Veda
Bölüm baya geç kaldı. Okurken beni anlayacağınızı düşünüyorum. Kafam biraz karıştı. Karakterlerimin de öyle.
Keyifli okumalar.
_Önceki Bölümden Kesit_
Dakikalar geçerken, William'ın tutuşuyla yanına uzandığımda, yarı kapalı gözlerle yüzünü izliyordum.
"Seni seviyorum, Mags..."
"Bende seni seviyorum, Will."
Kendimi bulduğum kolların arasında, başımı William'ın göğsüne gömerken, gözlerimi yumdum. Yorgunluk bedenimi uykuya yönlendirirken, çok geçmeden de uykuya daldım.
Alec
Rosemary'nin ölümünden bu yana ne kadar zaman geçtiğinden haberim yoktu. Gerçi ne kadar süre geçmiş olursa olsun, hala kafamı toparlamayı başaramamıştım. Düşünecek o kadar çok şey vardı ki, hangi birinden başlaman gerektiğinden bile emin olamıyordum.
Yaptıklarım, yaşadıklarım, gelecekte beni bekleyen felaketler...
Hepsini bir arada düşünmeyi denerken, kendimi ister istemez, William'ın sözlerine odaklanırken buluyordum. Yapacağım en basit seçenekle onu reddedebilirdim. Ama düşünceler ve anlattıkları yüzünden, her ne kadar istemesem de haklı olduğu kısımları takılmadan edemiyordum. Cadılar asla durmazdı. Durmayacaklardı.
Buna en basit örnek ise Serenity'nin kendisiydi. Magnus, tüm bu felaketlerin öncesinde yardım almamız için, sözde iyilerin başında olan cadıya gitmemizi sağlamıştı. Orada olanların bana getirdiği tek katkı ise, cadıların savunmasız kaldığımız her anda bizi ne kadar kolay öldüreceği gerçeğini öğrenmem olmuştu.
Yine de ben tüm bunlara rağmen hala karar vermiş değildim. Belki de... Belkide sadece birleşmenin arasında yatan olasılıklardan korkuyordum.
Birleşmeden sonra aynı kişi olmam mümkün olacak mıydı?
Yoksa, bedenimi ve benliğimi tamamen William'a mı bırakacaktım?
Cevapları bilemezken, daha büyük bir korkuyla yüz yüze geldim. Eğer savunmasız kalırsam ailemin geri kalanını da kaybedecektim. Isabelle, Jace... Onlara ne olacaktı? Babamı ise bir saniye bile düşünmüyordum. Sadece kardeşlerimi de kaybedersem ailemden geriye hiç kimsenin kalmayacağını biliyordum.
"Karar verebildin mi, Alexander?"
William'ın sesi kulaklarımda yankılanırken başımı yana doğru çevirdim. Normalde bulunduğum yer, insana kapalı alan korkusu yaşatacak kadar kasvetli ve dar bir yapıydı. Buraya ilk girdiğimde korktuğumu net bir şekilde hatırlıyordum. Şimdiyse garip bir şekilde burası beni rahatlatıyordu ve şu an çevremdeki her şey, William'ın etkisiyle yavaş yavaş değişim gösteriyordu.
Dalgaların sesini duyarken, burnuma yeşilin kokusu doluyordu. Asıl rahat hissetmemi sağlayacak yer ortaya çıkarken, kendimi hiç bir şekilde iyi gibi hissetmiyordum.
"Hala cevap vermedin."
İçten içe sessiz kalmak istesem de konuşmam gerektiğini biliyordum. Can sıkıntısı eşliğinde derin bir soluk verdikten sonra da kelimelerin dudaklarımdan dökülmesine izin verdim.
"Çünkü... Ne cevap vermem gerektiğini hala bilmiyorum. Kafam karışık. Fazlasıyla karışık. Seni bile anlamakta zorlanıyorum. Tüm bu yaptıklarını, amacını, bir türlü çözemiyorum."
William'ın bakışları benim aksime son derece sakinken üzerime doğru bir kaç adım atarak, kollarını göğsünde birleştirdi.
"Pekala... Anlaşılan yanlış soruyu seçmişim. Cadıyla olanlardan sonra kendini daha sakin hissediyor musun? Eğer öyleyse seninle yeniden konuşabiliriz."
William'ı dinlerken, öncesine nazaran o kadarda öfkeli olmadığını fark ettim. En azından, Magnus ile ilgili olanları ilk kez öğrendiğimde oluşan anlık sinirim, şu anda benimle birlikte değildi. Hala kabullenme durumunda fazlasıyla zorluk yaşıyor olsam da, Magnus'u düşünmek istemiyordum. Daha öncede ailemi seçtiğimi söylemiştim. Bu yüzdende onun tekrar bir seçim haline getirmek istemiyordum.
"Sakinim. Konuşabiliriz."
Yarım gülümsemeyle bana bakan adamın, ağaçlık alana doğru yürümesiyle adımlarını takip ettim. Kısa süre içindede, büyük bir ağacın dibine oturduğunda, onun çaprazına oturarak sırtımı ağaca yasladım. Aramızda anlamsız bir sessizlik olsa da, çok geçmeden bana yöneltilen soruyu duymuştum.
"Nereden anlatmaya başlamalıyım, Alec?"
"Pek bir fikrim yok. Sadece birleşmenin sonuçlarını kestiremiyorum. Baskın kişilik sen olursan ne olacak? Ailemi korumayı sürdürecek misin? Bunu bilmen gerekiyor."
"Öncelikle geçmişte olanlarla, şu anki halimi karıştırmamalısın. O zaman bile, en azından Max'in ölümü dışında ailene herhangi bir zarar vermedim. Hatta elimde olsa anneni de, cadının elinden kurtarırdım. Bu yüzden, aileni koruyacağımdan emin olabilirsin. Diğer yandan, benimde benzer bir soruyu sana sormam gerekiyor. Baskın kişilik olduğunda, listedeki diğer cadı ve büyücüleri öldürmen konusunda sana güvenebilir miyim?"
William'ı dinlerken, nedensiz bir şekilde ona güveniyor olmak saçma ve garip geliyordu. Yine de cadılara olan nefretini düşündüğümde, geçmişte, gerçekten de annemi kurtarabilirdi. Cadıları düşünmek, içimde onlara karşı olan nefreti arttırırken, Rosemary'i öldürdüğüm anı anımsayarak saçma bir şekilde kahkaha attım. Yıpranan sinirlerim yüzünden, nefesimi düzenlemem ise bir hayli zamanımı almıştı.
"Liste konusunda şüphen olmasın. Sonuç olarak ben harekete geçmesem bile, zaten bizi öldürmek için peşimize düşecekler. Bizim onlardan önce davranmamız daha iyi olacaktır. Bana güvenebilirsin."
"O halde sana güvenmeyi seçiyorum, Alec. Birleşmenin ise gerçekten nasıl sonuçlanacağını bilmiyorum. Bildiğim tek şey ruhlarımızın ve güçlerimizin bir araya gelecek olması. Yine de senin baskın olan taraf olacağını düşünüyorum. Sonuçta bedenin asıl sahibin sensin."
Duyduğum açıklama her ne kadar mantıklı gelse de, zihnimdeki sorular durmak nedir bilmiyordu.
"Ve böyle düşünmene rağmen, birleşmeye izin veriyorsun? Aslında tamda bunu anlamıyorum. Yok olacağından eminken, bunu kabul ediyorsun. Belki de bana yalan söylüyorsun. Tüm bu birleşme saçmalığından sonra aptal bir sihirbaz gibi tamamen yok olacağım?"
William'ın sıkkın bir şekilde soluk verişlerini duyarken, onun hareketlerini izledim. Aslında yalan söylediğini hissetmiyordum. Eskiye nazaran değiştiğini de biliyordum. Yinede hala kararsız yanımın sürmesine engel olamıyordum. İçten içe güvendiğimi hissetsem de, bu emin olmam için yeterli olmuyordu.
"Yalan söylemiyorum, Alec. Sadece sen yaşadığım değişimleri görmek ya da inanmak istemiyorsun. Dahası geçmişimi sana anlatıldığı şekilde biliyorsun. Ben geçmiş ve şimdiki zamanda çok fazla sayıda değişim geçirmek zorunda kaldım. Şu an muhtemelen iyi biri olmaya çalıştığımı sanıyorsun, ama bana olan tek şey, özüme dönüyor olmam."
Yaptığı açıklamayı dinlerken, William'ın, Serenity sayesinde gördüğüm halini hatırladım. O zamanki kabulünü ve nedenlerini düşünürken, o haline hak veriyordum. Herkesi korumaya çalışırken, verdiği kararın kurbanı olmuştu. Yine de...
"Tüm bunlar, bana yaptıklarını değiştirmiyor... Her şeyden önce ikiz kardeşimi öldürdün!"
"Biliyorum. Çok üzgünüm. Özür dilerim. Eğer geçmişe gitme şansım olsaydı, laneti kabul edip, avcıları yok ettikten sonra kendimi öldürmeyi seçebilirdim. O anki değişimleri anlaman, yaşamadığın için pekte mümkün değil, Alexander. Sadece... Geçmişte çok fazla kırılma noktası yaşadığımı bilmelisin. Serenity'nin kızımı öldürdüğümü düşündüğü o an bile, aslında benim için bir kaçış planından ibaretti. Ölüm getiren olduğum halde, Lea'ı benliğimde hissetmek, bana iyi geliyordu. Öldürme isteğimi kontrol edebiliyordum. Hatta kendimi daha iyi hissediyordum. Serenity'nin tuzağına kolayca düşmenin ve beni kurutacağını söylerken ona inanmanın bir sebebi de buydu. Ama sonrasında olanlar, dinlemeden etmeden beni tamamen, ölüm getiren cehennemine atmaları oldu."
Onu dinlerken, her bir kelimenin resmen içime işlediğini hissediyordum. Cevap olarak tek bir kelime bile edememiştim. Yine de beni asıl şaşırtan şey, konuşamıyor olmam değildi. Şaşırdığım konu William'ın gözlerimin önünde ağlıyor oluşuydu. Yanaklarını elini tersiyle sildikten sonra da, gülmeye başladı. Ama bunun normal bir gülüş olmadığını, bu mesafeden anlamam fazla kolaydı.
"Şimdi de ağlıyorum. Muhtemelen acınası bir psikopat olduğumu düşünüyorsun."
"Hayır. Gerçi psikopat olduğun doğru. Yine de, seni anlıyor sayılırım. Sadece ne diyeceğimi bilemiyorum."
"Bir şey söylemen gerekmiyor, Alec. Sadece bana cevap vermelisin. Birleşmeye izin verecek misin?"
"Peki, Magnus..."
Magnus'un adını söylerken bile duygularıma engel olamazken, alt dudağımı ısırdım. Aldatıldığımı bilirken, yanımda beni aldattığı kişi varken bile, hala var olmaya devam eden duygularımdan nefret ediyordum. Onu seviyor olmamın bende yarattığı kalp kırıklığıyla, derin bir soluk verirken, konuşmaya devam bile edememiştim.
"Magnus konusunda yapabileceğim bir açıklama kalmadı, Alec. Onu senin gibi bende seviyorum. Geçmişte erkeklerle ilgili olmadığımı bilirken, üstelik bir kadında evlendiğim gerçeğiyle... Yine de ona hissettiğim duygularında senden kaynaklandığını biliyorum. Sen onu sevmiyor olsan, aşkınız böylesine güçlü olmasa, bende duygularıma tekrar sahip olamazdım."
"Bunu anlıyorum. Geçmişini de biliyorum. Yine de bu durumu kabullenmem mümkün değil. Sen, Magnus... Onun gözlerinde gerçekten seni sevdiğini gördüm. Bu duruma nasıl tahammül edebilirim?"
"Birleşmenin ardından duygularımızda daha normal olacak, Alec. Magnus'un ikimizin arasında kalması da, onun ruhunu bölüyor olmamızdan kaynaklanıyor. Bir peri olarak iki ruha da bağlı olması, bizi büyük bir çıkmaza sokuyor."
Ruh ve bağ kelimeleriyle ellerimi yumruk haline getirirken, dişlerimi sıktım. Gelecekte bedenime tamamen sahip olursam, Magnus'a nasıl davranacağıma karar verebilirdim. Ama şu an, sadece birleşmeye odaklandım. Kafamda artıları ve eskileri düşündüğüm zamanda da, kelimeler dudaklarımdan bir anda döküldü.
"Birleşmeyi kabul ediyorum."
William'ın şaşkın bakışlarıyla karşılaşırken, itiraz edeceğimi düşündüğünü görebiliyordum.
"Emin misin, Alec?"
"Evet, yapalım ve bu konu kapansın. Bu sefer sana engel olmayacağım. Sadece bana verdiğin sözü unutma. Ailemin güvende olmasını istiyorum. Ne olursa olsun."
"Sende aynı şekilde, listeyi bitirmelisin."
"Anlaştık. Son olarak birleşme olmadan önce Magnus ile konuşmak istiyorum. Sonuçta kimin geride kalacağını bilmiyoruz."
"Tamam. Şu an derinde olan sen olduğun için onunla vedalaştıktan sonra sizi yalnız bırakacağım. İstediğinde bana nasıl ulaşacağını biliyorsun. Olur mu?"
"Anlaştık. Bekliyor olacağım."
〽〽〽
Magnus
Kollarımın arasındaki bedene daha da sıkı sarılırken, zihnim uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeydi. Çıplak bedenimi, kollarımın arasındaki kişiyi, olanları hatırladığım anda ise, uykum tamamen dağılarak gözlerim açıldı.
"Sonunda uyandın, Mags..."
William, gevşeyen kollarımın arasında bana dönerken, mutlulukla gülümsüyordu. Onun gözlerinden sevildiğimi hissediyor olmak artık garip gelmiyordu. Dahası kalbimde ona ait olan duyguları taşıyordum. Onu seviyordum. Ama sadece onu değil, Alec'i de seviyordum. Bu durumun hala nasıl olduğunu ise anlamıyordum. Aşık bir perinin, başka birini sevmesi mümkün değildi.
İnsanların dünyasında, aşık olduğun kişiden sonra başka aşklarının olması normal olabilirdi. Sıradan ilişkilerinde, aldatmaların olması da öyle... Ama kalben birbirine bağlanmış, peri ve sihirbaz arasında bağ kırılmazdı. Bizim durumumuzda da, aslında bağ olduğu gibi duruyordu. Sadece ben artık tek bir bedene bağlı değildim. Aynı anda hem Willam'ı hemde Alec'i hissediyordum.
"Mags... İyi misin?"
Ruhumun acıdığını hissederek derin bir nefes aldığımda, gülümsemeye çalıştım. Bulunduğum noktaya odaklanmaksa bana bir nebze yardımcı oluyordu.
"İyiyim. Sadece biz... Duygularımı biliyor olmama rağmen..."
"Sana garip geliyor."
Başımı aşağı yukarı salladığımda, William'ın aşk dolu bakışlarında takılı kaldım. Hemen sonrasında birleşen dudaklarımızla aldığım tat, kesinlikle başımı döndürüyordu. Öpücük kontrolsüz bir şekilde büyüdüğünde, bedenimi William'ın altında buldum. Hala çıplak olduğumuz gerçeğiyle alev almaya hazır bedenim yüzünden inledim.
"Will..."
"Mags..."
Öpücük kısa bir süre daha devam ederken, William'ın kontrolünde bölünerek sona erdi. Saçlarımın arasında daldırdığı eliyle hafifçe okşarken, ona verdiğim tepki derin bir gülümseme oldu.
"Bu güzel anı bölmek istemiyorum ama konuşmamız gerekiyor."
William'ın ciddi ifadesiyle tedirgin olurken, başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. Hala Alec ile konuşamamıştım.
"Dinliyorum."
"Alec ile konuştum."
"Nasıl konuştun? Onunla ben konuşacaktım."
"Sakin ol, Mags... Birleşme işini konuştum. Sakinleştiğin den emin olmak istedim ve son olarak birleşmemizi kabul etti."
Şokla ağzım aralanırken, doğru duyup duymadığımdan emin olamıyordum. Alec'in buna şiddetle karşı olduğunu biliyordum.
"Kabul mu etti?"
"Evet kabul etti. Artıları ve eksileri düşündüğünde bunu mantıklı buldu ve birleşmeyi bugün gerçekleştireceğiz."
Olan biteni anlamaktan ziyade sindirmeye çalışırken, birleşmenin sonuçlarını hatırladığım anda, bir elimde William'ın kolunu kavradım. Bu işin sonunda onu tamamen kaybedecektim.
"Seni kaybetmek istemiyorum."
Kelimeler dudaklarımdan dökülürken, gözlerim dolmaya başladı. Aynı anda William'ın zarif dokunuşunu yanağımda hissederken, onun sakinliğini hissediyordum.
"Beni ne kadar mutlu ettiğinizi bilemezsin, Mags... Dün ve şimdi olanlar, yine de sana veda etmek zorundayım. Çünkü sonuçlarını bilmiyorum."
"Hayır, hayır bunu istemiyorum. Seni kaybetmek..."
William'ın işaret parmağını dudaklarımın üzerine yerleştirdiğinde, konuşmama engel oldu.
"İstemediğini biliyorum. Ama, Alec'i de kaybetmek istemiyorsun. Diğer yandan bizim için, bu karmaşanın bitmesi için başka hiç bir yol yok. Kendimi affettirmek içinde aynı şekilde..."
"Ne demek istiyorsun?"
"Bu sadece bir teori, yinede haklı çıkmak istiyorum, Magnus. Alec'e yaptıklarım için, kardeşinin ölümüne sebep olduğum için, seni ondan çaldığım için... Bunu asla yapmamalıydım. Ama kendime engelde olamadım. Seni sevmek gerçekten beni mutlu ediyordu. Öylesine uzun bir süre karanlık ve duygusuz yaşıyordum ki, bu hissi gerçekten özlemiştim. Sevildiğimi öğrenmem ise kesinlikle harika hissetmemi sağladı. Ama hepsi bu, benim bu denklemden çıkmak gerekiyor."
William, konuşurken daha fazla ağlamaya başlamıştım. Sonrasında da onu saçlarından kavrayarak masum bir şekilde öptüm.
"Seni seviyorum, Will."
"Bende seni seviyorum, Mags. Ayrıca beni tamamen kaybetmeyeceksin. Derinlerde bir yerlerde olacağım belki bir hisle beni hissedeceksin. Ama hepsi bu. Sadece sevgimi unutmamanı istiyorum."
William konuşmama izin vermeden beni tekrar öptüğünde, bedenimde dolaşan büyü gücünü hissettim. Bedenlerimizin hareketleriyle ayakta olduğumuzu hissediyordum. Çok geçmeden de öpücük sona erdiğinde kendimi odanın ortasında buldum. William'ın yanağımı yavaşça okşarken, yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı.
"Anlaşmamız gereği artık, Alec gelmeli. Oda seninle konuşmaktır istiyordu ve Mags... Seni seviyorum."
Dudaklarımı araladığım anda, onu sevdiğimi söylemek istesem de boğazımdaki yumru ile tek bir kelime bile edemedim. Damarlarımda gezinen öfke ve maruz kaldığım sert bakışlarla Alec'in geldiğini anladım. Kısa süre içinde de bu kez ağlama sebebim yaşadığım suçluluk duygusu oldu.
"Veda kısa sürmüş."
"Evet, ben..."
"Seden açıklama ya da başka bir şey duymak için, konuşmak istemedim, Magnus."
Bedenimi tam anlamıyla saran nefret duygusu yüzünden nefesim kesilirken, Alec'e doğru bir adım atmak istedim. Ama o düşüncelerimi fark etmiş gibi, bir adım geriye çekildi.
"Benden uzak dur!"
Ne diyeceğimi bilemezken yutkundum.
"Tamam. Neden konuşmak istedin?"
"William, bana bir söz verdi. Eğer birleşme onun istediği şekilde sonuçlanmazsa ailemi koruyacağını söyledi. Senden istediğim ise, onun sözünü yerine getirdiğinden emin olman."
"Jace ve Isabelle'i koruyacağıma emin olabilirsin. Ama bu son konuşmamız olacaksa gerçekten böyle mi bitirmek istiyorsun?"
Alec, sinirli bir kahkaha attığında kollarını göğsünde birleştirdi.
"Ne yapmamızı istiyorsun? William gibi seni öpmeli miyim? Parçaladığın aşkımızdan mı bahsetmeliyim?"
"Parçalanan hiç bir şey yok, Alec. Ben, hala seni seviyorum. Bu durumun nasıl olduğunu bilmiyorum ama sevgimden şüphe edemezsin."
"Pekala düzeltiyorum. Aşkımız yerine sen beni parçaladın, Magnus. Seni hala sevdiğim için kendimden nefret etmeme sebep oldun ve beni aldattın! Bu unutacağım yada üzerini örteceğim bir şey değil."
Konuşmak için aralanan dudaklarım hissettiğim büyü gücüyle sona ererken, ruhumun çekildiğini hissettim. Etrafımız değişirken, William ve Alec aynı anda karşımda duruyordu. Rüyalarda olduğumuzu fark etmek ise fazla zamanımı almadı.
William'ın sevgi dolu bakışları ağlama isteğimi daha da artarken, o fazlasıyla şaşırmış görünüyordu.
"Alec, konuşmayı bitirdiğinizi söylemişti."
"Aslında..."
"Magnus için bitmese de benim için bitti. Yapalım ve bitsin!"
"Mags..."
William'ın sevgi dolu bakışlarıyla sadece başımı aşağı yukarı salladım. Birleşme sonrasında, eğer William gerçekten haklı çıkarsa duygularımız, ruhlar ve bağ her şey sade bir hal alacaktı. En önemlisiyse sadece peri ve sihirbazı olacaktı.
"O halde başlıyorum." diyen William, Alec'in yanına giderek, sağ omuzuna elini koydu. Diğer eli göbeğinin biraz üzerinde olan rüne dokunduğunda, ruhumdaki acı geri geldi.
"Acı verici olup olmayacağını biliyorum, Alec."
"Acıyı umursamıyorum, William. Ne gerekiyorsa onu yap."
Dişlerimi sıkarak aralarındaki konuşmayı dinlerken, karşımdaki duran iki bedenin teker teker toz zerreciklerine dönüşmesini izledim. Her bir tane havaya karışırken, yavaş yavaş tozların sayısı azalmaya başlıyordu. Bir noktada geriye kalanlar, tekrar bütün olmak için bir araya gelirken, kalbime derin bir ağrı saplandı. Acının büyüklüğüyle gözlerim dolarken olduğum yere çökmek zorunda kaldım. Kanatlarım beden bağımsız ortaya çıkarken, bir kaç alev kristal beni terk ederken tozlara eşlik etti. Sonunda ise her şey karanlığa gömülmüştü.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro