Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Yeniden

Yapabildiğim zaman sık bölüm atmayı çok seviyorum. Umarım bölümü seversiniz. 

UYARI: Bölümün ikinci kısmı tutku ve arzu dolu oldu. Okumak istemeyenler için ufak bir uyarı notu bırakıyorum. 

Keyifli okumalar.


_Önceki Bölümden Kesit_

Birbirlerine sarılı iki kardeşin görüntüsünü zihnime kazımak istercesine onları izlerken, Alec'in duygularına ve her ikisinin yüz ifadesine baktım. İkisi de uykularında gülümseyerek birbirlerine sarılı haldelerdi. Alec'in ise içinde tüm karamsar duyguları yok olmuştu. İçinde oluşmaya başlayan saf sevgiyi korumak için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz verirken, bu anı ölümsüzleştirmem gerektiğini düşündüm.

Yaptığım büyü, ikisinin resmini çerçeveli bir hale getirirken, onu yatağın baş ucunda bulunan komodinin üzerine bıraktım. Hemen sonrada geldiğim gibi sessizce odadan ayrıldım.

  

Alec

Tatlı karamel kokusu burnuma dolarken kollarımın arasındaki bedeni daha sıkı sardım. Bu kokuyu ve bende yarattığı hissi çok özlemiştim. Çocukluk anılarımı canlı tutan koku, zihnimi geçmişe götürdüğünde uzun zamandır düşüncelerimde yer etmeyen Max'i düşündüm. Onun kaybının ardından yaşadıklarım ve verdiğim onlarca zararın etkisini hala yaşıyor olsam da, zaman hepsini bir şekilde geri bırakmama da sebep olmuştu. Özellikle son bir yıl içinde yaşadığım onlarca şeyin ardından, toparlanmayı zor olsa da başarmıştım.

Tüm felaketlere rağmen hala gülümseyen yüzümle, güçlü olduğumu hissetmekse güzeldi. Bunun büyük bir kısmını ise adını bile anmak istemediğim kişiye borçluydum. Getirdiği onlarca felakete rağmen, bir şekilde kurtuluşu bana veren kişide o olmuştu. 

Isabelle, kollarımın arasında dönüp gözlerini kırpıştırdığında, şaşkınlığı yüzüne yerleşmiş olsa da bu asıl mutluluğunu gizleyemiyordu. Onun gülen gözlerine bakıyor olmak bile mutlu olmam için yeterli oluyordu. 

"Biz..."

"Evet, Izzy."

"Sonunda abime sarılarak uyumak o kadar güzel geldi ki..."

Isabelle, narin kollarıyla bedenimi daha sıkı sararken, yanağıma bir kaç tane öpücük kondurdu. Baskısı can yakıcı olmasa da, nefes almama engel oluyordu. 

"Izzy, beni boğmaya mı çalışıyorsun?"

"Şey... Galiba heyecan yaptım. Ayrıca dün gece yine bana bir saat nutuk çektin. Sonuç olarak haklı çıktım."

Kız kardeşimin gevşettiği kollarından kurtulduğumda derin bir nefes alarak gülümsedim. Birlikte uyuma fikrine uzun dakikalar karşı çıkmış olsam da, sonunda onun isteğini yerine getirmek zorunda kalmıştım. Çünkü yaptığı açıklama bana mantıklı gelmişti. Geçmişte çift kişilikli yanımın aksine şu an geride sadece ben vardım. 

"Evet, haklı çıktın. Artık ben... Tamamen benim ve kendimi kaybetmiyor gibi görünüyorum."

Bu düşünce geçmişte ona verdiğim zararı hatırlatırken, yanağımdaki dokunuşla şimdiki zamana geri döndüm. 

"Hey... Dün bir anlaşma yaptık, Alec. Yaşananlar ne olursa olsun, düşünmeyi bırakıyorduk. Geçmiş geçmişte kaldı ve şimdiyle, geleceğe odaklanıyoruz. İlk dakikada sözünü çiğnemeye kalkma."

Isabelle'i onaylayarak başımı aşağı yukarı sallarken, onun güven veren bakışlarına odaklandım. Neredeyse saatlerce yaptığımız sohbetin sonrasında, bir sürü yeni karar vermiştik. Onları bir an evvel, söz verdiğim şekilde uygulamaya başlamam gerekiyordu. 

Ben düşüncelere dalarken, Isabelle'in bakışlarının bir noktaya odaklandığını gördüğümde başımı çevirdim. Komidinin üzerinde bulunan resim çerçevesin fark ettiğimde, Izzy üzerimden uzanarak çerçeveyi aldı. Hemen ardından da tekrar göğsüme başını yerleştirdi.

"Bunu kimin yaptığını biliyoruz öyle, değil mi?"

Zaten tek bir tahminim vardı ve ondan başkası olamazdı. 

"Evet."

"Seni çok seviyor, Alec. Bazı şeyleri aşmanız gerekiyor olsa da, bu aşkınızın sürmediği anlamına gelmiyor. Sende onu hala çok seviyorsun."

"Dün gecede anlattım, Izzy. Sevgimden şüphe etmiyorum. Olan onca etkiden sonra Magnus ve William konusunu bile bir noktada kabul edebilirim. Ama onu öldürdüğüm gerçeğiyle ne yapacağım? Lanet yüzünden saatli bir bombadan farkım yok."

İster istemez asılan yüzümle, Isabelle'in göğsümdeki baskısını hissettim. 

"Etkinin sevgiyle üstesinden gelinebildiğini söyledin. Sevgi ve bağlılığınızdan vazgeçmediğin sürece ikinize bir şey olmayacak. En azından buna güvenmen gerekiyor. Diğer türlüsünü düşünmek istemiyorum."

"Onu çok fazla ittim, Izzy."

"Evet. Bu konuda sana bir şey söylemem. Yaptıkların anlaşılır. Öfkeliydin, kırgındın ve her ne kadar etkilerden haberimiz olsa da, böyle bir durumu kaldırmak kolay değil. Sadece zamana bırakmanız gerekiyordu. Belki de gereken zaman geçmiştir. Sonuçta her ikinizde kırılma noktalarınızı yaşadınız."

"Haklısın."

"Her zamanki gibi."

Yatakta doğrularak Isabelle'in yanıma yatmasını sağladığında, burnunu sıktım. Kendini beğenmiş hallerini bile özlemiştim. 

"Şımarık."

"Gıcık."

"Burnumu rahat bırak."

Burnunu biraz daha sert sıktığımda, Isabelle'in dil çıkarmasıyla kendimi geriye çektim. Sonrasında yataktan uzaklaşırken, kardeşimde birkaç adımla yanıma geldi. 

"Sanırım artık gitme vaktimiz geliyor. Ölüm getiren görevini bitirdiğinde, birlikte geçirebileceğimiz daha çok zamanımız olacak."

"Doğru."

"Ama onun öncesinde, söz verdiğin gibi Magnus ile ilgilenmeye başla. Bence bir araya geldiğinizde her şey çözülmüş olacak."

"Sana uyacağız küçük hanım. Sonuçta bir söz verdim. 

"Ve sen her zaman sözlerine sadık kalırsın."

"Doğru."

İkimizin gülüşleri, içeriden gelen seslerle bölünürken, meraklı bakışlarla odadan ayrıldık. 

  

Herkes çoktan uyanmış, oturma odasındaki büyük masanın başına gelmişlerdi. Ama gürültünün asıl sebebi Jonathan ile Jace'in birbirlerine bağırıyor olmasıydı. Konuyu ise sadece bir kaç kelimeden anlamak mümkündü. 

"Sana hala güvenmiyorum, Jonathan."

"Kız kardeşin bana güveniyor, seninle konuşmama bile gerek yok Jace. Ayrıca sizin için daha ne yapmamı istiyorsun?"

"Bilmiyorum. Sadece bana güven vermiyorsun."

"Jonathan'ı seviyor olmasam da, bence de haklı. Durumu fazla abartmıyor musun, Jace? Hem güvende olmanızın en büyük sebebi hala o."

Magnus'un kelimelerinin ardından, Jace daha büyük bir öfkeyle bağırmaya başladı. 

"Sorun güvende olmamız değil. Bir gün Izzy'i çok üzecek. Tıpkı senin Alec'i üzdüğün gibi..."

Magnus'un, kardeşimin sözleriyle incinen kalbini hissederken bir kaç adımda yanına ilerledim. Jace'in bazı konuları her sinirlendirdiğinde dile getirmek gibi huyu vardı. Bu da çoğu zaman can sıkıcı oluyordu. Yine de ası sebebi, hissetmekte zorlandığı güven duygusuydu. Tıpkı benim gibi onunda güvenle ilgili büyük sorunları olmuştu. Ailemize ilk katıldığı zamanlarda, annemin onunla uzun süre ilgilenmesi gerekmişti. 

"Güvenmeyi öğrenmen gerekiyor, Jace. Jonathan'ın neler yaptığını ve kimden vazgeçtiğini hepimiz biliyoruz."

Sözlerim Jace'in yüzündeki ifadeyi değiştirmezken, öfke kusmaya devam ediyordu.

"Yine aynı konu. Babasını hiç sevmiyordu, zaten. Bunun için ona teşekkür mü etmem gerekiyor?"

"Bunun sevgiyle alakası yok, Jace. Aynı zamanda benim babamdan da bahsediyoruz. Abimin yaptıklarını kabul etmen gerekiyor. İkinizin arasında kalmaktan cidden yoruldum. Sevgilim ve sihirbazım olman, abime yaptıklarını görmezden geleceğim anlamına gelmiyor."

Clary kızgınlıkla, odadan ayrılırken, Jace peşi sıra onun arkasından gitti. Jonathan'ın ciddi ve kararlı ifadesini görürken, aynı zamanda bir abi olarak, Clary'i düşündüğünü hissedebiliyorum. 

"Jace ile adam gibi konuşsam iyi olacak. Daha kaç kez konuşmamız gerek bilmiyorum. Ama bu tavrı en çok Clary'i üzüyor."

"Bende seninle geleyim."

Isabelle ve Jonathan'da odadan ayrılırken, koca odada sadece dört kişi kalmıştık. Magnus, hüznünü kendi içinde yaşarken, benim konuşmama bile fırsat vermeden yatak odasına gitti. Bense ne yapacağımı bilemez bir halde, Raphael'e baktım. 

"Jace ve Jonathan hep böyle mi davranıyorlar?

"Genel olarak. Onlarla uğraşma işi de Isabelle'e ve otomatikman bana düşünüyor."

Kendime verdiğim sözlerde önceliğim Magnus olduğundan, Jace'i şu an düşünmek istemiyordum. Hem Isabelle yanında olduğu sürece benim orada olmama gerek bile yoktu. 

"Anladım. Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Ne istersen, Alec."

"Diğerleri geldiğinde, gidebileceklerini söyler misin? Magnus ile yalnız kalmak istiyorum. Sonrasında hala bitirmemiz gereken uzun bir liste var."

"Sonunda iyi olacak mısınız?"

"Deneyeceğiz."

"Buna sevindim."

  


Kendime bir iki dakika verdikten sonra Magnus'un bulunduğu odaya girdiğimde, onu yatağın kenarına oturmuş bir halde buldum. Gözlerindeki pişmanlık ve üzüntüyü hissederken, beni gördüğü anda zorsa olsa gülümseye çalışmasını izledim. Varlığımla birlikte tamamen sevgiye odaklanmaya çalıştığını hissediyordum. Tıpkı dün benimle ilgilendiği her anda yapmaya çalıştığı gibi...

Ona benzer bir gülümseme verirken, bir kaç adım sonrasında yanına oturdum. Gereksiz bir sessizlik ortamı ele geçirirken, konuşan ilk kişi Magnus oldu. 

"Kendini nasıl hissediyorsun? Isabelle ile vakit geçirmek iyi gelmiş olmalı."

"Evet, geldi. Resmimizi çerçeveletmişsin. Bizi o halde görmek, hoşuma gitti."

"Güzel görünüyordunuz."

Yeniden kısa bir sessizlik oluştuğunda ise bunu bozan kişi ben oldum. 

"Peki sen nasılsın? Jace bazen... Aslında çoğu zaman boş boğazlık yapabiliyor."

"İyiyim. Sonuçta Jace'i tanıyorum. Hem, ailen senin için burada onlarla vakit geçirmeye devam edebilirsin. Büyümüz hala aktif halde."

"Biliyorum. Büyüyü üstlenen kişi olarak hissedebiliyorum, Magnus. Sadece... Olmak istediğim yer içerisi değil."

Magnus, başını aniden bana çevirdiğinde bakışlarında tamamen şaşkınlık hakimdi. Ondan o kadar uzun süredir kaçırıyordum ki, bu hali anlaşılır gelmişti. Aralanan dudaklarından başta tek bir kelimenin çıkmaması yüzümdeki gülümsemeyi genişletirken, ona bakmayı sürdürdüm. 

"Sen... Gerçekten... Bura da..."

Magnus'un kekelemesini, işaret parmağımı dudaklarına yerleştirerek kestim. Şu an sadece beni dinlemesini istiyordum.

"Dün konuşma hakkı sendeydi. Şimdide dinlemesi gereken kişi olacaksın."

Sessiz kabullenişiyle, parmağımı dudaklarından çekerken dizlerinde bulunan ellerini kavradım. Ellerimizin arasında geçerek birleşen parmaklarımızla, Magnus'un şaşkınlığı sürerken onu daha fazla meraklandırmak istemedim. 

"Aramızda olanlar, yaşadığımız her şeyin bir açıklaması olduğunu kabul ediyorum. Lanetler ve bağlar istemesek de bizim gerçeklerimizi oluşturuyorlar."

"Alec, ben gerçekten..."

"Sessiz ol, lütfen. Açıklama duymak istemiyorum. Yeterince dinledim, Magnus. Seni kalbimin affetmesine hala zaman var. Yine de bu seni sevmediği anlamına gelmiyor. Seni hala çok seviyorum, Magnus. Sevgimi hissettiğim ilk günkü gibi. Bu yüzden de artık soğukluk hissetmek istemiyorum. Senden kaçmakta istemiyorum. Birlikte olmaya devam etmek istiyorum. Önceden olduğu gibi..."

 "Benimde olmasını istediğim, tek şey bu, Alec. Sana korkmadan yaklaşmayı ve sevgimi göstermeyi o kadar çok özledim ki... Seni çok seviyorum. Sadece korkuyorum."

"Korkma. Artık bunu yaşamaya hakkın var. İkimizin de öyle..."

Sağ elimi kaldırarak Magnus'un yanağına yerleştirdiğimde, onu kendime doğru çektim. Yumuşak öpücük bile kalp atışlarımızın hızlanması için yeterli olurken, birbirine karışan duygularımızla gülümsüyordum. Bu hissi, duygularımızın birleşerek çoğalmasını bile özlemiştim. Bu düşünceyle öpücüğün kontrolünü ele alarak biraz daha sert öptüğümde, Magnus'u bedenini kavradım. 

Kucağıma yerleşen bedeniyle, öpüşmemiz bir al olsun bölünmezken dudaklarıma sürtünen dişlerle inledim. Acının karşılığını Magnus'un kalçalarını sertçe sıkarak verdiğimde, nefesimiz kesilerek birbirimizden ayrıldık. 

Magnus'un parıldamaya başlayan gözleri ve kızaran dudaklarına bakarken, içimdeki dürtülere teslim olmuş haldeydim. Onunda benden farklı yoktu. Aramızdaki bağ yüzünden kelimelere ihtiyaç duymuyordum. Bu yüzden de tek bir kelime etmeden ona yaklaştığımda, onun omuzlarımı sertçe kavraması yüzünden, öpmeyi başaramamıştım.

"Ailen hala burada, Alec."

"Bunun bizi durdurması mı gerekiyor?"

"Ama..."

Magnus'un itirazını tamamen görmezden gelerek yan döndüğümde, bedenini altına aldım. Ona da kendime de uzun bir süre ceza vermiştim. Şimdiyse istediğim tek şey onu hissetmekti. Ve buna Magnus'un kendisi de dahil engel olamazdı. Daha doğrusu engel olacağını düşünmüyordum.

Hırsla yeniden dudaklarını öptüğümde, anında aldığım karşılık yanılmadığımın kanıtı gibiydi. Dudaklarının tadında adeta kaybolurken, nefessiz kalarak çenesine ilerledim. Sert öpücüklerim çenesinden boynuna doğru ilerlerken, bedenine hakim olduğumu uyguladığım baskı ile gösteriyordum. Tenine geçirdiğim dişlerle, inlemeleri kulaklarıma dolarken kulağına doğru fısıldadım. 

"Kimin baskın olduğunu hissediyorsun öyle değil mi, Magnus?"

Ondan cevap beklemeden, bedenlerimizin arasına sızan elim erkekliğini kavradığında, ondan kazandığım inlemeyle kesilen nefesinin oluşturduğu boğuk sesi duydum. 

"Sensin..."

Baskımı biraz daha arttırarak, boynunu emerken Magnus zevkle saçlarımı çekiştiriyordu. En başta onu yavaş yavaş soymayı düşünsem de, sabırsız yanımla büyü mırıldanmaya karar verdim. Kısa sürede dokunuşlarım çıplak tenini bulurken, dudaklarım göğsüne doğru ilerledi. 

Göğüs ucunun etrafında dolanan dil darbelerimde, Magnus'un göğsü daha hızlı inip kalkarken çaresizce mırıldanmaya başladı. 

"Bu adil değil."

"Neden?"

"Sen hala giyiniksin."

Magnus'un göbeğine doğru ilerleyerek dişlerimi geçirdiğimde, onun yataktan sıçramasına sebep olarak gülümsedim. Kendimi soymak için büyü yapmamış olsam da, onun büyüsü çıplak kalmamı sağlamıştı. Magnus, çıplak bedenimi bacaklarının arasına alırken, saçlarımdan çekiştirerek yeniden öpüşmeye başlamamıza sebep oldu. 

Nefes kesen öpüşmemiz ve birbirine tamamen temas eden bedenlerimizle çabucak tahrik olduğumu hissederken, hafifçe üzerinde doğruldum. Karşılaştığım bakışlar Magnus'un benden farksız olduğunu gösterirken, daha fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Yavaşça eğilerek kaslı göğsünden kayarak, dilimle kasıklarına doğru ilerledim. Erkekliğine değen dudaklarımla, Magnus'un kasıldığını hissederken asıl etkiyi parmağımla uyguladığım baskı ile gerçekleştirdim. 

Magnus, çaresiz bir şekilde saçlarımı kavrarken, onu erkekliğine değen dudaklarım ve deliğine yaptığım baskıyla çılgına çeviriyordum. Ağzıma bıraktığı tadın etkisi altına girerken, giderek artan inleme sesleri daha da tahrik edici oluyor. 

"Alec... Alec..."

Dudaklarımın arasında giderek irileşen erkekliğiyle, Magnus daha da kasılırken, tırnaklarını saç derime batırdı. Buna karşılık onu daha hızlı ve seri şekilde emerken, çabucak tahrik oluşu daha da memnun olmamı sağlıyordu.  

"Alec... Ben... Ah... Dur."

Neredeyse boşalmak üzereyken kendimi geriye çektiğimde, tamamen dağılmış bedeninin üzerine uzandım. Tatmin olduğu anı, tamamen birleşen bedenlerimizin ardından yaşamasını istiyordum. Bu düşünceyle, tek bir tek bir hamlede sertçe bedenine sahip oldum. İlk uyguladığım baskıyla birlikte, göbeğime bulaştırdığı ıslaklığa gülümserken soluklarımı Magnus2un yüzüne üfledim.

"Hızlı oldu."

"Senin yüzünden... Dudakların..."

"Sorun değil. Gecemiz uzun sevgilim."


Magnus'un dudaklarını yeniden öpmeye başladığımda, kalçamı hareket ettirmeye başladım. Uzun zamandan sonra hissettiğim bu zevkin çabucak bitmemesi için resmen kendi sınırlarımı zorluyordum. Oldukça yavaş hareketlerimin arasında, Magnus'un eşsiz kokusunu ciğerlerime doluyordu. Ellerim, ezbere bildiği teni daha fazla hissetmek için dokunuşlarını sürdürürken, benzer dokunuşların tenimde yarattığı mutluluğu hissediyordum. 

Bir süre sonra öpüşmelerimiz küçük temaslara dönüşürken, kendimi hafifçe geriye çekerek aşık olduğum adamın gözlerine baktım. 

"Seni seviyorum, Alec."

"Bende seni seviyorum, Magnus."

Tamamen ter kaplı bedenlerimizle ikimizde birbirimizi seyrederken, Magnus'un tırnaklarını tenine bastırmasıyla inledim.

"Artık hızlanmalısın."

"Yavaşlığı sevmedin mi?"

"Güzel ama artık işkence gibi geliyor. Ah..."

"Benim içinde aynısı geçerli."

Konuşmalarımızın ardından baskımı sertleştirdiğimde, giderek hızlanan bir ritimle bedenine sahip olmaya başladım. Tekrar birleşen dudaklarımız, hızlı ritim yüzünden birbirinden ayrılsa da, soluklarımız birbirine karışmaya devam ediyordu. Sonunda kendimi zevkin puslu etkisine teslim ederken, Magnus'un ismini mırıldanarak tatmin oldum. Hemen ardımdan Magnus'un zevk dolu inlemesini duyarak, göbeğimdeki ıslaklığı hissettim. O an tamamen hareketsiz bir halde üzerinde kalakalmıştım. 

Kendime birkaç dakika tanıdıktan sonra, yatağın boş olan kısmına uzanırken, Magnus'u kendime çekerek sıkıca sarıldım. İkimizin de ne konuşacak nede hareket edecek hali kalmadığından sadece soluklarımızı dinliyorduk. Ama çok geçmeden, kapının hemen yanından gelen sesle kaskatı kesildik.

"Sözünü tutmana sevindim, Alec. Size mutluluklar. Artık gönül rahatlığıyla gidebilirim."

Magnus ile birbirimizin yüzüne bakarken, yine ilk konuşan o oldu. 

"Kapı kilitli değil miydi?"

"Bilmiyorum."

"Kilitli olsa da, bu evde o kapıyı açabilecek en az üç kişi var zaten."

"Onlara gitmelerini söylemiştim."

"Anlaşılan gitmemişler ve biz..."

Evin içinde açılan portal sesiyle ikimizde sessizleşirken, içinde bulunduğumuz durumu boş vererek ona sarılmayı tercih ettim.

"Her neyse duymaları umurumda değil. Sevgilimle ne yaptığım beni ilgilendirir."

"Sorun etmiyorsun."

"Bir şeyleri sorun etmeyi çoktan bıraktım, Magnus. Ayrıca madem yalnız kaldık. Daha gürültü şeyler yapmak ister misin?"

"Ha?"

Magnus şaşkın yüz ifadesiyle, yeniden altıma aldığımda bileklerini kavrayarak yatağa bastırdım. Dudaklarımın arasında aldığım dudakları arsızda emerken, tek yapmak istediğim tüm gece hatta sabaha dek onunla bir olmaktı. 


〽 Bölüm Sonu



Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro