Yankı
_Önceki Bölümden Kesit_
"Ne oldu? Isabelle'e bile söylemeden buraya geldim. Magnus nerede?"
"Şey... O... Odada..."
Raphael, kesik kesik kelimelerimi tamamlamama izin vermeden odaya geçtiğinde, onun peşinden ilerledim. Gerçeği kendi gözleriyle gören perinin ne tepki vereceğini beklerken, yüzüme yediğim sert tokatla hiçbir şey diyemedim.
"Onu sonunda yok ettin. Ölürdün. Mutlu musun?"
Alec
Yanağımdaki sızıyı tamamen göz ardı ederken, Raphael'e cevap vermeyi bile istemedim. Ne diyebilirdim? Mutlu değildim. Mutlu olmayacaktım. Magnus tekrar nefes almaya başlamazsa, mutluluğun hayatıma dahil olacağından bile şüpheliydim.
Düşüncelerimi susturup periye döndüğümde, onun Magnus'a odaklanarak yatağa yaklaştığını gördüm. Elini yavaşça Magnus'un soluk tenine değdirirken, iç çekişlerini duyabiliyordum. Yüzünü görmüyor olsam da, ağladığından emindim. Dolan gözlerimle ona eşlik edecek hale gelirken, yutkundum. Dağılmak istemiyordum.
Kısa süre sonra da, Raphael, sesindeki öfkenin silikleşerek hüzne dönüştüğünü hissederken, fısıltı şeklindeki sesini duydum.
"Bunu ona nasıl yapabildin? Magnus... O... Seni seviyordu... Sende öyle..."
Duyduğum kelimelere karşılık boğazım oturan yumru yüzünden, bir an yutkunamadım. Sadece, "Ben..." diyebilmeyi başarsam da, düzgün bir cümle bile kuramıyordum. Saniyeler dakikalara dönüşmeye başlarken, Raphael'in başını çevirmesiyle göz yaşı kaplı yüzüyle, karşı karşıya kaldım. Benimde ondan farklı olmadığımı gördüğünden tekrar konuştu.
"Söylesene... Bunu nasıl yapabildin?"
"Lilith'i öldürdük."
Aniden dile getirdiğim cümleye karşılık Raphael, büyük bir şok geçirirken sadece tek bir kelime edebildi.
"Ne?"
Onun bu halini geçirmek için uzun uzun açıklamalar yapmam gerekiyordu. Ama işin gerçeği şu an olanları konuşmak istemiyordum. Magnus'u geri getirecek bir yol bulmak istiyordum. Bunu tek başıma yapamayacağımı anlamışken, lanetin haklı çıkmasından ölümüne korkuyordum.
"Cadı öldü. Nasıl ve neden sorularına lütfen başlama. Şu an önemli olan tek şey, lanet yüzünden Magnus'u kaybetmiş olmam. Saatlerdir güçlerime rağmen onu hayata döndürmenin bir yolunu bulamadım. Bu yüzden buradasın. Bana yardım etmelisin. Onu geri getirmek için herhangi bir büyü mutlaka olmalı."
"Böyle bir şeyi yapabilmen mümkün mü?"
Raphael, büyü ile uzaktan yakından alakası yokmuş gibi konuşurken, kaşlarım çatıldı. Belki de hala yaşadığı şok yüzünden böyleydi. Yine de bir an önce kendine gelmek zorundaydı.
"Bunu bana mı soruyorsun, Raphael? Sen perisin. Büyüleri anlatacak kişinin sen olması gerekiyor. Ben değil..."
"Şu an pek mantıklı düşünemiyorum. Magnus'u gerçekten öldürdün."
Kafamı iki yana şiddetle sallarken, bunu kabul etmek istemiyordum. Onun ölmesini istememiştim. Ama lanetin onu almasına engelde olmamıştım.
"Öyle değil... Bunu isteyerek yapmadım. Yine de olanları sana uzun uzun anlatacak vaktim yok. Bir şeyler yapmamız gerekiyor."
Peri durgunlaşırken ona yaklaşarak bileğini kavradım. Hala dalgın hali canımı sıkarken, sert tutuşumla onun acı çeken yüzünü gördüm.
"Kendine gel. Magnus'u ölü olarak kabul etmiyoruz, onu geri getireceğiz."
"Bunu bende istemem ama büyülerin sınırları olduğunu biliyorsun öyle değil mi? Ölüleri geri getirmek hakkında pek bir bilgim yok."
Üzüntü ve şok içindeki periye bakarken, bir an önce işime yaramasını diliyordum.
"Düşün. Mutlaka bir yolu olmalı."
Raphael, kolunu çekerek, tutuşumdan kurtarırken bir kaç saniye sessizliğe gömüldü. Sabırlı olmam gerektiğini bilmeme rağmen, beklemeye tahammül edemiyordum. Tekrar kontrolsüzce bir şey yapmak üzereyken, perinin sesiyle durdum.
"Bir lanetten söz edildiğini duymuştum. Ama bunu kullanabilmemiz bir yana, isteyeceğimizden bile emin değilim."
"Buda ne demek oluyor? Magnus'u geri getirmeyi istememek söz konusu bile olamaz."
"Lanetlere bulaşmak istemezsin, Alec. Zaten hayatın ve Magnus, lanetler yüzünden bu hale geldi. Daha ne kadar batabileceğinin farkında mısın?"
"Biraz daha konuşmazsan sana içimdeki asıl laneti göstereceğim, Raphael!"
Öfkem, adeta kelimelerimle hayat bulurken, ellerim yumruk haline geldi. Peri ne kadar kararlı olduğumu gördüğünde, konuşmaya başlamıştı.
"Pekala... Nekromansi adı altında, bir kara büyüden bahsediliyordu. Daha iyi bir telaffuzla, ölüleri geri getirmek diyebiliriz. Ama bu şey büyüden çok, bir lanet. Geri getirilen ruhun nasıl ve ne şekilde geri döneceği de belirsiz. Magnus'u geri döndürmek isterken daha büyük bir kaosa yol açabilirsin."
Açıklamaları dinlerken derin bir soluk verdim. Lanetler resmen hayatımın bir parçası olurken, yeni bir lanetin ortaya çıkmasına artık şaşırmıyordum. Kaldı ki, ne olacağını bile umursamıyordum. Magnus'u geri getirmek için her şeyi yapacaktım.
"Ne olacağı önemli değil. Magnus'u geri getirecekse, her lanetle başa çıkabilirim. Ayrıca, Magnus'a daha fazla değer verdiğini sanıyordum. Pes mi etmek istiyorsun?"
"Magnus'a olan sevgimi sorgulamaya kalkma, Alec. O, sahip olduğum tek aile. Sadece, mantıklı düşünmeye çalışıyorum. Lanetin neler getireceğini bilemeyiz. Magnus'un bunu isteyeceğinden bile şüpheliyim."
Perinin mantıklı konuşmaları şu an umurumda bile değildi. Ne yapmak istediğimi biliyordum. Onu geri istiyordum.
"Bilmem gereken başka bir detay var mı?"
"Bu laneti yapacak kişi, ölüye yakın bir cadı olmak zorunda."
Cadı ile ilgili kısmı içimden tekrar ettiğimde, beynimdeki çarkların hızlandığını hissettim. Ne yapacağımı biliyordum.
"Serenity'i bulmalıyız."
"Yani?"
"Serenity, Magnus ve benim cadım değil mi? Gerçi Lilith'de öyleydi. Ama şu an hala hayatta olan tek kişi, Serenity."
Raphael bir anda duraksarken, değişen ifadelerini çözmeyi artık bırakmıştım. Buraya geldiği andan itibaren bir çok duyguyu aynı anda yaşadığından, artık umursamıyordum.
"Onun size yardım edeceğini gerçekten düşünüyorsan, aklını kaçırmışsındır, Alec. İkinizin de ölmesini istiyordu. Aynı şekilde sende onun yok olmasını istiyorsun."
"Onun ölümü umurumda bile değil. Magnus'u geri getirecekse, onu öldürmekten vazgeçebilirim."
Konuşmama karşılık Raphael'in yüz ifadesi tekrar değişirken kollarını göğsünde birleştirdi. İtiraz kelimelerini o konuşmadan bile duyabiliyordum.
"Şu an cidden mantıklı düşünemiyorsun, Alec. Serenity ile karşılaştığın an seni öldürmeye çalışacaktır. Sen onun için kolay hedefsin."
Duyduklarımla kahkaha atmaya başladığımda, avuç içlerimin yanmaya başladığını hissettim. Ölüm ve öldürmekten bahsederken, sanki bir şey tüm bedenime ateş basmasına sebep oluyordu. Her bir hücremi harekete geçiren bu etkiyi, Magnus'u geri getirmek için kullanamamak ise canımı sıkıyordu.
"Kolay olmadığım konusunda tartışmayacağım. Lilith'i öldürdüğümün farkındasın öyle değil mi?"
"İkisi aynı şey değil. Bilmiyorum, Alec. Bu durum fazla karmaşık."
"Ben ne olacağını biliyorum. Öncelikle onu bulmam gerekiyor ve sen bana bu konuda yardım edeceksin."
"Ben mi?"
Raphael'in bakışları altında hızlıca düşünürken, yapmam gerekeni düşündüm. Aslında, bedenime kazılı işaretler ile cadıyı bulmam kolaydı. Ama onu öldürmek için değil, Magnus'u bana geri vermesi için arıyordum. Bu yüzden de klasik bir yol denemem gerekiyordu. Tabi başka türlü anlaşmak isterse de, onunla seve seve anlaşabilirdim.
"Serenity ile daha önce görüşmemizi sağlayan periyi tanıyorsun."
"Catarina?"
"Evet. Onu buraya getir. Gerisini düşüneceğim."
"Çok fazla emir vermiyor musun?"
"Kaybedecek vaktimiz yok. Magnus'un bedenini ne kadar muhafaza edebilirim, bilmiyorum. Bu işi bugün bitirmek zorundayız."
"Aslında... O konuda yardımcı olabilirim."
Raphael, Magnus'un bedenine doğru yaklaşırken, kanatlarını ortaya çıkardı. Ateş perileri dışında nadir olarak diğer perilerin kanatlarını gördüğümden, bakışlarım ister istemez kristallerine takıldı. Kum taneleri tarafından sarılan kristallerden birini koparan Raphael'in yüzünden çektiği acı net bir şekilde okunuyordu.
Etrafını saran enerji dalgasının ardından, Magnus'un göğsüne yerleştirilen kristalin dağılarak bedenini kapladığını gördüm. Sadece saniyeler içinde, Magnus'un bedeni şeffaf bir kabuk tarafından sarılmıştı. Ten renginin bile daha normal görünmesini, yüzümdeki memnun ifadeyle izlerken gülümse gereği hissettim.
"Bu onu bir kaç gün koruyacaktır."
"Bu yaptığın büyü?"
"Toprak perilerine has bir özellik diyelim. Su periler nasıl çabuk iyileşiyorlarsa, bizde bedenen daha dayanıklı perileriz. Aynı gücü daha önce kız kardeşinin üzerinde de kullanmıştım. Artık Catarina'a gidebilirim."
"Bekliyor, olacağım... Sadece... Periyle, Magnus ile ilgili konuşmayı yaparak buraya gel. Zaman kaybetmeyi hiç ama hiç istemiyorum. Gördüğün gibi birilerine laf anlatacak durumda da değilim."
"Bunu görebiliyorum. Merak etme."
〽〽〽
Perinin ardından kendimi nasıl oyalayacağımı bilemezken, yatağın kenarına oturdum. Şeffaf kabuğu bozmamak için Magnus'a bile dokunamazken, yüzüne bakmak ağlama isteğimi uyandırıyordu. Onu gerçekten geri getirebilecek miydim? Kendimden çoktan şüphe etmeye başlamışken, cadıya da aynı şekilde güvenemiyordum.
"O şüphe ben olabilirim, Alec..."
Zihnimin içinde yankılanan sesle derin bir soluk verirken, dişlerimi sıktım. Bu şeyi kesmem gerekiyordu. Ama bir türlü yapamıyordum.
"Yapamazsın da zaten..."
"Beni artık rahat bırak!"
"Bırakmam mümkün değil. Bunu sende biliyorsun."
"O halde işime yaramayacaksan, konuşma."
"Cadıyı gerçekten öldürmeyecek misin? Onu öldürmeyi hala istiyorsun. Bunu biliyorum. Hissediyorum."
"Magnus'u geri getirecekse, öldürmemeyi seçebilirim."
"Seçemezsin. Böyle bir lüksün yok. Aslında onu kölemiz yapabiliriz. Cadı bir kölenin getireceği gücü bir düşün. Ya da daha iyisi Magnus uyandığı anda da, bam! Onu yok ederiz."
Öldürme dürtüsünün kanımı kaynattığını hissederken, üzgün yüzüme yerleşen gülümsemeye engel olamadım. Yataktan uzaklaşırken, odanın orta yerinde farkında bile olmadan volta atmaya başlamıştım. İçimde büyüyen enerjiyi bir şekilde, harcamak istiyordum.
"Haklısın. Onu öldürebiliriz."
Zihnimde yankılanan kahkaha seslerinin arasında, asıl odaklanmam gereken detayı bulduğumda, daha fazla gülümsedim.
"O uyandığında, dedin. Magnus'u geri getirebileceğiz. Buna sende inanıyorsun."
"Sonuçta içten içe Magnus'u öldürmek istemedik. İşimize de yaradığını biliyoruz ve sen onu seviyorsun."
"Doğru."
Açılan portal sesiyle başımı çevirdiğimde, gözlerinde tamamen öfkeyi gördüğüm perinin üzerime doğru gelmesiyle durdum. Kadın göğsüme yumruklar atarken, kendini bir noktada geri çekti. Oluşturduğu büyüyü daha ortaya çıkmadan fark ederken, kadının kolunu sertçe kavrayarak büyüyü özümsedim. Gerçekten bana zarar verebileceğini mi düşünüyordu?
"Seni lanet sihirbaz!"
Raphael, olacakların korkusuyla kadınına arkasına geçerken, onun belini kavradı. Kadını her ne kadar benden uzaklaştırmak istese de, peri hareket etmemekte ısrarcı görünüyordu.
"Catarina sakinleş. Sana olanları anlattım. Ayrıca, Alec'in sıradan bir sihirbaz olmadığını biliyorsun."
"Yine de bu, Magnus'un ölmesine izin verdiği gerçeğini değiştirmiyor."
Yaptığım büyüyle, Catarina'nın, Raphael ile aralarında olan teması keserek periyi kendime çektim. Bir elimle az önce büyü yaptığı elini kavrarken, diğer elimi alnına yerleştirdim. Perinin gözleri yaptığım etkiyle şok içinde açılırken, tamamen siyaha dönen göz bebeklerini gördüm. Saniyeler içinde bedeni elektrik akımına kapılmış gibi titrerken, onu bıraktığım anda korkuyla benden uzaklaştı.
Catarina'nın odanın bir köşesine sinmiş bedenini izlerken, görüş açımı kapatan Raphael ile gözlerimi devirdim. Aynısını gerekirse onun içinde yapabilirdim.
"Ona ne yaptın? Yardım istediğin için buradayız. Bize köle gibi davranmayı bırak."
"Ona zarar vermedim, Raphael. Sadece... Artık Magnus'u neyin yok ettiğini daha iyi biliyor. Şimdi yardım edecek misin, Catarina?"
Kadın, nefes nefese bir halde kendine gelmeye çalışırken, Raphael'in elini tutarak ayağa kalktı. İkisinin arasındaki sessiz bakışmadan ne çıkarmam gerektiğini bilmesem de, o an için umursamadım. Onların sadece istediklerimi yapmasını istiyordum.
"Seçme şansımız var mı?"
"Hayır. Yardım edeceksiniz. Her ikinizde. Sonuçta bunu Magnus için yapıyoruz."
Yeni bir sessizlikle Catarina hala kendine gelmeye çalışırken, Raphael'in eline sıkıca tutundu. Korkusunu hissediyor olmak, garip bir zevk veriyordu.
"Kolay olmasa da, Serenity ile görüşmeni sağlayabilirim. Ama sana güvenmeyecektir."
"Bu beklemediğim bir şey değil. Sadece, bunun hemen olmasını sağlaman gerekiyor. Daha fazla zaman kaybedemem."
"Tamam. İstediğin gibi deneyeceğim."
"Güzel."
"Bende onunla gidiyorum, Alec."
"Olur. Sadece... Acele etmeniz gerektiğini unutmayın."
İki perinin gidişinin ardından oturma odasındaki, koltuğa sakince oturdum. Bu açıklama işinden gerçekten nefret ediyordum. Catarina'a yaptığım büyüden ise pişman değildim. Olanları öğrenmeyi bu kadar isterken, ilk sıradan gösteriyi izlemek acı vermiş olmalıydı.
"Periler sadece baş ağrısından ibaretler... Ama onları öldürmek zevkli."
"Haklı olabilirsin."
"Elbette. Ölüm bizim bir parçamız, Alec."
"Ama ikisi de Magnus için değerli. Bu yüzden ölümü başka yerlerde aramalıyız."
"İşte bu yüzden baş ağrıtıyorlar."
"Daha fazla ölümden bahsetmek istemiyorum. Yaşama odaklanalım. Magnus'u geri getireceğiz."
"O halde benim burada işim yok."
Zihnimin içi yeniden sessizliğe gömülürken, başımın ağrıdığını yeni yeni fark ediyordum. Midemdeki yanma hissi, dayanılmaz bir boyuta geldiğinde mutfağa yürüdüm. Yemek yemek istemesem de, yapmak zorunda olduğumu biliyordum. Bu yüzden de bir şeyler atıştırarak beklemeye başladım.
Dakikalar sonra da, Raphael'in sesini duydum. Evde olmadığını biliyordum. Ama onu duyabiliyordum. Sanki yanı başımda gibiydi. Bununda tek anlamı Magnus ile aralarında var olan bağın onunla benim aramda devam ediyor olmasıydı.
"Cadı konuşmayı kabul etti, Alec. Sadece istediği bir noktada olmasını istiyor."
"Nerede?"
"Recondite şehrine gelmeni istiyor."
"Bunun bir tuzak olduğunu biliyorsun."
"Bu konuda bir şey diyemem. Catarina, ikna etmek için her yolu denedi. Acele etmelisin."
"Anladım. Yer önemli değildi, zaten. Geliyorum."
"Varlığımı takip edebilirsin."
Gözlerimi kapattığımda, Raphael'in tam olarak nerede olduğunu hissederken bunun bir adım ötesine geçtim. Yapabileceğimden emin olmadığım şeyleri düşünürken, gerçekleşmesi gülümsememi sağladı. Şu an tamamen Raphael ne görüyorsa görüyor, hislerini paylaşıyordum. Sesindeki sakinliğin gölgesindeki korkuyu fark ettiğimde, etrafıma baktım.
Sayamadığım kadar peri ve cadının etrafta olduğunu bilirken, yere çizilen işaretleri gördüm. Tuzak kuruluyordu. Ama ben bu tuzağa düşecek kadar aptal değildim.
"Bana tuzaktan bahsetmeliydin, Raphael."
"Alec?"
"Konuşma, gerçi ağzını bile açamıyorsun. Sadece düşün..."
"Catarina için bunu yapmam gerekiyordu. Ben..."
"Magnus'u hayal kırıklığına uğrattın."
"Senin bu tuzağa düşmeyeceğini biliyordum."
"Hiç sanmıyorum. Yine de işime hala yarayacağın için şanslısın."
Raphael'in bedenini tam olarak ele geçirdiğimde cadıya doğru yürümek istedim. Ayağıma dolanan zinciri fark etmemse, gözlerimi devirmeme sebep oldu. Anlaşılan bu peri gerçekten tutsaktı.
"Serenity?"
"Daha fazla konuşmak istemediğimi söylemiştim, Raphael. Neler olduğu umurumda bile değil. Magnus zaten ölmüşken, Alec'de onu takip edecek. Hikayenin mutlu sonu."
"William ölmüşken neden onları rahat bırakmıyorsun? Magnus'u geri getirebilecek güçtesin ve biliyorsun. O benim tek ailem."
"Bu laneti yapabilecek olsam çok önceden Lea için denerdim. Bu olmayacak. Alec'i korumaya çalışma."
"Senin daha iyi biri olman gerekiyordu. Lilith'in karşısında perilere köle gibi davranmayı yasaklamışken, bizi hala oyuncak gibi görüyorsun."
"Kes sesini, Raphael!"
"Neden? Aslında bu zincirlere bile ihtiyacın yok. Sana istesem de zarar veremeyeceğimi biliyorsun."
Cadının öfkesine karşılık sinmiş ve üzüntülü ifademi sürdürürken, zincirlerin çıkarılması ile içten içe kahkaha atıyordum. Serenity, gerçekten ölmek zorundaydı. Bunun başka bir alternatifi kalmamıştı. Adımlarım harekete geçtiğinde, yere çizilen çizgilerin dışından Catarina'a doğru yürüdüm. Sanki ona yardım etmek ister gibi kadını kavrarken, kolunu tuttum. Çok derin olmasa da, gördüğüm kesikler cadının ona da zarar verdiğini gösteriyordu.
Serenity'nin emrindeki periler onun zincirlerini de çözdüğünde artık hazır olduğumu biliyordum. Kadının kulağına doğru eğilirken fısıltı şeklinde konuştum.
"Birazdan olacaklara karşı sessiz olmalısın. Canın yanabilir."
Catarina da, aynı şekilde fısıltıyla konuşurken acıyla yüzünü buruşturdu. Eli kolumu sıkıca tutarken, ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyordum.
"Ne? Ne yapacaksın? Serenity'e karşı gelemeyiz. Buna gücümüz yok."
"Raphael değil. Ben yapacağım."
"Anlamıyorum."
"Sadece sessiz ol."
Kimsenin bizi izlemediğinden emin olduğum bir anda kanatlarımı ortaya çıkardım. Aynı anda, Catarina'nın da kristalleri ortaya çıktığında, bunu fark eden ilk periyi sadece tek bir bakışımla hareketsiz bırakabilmiştim. Bedenen burada olmadığım için ölüm getirenin ne kadar etkili olacağını bilmiyordum. Yine de kullanabileceğim silahları biliyordum. Peri kristalleri...
Ayağa kalkarak Catarina'nın elini sıkıca kavradığımda, Serenity'nin ilgisini çektiğimi görerek gülümsedim.
"Planın ne Raphael? Magnus gibi ölmek mi istiyorsun?"
"Hayır. İstediğim şey, sadece sensin."
〽〽〽Bölüm Sonu〽〽〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro