştığında başım hafifçe öne doğru düştü. Onu hissederken nefes almaya devam etmeye çalışıyordum. Sanki nefes almayı bıraksam, Magnus'da benimle birlikte can verecekti. Gerçi bu farazi bir durum değildi. Ben ölüyordum. Magnus ölüyordu. Daha fazla dayamayan bedenim artık sınıra geldiğinde gözlerim kapandı. Tek yapabildiğim ölümü kabullenmekti. Ölmeyi hiç bir şekilde istemiyor olsam da... 

〽 Bölüm Sonu




Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro