Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Zaman


Uzun bir aradan sonra yeni bölüm atmayı başarabildim. Ara vermek zorunda kaldığım için üzgünüm. En kısa zamanda diğer hikayeme de bölüm atmayı planlıyorum. Umarım bunu başarabilirim.

 Keyifli okumalar ♥


_Önceki Bölümden Kesit_

"Ne yaptın?"

"Küçük bir lanet. Önemli bir şey yok. Ayrıca kanatlarım güzel değil mi?"

"Bu normal değil, Magnus."

"Olabilir. Onları sevdim."

"Yine de..."

"İstersen gidebilirsin, Raphael. Ama gelmek istediğinde önce bana haber vermelisin."

"Neden?"

"Evi lanetledim. Benim varlığım dışında kimseyi kabul etmeyecek şekilde..."

Magnus

Açıklamama karşılık Raphael'in tepkisine, gülümsemek istedim. Ama içten içe hissedemediğim duygular bir yana, tamamen düz olan ifadem mimiklerimin bile oluşmasına izin vermiyordu. Bu yüzden de bakışlarımı periden uzaklaştırarak yeniden kanatlarıma odaklandım. 

Alevlerin kızıl renginin, yerini alan siyahlık nedensiz bir şekilde daha iyi hissettiriyordu. Aynı zamanda yaydığı karanlık aura, tenimin normal ısısını düşürürken buz kesmesini sağlıyordu. Bu da garipti. 

Çünkü ateş perilerinin en önemli özelliklerinden biride vücut ısılarının diğerlerinden daha yüksek olmasıydı. Yine de üşüdüğümü hissetmiyordum. Sadece garip bir şekilde bu durumdan ötürü huzurluydum. 

"Bu kadar şey gerçekten gerekli miydi? Yalnız kalmak istediğini söylesen, seni kimse rahatsız etmezdi, Magnus."

Raphael'e gerçekten mi dercesine bakarken, gözlerimi devirdim. Beni anlamasını bekliyordum. 

"Onun ne kadar ısrarcı biri olduğuna tanık oldun. Bu yüzden gerekliydi. Dediğim gibi artık gidebilirsin. Öğrenmem gereken her şeyi öğrendim."

"Yalnız kalma konusunda emin misin? Belki de seninle kalmalıyım. Bu halin..."

Bakışlarımdaki ifadesizlik yerini bilindik bir duygu olan öfkeye bıraktığında, Raphael sessizleşti. Öfkemi hissetmiyor olsam da, hala gösterebiliyor olmak işime yarıyordu. Bundan sonra anlaşılan öğrendiğim tepkileri kullanacaktım. Her ne kadar hissetmiyor olsam da... 

"Kendime daha fazla zarar verecek bir konumda değilim. Hem bu halime alışmam gerekiyor. Artık buyum. Kafamı bir şekilde toparlayacağım. Tek başıma..."

"Belki de, Alec..."

"Onun adını söyleme!"

Kükreyişim, aynı anda kanatlarımın çırpmasına sebep olurken, Raphael'in hissettiği esinti yüzünden karşımda titreyişine şahit oldum. Kristaller tıpkı tenimin ısısını düşürdüğü gibi, bulundukları ortamın ısısını da emiyor olmalıydı. Başka türlü evimin bu denli soğuk olacağını sanmıyordum.  

"Magnus..."

"Git."

Raphael'in cevap vermesini beklemeden onu diğer eve gönderecek geçidi oluşturarak, o yönü işaret ettiğimde, derin bir soluk verdim. 

"Sadece git..."

Tereddütlü bakışlarının arasında, Raphael bir kaç adım ilerledikten sonra yeniden bana dönerek durdu. Israrcı olmasını istemiyordum. Ona zarar vermek gibi bir düşüncem olmasa da, buna devam ederse onu zorla göndermek zorunda kalacaktım. 

"Eğer bir şey olursa, bana ulaşacağına söz ver."

"Merak etme. Yine de söz veriyorum.  Aramızdaki bağ olduğu gibi duruyor, Raphael. Sana ulaşmam çocuk oyuncağı."

"O halde gidiyorum..."

___

Sonunda kendimle baş başa kalmayı başardığımda, kanatlarımı bedenime kabul ettim. Etrafımın aniden daha aydınlık olması gözlerimi kamaştırırken, elimi yüzüme siper etmek zorunda kalmıştım. Bir kaç göz kırpış sonrası normale dönen görüşümle, öylece boş olan odaya baktım. Adımlarım kontrolsüz bir şekilde koltuğa yanaşırken, tamamen robotik bir şekilde hareket ediyordum.  

Oturduğum yerde, şu an olmak istediğim şekilde olsam da, yine de boşluk hissini üzerimden atamıyordum. Atacak gibi de görünmüyordum. Dahası sonraki adımımın ne olacağını da bilmiyordum. 

Sahi ne yapacaktım?

Öylece sessizliğin ortasında dururken, kafamın içinde dönüp duran görüntülerin gözlerimin önünde bir oluşup, bir kaybolmasına maruz kaldım. Yaşanılanlar her ne kadar belirgin olsa da, zihnimin içindeki karanlık bir nokta her birini yavaş yavaş içine çekiyordu. 

Her bir gerçeklik, hissettirdiği duygularla beraber yok olurken mümkünmüş gibi daha da hissizleşiyordum. Yine de buna engel olmak gibi bir direnç göstermedim. Son görüntüde diğerleriyle yok olurken, geriye kalan boşluğun ardından hissettiğim şeyle yüzümü buruşturdum. Midem bulanıyordu. 

Boş olan midemin sancıyla kendini hatırlatması, canımı sıkarken ayağa kalktım. Odayı saran ışığın yerini çoktan alan karanlık duraksamamı sağlarken, bakışlarım pencereyi buldu. Akşam olmuştu. Bana dakikalar gibi gelen sessizliğin, saatlere dönüşmüş olması dudaklarımın hareketlenmesine sebep olurken yarım bir gülümseme yüzüme yerleşti. 

Yine de bunun mutluluk ya da komiklik ile alakası yoktu. Sadece fiziksel hareketlerim öğrendiklerine göre hareket ediyordu. Bense tepki verme işine uzun bir süre ara vereceğimi düşünerek, yapmam gerekeni yaptım. Büyüyle yaktığım ışıkların ardından bir başka büyüyle yemem gereken yiyecekleri önüme getirdim. 

Şimdilik sadece yaşamak için yapmam gerekenleri yerine getirecektim. Sonrasını ya da öncesini düşünmeyecektim.

Alec

"Bunun doğru olmadığını sana söylemiştim. Neler olduğunu gördünüz öyle değil mi? Oğlum kesinlikle eskisi gibi değil."

"Öyle görünüyor. Sanki başka biri gibi davranıyor."

Magnus, gittiğinden bu yana odadaki herkes tek bir ağızdan farklı kelimelerle, aynı konuşmayı tekrar edip duruyordu. Bense, yumruk haline getirdiğim ellerimle avuç içlerimi kanatmamı umursamadan öylece onları dinliyordum. İçten içe sırtımda oluşan acıyı bile umursamıyordum. Kaynağının Magnus olduğunun farkındaydım. Yine de acının sonrasında onun varlığının hissiyle sadece iyi olduğunu biliyordum. Buda şimdilik benim için yeterliydi. Hayattaydı. 

"Bu konuda hem fikiriz. Yine de olanları değiştiremeyiz. Şu an yapmamız gereken tek şey, oğlum ile ilgilenmek. Gerçi gidişi bizi istemediğini gösteriyordu." 

Asmodeus'un tamamen karamsar tonda söylediği kelimelere kız kardeşim cevap verirken hala bu konuşmalara dahil olmak istemiyordum. 

"Bende bilmiyorum. Magnus... Kesinlikle farklı biri gibi... Raphael'e bir şey yapmaz öyle değil mi? Yaydığı karanlık aura korkutucuydu."

"Tabi ki de yapmaz. Magnus'u kim sanıyorsun, Isabelle?"

İçimden geçirdiğim kelimeleri Claire dile getirirken, derin bir soluk verdim. Belki de bende burada olmamalıydım. Yalnız kalmalıydım. Günlerce Magnus'u geri getirebileceğimi planladıktan sonra, olanlar benim içinde ağırdı. Normale döneceğimizi beklerken, tamamen boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. 

"Claire haklı. Perini düşündüğünü biliyorum, güzelim. Merak edilecek bir şey olmadığına eminim. Raphael, Magnus için değerli biri..."

Jonathan'ın kelimelerinden sonra artık ayaklanmam gerektiğini düşünürken, kız kardeşimin sesi ile durdum. 

"Alec, bir şey söylemeyecek misin? Neden bu kadar sessizsin? Tüm bu lanetin sebebi sendin."

Isabelle'in omuzumdaki dokunuşuyla yere eğik başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Dudaklarımın ucuna gelen kelimeleri yutkunurken gerçek anlamda konuşmak istemiyordum. Aniden ortaya çıkan portal bakışların üzerimden çekilmesini sağlarken, başımı yana çevirdim. 

Raphael'in odaya girişiyle, Isabelle'in ona doğru koşması bir olurken, anlamsız bakışlarla onları izledim. Kız kardeşim sanki perisi savaşa gitmiş gibi davranıyordu. Neden Magnus konusunda bir an da böyle olmuştu?

"Senin için endişelendim. İyi misin?"

Raphael, kız kardeşimin tutuşundan kurtulurken bakışları bana odaklandı. 

"Magnus'un yanından geliyorum, Isabelle. Ne olmasını bekliyordun ki? İyiyim."

"Bilmiyorum. Sadece... O... Farklı bunu sende biliyorsun."

"Magnus bana zarar vermez."

"Peki o nasıl?"

Claire'in sorusunun cevabını bende merak ettiğimden bakışlarım hala Raphael'e odaklanmış durumdaydı. Onu göremeyeceğimi hissederken en azından ne durumda olduğunu öğrenmeliydim.

"İyi görünüyor. En azından fiziksel olarak ama bunun yanında yaydığı enerji, alev kanatları da artık aynı değil. Yalnız kalmak ve bu duruma alışması gerektiğini söyledi. Kimsenin yanında bulunmasını istemiyor."

"O halde ona istediğini vermeliyiz."

Odaya dolan çatallaşmış sesimle herkes bana bakarken, hızla ayağa kalktım. Artık bu gürültünün ortasında durmak kesinlikle istemiyordum. Magnus'dan da haber almışken daha fazlasına ihtiyaç duymuyordum.

"Bundan emin misin, abi? Belki de yanında olmalısın. Eskisi gibi olması için..."

"Onunda zamanı gelecek, Izzy. Magnus'u yeterince zorladım. Artık ona istediğini vereceğim. Sizlerde aynı şekilde... Şimdi bende kafamı toparlamalıyım."

"Yine mi gideceksin?"

"Ne yapmamı isterdin, Izzy? Dakikalardır aynı şeyi tekrar edip duruyorsunuz. Alec bunu yapmamalıydın. Magnus eskisi gibi değil. Resmen onun Raphael'e zarar verebileceğini bile söyledin. Biriniz bile onun varlığından memnun değil gibi görünüyor. Ama o hala Magnus. Nasıl olduğu önemli değil. Hala sevdiğim adam ve öyle olmaya devam edecek!"

"Öyle değil, ben sadece..."

"Açıklama yapmana gerek yok, Isabelle. Kafamı toparladığımda görüşürüz."

Kimseye konuşma fırsatı vermeden oradan uzaklaştığımda bir an için geldiğim noktayı fark ederek durdum. İçgüdüsel bir şekilde evimi düşünerek portaldan geçmiştim. Şimdiyse evimden geriye kalan harabenin ortasında öylece duruyordum. İçimi saran tüm sıkıntıların ortasında olduğum yere çökerken gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. 

Magnus'a istediğini vermek istiyordum, yine de onu görme isteğime engel olmakta zorlanıyordum. Onun ölümün görüntüsü sürekli olarak gözlerimin önüne gelirken, bir noktada ağlamaya başladım. Kontrolsüzce büyüyen hıçkırıklarımın arasında kalbimin ağrıdığını hissediyordum. Onu ciddi anlamda yok etmiş olmam gerçeğini kaldıramıyordum. Üstelik bunu bir kere de yapmamıştım. 

Onun hataları ortadaydı. Benim hatalarım ortadaydı. Şimdiyse nasıl eskisi gibi olabileceğimizi çözemiyordum. Halbuki, laneti gerçekleştirirken umudum tam olarak bu olmuştu. Magnus, gözlerini açtığında her şey normale dönecekti. Ama ortada normal olan hiçbir şey kalmamıştı. Serenity haklı çıkmıştı ki, şu durumda bana yardım edecek yegane kişiyi de öldürdüğüm gerçeğiyle sınanıyordum.

Ortaya çıkan düşüncelerimin arasında saçma bir şekilde kahkaha atmaya başladığımda, sinirlerimin tahmin ettiğimden de daha kötü durumda olduğunu anladım. Derin nefeslerimin arasında kendimi toparlamaya çalışırken, zihnime yerleşen tek düşünce zaman oldu. Zaman bir şekilde Magnus ve benim için gerekliydi. Toparlanmak, eskisi gibi olmak, bir araya gelebilmek için...

Bir Ay Sonra

Pencereden içeri dolan şehrin hareketli sesiyle, gözlerimi aralarken derin bir nefes aldım. Harabeye dönen evimizden sonra, normal insanların arasına karışabilmek adına bir otel odasını kiralamışım.  

Üzerimde hala etkisini sürdürmekte olan büyünün, uyuşukluk etkisini hissederken sersem gibiydim. Yarı kapalı gözlerim ve henüz açılmamakta ısrar edem zihnimle zoraki bir şekilde yataktan uzaklaştım. 

Banyoya yürümemi sağlayan ölü adımlarım, aynanın karşısında son bulurken musluğu çevirdim. Yüzüme çarpan buz gibi suyun dinçleştirici etkisini beklerken, bir noktada pes ederek yeniden büyü yaptım. Başka türlü günlerdir, kendime gelmekte zorlanıyordum.

Uyuşukluğunu kaybeden bedenimle kendimi en azından fiziksel olarak iyi hissederken, her sabah yaptığım rutini tekrarladım. Magnus'u düşünerek onun yanına gitmeyi denedim.  Ama yaptığı lanetin gücü, ölüm getiren olarak beni bile gölgede bırakıyordu. Hala kimsenin yanına gitmesine izin vermiyordu. Benimse tek haber kaynağım Raphael olmuştu. En azından aralarında var olan bağ sebebiyle onların konuşmalarının bir kısmını öğreniyor, kendimi bir şekilde rahatlatabiliyordum. Yine de bu duruma daha ne kadar devam edebileceğimi bilmiyordum. 

Günler birbiri ardına geçerken zaman su misali akıyordu. Her ne kadar benim için oldukça yavaş olsa da bir ay tamamlanmıştı. Artık Magnus ile bir şekilde yan yana gelmemin zamanı değil miydi? 

Bir kaç defa Raphael'e benim hakkımda konuşması için ısrar etsem de, her seferinde aynı cevabı alıyordum. 

"Hala senin hakkında konuşmak istemiyor."

Konuşmak istemiyor.

Görmek istemiyor. 

Benimle ilgili olan hiçbir şeyi istemiyordu. Adıma bile tahammül edemiyordu. 

Sadece bazı zamanlar bedenimdeki sızılar ile Magnus'un varlığını hissetmeye devam ediyordum. Ama onun ne yaptığını bile bilmiyordum. Hissizliği devam ederken kendine zarar veriyor muydu? Bu tür sorular, içinde bulunduğum durumu daha da beter hale getiriyordu. Çünkü ortada verilecek bir cevap bile yoktu. Zihnimi daha fazla ele geçiren düşüncelerle derin bir soluk alırken, odaya geri döndüm. 

Rutinim haline gelen yaşamak için yapmam gerekenleri yerine getirirken hızlıca bir şeyler atıştırdım. Giyindikten hemen sonrada elime geçen telefonla Raphael'in numarasını çevirdim. Peri büyülerle sürekli onu rahatsız etmemden bıkmış durumdaydı. 

"Merak etmeye başlıyordum."

"Ne demek istiyorsun?"

"Her gün arıyorsun, Alec. Daha erken saatlerde aradığın oluyordu. Bugün geç kaldın."

"Eğer beni sakinleştirmek ya da vazgeçirmek için konuşmayı uzatıyorsan, bilgin olsun işe yaramıyor."

"Sende cevabı bildiğin soruları sorup duruyorsun, Alec. Senin yüzünden Magnus benimle de iletişimi kesmek üzere... Ne yapmalıyım? Ondan tamamen habersiz mi kalmamızı istiyorsun?"

"Yanıma gel."

"Ne?"

"Bu işi telefonda yapmayacağım, Raphael. Kimseye söyleme ve hemen yanıma gel."

"Alec..."

Sinirle telefonu kapattığımda derin derin nefesler alıyordum. Aslında bir an düşündüğümde, periye seçme şansı bile bırakmadan onu buraya getirebilirdim. Ama bir yanım daha sakin kalmam gerektiğini kendine hatırlatıp duruyordu. Bunun sebebi de, son bir kaç seferdir düşüncesizce verdiğim kararlar olmuştu. 

Yine de beklemek hala can sıkıcı bir durum oluştursa da, sonunda açılan portal ile rahatlayarak periye yaklaştım. En azından söz dinlemesi gerektiğini biliyordu. Ya da beni kırmak istemiyordu.  

"Raphael..."

"Kız kardeşin gardiyan gibi, Alec."

"Gene ne yaptı? Ondan uzaklaşıp Simon ile vakit geçirmeyi düşünmüyor musun? Madem ondan bu kadar şikayetçisin."

"Haklısın ama onun bir insan olduğunu unutuyorsun. Normal hayatına dönmeye çalışıyor. Kız kardeşinde kısmen aynı şekilde. Hem aramızdaki bağ yüzünden ona yalanda söyleyemiyorum."

Peri, sihirbaz bağının her zaman ikisi arasında daha rahat olduğunu düşünüyordum. Ama anlaşılan kız kardeşim, perisine fazla bağlı hissediyordu. 

"Genel olarak sizin bizden daha rahat olduğunuzu düşünmüşümdür."

"İkinizin arasındaki bağ kadar derin değil, yine de bu birbirimizi kandıracağımız anlamına gelmiyor, Alec. Sonuçta duygularımı hissediyor. Her neyse buraya Isabelle'den konuşmaya gelmedim. Benden ne istiyorsun? Geçen sefer Magnus'a senden bahsetmiştim, Alec. Sonuç olarak benimle iki gün konuşmamıştı."

Bu gerçeği anımsayarak geri adım atmayı düşünsem de bunu yapabileceğimi sanmıyordum. Artık onu görmek zorundaydım. 

"Biliyorum ama bu sefer benim yanımda konuşacaksın."

Raphael, birkaç adımla benden uzaklaştığında derin düşünceler içinde gibiydi. Yine de beni ikna etmesine izin vermeyecektim. Bugün Magnus'u görmek zorundaydım.

"Alec, cidden. Belki de Asmodeus'dan yardım almalısın. Ne dersin?"

"Bunu düşünmediğimi mi sanıyorsun? Magnus, babasıyla arasındaki aile bağını kapatmış. Bunu nasıl yaptığını Asmodeus'da anlamıyor. Tek şansım sensin. Sadece konuşmak istediğimi söyleyeceksin. Onunla konuşmak zorundayım. Sonrasında benden yine uzaklaşabilir. Zaten ona gücümle hiçbir şey yapamıyorum. O da bunun farkında olmalı. Lütfen Raphael."

Raphael, bir anlığına sessizleştikten sonra gözlerini kapattı. Bu bir şeyler denediğini gösterirken, nefesimi tutarak onu izledim. 

"Alec seninle konuşmak istiyor, Magnus. Bu kez ona izin veremez misin?"

-

"Bunu biliyorum. Bende yanınızda beklerim. Sadece bir kaç dakikalığına da olsa..."

Çatık kaşlarımla perinin hareketlerini izlerken sessizliğe gömülmesinin ardından, odaya açılan portal ile dondum. Magnus, bir adım atarak odaya geldiğinde, içimdeki dürtüye engel olamayarak ona doğru koştum. Ama sadece bir saniye sonra, çarptığım görünmeyen duvar yüzünden kendimi yerde buldum. 

"Gidebilirsin, Raphael. Yeterince açık olduğun için teşekkür ederim."

Magnus'un ne demek istediğini anlayamayarak ayağa kalkarken, Raphael'e baktım. İkisi, perinin bana gösterdiğinden daha fazla şey konuşmuş olmalıydı. 

"Ona burada olduğunu söylemiştim. Belki de kalmam daha iyi olabilir."

"Alec ile başa çıkabilirim. Raphael. Bizi yalnız bırak."

Raphael'in gidişiyle Magnus'a odaklandığımda, onun gittiği günden bile daha farklı olduğunu gördüm. Ona nasıl yaklaşmam gerektiğini bile bilemezken, aramızdaki mesafeyi bozmadan konuştum. Zaten yaydığı aura yüzünden hala aramızda görünmez bir bariyer olduğunu hissediyordum. 

"Magnus... Beni görmek istemiyorsun. Ama... Sence de artık konuşmamız gerekmiyor mu?"

Yüzünde hiçte alışık olmadığım ifadeyle, kollarını göğsünde birleştiren Magnus, dişlerini alt dudağına geçirdi. Hemen sonrada tamamen umursamaz bir tavırla konuştu. 

"Geçen zamanın yeterli olduğuna mı karar verdin?"

"Evet. Öyle değil mi?"

"Her şeyin kontrolünde olmasına çok fazla alışmadın mı? Sayende ölümüm bile benim ölümüm olmaktan çıkmış durumda..."

Duyduğum cümle ile anlık bir duraksama yaşarken, nefesimin kesildiğini hissettim. Haklıydı ve ben bu duruma verecek cevabı bile bulamıyordum.  

"Ölü kalmayı mı tercih ederdin?"

"Bilmiyorum. Belki de olması gereken buydu. Hiçbir şey hissetmiyorum."

"Aramızdaki bağ..."

Cümlem gördüğüm görüntü yüzünden kesilirken, yutkundum. Magnus, neden yaptığını anlamadığım şekilde elinde oluşturduğu hançeri aniden bacağına sapladığında, hissettiğim acı yüzünden inledim. Onun ise yüzünde tek bir mimik bile görmemiştim. 

"Magnus!"

"Ne var? Gördüğün gibi acıyı hissediyorsun. Bağımız hala duruyor. Ama benim için duygular gibi hislerde kayıp. Acı bile hissetmiyorum, Alec."

Bacağımdaki sızıyı görmezden gelerek öne doğru ilerlediğimde, Magnus'un el hareketi ile durdum. Magnus'un giydiği pantolon giderek daha fazla kızıla boyanırken, onun iyi olmasına odaklanmam gerekiyordu. 

"Tamam, ikna oldum. İyileştir kendini... Lütfen."

"Neden?"

Magnus, bıçağı bacağından sertçe çektiğinde kanla beraber hissettiğim acı katlanarak artıyordu. Ölüm getirenin gücüyle büyü yapmaya çalışsam da, bariyer büyü güçlerimin de ona ulaşmasına izin vermiyordu. 

"Acı çekmemi istiyorsan bana zarar ver, Magnus. Kendine değil."

"Endişelenme gerçekten ölmeyi istiyor olsam, çoktan intihar ederdim. Ayrıca istediğim zaman seni göreceğim, Alec. Sürekli olarak Raphael'i kullanmaktan vazgeçmelisin."

"Ya bir daha beni görmek istemezsen..."

"Sonucu bilemezsin. Buda senin sınavın olsun, Alec. Hoşçakal" 

Magnus, cevap vermemi bile beklemeden yarasını iyileştirdiğinde, geldiği hızla gitti. Benimse tepki verecek fırsatım bile olamadığımdan olduğum yere çöktüm. Ne yapacaktım? Gerçekten ne yapmalıydım?


〽Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro