Sorular
_Önceki Bölümden Kesit_
"Şimdi, sana yeterince açıklama yaptığıma göre yalnız bırakmam iyi olacak. Sende insan beyninle bunları algılamaya ve aklını kaçırmamaya çalış. Çok yakında beni yeniden göreceksin."
Cümlemin sonunda ona göz kırparken, şaşkın görüntüsü onu öpme isteğimi resmen körüklüyordu. Yanına yaklaşıp yanağını öptükten hemen sonra evime bir portal açtım. Onun şaşkın bakışları hale üzerimdeyken gözden kayboldum.
Alec
Odamda yalnız kaldığım an, olduğum yere çöktüm. Az önce olanlar, gerçekten yaşanmış mıydı? Yoksa bitmeyen kabuslarımın bir yenisi ile mi boğuşuyordum? Belkide sürekli görüp, durduğum karanlık, sonunda kendine bir şekil bulmuştu. Magnus... Adı tam olarak, buydu...
Kanatlar, alevler, bağlanmam...
Düşünceler yüzünden başım patlayacakmış gibi ağrımaya başladı. Kafamın içinde o kadar çok şey dönüp duruyordu ki, hangi birine tutunacağımı bilmiyordum. Eğer bunlar gerçekse büyük bir sorunum var demekti. Gerçi, gerçek değillerse de büyük bir sorunum vardı. Sonum tımarhane olacaktı. Şizofren olabilir miydim? Tanıdığım bir dizi psikolog bana bu sorunun cevabı için kesin destek olurdu.
Derin nefes al, Alec...
Derin bir nefes...
Aklını kaçırmıyorsun.
Yani umarım...
Kendi kendime konuşmamın beni deliliğe daha fazla sürükleyeceğini fark ettiğimde, ayağa kalktım. Hissettiğim acıyla dudaklarıma dişlerimi geçirmiştim. Acının kaynağı olan ellerime baktığımda avuçlarımın kıpkırmızı olduğunu gördüm. Ellerim yanıyordu. Sızlamaları geçirmek için banyoya koştuğumda, bir süre ellerimi soğuk suyun altında tuttum. Aynada yüzüme bakarken, sızının anlamını düşündüm. Bunun anlamı yaşananlar gerçek olmalıydı. Ama ellerim nasıl yandı? Kesinlikle bilmiyordum.
Magnus'un oluşturduğu alevler gözümün önüne geldiğinde dehşete kapıldım. Beni yakmış mıydı? İyi de beni hangi ara ve neden yaktı? Cevabın olmadığı bir ton soruyu kafamda çevirirken, azalan sızıyla musluğu kapatarak, odaya döndüm. Yatağıma yerleşirken kendime geldiğim anı düşündüm. Beni uykumdan uyandıran histe acı olmuştu. Sadece uyandırmak için mi yakmıştı? Gerçi yaşanan onca şeyden sonra belkide şaşırmamam gerekiyordu.
Üstüme çıkarak beni öptüğü kısmı ise tamamen hafızamdan silmek istiyordum. Hissettiğim rahatsızlığın bir tarifi yoktu. Üstelik bana ne söylemişti?
"Bu kadar korkma, Alec. Etik açıdan, tecavüze karşıyım. Ama sende istersen birlikte olmamızda bir mahsur yok"
Zihnimde dolanan kelimeler ile yüzüm asıldı. Bu iğrençti! Gerçekten iğrençti! Geçmişimde tamamen başarısız olan, tek bir ilişkim olmuştu. Oda Tina ile olandı. Ama bir erkekle... Asla... Asla bunu kabul edemezdim. Aslında ilişkinin kendisini kabul edemiyordum, ama olacaksa da bu bir kadınla olmalıydı. Normal olan bu değil miydi? Soğuk soğuk terlediğimi fark ettiğimde, kafamı yatağa gömdüm. Yastığımı aldığım gibi yüzüme koyarak bastırdım.
Düşüncelerimi ısrarla tek bir noktada birleştirmeye çalıştığımda, mırıldandım.
"Tüm bu olanlar sadece kabustu. Magnus, buraya gelmedi. Barda ondan korktuğum içinde, sadece kabus görüyordum. Uyandığımda ise her şey normale dönecek."
En azından olmasını dilediğim gerçekler bunlardan ibaretti.
...
Ne zaman uyuduğumu bilmesem de, gözlerimi açtığımda kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Hiç uyumamış ve dinlenmemiş gibiydim. Komidinin üzerinde bulunan saate baktığımda, neredeyse öğlen olduğunu görmemle yatağımdan sıçrayarak kalktım. Neden beni kimse uyandırmaya gelmemişti? Aceleyle banyoya girip duş aldıktan sonra, aynı hızla giyindim. Odamın kapısını açmaya çalıştığımda ise kilitli kapıyla kaşlarım çatıldı. Dün gece kapımı kilitlediğimi hatırlamıyordum.
Merdivenlerden aşağı indiğimde, Jace'i takım elbise içinde görerek gülümsedim. Oda bana bakarken, "Sonunda uyandın, uyuyan güzel. Seni uyandırmaya geldim ama kapın kilitliydi. Bende rahatsız edilmek istemezsin diye düşündüm." dedi.
Uyuyan güzel kelimesiyle kaşlarım çatılırken, ses çıkarmadım. Zaten konuşsam bile Jace, hiç bir zaman beni dinlemiyordu. Öfke kontrol sorunu olan birinin isteyeceği, en son kardeş bile değildi. Ama ne yazık ki elimde Izzy dışında, bana dayanan tek kişi Jace'di.
"Sende prens olmuşsun. Sonunda annemin isteğiyle evleneceğin prensesimi buldun?"
"Onlar nasıl kelimeler, Alec... Duymamış gibi yapacağım. Umarım az önce üzerime bir lanet göndermedin."
Jace'in tepkisi beni güldürürken, çalışma odasından çıkan babamla durumu az çok çözmüş sayılırdım. Benim aksime aile şirketinde çalışan Jace, toplantıya gidiyor olmalıydı. Onun kadar yılışık birini, toplantı salonunda düşünmek gerçekten zordu. Ama babam onun her zaman çok çalıştığını söylüyordu. Bende aileme minnetini bu şekilde gösterdiğini düşünüyordum.
"Kendini nasıl hissediyorsun, Alec?"
Babamın sorusuyla bir an duraksarken nasıl hissettiğimin pek farkında olmayarak derin bir iç çektim.
"Başım ağrıyor, baba." dediğimde onun endişeli yüzüyle, bir kaç adımla yanıma gelmesini izledim.
"İlaçlarını alıyorsun değil mi? Kabusların bu aralar daha da sıklaşmış olmalı."
Duyduklarımla gözlerimi devirmekten kaçınırken, sakinleşmeye çalıştım. Hiç bir ilacın kabuslarıma etkisi olmuyordu. Sadece beni uykuda daha fazla tutuyorlar ve daha çok korku dolu an yaşamama sebep oluyorlardı. Ama bunu elbette kimse kabul etmiyordu. Belkide etmek istemiyorlardı.
"Alıyorum." diyerek babamı geçiştirirken, "Bir şeyler yemeli ve çıkmalıyım." diyerek mutfağa yürüdüm. Dolaptan yiyecek bir şeyler çıkardığımda, elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum. Yemeğin sonuna doğru annem mutfağa geldi.
"İyi misin, Alec? Bu saatte evde olman pek sık görülmez." Haklıydı. Çoktan kitapçıya giderek, kendimi rafların arasına gömmüş olman gerekiyordu.
"İyiyim. Biraz fazla uyumuşum, gece kabus yüzünden uyanmak, zorunda kaldım da..."
Annemin yüzünde hüzün görmekten nefret etsem de, gerçekleşmesine engel olamıyordum. Elimin üzerindeki elle başımı kaldırdım.
"Bir sorunun mu var Alec? Anlatmak istersen, seni dinlerim biliyorsun. Doktorlar konusunda bana kızgınsın biliyorum. Ama küçüklüğünden beri bu durumu çözemedik. Yaşadığımız o günden beri..."
Annem konuşmasına devam etmezken, onu rahatlatmak istedim. "Bir şey olduğu yok anne. Sadece her zamanki şeyler, alışıyorum. Merak etme, iyiyim." desem de, iyi olmadığımı biliyordum.
Zihnimin yavaşça kabuslarımın başladığı güne gittiğini fark ettiğimde dişlerimi sıkarak doğruldum. Bir an evvel kitapçıya giderek kafamı boşaltmak istiyorum.
Magnus
Güne olması gerekenden bile daha enerjik başlarken, bu halimi sürdürmek isteyerek yataktan kalktım. Adımlarım banyoda son bulurken, birkaç el hareketiyle küvet hazırdı. Bedenim su ile buluşurken burnuma dolan sandal ağacı kokusu resmen beni mest etmeye yetiyordu. Öyle ki yapmam gerekenleri bile unutmak üzereydim. Ama ne yazık ki gerçekler peri olsanız bile peşinizi bırakmıyordu. Gözlerimi kapattığımda, beliren siluetle derin bir soluk verdim. Acaba Alec'in üzerine fazla mı gitmiştim?
Hayatımda ilk kez yaşadığım bu durum için göstermemiş olsam da, gece resmen panik halindeydim. Cidden ne yapacaktım? Cadıların peşimize düşmesine ne kadar vardı? Zihnimdeki son soru cümlesiyle tüylerim diken diken oldu. Alec, konusuna bir an evvel bir çözüm bulmam gerekiyordu. Olayımız sadece peri ve sihirbaz ilişkisinden ibaret olmayacaktı. Çok yakında kendimizi ölüm kalım savaşının ortasında bulabilirdik. Serenity'i görmem gerekiyordu.
Banyo keyfini kısa kesmek istemesem de, son vererek odama geçtim. Kıyafetlerimi üzerime geçirdikten sonra, dün gece almadığım kolye ve yüzüklerimi taktım. Koridora çıktığımda mutfaktan gelen seslerle o yöne yürüdüm. Bisküvi, kahvaltı masasını hazırlarken şarkı mırıldanıyordu.
"Günaydın, Magnus."
Günaydın, bisküvi." diyerek masaya yerleştiğimde neredeyse hazır olan masaya bakarken güldüm. Clary, tüm bu hazırlıkları tek bir büyüyle yapabilecek olsa da, henüz yapamadığı büyülerle tam bir insan gibi davranıyordu. Onun üzerine gitmemeye karar vererek, "Kahvaltı güzel görünüyor, kızıl." dediğimde, Clary "Teşekkürler." dedi.
Bende vakit kaybetmeden kahvaltıya başladım. Bir yandan da yapmam gerekenleri düşünüyordum. Alec'in yanına gitmek gün içinde yapacağım belkide en kolay şeydi. Şu an Clary konusu daha sıkıntıydı.
Aklıma gelen çözümle elimde bir kağıt oluşturdum ve aklımdaki kelimelerin aktarılmasını sağladım. Catarina'dan yardım isteme zamanım çoktan gelmişti. Kağıt, alev alırken yola çıktı. Çok geçmeden de gelen kağıdı okumaya başladım.
"Bir kerede işin düşmediği bir zaman beni aramayı akıl etsen, Magnus! Birazdan oraya geleceğim. Ama bu anlaştığımız anlamına gelmesin. Borçların çok kabardı, seni baş belası ateş perisi..."
Catarina'nın öfkesini kelimeleriyle hissederken, Clary'e henüz bir şeyden bahsetmediğimi fark ettim.
"Sihirbazın..."
"Clary."
İkimizde aynı anda konuşmaya başlarken güldüm.
"Sihirbazla konuştum, Clary. Gece olanlardan dolayı aklını kaçırmamış haldeyse, onu bugün tekrar göreceğim. Diğer yandan seninle ilgilenmesi için bir peri düşünerek, arkadaşımı çağırdım. Catarina'ı seveceğinden eminim. Bir su perisi olarak element gücünü ondan öğrenmen daha iyi olacaktır."
"Haklısın. Suyun gücünü kullanmam gerekiyor. Diğer yandan senden sonra kitabı okumaya devam ettim. Bu yüzden sana bir şeyler sormak istiyorum?"
"Dinliyorum."
"Şöyle ki, cadıların sihirbazları ortaya çıkarmasının üzerinden bin yıldan fazla zaman geçmiş. Beş yüz yıl kadar öncede Serenity ve Lilith arasındaki savaş başlamış. Merak ettiğim ise, o zamandan bu zamana kadar sihirbazlar nasıl hayatta kalmış ve daha önemlisi bağlı olduğun cadının kim olduğunu biliyor musun?"
Clary'nin sorularıyla anlık bir duraksama yaşarken derin bir nefes aldım. Bu konu hakkında bende her şeyi biliyorum diyemezdim. Sırf bu yüzdende o kitabı tekrar okuyacaktım.
"Öncelikle hangi cadıya ait olduğumuzu bilmiyorum. Cadılar kaynak olsa da, periler onlar kadar uzun yaşamıyor. Ama bildiğim şey atalarımızın hizmet ettiği cadıya bağlı olduğumuz. Gerçi o konu hakkında da pek bir fikrim yok. Çünkü savaşta hayatta kalan aile üyeleri kaçışlarında, cadılarını pekte düşünmemişler. Hepsi hayatta kalmanın peşindeydiler. Lilith'in cadı ve sihirbaz katliamı yaptığını orada okumuşsundur."
Clary korku ile yutkunurken ben gülümsemeye devam ediyordum. Korkuyor olsamda bunu kabul etmeyecektim. Konuşmama devam etmeyi düşündüğüm sırada ise portal sesiyle doğruldum. Catarine oturma odasına oldukça hızlı bir giriş yaparken, bakışları seni öldüreceğim Magnus diye adeta bağırıyordu.
"Sevgili, Catarina." diyerek yanına yaklaştığımda yüzündeki ifade biraz olsun değişirken, ona masum bakışlarımı gönderdim. Kısa süre sonra, açtığı kollarının arasına girerek ona sarıldım. Özlemiştim.
"Keşke bu kadar tatlı olmasaydın, Magnus. Bazen kafanı koparmak istiyorum..."
Ondan ayrılırken, arkadaşıma hak verdiğim için sessiz kaldım. Clary'nin yavaş adımlarla yanımıza gelirken, ona döndüm. Catarina'da ona bakarken "Selam, güzelim. Magnus'un yardım etmemi istediği peri sen misin?"diye sordu.
"Evet, benim. Adım Clarissa ama Clary'i tercih ediyorum."
"Bu bana yardım edeceğin anlamına mı geliyor, Catarina?"
"Hala düşünme evresindeyim. Benden yardım istediğin her seferde başında bir bela oluyor. Bu kez nasıl bir durumun içindesin."
Catarina'nın bazen beni bu kadar iyi tanımasına sinir olsam da, bu konuda yapacağım bir şey yoktu.
"Şaşıracaksın ama bu kez benim bir suçum yok. Sihirbazım bir anda hayatıma dahil oldu ve ben onunla ilgilenmek zorundayım. Bu yüzden Clary ile ilgilenmeni istiyorum."
Catarina yüzüme şaşkınca bakarken nedensizce gerildim. Çok mu hızlı söylemiştim? Catarina aniden üzerime yürüdüğünde, geriye doğru adımlar atmaya başladım. Kolumu kavrayan eller, sabit kalmamı sağlarken olacaklarını bekliyordum.
"Bunun bir şaka olduğunu söyle, Magnus... Ne kadar büyük bir şeyin içindesin farkındasın değil mi? Ayrıca sihirbazını bulduysan neden buraya getirmedim? Bir başka peri ya da en kötüsü bir cadı onu ele geçirmeye çalışabilir."
"Sakinleş. Söylediklerini gerçekleştirmek için senden yardım istedim. Aklıma gelmişken ben artık gitmeliyim. Eminim iyi anlaşacaksınız."
İki periyi öylece salonda bırakırken çoğu zaman yaptığım gibi toz olmak için, portal oluşturdum.
...
Saniyeler içinde kendimi dün geceki yatak odasında bulduğumda, etrafa göz gezdirdim. Odada siyah renk ağırlı olarak kullanılmıştı. Onu gördüğümde de siyah giyiyordu. Bu da Alec'in diğer renkler hakkında bilgi sahibi olup olmadığını sorgulamama sebep oldu.
Etraftaki resim çerçevelerini incelerken, Jace, Alec ve adını bilmediğin bir kızın resimlerinin gördüm. Bir kaç resimde de anne ve babası olduğunu tahmin ettiğim iki kişi bulunuyordu. İnsanların beni görmemesi için oluşturduğum büyüyle evde rahatça gezinirken kısa süre içinde onun burada olmadığını anlamıştım.
Bu yüzdende gece öğrendiğim büyüyü mırıldandım. Geldiğim noktada etrafı incelerken, Alec'in kitap okuduğunu gördüm. İnsanlar rafların arasında gezinirken, daha normal yolları tercih etmemin farkına vararak dışarıya çıktım. Görünmezlik büyüsünü kaldırıp, peri işaretlerinden kurtulduğum da sıradan biri gibi içeriye girdim.
Kasanın bulunduğu yere geldiğimde, "Bakar mısınız?" diyerek Alec'in dikkatini çekmeye çalıştım. Ama o kitaba tam anlamıyla gömülü olduğundan beni duyduğu söylenemezdi. O sırada yanıma gelen çocuk, "Bir isteğiniz varsa ben ilgilenebilirim." dediğinde ona kibarca gülümsedim.
"Ne yazık ki bana yardım edemezsin. Alec ile konuşmalıyım. Ama bir iyilik yapmak istersen, bizi yalnız bırak."
Çocuk bana tuhaf tuhaf bakarken, kollarımı Alec'in önünde duran yüksek tezgaha yerleştirdim. Mırıldandığım büyüyle, Alec okuduğu sayfada benim yüzümü gördü. Buna tepkisiyse çığlık atarak kitabı elinden atmak olmuştu.
"Dikkatini çektiğime göre, konuşmamız gerekiyor. Özel olarak."
Alec, dehşet içinde, "Sen." derken ben tatlı gülümsemem yüzümde ona bakıyordum.
"Gece yaşadıklarımızın bir ön gösterisini yaşamak istemiyorsan. Beni dinlemeni öneriyorum."
Alec, öfke krizine girmiş gibi derin derin nefesler alırken, "Beni izle." dedikten sonra yürümeye başladı. Bir anda aklına bir şey gelmiş gibi durduğunda, "Simon, dükkan ile ilgilen. Bir süre yokum." dedi.
Onu takip ederek geldiğimiz ofis benzeri yerin kapısını kapattığımda, Alec'in öfkeli bakışlarıyla burun buruna geldim.
"Benden ne istiyorsun?"
"Öfkeli halin, fazla baştan çıkarıcı görünüyor. Açıkçası senden çok fazla şey isteyebilirim. Ama ne yazık ki aramızdaki bağı konuşmalıyız."
Alec, benden uzaklaşmak ister gibi ofis masasının diğer tarafına geçtiğinde, öfkeli hali devam ediyordu.
"Beni sözlerinle ve hareketlerinle taciz etmeyi kes. Dün gecenin rüya olduğunu düşünerek normal olmaya çalışıyordum."
"Senle cidden işim var öyle değil mi?"
Alec, kollarını göğsünde birleştirdiğinde, "Olanlara hala inanmak istemiyorum. Ne söylemek istiyorsan söyle de git!" dediğinde, ona doğru adım attım. Ama ben konuşamadan dükkanın ön tarafında büyük bir gürültü koptu. Ben neler olduğunu düşünürken, Alec bağırıyordu.
"O sakarı bu kez kesinlikle kovuyorum. Yine kim bilir neleri parçaladı." dedikten sonra ofisin kapısının yanındaki duvarda büyüklü küçüklü delikler açılmaya başladı.
"Bunun Simon denen çocuğun işi olduğunu sanmıyorum." dediğimde Alec'in yanına yürüyerek kolunu kavradım. Görünen o ki bela, sandığımdan da çabuk peşimize düşmüştü.
〽 Bölüm Sonu〽
Bu arada Alec'in düşüncelerine kızmayın. Kendisi fazlasıyla sorunlu bir kişilik. Sadece normal olmak istiyor. Ama olmayacağını biliyoruz :)
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro