William
İthaflar
_Önceki Bölümden Kesit_
"Uzun zaman oldu, Serenity..."
Karanlığın cümlesiyle, şoka girerken yüzümdeki ifadenin bir benzeri cadının da yüzüne yerleşmişti. Onun cadıyı tanımaması gerekiyordu.
"Seninle tanışmadık, sihirbaz..."
"En gözde sihirbazını hatırlamıyor musun? Evine, yatağına, hayatına aldığın kişiyi... Kocanı nasıl tanımazsın?"
Magnus
Karanlığın sözleri yeni bir şok dalgasının bedenimi ele geçirmesini sağlarken, bakışlarım Serenity'e odaklandı. Onun gözlerinde ilk kez gördüğüm korku ifadesi, endişelerimi ortaya çıkarırken yutkundum. Karanlık yalan söylüyordu. Yani öyle olmalıydı. Serenity'nin dudaklarından dökülen ismi duyduğumda ise anlamaz bakışlarla kaşlarım çatıldı.
"William?"
Cadının söylediği isme Alec'in daha doğrusu karanlığın tepkisi, odayı kaplayan dehşet verici kahkaha oldu. Bense hala hareket edemeyen bedenim ve aralamayı başaramadığım dudaklarımla içimden lanetler okuyordum.
"Tam adımı söyle güzelim. William Reyes Kane... Senin biricik sihirbazın. Hayatını adağının adam..."
Karanlığın vurgu dolu cümlesiyle, bakışlarım tekrar cadının yüzüne sabitlendi. Yalan olmasını istiyordum. Ama onun lanet duygularını tıpkı Alec gibi hissederken ortada yalan yoktu. Ortada olan tek lanet şey oyuncak bir bebek gibi olanları bir köşeden izliyor olmamdı. Korkunçtu.
"Sen ölmüştün."
Oda yeniden şeytani kahkahaya ev sahipliği yaparken, olayları anlamaya çalışma işine son vermek zorunda kaldım. Mutlaka karanlık (artık adı William oluyordu) ya da Serenity bu saçmalığa bir cevap vermeliydi.
"Tabi birde o vardı. Beni öldürmeye çalıştınız. Neredeyse başarılı oluyordunuz. Ama gördüğün gibi hala yaşıyorum güzelim ve çok yakında kaldığım yerden ölüm saçmaya devam edeceğim."
Serenity'nin korkusunun, yerini öfkenin aldığını fark ettiğimde, içimden mırıldandım. William ölüm getirendi. Cadının avuçlarında oluşan yıldırımları fark ettiğimde, yaptığı büyü karanlığı ileri doğru sertçe savurdu. William'ın bedeni duvara çarparken, acı içinde sessizce inledim. Kemiklerimin kırıldığını hissederken, gözlerim dolmuştu. Ama bir anda acı geldiği hızla kaybolurken beynim durmuş bir şekilde Willam'a baktım. Yine gücünü kullanıyordu.
Karanlık benim aksime acı çekiyor gibi cadıya bakarken, yüzünü buruşturdu. Sırtını duvara dayayarak oturduğunda bakışları Serenity'nin yüzündeydi.
"Beni yeniden öldürmeyi mi deneyeceksin güzelim? Durma devam et. Yapacaklarını görmek istiyorum."
Cadının yaptığı yeni büyüyle bedenimde elektrik akımı dolaşırken, kalbim çok hızlı atıyordu. Acı yüzünden sık nefesler alıyordum. Karanlık ise gülüyordu. Yaptığı tek şey buydu. Sonunda elini yumruk yaptığını dolan gözlerime inat fark ettiğimde, Serenity'nin yaptığı aynı büyüyü, cadıya yönlendirdi.
Benimse bedenimde acıdan eser kalmamıştı. Şok içinde olanları izliyordum. Karanlık hızla yerinde doğrulduğunda, Serenity'nin düştüğü yere yaklaştı. Eğilerek, saçlarını kavradığında geriye doğru çekerek yüzüne bakmasını sağladı. Onun kadar güçlü bir cadı karanlığa karşı çaresiz kalıyordu. Sonumuz kesinlikle iyi değildi. Sonumuzu düşünürken zihnimde başka bir soru oluştu. Karanlık William ise Alec bu konunun tam olarak neresinde yer alıyordu?
"Bedenime uyguladığın gücün, tatlı sonuçlarını gördün mü? Şu an bedeninde öyle derin acılar var ki zihnin toparlanamadığı için büyü bile yapamıyorsun, Serenity. Ne kadar yazık öyle değil mi? Ayrıca senin perilere değer veren bir yanın yok muydu? Az önce bana yaptığın her şeyi Magnus'da hissetti. Ama zavallı pericik sesini bile çıkartamıyor..."
"Sen... Nasıl?"
Karanlığın bakışlarını üzerimde hissettiğimde dudaklarımın özgür kaldığını çok geç fark ettim.
"Alec'e ne yaptın?"
"Sabırlı ol pericik. Serenity ile henüz işim bitmedi." diyen karanlık Serenity'nin dudaklarını öpmeye başladı. Bu görüntü onun karanlık olduğunu bilsem bile canımı yakarken, gözlerimi kapatmak istedim. Ama bu isteğimde gerçekleşmiyordu. Pislik herif bir şekilde bedenimi etkisi altına almıştı. Serenity'nin karşılık vermediği öpücük kısa sürse de, bana oldukça uzun gelmişti. Karanlık cadıyı özgür bıraktığında ayağa kalkarak bana döndü.
"Sanırım şu an Alec'in neler hissettiğini anlamışsındır. Üstelik Serenity henüz inlemeye bile başlamadı, Magnus."
Sözleriyle kendimden bir kez daha nefret ederken, William'ın haklı oluşu canımı sıkıyordu. Ben bu görüntüye katlanmakta zorlanırken, Alec onun dokunuşlarından zevk aldığımı görmüştü.
"Oyun oynamayı bırak, William. Seni yok ettik. Bedenin yakıldı. Tüm bu olanlar..."
Serenity'nin konuşması attığı çığlıkla kesilirken, William elinde oluşturduğu kıvılcımla kadının bedenini dağladı. Kullandığı alev benim kanatlarım da var olandı. Bunu hissediyordum. Sahip olduğum gücü kullanıyordu.
"Çektiğim acıları hatırlıyorum, Serenity... Çok yakında hepsini sende yaşayacaksın. Ama şimdi değil. Daha Lilith'i göreceğim. Tabi onunda öncesinde var olma nedenimi anlatarak soru işaretlerini yok edelim."
William, kadını değersiz bir eşya gibi yere atarken ayağa kalktı. Konuşabiliyor olsam da, çırpınışlarım boşuna olurken yapabileceğim tek şey William'ı dinlemekti.
"Beni öldürmeye çalıştığınız gün, keşfetmemden korktuğun büyüyü buldum. Yasaklı laneti... Kısa süre içinde de bedenimi lanetledim. Benim için beklediğimden de kolay oldu. Sadece Lea'ı kurban etmem gerekiyordu."
"Lea'ı mı? Onu çok öncesinde yok ettin, zaten."
Serenity'nin dolan gözlerinin kaynadığının acı değil, hüzün olduğunu bu mesafeden görebiliyordum. Ama sırf daha fazlasını öğrenmek için sessizdim. Sonuçta konuşmam bir işe yaramıyordu. Karanlığın istediği şekilde etkisiz eleman olmuştum. William'ın şeytanı gülümsemesi yüzüne yayılırken konuşmaya devam etti.
"Lea, konusu başka bir güne kalsın. Sonuç olarak lanet işime yaradı ve ruhum var olmaya devam etti. Ama sahip olduğum güç yüzünden insanlara bir türlü tutunmayı başaramıyordum. Buda benim lanetim oldu. Kabuk olarak kullandığım bedenler çürümeye mahkum oluyordu. Bende sırf beni bulamamanız için yaşlı bedenleri ele geçirmeye karar verdim. Sonuçta ölen yaşlıların neden öldüğü pekte tartışılan bir konu değildi."
William'ı dinlerken hissettiğim duygular yüzünden, karışıklığın beden bulmuş hali gibiydim. Karanlık kendi içinde, tıpkı Alec gibi binlerce duygu saklıyordu. Bunların dışında o ciddi anlamda yüzyıllardır yaşıyordu.
"Benden tam olarak kurtulduğunuzu düşündüğünüz dönemlerde, hedefimi sihirbazlar olarak değiştirdim. Onların arasında parazitten farksız şekilde dolaştım. Ama o bedenlerde hiç bir zaman benim için yeterli olmadı. Sonuç olarak güçleri açığa çıkmayan sihirbazların sıradan insanlardan hiç bir farkı yoktu. Taki Alec'e kadar..."
Alec'in adını duymamla kalbim hızlanırken derin nefesler aldım. Açıklamalar benim için yeterli değildi. Ama Serenity durumu anlıyor gibi görünüyordu. Benimse anladığım tek şey onun ölüm getiren olmasıydı ve asalak gibi Alec'in bedeninde yaşıyordu.
"Biliyorsun yüzyıllar boyunca yaşarsan, sihirbazların kökenlerini ve ailelerini bilirsin. Bir noktada Lilith ile senin sihirbazlarının soylarının karıştığını fark ettim. İhtiyacım olan şey tıpkı ikiniz gibi doğacak ikizlerdi. Çok sonra Alec ve Max dünyaya geldi. Bense onları büyük amcalarının bedeninde izliyordum. Hedefim en başta Alec bile değildi. Max ona göre daha dayanıklı görünüyordu ve bana garip bir şekilde bana seni hatırlatıyordu."
William'ın bakışları cadıya odaklanırken odaya garip bir sessizlik çöktü. Sanki her ikimiznde duyduklarımızı özümsememiz için bekliyordu.
"İkizlerin on üçüncü yaş günlerinde dolunay olacağını öğrendim. Bu benim için kaçınılmaz bir fırsattı. O gece Max'in bedenini ele geçirmeyi denedim. Ama bu deneme hüsranla sonuçlandı. Zavallı çocuk dokunuşumla bile içten içe çürümeye başladı. Tam da o anda bana bakan bir çift kehribar rengindeki gözü fark ettim. Astral boyutta olmama rağmen, Alec beni görebiliyordu. Çaresiz oluşuna bakmadan kardeşini kurtarmak için çırpınıyordu. Bende şansımı onunla tekrar denedim. Alec'in bedenini ele geçirdikten sonra ise hiç beklemediğim bir şey oldu. Tıpkı sihirbazların yeteneklerinin uykuya dalması gibi güçlerim pasif hale geçti. Dahası Alec'in zihnini de tam olarak kontrol edemiyordum. Ama buna rağmen derinlere gömülmeden hemen Max'in ruhunu çaldım. Bu benim için sağlık sigortası gibi bir şey oldu."
Öğrendiğim gerçekle zihnimde şimşekler çakarken bağırdım.
"Alec'in hasta olmasının sebebi sensin! Max'i öldürdün."
"Öyle oldu. Ayrıca bu hastalık değil, Magnus. Sadece kişilik olarak baskın olmaya çalıştığım dönemlerde, Alec'in davranışlarının değişmesi yüzünden ailesi doktor doktor gezmeye karar verdi. Kimse ona inanmıyordu. Gerisi zaten kendiliğinden halloldu. Ebeveynler gerçekten yapmaması gereken davranışları, yapmakta ustalar. Belki Alec'i rahat bıraksalar ben bir şekilde yok olurdum ya da başka bir beden bulmak zorunda kalırdım. Ama onun yaşadığı her travma, benim ortaya çıkış süremi arttırdı. Senin ortaya çıkardığın kıvılcımla da güçlerim var oldu. Aslında sana teşekkür etmeliyim. Hatta babana da etmem gerek. Sonuçta Lilith ve Serenity'i ortak bir paydada buluşturan diğer bedende sensin."
Babamın anlatıkları, tüm olanlar zihnimde yer ederken, kendimi Alec'i bulduğum güne lanetler okurken buldum. Onun hayatını mahveden asıl kişi bendim. Başıma giren ağrıyla gözlerim kararırken William'ın sesini duydum.
"Hayır Alec şimdi değil."
"Sen kardeşimi öldürdün!"
"Evet ama konumuz bu değil. Beni bastıramazsın. Artık değil, güçlüyüm. Çok daha güçlü."
"İzle ve gör! Beni hafife alıyorsun."
Alec'in ilk kez maruz kalmadığım görüntüsüne şaşırmazken, takıldığım tek konu ikisinin sesini nasıl ayırt edebildiğim oldu. Sonuçta sesleri, görüntüleri tamamen aynıydı. Karanlık çığlıklar atarak yere çöktüğünde elini başına götürdü. Serenity'in ayağa kalktığını fark ettiğimde onun Alec'e zarar vereceğini gördüm.
Üzerimdeki güç yavaşça kaybolurken, ilk hareketim Serenity ile Alec arasına girmek oldu.
"Ona zarar verme."
"O yok edilmeli Magnus. Neler yapacağını bilmiyorsun. Tüm o katliamlar..."
"William ölürse, Alec'de ölür. Bu olmaz. Hem zaten başarılı da olamamışsınız. Başka bir yolunu buluruz. Bırak Alec kendine gelsin. Ona izin ver..."
"Magnus."
"Lütfen." dediğimde Serenity kararsız bakışlarla ellerini indirdi. Bende hızla arkamı döndüm. Alec'in acısını hissederken önünde diz çöktüm. Elim yavaşça, Alec'in yanağına değdiğinde, ne dediğini anlamadığım mırıltılar duyuyordum. Sanırım karanlık ile gerçek anlamda kavga ediyordu. Yanında olduğumu ona hissetmek için alnını, alnıma dayadım. Hemen sonrada hayranı olduğumu kokuyla yavaşça ciğerlerimi doldurdum.
Alec
Bana engel olamazsın.
Kes sesini kes! Sen.... Tüm hayatımı mahvettin. Kardeşimi öldürdün. Max'i öldüren karanlık sensin.
Daha fazlasını da yapabilirim. Hala nefes alan kardeşlerin var, Alec. Onlara zarar vermedim. Ama verebilirim.
Onlara zarar vermene izin vermeyeceğim.
Yine başa mı döndük, Alec? Isabelle'e zarar vermemi engelleyemedin. Toprak perisini koruyamadın. Hatta Magnus'u bile benden uzak tutamadın. Zayıfsın ve şimdi engel olsan bile ileride bir gün tam anlamıyla ben olacaksın.
Duyduklarım karamsar yanımı ortaya çıkartırken, hislerimi inatla bastırdım. Bu sadece kişilik değiştirme değildi. O bedenimde var olmaya çalışan bir parazitti ve ben onu yok etmeliydim. Yok edecektim. Nasıl yapacağım umurumda bile değildi.
Magnus'un kokusu burnuma dolarken sımsıkı kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Nefeslerimiz birbirine karışırken, yüzümü ona yaklaştırarak dudaklarını öptüm. Anında aldığım karşılıkla sadece kendimi sakinleştirene dek öpüşmeyi sürdürdüm. Çok geçmeden de onun karanlığın altında zevkten kıvrandığını hatırlayarak, Magnus'dan uzaklaştım.
"Alec?"
"Evet benim. Şimdi benden uzaklaş." dediğimde hızlı bir şekilde ayağa kalktım.
Magnus'u görmek istemiyordum. Yüzümdeki ciddi ifadeyle cadıya odaklandığım da ona yaklaştım.
"Biz tanışmadık. Adım, Alec. William hakkında daha fazla şey öğrenebilir miyim? Buna ihtiyacım olacak."
"Ben... Serenity... William konusu ise fazlasıyla karışık. En iyisi sizin için bir iksir yapmam olacak. Her ikinizde kiminle uğraştığınızı bilmek zorundasınız."
"Tamam." dememle Serenity, "İksiri hazırlamak uzun sürebilir. Sizler rahatınıza bakın." diyerek odadan ayrıldı.
Magnus'un yanıma yaklaştığını fark etmemle derin bir nefes alarak ona döndüm. Elini yanağıma koymak yaklaştırırken, geriye çekilerek dokunuşunu engelledim.
"Bana dokunma. Sakın!"
"Alec, ben..."
Magnus'un pişman sesi sinir katsayımı artırırken, kulaklarıma hala onun inleme sesleri doluyordu. William ona dokunduğu hiç bir ayrıntıyı kaçırmamam için beni kendi zihnimde, camdan bir kafese kapatmıştı. Ne yaparsam yapayım gördüklerime engel olamamıştım.
"Kendini açıklamaya çalışma, Magnus! Sen! Davranışların beni yanıltmadı. Zevk için yaşıyorsun. Sevgi nedir bilmiyorsun? Camille denen peri yanında kim olduğunu umursamadan kucağına atlayabiliyor. Dahası karanlığın sana dokunmasından zevk aldın, Magnus. Bunun nasıl bir açıklaması olabilir? Kendime geldiğimde, seni sevdiğimi söylediğim de, güvenmeni beklediğim de bana karşı uzun süre direnmiştim. Ama karanlık sadece bir kaç dokunuş ve cümleyle seni etkisi altına almayı başardı. Bu ne demek biliyor musun? Beden ben olsam bile beni aldattın ve dahası ben senin için sadece zevk aldığın herhangi bir kişiyim. Beni sevmiyorsun. Bense seninle sevgili olduğumuzu sanıyordum. Hayatım boyunca birine seni seviyorum demek benim için ne kadar zor bir fikrin var mı senin? Ailem dışında hayatıma kimseyi almadım ben!"
Sinirden, elim ayağım titrerken söylediğim her kelimenin arkasındaydım. Kimseyi sevemediğim için arkadaş bile edinmeyi başaramamış bir bireydim. Kimseye güvenmiyordum. Magnus'a ise güvenmiştim. Ama o ne yapmıştı? Her şeyi mahvetmişti.
"Alec."
"Kes sesini. Konuşmak istemiyorum. Serenity, içimdeki bu pislik için nasıl bir çözüm bulacaksa hepsini kabul edeceğim. Artık ölmem umurumda bile değil. Onun ailemden bir kişiye daha zarar vermesini kaldıramam. Senin ölmeni de umursamıyorum. Açıkçası eminim sen yaşamak için bir yol bulabilirsin!"
"Alec dinle beni..."
"Sus! Sus! Sadece sus."
Magnus, istediğim şekilde sessiz kalırken sakinleşmeyi başaramıyordum. Yapamıyordum. Elimi yumruk yaparak en yakınımdaki duvara sertçe vurdum. Hissettiğim acıyı sessizce kabullenirken, gözlerim sinirden kararıyordu. Kendimi kontrol edemezsem karanlık ortaya çıkabilirdi. Ama son seferde sanırım onu fazla derine gömmüştüm. Sesini artık duymuyordum. Magnus yeniden yanıma yaklaştığında, "Beni duymak istemesen de sana yardım edeyim." dediğinde öfke ile solumaya devam ettim.
"Senden yardım falan istemiyorum. Ayrıca..." dediğimde odaklandım. Sahip olduğunu güç William için çocuk oyuncağıydı. Benim içinde daha fazlası olamazdı. Acım yavaşça kaybolurken, tenimin üzerindeki yarıklar teker teker kapanarak geride sadece kan damlalarını bıraktı.
"Bu gücü kullanan tek kişi karanlık değil." diyerek odadaki koltuğa oturdum. Magnus ise yatağın ayak ucuna oturmuş öylece bana bakıyordu. Onu görmek istemesem de sessizliği şimdilik onun varlığını kabul etmemin tek sebebi oldu.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro