Yenilenen Bağ
Bölüm yine tutku dolu anlara ev sahipliği yapıyor. Eğer okumaktan hoşlanmıyorsanız, son kısımdan devam edebiliriz.
Keyifli okumalar ♥
_Önceki Bölümden Kesit_
"Bunu kabul edemem."
"Söz hakkın yok, Liliana. Seninle ilgilenecek olan kişinin Magnus olacağına minnet duymalısın. Eğer ben olursam başına gelecekleri tahmin edebiliyor musun?"
Liliana, korku içinde duvara sinerken, Alec'in beni çekmesiyle kapıya doğru yürüdüm. Onunla ilerlerken bir yanım Liliana'a destek olmak istese de, kendimi durdurdum. Sonuç olarak asıl düşünmem gereken şey, Alec'e, Lilith'in ölümünün ardından olacaklardı.
Alec
Magnus'u benimle gelmesi için resmen peşimde sürüklerken, zihnimin içindeki düşünceleri susturmaya çalışıyordum. Bir yanım odaya geri dönmek ve ciddi ciddi peri kızını parçalara ayırmak istiyordu. Bu dürtüyü zoraki bir şekilde görmezden gelirken, yatak odasına geldiğimiz anda Magnus'u kendime çektim. Sıkıca sardığım bedeniyle, kokusunu derin derin içime çekerken sakinleşmeyi diliyordum. İçimdeki canavarı artık susturmak istiyordum.
"Alec... İyi misin?"
"Değilim."
Söylediğim tek kelimenin ardından başımı Magnus'un boynuna gömdüğümde, yapmak istediğim şey onu öpmekken, tenine geçirdiğim dişlerle onun acı dolu inlemesini duydum. Resmen hareketlerimi kontrol edemiyordum.
"Lanet olsun!"
Kendimi ondan uzaklaştırarak yatağın kenarına oturduğumda, yumruk yaptığım ellerimle başımı öne eğdim. Boynum acıyordu. Ama asıl canı yananın Magnus olduğunu biliyordum. Beden hareketlerim bile, tıpkı zihnim gibi kendini kaybetmeye başlarken, ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.
Bu şey, geçmişte bedenimi kontrol eden William'a benzemiyordu. Özünde olan şey, hala benimle ilgiliydi. Sadece kullandığı araçlar tamamen öldürme ve yok etme arzusuna göre değişiyordu. Gün sonunda ne olursa olsun herkes yok edilmeliydi.
Saçımdaki dokunuşlarla başımı kaldırdığımda, Magnus'un bana yansıyan sevgisiyle saçma bir şekilde gülümsedim. Bunu nasıl yapıyordu? Bu halime nasıl katlanıyordu? Ben bile kendime dayanamazken...
Bakışlarım Magnus'un morarmış boynuna takıldığında, dikkatim dağıldı. Biraz daha uzun tutsam onun kanını tadabilecek kadar sert ısırmıştım.
"Hala nasıl böyle davranabiliyorsun?"
"Ne demek istiyorsun?"
"Sevgini bu halimle hak etmiyorum, Magnus. Böyle değil... Kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Sanki dünyada iyi olan hiçbir şey kalmamış gibi hissediyorum. Herkesin hak ettiği tek şey ölüm. Daha fazlası değil."
Magnus, sessizliğe gömülürken saçlarımı okşadı. Bana yansıyan duygularında hiçbir değişiklik olmazken, sevgisini göstermeye devam ediyordu.
"Özünün ne olduğunu biliyorum, Alec. Beni severken nasıl olduğunu da biliyorum. Seni seviyorum. Bunu hiçbir şey değiştiremez."
"Emin misin?"
"Karamsar düşüncelerinin etkisindesin, Alec. Öncesinden farklı sayılmazsın sadece... Daha fazla sınırlarda geziniyorsun. Lanetleri bildiğim için durumun farkındayım, hepsi bu. Aslında... Bu kadar bile kendinde olman güçlü olduğunu gösteriyor."
"Buna artık güvenemiyorum."
Magnus'un eli yanağıma inerken, benim aksime onun güvendiği ortadaydı. Onu daha da yakınımda isterken, belinden kavrayarak kucağıma çektim.
Sadece içinde var olan sevgiye odaklanırken, kendi hislerimi bulmaya çalışıyordum. Liliana'nın yanına gitmeden önce sahip olduğum duygular geri gelse de, kızdan sonra her şey yeniden bozulmuştu.
Sanki tek bir etkiyle, tüm sevgi ve mutluluğun bedenimden çekildiğini hissetmiştim. Şu an her şeyi yeniden, hissetmek istiyordum.
"Sana ihtiyacım var, Magnus."
"Benimde sana..."
"Seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum, Alec."
Magnus benim hareket etmeme izin vermeden dudaklarıma eğildiğinde, öpüşmeyi başlatmasına memnun olmuştum. Diğer türlü ona yine zarar vermeye çalışmaktan korkuyordum. Şimdiyse birbirine uyumlu hareketlerimizle devam eden öpücüğün hissettirdikleriyle, gözlerimi sıkıca kapattım. İçime dolan sevginin, tüm karanlık arzulara galip gelmesini diliyordum.
Bedenimde dolanan sevgi dolu dokunuşlarla Magnus'a daha sıkı sarılırken, öpüşme son bulduğunda onun gözlerine baktım. Kahverengi gözlerinde gördüğüm duyguların içime işlediğini hissederken, Magnus'un boynuma gömülmesiyle dudaklarının temasını hissettim. Az önce benim yüzümden canını yaktığım noktayı, dudaklarıyla kutsarken kokumu içine çekiyordu. Tıpkı ona ihtiyaç duyduğum gibi, oda bana ihtiyaç duyuyordu.
Öpücüklerinin verdiği hissin güzelliğine uzun süre takılı kalırken, hafif itişi yüzünden yatağa uzandım. Tekrar öpüşmeye başladığımızda bedenimdeki baskıyı hissediyor, gideceğimiz noktayı çok iyi biliyordum.
Magnus'un tişörtümün altına giren dokunuşlarının ardından, onun hareketlerini izlemeye başladım.
Bakışlarını yüzümden çekmeden göğsümü çıplak bıraktığında, eğilerek tenimi öptü. Bunun bende getirisi, derinden gelen bir ihtiyaçla solumak oldu. Magnus'un parmak uçları bedenimde gezinmeye devam ederken, kendimi daha fazla tutamadığım için onunla yerlerimizi değiştirdim. Altıma aldığım bedenini, beden hapsine alırken tekrar boynuna gömüldüm. Bu defa onu gerçekten istediğim şekilde öpebilmiştim.
Dudaklarımın gezindiği teninin tadını daha fazla çıkarmak için emmeye başladığımda, Magnus'un saçlarıma asılmasını hissederek doğruldum. Bakışlarındaki tutkunun bir benzerini yaşadığımı bilirken, bedensel ihtiyaçtan öte duygulara odaklanmam gerektiğini bilerek yanağını okşadım.
"Seni çok seviyorum, Magnus."
Ondan cevap beklemediğim için dudaklarını öptüğümde, tişörtünü çekiştirdim. Çıplak tenine dokunurken, bir anlığına sabırsız yanımın devreye girmesiyle büyü yaptım. İkimizin de, üzerinden alınan kıyafetlerle her bir zerresini okşarken sonunda dudaklarını özgür bıraktım.
"Hissediyor musun, Magnus?"
"Evet. Bu hissi özlemiştim. Beni sevmeni..."
"Seni daha da fazla seveceğim, Magnus..."
Onun gözlerinin içine baka baka eğilirken yeniden boynuna gömüldüm. Bu kez bir kaç öpücüğün arasına bıraktığım ısırıkların canını yakmamasına özen gösterirken, onun beden titreşimlerini hissediyordum. Aşağı doğru kayarak göğsüne dudaklarımı bastırdığımda, dilimi teninde gezdirdim.
Her ne kadar onu tahrik etmek asıl niyetim gibi dursa da, derinlerde hissettiğim şey arzudan ziyade aramızda var olan aşkı hissettirmekti.
Beni kurtaracak, ona zarar vermemi engelleyecek olan duyguda buydu. Bunu kaybetmemem gerekiyordu. Zihnimin derinliklerindeki karanlığı yok sayarak tenini öpmeye devam ettiğimde daha da aşağılara ilerledim. Kasıklarına yakın olan bölgeyi dudaklarımın arasına alırken, bir elimle erkekliğini kavradım. Tahrik olduğunu belli eden şişkinliğe yaklaşırken, bir gözüm Magnus'un yüzüne odaklandı.
Bakışlarınki açlığı fark etmemek imkansızdı. Sadece bu manzaraya bakarak bile kasıldığını hissederken, ona gerçeğini yaşatmak istedim. Dudaklarımın arasına aldığım sertlikle, saçlarımda hissettiğim eller bir oldu.
"Alec..."
Onu duymazdan gelerek sertliğini emmeye başladığımda, kafa derime batan tırnaklarıyla hafifçe inledim. Magnus'un tüm beden hareketlerini kendiminmiş gibi hissederken ihtiyaçla kasılmalarımızın arasında, nefes alamadığımı hissediyordum. Aramızdaki bağın bizde oluşturduğu zevk her bir hareketimle misli misli artarken, sonunda kendimi geriye çektiğimde Magnus'un tamamen dağılmış görüntüsüyle karşılaştım.
"Devam eden kişi olmak ister misin?"
Magnus, hızla inip kalkan göğsüne elini yerleştirdiğinde, kendini kontrol etmeye çalışıyordu. Sonrasında da başını hızla iki yana salladı.
"Sana hala bir sözüm var, Alec. Devam edebilirsin."
Aklımdan geçen düşünceleri, Magnus'un dudaklarından duymaktan memnun olarak doğruldum. İçten içe hala ona sahip olan kişinin ben olmasını istiyordum. Bu yüzden de olmak istediğim noktayı nemli parmaklarımla kendim için hazırlarken, dakikalar içinde tek beden olmamızı sağladım. Şu an tamamen birleşen bedenlerimizle, ona sıkıca sarılırken hareket etmek bile istemiyordum. Sonsuza dek onunla bir olmak istiyordum.
"Sevgilim."
Bakışlarım Magnus'un gözlerine odaklanırken, onun güzel yüzünü izledim.
"Söyle, güzelim."
"Hareket etmeyecek misin?"
"Bir süre böyle kalmak istiyorum. Sadece seni hissetmek istiyorum."
Magnus, yanaklarımı kavrayarak beni kendine çekerken, dudaklarımızı birleştirdi. Fazlasıyla sevgi dolu öpüşmenin ortasında, alarm veren bedenime artık karşı gelemeyerek hareket etmeye başladım. Yine de hareketlerim öylesine yavaş ve tamamen hissetmeye dayalıydı ki, bunun sayesinde onu rahatça öpmeyi sürdürebiliyordum.
Nefeslerimiz kesilmeye başladığında, dudaklarını özgür bırakarak boynuna gömüldüm. Aynı anda hareketlerimdeki hız artarken, artık ikimizin de ihtiyacı olanı vermeye hazırdım. Bedenlerimizin tatmin olacağı ana dek Magnus'un bedenine sertçe sahip olmayı sürdürdüm. Yine de, arzumun hislerimin önüne geçmesine izin vermiyordum. Bedenlerimizin patlama noktasına geldiğini fark ettiğim anda, bir elimle yeniden Magnus'un erkekliğini kavradım. Okşamalarım, beden hareketlerime eş değer hale gelirken kasıldığımı hissediyordum. Neredeyse aynı anda sona gelirken, nefes nefese bir halde Magnus'un üzerine yıkıldım.
Kendimi bir kaç dakika içinde yatağın boş olan kısmına atarken, Magnus'u kollarımın arasına çektim. İkimizde nefes nefese tükenmiş hissederken tek bir kelime dahi etmiyorduk. Daha doğrusu buna ihtiyaç duymuyorduk.
Dünyada ikimizden başka kimse yokmuş gibi ona sarılmayı sürdürürken, bunun bir an gerçek olmasını istedim. Yine de asıl gerçekleri düşünürken, zihnime dolan düşüncelerle gözlerimi sıkıca kapattım. Magnus, bunu anlamış gibi yanağıma dokunduğunda uzun süren sessizliğimizi bozan kişi oldu.
"Karamsar düşüncelere dalma, Alec."
"Üzgünüm."
Magnus'un sevecen dokunuşu sürerken bakışlarımızın kesişmesiyle onu izledim.
"Az önce... Ruhumla seviştiğine yemin edebilirim."
"Bende öyle hissettim. Her bir zerrenin bana ait olduğunu..."
"Zaten öyle, Alec. Bedenim, ruhum hepsi sana ait."
Duyduğum kelimelerle yeniden mutlulukla gülümserken, Magnus'a daha da sıkı sarıldım.
Kollarımın arasında, çıplak bedenlerimiz tamamen temas halinde olsa da, hala çok daha fazlasını istiyordum.
"Gerçekliğe dönmek istemiyorum."
"Bende... Ama dönmek zorundayız, sevgilim."
"Yine de acele etmeyelim."
"Nasıl istersen."
"O halde devam edelim, Magnus."
"Devam etmek?"
Magnus'un şaşkın bakışları arasında onu yeniden altıma alırken, vakit kaybetmeden dudaklarını öpmeye başladım. Az önce aşk dolu yaşadığım tüm o anları tekrar ve tekrar yaşamak isterken, durmak istemiyordum.
〽〽〽
Magnus
Tamamen tükenmiş bir halde, nefesimi düzenlemeye çalışırken, gerçek anlamda nefes alamıyordum. Alec'in sırtıma değen soluklarını hissederken, onu yavaşça ittirdim. Ne kadar süredir yatakta olduğumuzu bilmiyordum. Bildiğim tek şey tamamen tükenmiş olduğum gerçeğiydi.
Başımı yatak çarşafına gömerek kendime gelmeyi denerken, kenara kaydım. Ama belimi saran kollarla durmak zorunda kalmıştım.
"Magnus uzaklaşma..."
"Hala doymadın mı?"
Alec'e dönerken, arzudan hiçbir şey kaybetmemiş bakışlarına bakarak yutkundum. Cevabını duymak istemiyordum.
"Yeter, Alec."
"Yetmez."
Konuşmamın ikna edici olmadığını anladığım anda uyuşan bacaklarıma inat yataktan uzaklaştım. Ayakta durmakta bile zorlanırken, şu an sadece banyo yapmak ve uyumak istiyordum. Başımı çevirdiğimde Alec'i dirseğini yatağa bastırmış, eliyle başını desteklerken gördüm. Yatakta uzanır hali tamamen umursamaz görünüyordu.
"Son seferde de kaçamamıştın, Magnus. Bence inat etmeden yatağa dön. Seni yakalarsam olacakları biliyorsun."
Başımı, iki yana sallarken derin bir soluk verdim. Geçen sefer olanları bende biliyorum. Yine de kaçma isteğimle banyoya doğru yürüdüm. Ilık suyun altına girerken yalnız olsam da, kısa sürede belimi kavrayan ellerle artık, yalnız değildim.
"İşte yakalandın."
"Alec."
"İçeri gidelim."
"Hayır."
"Banyoda da yapabiliriz."
"Alec, gerçekten..."
"İtiraz etme."
Alec'in itişiyle duvara yaslanırken, dudaklarımı öpmeye başlamasıyla yutkundum. Ona karşılık vermeyebilirdim ama içten içe aslında bunu yaşamayı da istiyordum. Sadece... Artık ona sahip olanın ben olmasını istiyordum.
Tutku dolu öpücüğün ortasında, Alec'in elini kasıklarımda hissederken inledim. Bedenimin tahrik edici tüm noktalarını ezbere bilirken, her birini özenle kullanıyordu. Bana da tahrik olmak dışında hiçbir çıkar yol bırakmıyordu. Onu omuzlarından kavrayarak kendimi geriye çektiğimde, yüzünü izledim.
"Devam etmek istiyorsan, artık bana izin vermelisin."
Alec, gözlerimin içine baka baka dokunuşlarını sürdürürken başını iki yana salladı.
"Hala sözüne devam etmeni istiyorum, Magnus..."
"Ama..."
Alec, işaret parmağını dudaklarıma yerleştirdiğinde, diğer eliyle erkekliğimi sertçe kavradı.
"Bir sonraki sefer senin olacak."
Ona inanıp inanmamak konusunda bir an düşünürken, Alec eğilerek kulak mememi dudaklarının arasına alarak fısıldadı.
"Bana güven..."
Bedenimi istediği gibi hareket ettirirken, yüzümü duvara çevirdi. Boynumda hissettiğim öpücüklerle, gerildiğimi hissederken, onun doyumsuz yanının bana karıştığını hissediyordum. Öyle ki, içime sertçe gömüldüğünde attığım çığlık canımın acısından ziyade, tamamen zevkin başımı döndürmesinden kaynaklıydı.
Alec'in hareketlerindeki sertliğe eş değer şekilde avuç içlerim duvara yaslanırken, uyguladığım güç yüzünden fayansların çatladığını duydum. Yine de bunu umursayacak durumda değildim. Alec, belimi sıkıca sararken boynumu emiyor ve diğer eli inatla sertliğimi okşamaya devam ediyordu. Tüm beden kontrolümü benden alırken, yapabildiğim tek şey verdiği zevki yaşamaktı.
Yarı kapalı gözlerimle banyoyu saran ışığı fark ederken bir anlığına, durdum. Başımı yan çevirdiğim anda Alec'in bedenini saran mavi ışığın, bedenime karıştığını fark ederken, resmen nefesim kesiliyordu.
"Alec..."
Bana bakan gözlerindeki değişimi gördüğümde, mavi rengin irislerini kapladığına şahit oldum. Darbelerinin sertliği biraz daha artarken, kalçamı sertçe sıkması ile neredeyse çığlık atarak inledim.
"Magnus..."
"Ne yapıyorsun?"
"Ne yaptığımı biliyorsun..."
Alec'in dudaklarıma uzanmasıyla onu öperken, ışığın bedenimi tam anlamıyla kapladığını fark ettim.
O andan itibaren tüm hisler, zevkin katlanarak artması kalp ritmimin hiç olmadığı kadar hızlanmasını sağladı. Neredeyse infilak edercesine kasılırken, tatmin olmanın verdiği boşluk hissiyle dondum.
İçimde hissettiğim sıcaklığın ardından Alec'in de rahatladığını anladığımda, kendime gelmeye çalışsam da az önceki görüntüyü hala çözememiştim. Bedenimdeki tüm tükenmişlik hissi yavaşça kaybolurken, Alec'in bedenimi çevirmesiyle yeniden ona döndüm. Yüzünde saf sevgiyi ve mutluluğu görmek endişelerimin üzerini örterken, ona sıkıca sarıldım.
"Artık banyo yapabiliriz."
Üzerime akan ılık suyun verdiği hisle geriye çekildiğimde, şampuana uzanan Alec'e baktım.
"Az önce büyümü yaptın?"
"Yorgunluğumuzun geçmesi içindi."
"Ondan bahsetmiyorum. Rünler, bedenin, mavi ışık..."
"Onun aramızdaki bağ olduğunu hissettim. Belkide rünler sayesinde seni kendime daha da derinden bağladım. Her zerreni hissetmek çok güzeldi, Magnus."
"Bir an kalp krizi geçireceğimi sandım. Tüm o hisler fazla yoğundu..."
"Bende farklı sayılmazdım. Ama merak etme, ölmene izin vermem. Sadece daha fazlasını hissetmek istedim."
Alec, dudaklarıma yaklaştığında onu tekrar öptüm. Şu an, sanki ölüm getiren tamamen ortadan kalkmış gibi görünüyordu. Bu halini, onun sadece sevgiyi hissettirmesini özlemiştim. Son zamanlarda sevgi olsa da, derinlerdeki karanlığını bende hissediyordum. Şimdi ise ortada karanlık yoktu. Sadece birbirimize karşı olan derin hislere sahiptik.
〽〽〽
Banyonun ardından kendimi fazlasıyla dinç hissettiğim için yatağa yönelmek yerine koltuğa oturdum. Alec de sanki aklında bir şey varmış gibi dolanırken, düşünceli görünüyordu.
"Ne düşünüyorsun?"
"Peri kızını... En azından bu kez onu düşünmek öldürme isteğimi uyandırmıyor."
"Karanlığını hissetmiyorum. Aramızda yaşanan bağ, lanetin etkisini azaltmış olmalı."
"Olabilir. Seni hissetmek gerçekten iyi geldi. Şimdi... İlk olarak babanla iletişime geçer misin?"
Alec'in isteği kafamı karıştırırken, yanına ilerledim.
"Onu istemiyordun."
"O yanımı şimdilik unutalım olur mu? Liliana, babana güveniyor gibi görünüyordu. Sizi konuşurken duydum."
"Doğru. Babamı öğrendikten sonra bana güvenmeye karar verdi."
"Bu yüzden Liliana ile ilgilenme işi onda kalsın. Ben Lilith'e ulaşmanın bir yolunu bulacağım."
"Tek başına değil."
"O yüzden babanı istedim, Magnus. O, peri kızıyla ilgilenirken, biz seninle Lilith'e ulaşacağız."
"Tamam bunu ayarlayabilirim."
Aile bağını kullanarak babama ulaştığımda, tüm olanları ona kısaca anlattım. Bu olanları yüz yüze anlatmaktan daha kolaydı. Konuşma bitiminden saniyeler sonrada, babam oturma odasına açılan portalla ortaya çıktı.
Onu gördüğüm anda yanına ilerlerken, babamın bakışları Alec'in üzerine odaklanmış durumdaydı. Alec ise rahatsızlıkla başını çevirirken, derin bir soluk verdi.
"Magnus, sana olanları anlatır."
"Çoktan anlattı. Sadece aradaki farkı kendim görmek istedim. İyi misin?"
"Evet. Lanet bir anlığına beni ele geçirdi, diyelim. Madem her şeyi biliyorsun, plandan da haberdar olmalısın."
"Evet."
"Güzel. O halde peri kızı ile ilgilen. Gidelim, Magnus."
Alec'in soğuk bakışlarını fark etmek sebepsizce gülümsememi sağlarken, bu hali ilk konuşmalarımızı hatırlattı. Şu an gerçekten de kendi gibiydi. Sadece sevdiklerine yakın, diğer herkese soğuk bakışlar atan, Alec.
"Yardımın için teşekkür ederim, baba."
"Dikkatli ol, Magnus. Bahsettiğin kadar dengesizse..."
"O konuya hiç girmeyelim."
Babamı geride bırakırken çoktan bahçeye çıkan Alec'in yanına yürüdüm. Düşüncelerini fark ederken, elini tuttum.
"Karamsarlık yok."
"Baban senin için endişeli."
"Önceki halini gördüğü için."
"Sen endişeli değil misin?"
"Daha çok senin için endişeliyim. Ayrıca bu muhabbeti yapmayalım, Alec. Aklındaki plana geçelim. Lütfen."
"Tamam."
Alec'in elimi daha sıkı kavramasıyla bahçede bulunan en yaşlı ağaca doğru yürüdük. Yerde serili olan örtü dikkatimi çekerken, ne olacağını anladığım için ona uyum sağladım. Alec, ağaca yaslandığında bedeninden yayılan mavi parlaklığın etrafımızı sarmasına şahit oldum. Sanki bu ışığı bir kalkan gibi bizi koruması için kullanıyordu.
"Planın ne?"
"Lilith'e ait rünü biliyorsun. Ona dokun ve gözlerini kapat, Magnus. Onu nasıl bulduysak, aynı şekilde iletişim kurmak içinde işareti kullanmak istiyorum."
"Anladım."
Alec'in istediği her şeyi yerine getirirken gözlerimi sımsıkı kapattım. Sadece saniyeler içinde ruhumun bedenimden çekildiğini hissederken, neler olacağını sabırla bekledim. Çok geçmeden kendimi çok farklı bir noktada bulduğumda, Lilith ile göz göze gelmiştim. Ama bir tuhaflık hissediyordum. Alec'in varlığını yanımda hissetmek yerine tamamen o olmuş gibiydim. Kendimi onun bedeninde olduğum gerçeğinden uzaklaştırmaya çalışırken, olanları üçüncü bir kişi gibi Alec'in bedeninde izliyordum.
"Lilith"
"Sonunda karşıma çıkacak cesareti bulabildin demek... Bana gönderdiğin kuklaları öldürmek zevkliydi."
"Tahmin edebiliyorum. Senin sayende, Liliana'a acı vermekte bana zevk verdi."
"Ne demek istiyorsun?"
"Değerlini kaybettiğinin farkında bile değil misin, Lilith?"
Alec'in duygu değişimlerini hissederken lanetin ortaya çıkışına şahit oldum. Yeniden ölüm getirenle bütünleşiyordu ve ben hiç bir şekilde engel olamıyordum. Alec'in ölüm kokan kahkahası kulaklarımda yankılanırken, Lilith'in bakışlarındaki korkuyu gördüm.
"Ona ne yaptın?"
"Düşünelim. Kristallerini teker teker kırdım. Her çatlama sesinde kulağıma dolan çığlıklarının verdiği zevki en iyi sen tahmin edersin, Lilith. Tıpkı William'ın kemiklerini teker teker kırdığın o an gibi... Harika bir zevk yaşadım."
"Bunu yapmış olamazsın."
Alec'in kahkahası yeniden kulaklarıma dolduğunda yumruk yaptığı elinin ardından oluşan görüntüleri gördüm. Tıpkı Lilith'in endişeli bakışları gibi bende olanları izliyordum. Liliana olanları anlatırken her şeyin bu kadar korkunç olduğunu düşünmemiştim. Ama gördüğüm şeyler gerçekten korkunçtu. Alec, diz çöktürdüğü peri kızının hareketlerini engellerken söylediği şekilde teker teker kristallerini kırıyordu.
"Bu kanıt yeterli mi? Ama merak etme, henüz ölmedi. Öyle kalmaya devam etmesi içinse..."
"Ne istiyorsun?"
"Onunla yer değiştirmeni... Bunu yapabilir misin? Kızının yaşaması için kendi sonsuz hayatından vazgeçebilir misin?"
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro