Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Taklit


İthaf: MALECQX


_Önceki Bölümden Kesit_

"Burada neler olmuş?"

"Bilmiyorum, Alec. Raphael ve diğerlerini bulmalıyız. Evime gidelim."

Alec, kafasını olumlu anlamda salladığında evime ulaşacak olan portalı oluşturdum. 

William/Alec

Portaldan geçerken, Alec zihnimin içinde resmen terör estiriyordu. Ailesi hakkında duyduğu endişesi, öfkesi, siniri, zihnimin çeperlerine çarparak, başımın ağrımasına sebep oluyordu. Diğer yandan her ne kadar rahatsız edici olsa da, o duygulara ihtiyacımda vardı. Özellikle Magnus'un benden şüphe etmeye başladığı şu sıralarda... 

Peri gerçek anlamda duygularının kontrolünü kaybetmişti. Duygularını hissetmediğim bir zaman diliminde yaşasak bile, sadece gözlerinin içine bakarak şüphe dolu olduğunu anlayabilirdim. Magnus aşık adam tavırları takınarak, beni kandırabileceğini sanıyordu. Ama kandırabileceği tek kişi Alec olabilirdi. 

"Magnus, beni kandırmaya çalışmıyor. Ayrıca senden şüphe etmekte fazlasıyla haklı. Sen, ben değilsin ve çok yakında senin kim olduğunu anlayacak."

"Sence benim kim olduğumu anlaması sizin için ya da onun için en iyi seçenek mi Alec?"

"Evet."

Alec'in tepkisine sadece gülerken, dışa yansıyan duygularım onun hissettiği endişeden ibaretti. Zaten bu yüzden kendimi son derece rahat hissediyordum.  Magnus'un oturma odasında ortaya çıkmamızla, bizi fark eden ilk kişi Clary oldu. Tatlı peri kızı, hızla ayağa kalkarken, Magnus'un resmen üstüne atlayarak, bedenine sıkıca sarılmıştı.

"İyi olmana çok sevindim, Magnus. Sana bir şey olduğunu düşündük, kalkan kırıldığında, aklımıza bir sürü şey geldi ve..."

Clary konuşmaya devam ederken, ikisini umursamadan başımı diğerlerine çevirdim. Periler ve Jonathan buradaydı. Hatta garip bir şekilde Simon'da öyle... Raphael'in hemen yanında koltuklardan birine yerleşmişti.  Ama Isabelle ve Jace ortalarda görünmüyordu. Bu durum elbette umurumda değildi. Ama, Alec rahat vermeyecekti. 

"Kardeşlerimin nerede olduğunu sor?"

Normal şartlarda Alec'i dinlemeyecek biri olsam da, kimliğimi bir süre daha gizli tutmak zorundaydım. Bu yüzden, yüzümdeki endişe ifadesini hiç bir şekilde bozmadan perilerin yanına yaklaştım. Raphael, varlığımdan rahatsız olmuş bir şekilde Simon'a yanaşırken, içten içe kahkaha attım. Hala benden korkuyordu ve bunda son derece haklıydı. Dışa yansıyan endişeli bakışlarımın odağı Catarina olduğunda, onunla konuşmanın en iyisi olduğuna karar verdim. 

"Kardeşlerim nerede?"

"Konuşmadan önce otursan daha iyi olur, Alec." diyen Catarina'a uyarak boş koltuğa doğru yöneldim. Perinin yüzüne bakıldığında iyi şeyler duymayacağım açıktı. Muhtemelen benim planlarımı bozacak olaylar yaşanmıştı ve bu cidden sinir bozucuydu. 

"Bunu söylemenin basit bir yolu olduğunu sanmıyorum, Alec. O yüzden düz bir şekilde anlatacağım. Siz yokken evinizde bir saldırı oldu. Isabelle'i almak isteyen bir cadı, perileri ile geldi. Kalkanları kırdı. Sonrasında ne yazık ki..."

Catarina, konuşmasına devam edemezken, Alec'in endişesi artıyordu. Doğal olarak benimde...

"Birine bir şey mi oldu?"

"Evet... Annen... Cadının lanetine maruz kaldı. Üzgünüm, Alec. Onu kurtaramadık."

Duyduklarım yüzünden hareketsiz kalırken, Alec'in de benden pek bir farkı yoktu. Zihnimin içinde tek bir kelime dahi etmiyordu. Kötü haber duymayı bekliyordum. Ama bu beklediklerimin çok ötesindeydi. Gözlerim dolarken, bunun sebebi içten içe hissettiğim hüzündü. Magnus, görüş alanıma girdiğinde yanıma oturarak elimi tuttu. Clary ona olanların bir kısmını anlatmış olmalıydı. 

"Peki kardeşlerim, onlar iyiler mi?"

"Olaydan sonra sinir krizi geçirdiler. Sakinleşmeleri için onları uyutmak zorunda kaldık. Misafir odasındalar."

"Onları görmeliyim." diyerek ayağa kalktığımda, Magnus'da benimle birlikte ayaklandı.

"Bende seninle geleyim."

Başımı ona çevirdiğimde gözlerinin içine baktım. Üzüntüsü, hissettiğim duygular ile daha da büyüyordu. Onun hissettiği suçluluk duygusunu yakaladığımda, bakışlarım daha da sertleşti. Benden şüphe duymasının bedelini ödeyecekti. 

"William olduğumu düşünerek, benden uzak durmaya devam et, Magnus. Kardeşlerimle yalnız kalmak istiyorum."

Magnus itiraz etmek için konuşmaya başladığında, onu tamamen görmezden geldim. Hızlı adımlarım beni misafir odasına getirdiğinde, kapıyı kilitledim. Kilit içeride olanların hiç birine, Simon hariç, engel değildi. Yinede anlayışlı olacaklarını biliyordum. Diğer yandan Alec, annesinin kaybı için ağlamaya başlamıştı. 

"Ağlamayı kes artık, Alec!"

"Duygusuz bir şerefsizsin. Annemin öldüğünü söylediler. Nasıl davranma mı bekliyorsun? Her şey senin yüzünden oldu."

"Orada dur bakalım. Anneni öldüren ben değilim. Ölmesinde rolüm bile yok. Ayrıca hali hazırda zaten cadılardan nefret ediyorum. Eğer Serenity'nin evinde değilde Lithwood evinde olsaydık, anneni kurtarır, cadı her kimse onuda öldürürdüm. Tıpkı Iris'in evinize geldiği gün yaptığım gibi... Bu durumda suçlanacak kişi bizi Serenity'e götüren Magnus oluyor. Onun yüzünden neredeyse bizde ölecektik."

"Serenity'e gitmemizin sebebi bile sensin! Magnus mu suçlu oluyor?"

"Evet suçlu, Magnus. Ona kimse hadi Serenity'e gidelim demedi. Bizi zorla götürdü ve ailen savunmasız kaldı."

"Ailem çok umurundaymış gibi konuşuyorsun."

"Her neyse, Alec. Beni suçlamak mı istiyorsun? Suçla. Kimin umurunda! En azından ağlamaya devam ederek başıma ağrı sokmazsın. Öfkelenmeye devam et."

"Seni gerçekten anlamıyorum. Tüm bunları nasıl yaptığını da... Magnus'a bakarken tek bir sevgi hissetmediğini biliyorum. Ama onun bu şekilde hissetmesini sağlıyorsun."

"Bunun çok basit bir açıklaması var, Alec. Hissedilen sevginin sahibi sensin. Diğer hislerinde öyle. Ben sadece bunu yansıtıyorum. Kendi duygularım ise bastırılmış durumda. İşin aslı çok fazla duygum olmadığı içinde, bu durum bana oldukça kolay geliyor. Hem zaten bir başkası gibi davranmakta benzer şekilde fazla kolay. Dedeni hatırla... Max ile senin saçlarını sevgiyle okşadığı anları ve şimdi de o kişinin ben olduğumu düşün ki, gerçekten de bendim. Siz iki küçükle eğlenmek güzeldi. Dedemizi seviyoruz diye peşimde koşardınız."

"Bunun ne kadar dehşet verici olduğunun farkında mısın?"

"Alec başımı ağrıtmaya başladın. Seninle neden konuşuyorsam. Ağlamaya devam edebilirsin!"

"Magnus gerçekleri öğrendiğinde senden kurtulmanın bir yolunu mutlaka bulacağım!"

"Birincisi perine o kadarda güvenme. İkinci olarak da Magnus'un kim olduğumu anlaması hiç bir işinize yaramayacak. Perinin büyülerini istediğim şekilde bloke edebiliyorum. Diğer yandan zaten ondan sıkıldığım da perinin sonu belliydi. Bu dediğin gerçekleşirse sadece, Magnus'un sonunu hızlandırmaya yarar."

"Ona ne yapacaksın?"

"Kitaplarda yazılanları gerçek kılacağım, Alec. Ölüm getiren perisini yok edecek. Magnus'u tamamen tüketeceğim. Sonrasında zihnimde kardeş kardeş takılırsınız. Bende bedeninle istediğim her şeyi yaparım."

"Seni..." 

Alec'i odaklanarak zihnimin daha derinlerine gönderdiğimde, sonunda rahat bir nefes aldım. En azından kendini yeniden belli edeceği ana dek kafa dinleyebilirdim. 

Sıkıntıyla çift kişilik yatakta uyuyan kardeşlere baktığımda, bozulan planlarım yüzünden derin bir soluk verdim. Isabelle'i isteyen cadı her şeyi mahvetmişti. Yarın beklediğim doğum günüydü. Herkese William olduğumu gösterdikten sonra canını yakmak istediklerimi acıtacak, sihirbaz ve perilerin güçlerini çalacak, sonrasında da Lilith'in peşine düşecektim. Ama şu an ise hiç biri mümkün değildi. Tüm bu olanlar için mutlu bir anın yaşanması gerekiyordu. Maryse'in ölümünün herkese getireceği şey sadece hüzündü. 

Isabelle'in hareketliliği gözüme takıldığında, sihirbazın uyanması için yanağına dokundum. İkisinin üzerinden de büyü kalkmak üzereydi. Ama anlaşılan o ki, Jace'in üzerindeki güç daha fazlaydı. Çünkü ilk gözlerini açan Isabelle oldu. Bir anlığına ben neredeyim bakışları attığında, beni görür görmez ayağa kalktı. Hızlı hareketlerle de açılan kollarımın arasına girdi. 

"Alec... Annem... Olanlar..."

Isabelle kelimelerinin arasında hıçkırarak ağlamaya başladığında, siyah saçlarını okşadım. Sihirbazı duygusuz olmama rağmen seviyordum. Zaten bu yüzdende o zarar görecekler listemde yer almıyordu. Sadece güçlerini alacaktım.

"Olanları biliyorum, Izzy. Sakinleş." dediğimde, benimde sesim benzer şekilde çatallı çıkmıştı. Onun göz yaşlarına eşlik eden yanağımdaki ıslaklıkla, kontrolü bir süre Alec'in duygularına verdim. Jace gözlerini açtığında ise, Isabelle'in aksine öfke dolu bir şekilde ayağa kalktı. 

"Periler... Bizi uyuttu öyle değil mi? Onları öldüreceğim."

Isabelle benden uzaklaşırken gözyaşıyla ıslanmış yanaklarını sildi. 

"Onların ne suçu vardı, Jace? Bizi korumaya çalışıyorlardı. Tıpkı benim denediğim gibi..."

Jace, "Ama annemi koruyamadılar! Bu belayı da onlar getirdi." diyerek kapıya yöneldiğinde Isabelle den uzaklaşarak ona doğru yürüdüm. Bu çocuktan ciddi anlamda hoşlanmıyordum. Gelecekte işime yaramasa çoktan yok etmeyi deneyebilirdim. Jace, kapıyı açmayı başaramayıp bana döndüğünde, gözlerine odaklandım. 

"Yanlış hatırlıyorsam beni düzelt, Jace. Beni zorla dışarıya çıkardığın gece, Magnus ve Clary ile tanıştık. Onları masamıza davet eden kişi olarak, hayatımıza dahil eden sen olmuyor musun? Eğer bir suçlu istiyorsan, gidip aynaya bak!" 

"Sen..." diyerek bir anlığına susan Jace tekrar bağırmaya başladı. 

"Yine duyguların mı değişti, kardeşim? Kendine güvenin gelmiş."

"Evet geldi ve gitmeye de niyeti yok! Ne dememi bekliyorsun ki? Iris, ben sihirbaz bile olmadan önce hayatımıza dahil olan bir cadıydı. Periler şu an hayatımızda olmasa içimizden birileri zaten çoktan ölmüş olabilirdi. Eğer nefret edecek birilerini arıyorsan, cadılardan nefret et, ben öyle yapıyorum."

Jace, üzerime doğru adım attığında, Isabelle aramıza girerek bizi durdurdu. 

"İkinizde kesin şunu. Yeterince acı çekiyoruz zaten. Acınızı birbirinizden çıkarmayın."

Isabelle'i kendime çekerek ona sarıldığımda, Jace tekrar yatağa oturdu. Sonraki bir saat sadece konuştuk. Isabelle, konuşmanın bir bölümünde yeniden ağlamaya başladığında, Jace ve bende kısmen aynı durumdaydık. Her ikisininde aynı anda Maryse'den kalan bir bedenin bile olmadığı düşüncesine takıldığında acılarının daha da katlandığını fark ettim. Yinede yapılacak bir şeyin olmadığı gerçeği yüzünden, devam etmek zorunda olduklarını biliyorlardı. Bende zaten tam olarak buna güveniyordum.  

Magnus

Alec'in ardından öylece bakarken, sıkıntıyla yeniden koltuğa oturdum. Herkes olanlar yüzünden fazla sessizdi. Bense, ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum. İçime William ile ilgili bir kurt düşmüştü. Gitmek nedir bilmiyordu. Diğer yandan Alec'i kırma düşüncesi kendimden nefret etmeme sebep oluyordu. Üstelik şu anda annesini kaybetmişti ve ben onu en iyi anlayacak kişilerden biriydim. Ama o, ısrarla uzak durmamı istiyordu. Odada ise resmen ölüm sessizliği vardı. 

Çok sonra sessizlikten bunalan Jonathan olanları daha detaylı hale getirerek anlatmaya başladı. Raphael ve Catarina'nın merakıyla bende Alec ile yaşadıklarımızı anlatırken, sanki o anları ben yaşamamışım gibi hala şaşkındım. Serenity, William uğruna ikimizi de yok edecekti. 

"Serenity'nin bunları yaptığına inanamıyorum." Catarina bunları söylerken yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum. 

"Bende. Ama olanlar tam olarak bundan ibaret, Catarina. William'ın varlığı kontrolünü kaybettirdi."

"Alec düşünüldüğünden daha güçlü bir sihirbaz demek ki ya da William mı demeliyim? Olanlar fazlasıyla karışık Magnus ve yinelemem gerek, gerçekten de tam olarak belanı bulmuşsun. Senden başkası ölüm getirene kesinlikle denk gelemezdi."

Jonathan sesiyle gerilirken derin bir soluk verdim. 

"Sen neden hala buradasın? Onlara yardım etmişsin ama çoktan sıkılıp gitmen gerekirdi. Burada olmana gerek bile yok."

"Beni burada neyin tuttuğunu az çok tahmin ettiğini var sayıyorum." diyen Jonathan'ın bakışları önce Clary'e sonra da misafir odasına odaklandı. Bu adam hangi ara Clary'i sevmeye başlamıştı. Onu köle gibi kullanmış üstüne köpeğe çevirmişti. Isabelle'e ise takıntılı olduğunun bu odadaki herkes gibi bende farkındaydım. Ben yokken kaçırdığım daha neler olmuştu, cidden merak ediyordum. Bakışlarım Simon'ı bulduğundan öğrenmem gereken şeylerin çokluğu ile derin bir nefes aldım. Ama şu an yeri olmadığını için susuyordum.

Kısa süren sessizlikten sonra misafir odasının kapısı açıldı. Isabelle, Alec'in beline sarılmışken, Jace odada kalmayı tercih etmiş gibi görünüyordu. Perilerden nefret ettiğini söylediğini anlatmışlardı ve kimse onu bu konuda suçlayamazdı. 

Isabelle beni fark ettiğinde abisinden ayrılarak yanıma geldi. Kollarımın arasına girerek sarıldığında, aynı şekilde ona karşılık verdim. Sihirbaz nedensizce kendini sevdirmeyi başarıyordu. 

"Yanınızda olamadığım için üzgünüm, Izzy."

"Alec olanları anlattı. Gelmeniz mümkün değilmiş." dediğinde daha fazla konuşmak istemedim. Zaten herkes yeterince üzgündü. Isabelle benden uzaklaştığında Alec'ein yanına gitmek istedim ama o yine uzak kalmak ister gibi, Clary'nin yanına oturmayı tercih etmişti. Sonrasında da ona bir şeyler söylediğini gördüm. Ne dediğini ise duyamamıştım. Clary, gülümseyerek ayağa kalktığında misafir odasına doğru yürüdü. Bende hızlı bir şekilde onun boşalttığı yere oturdum. Alec'den uzak durmaktan hoşlanmıyordum. Bu yüzden onun kalkma girişimine engel olarak yanımda kalmasını sağladım. 

"Uzaklaşman gerekmiyor, Alec. William, konusunda üzgünüm."

"Bakışlarında hala şüphe var. Bunu görmediğimi mi sanıyorsun? Ama haklısın uzaklaşmak bize yaramıyor."

Bunu demesiyle ona biraz daha yaklaştığımda, Alec, kolunu arkama atarak elini omzuma yerleştirdi. Bu hareketiyle başımı göğsüne yerleştirdim. Tüm duygularını saf bir şekilde hissederken üzüntü en baskın olanıydı ve bu konuda ne yazık ki yapabileceğim bir şey yoktu. Aynı duyguları bende hissediyordum. Bu durumda en fazla aklını dağıtmayı başarabilirdim. Anne acısının ne kadar büyük olduğunu biliyordum. 

"Clary'e ne söyledin?"

"Jace saçmaladığı için kavga ettik. Clary'den, Jace ile ilgilenmesini rica ettim. Oda kabul etti."

"İyi yapmışsın." dediğimde bakışlarım Isabelle ve Jonathan'ı buldu. Onların yakın olmasından hoşlanmıyordum ama bu konuda bana laf düşmüyordu. En azından şu an görünen, büyücünün ona iyi geliyor olduğuydu. Odada fazlasıyla yer kaplayan karamsar hava yüzünden herkes fısıltı şeklinde kendi aralarında konuşurken, Clary'nin çığlığı hepimizin ayaklanmasına sebep oldu. 

Jonathan, odaya giren ilk kişi olduğunda bakışlarım yerde halsizce yatan Clary'i buldu. Hemen ardından da Jonathan'ın, Jace'i duvara yapıştırdığını gördüm. Genelde işkence için kullandığı lanetli kılıçlardan birini, ortaya çıakrtarak Jace'in boğazına dayamıştı. 

"Kız kardeşime ne yaptın?"

Jace zoraki bir şekilde yutkunurken, "Hiç bir şey sadece..." dediği an gözleri kayarak kapandı. Jonathan, onu tutmasa çoktan yeri boylardı. Isabelle ile Alec, Jace'i tuttuklarında, bende hızla Clary'nin yanına çömeldim. Jonathan kız kardeşinin saçlarına dokunarak büyü yaptığında, Clary yavaşça gözlerini araladı. Bedeni ise zangır zangır titriyordu. 

Jonathan, "Neler oldu? O herif sana dokunduysa derisini yüzeceğim." dediğinde ben aklıma gelen düşünceyle derin bir solun verdim. Bu doğur olabilir miydi? Cidden bu ailede kaç tane sihirbaz vardı? 

Clary, "Be... Ben..." diyerek cümle kuramazken, işaret parmağımı perinin dudaklarına yerleştirerek onu susturdum. 

"Sanırım ona ne olduğunu biliyorum."

"Söyle o zaman."

"Jace, Clary'nin sihirbazı temaslarında bu durum ortaya çıkmış olmalı." 

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro