Sende Kimsin?
Keyifli okumalar. Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim :)
İthaf
İlham perim: evrem-123
Kadının üzerindeki son hareketimle bedenim tatmin olurken, üzerinden kalkarak yatağa uzandım. Nefesimdeki sıklık, hızla inip kalkan göğsümle kendini belli ediyordu. Bu yüzdende sakinleşmek adına derin soluklar almaya çalıştım. Bakışlarımı yana çevirdiğimde, kadının benden bile kötü görünen haliyle gülümsedim. Bir haftanın acısını çıkarmaya çalışırken, yaşanan seks fazlasıyla sert olmuştu.
Onun bu kendinden geçmiş halinden faydalanarak sol elimi yataktan sarkıttım. Parmak hareketlerim ile oluşturduğum büyü bedenimdeki yorgunluğu hızla yok ederken, geriye sadece az önce aldığım zevkin kıvılcımlarını bıraktı. Gitme vaktimin gelmesiyle yataktan kalktığımda, yere fırlatılan kıyafetlerimi alarak giyinmeye başladım.
"Hemen mi gidiyorsun?"
Adını sormayı bile düşünmediğim kadının cümlesiyle gözlerimi devirirken, yorgun haline baktım.
"Tabi ki de gidiyorum. Hatta sende burada fazla kalmamalısın. Bu odalar hızlı işler için kullanılıyor."
Konuşmam kadının yüzünü ekşitirken, ona bakmadan tişörtü başımdan geçirdim. Benden nasıl davranmamı bekliyordu ki? Sayısız insanla bu tip odalarda vakit geçirmiştim. Hiç bir kadının ya da erkeğin kendilerine eş arayarak buraları tercih etmeyeceğini biliyordum. Bu yüzdende daha fazla vakit kaybetmeden odadan ayrıldım.
Koridora çıktığımda, kulaklarım aniden gelen yüksek müzikle uğuldarken insan kalabalığının içine karıştım. Aklımda ise tek bir düşünce vardı. Acaba benim, minik su perim ne durumdaydı? Onu bıraktığım bar taburesine yaklaşırken bir yandan da etrafıma bakınıyordum. Ama ne yazık ki Clary'e benzeyen hiç kimseyi göremedim.
Dans pistinin olduğu bölüme doğru yürüdüğümde, insanları inceledim. Barın koyu gri ışıklandırmasına sürekli olarak, değişen renkli ışıklar eşlik ettiğinden, birilerini görmek ciddi anlamda zor oluyordu. Aslında Clary'nin eve gideceğini de bir an için düşünmüştüm. Ama bu düşünce zihnimde sadece bir kaç saniyeliğine yer buldu. Çünkü Clary insanları fazlasıyla merak ediyordu ve ilk kez geldiği bu yerden kolay kolay ayrılmayı düşünmezdi.
Birkaç dakika içinde bisküviyi normal yollarla bulamayacağımı anladığımda, gözlerimi kapattım. Odaklanarak gözlerimi tekrar açtığımda, ortaya sarı ile turuncu arasında gidip gelen kedi gözlerine benzer, göz bebeklerim ortaya çıktı. Gördüğüm insan bedenleri yavaş yavaş silikleşirken, Clary'e odaklandım. Onun ardında bıraktığı buz mavisi renkteki ruh izini fark ettiğimde hızlıca yürümeye başladım. İçimden ise aynı saniyelerde küfürler ediyordum, çünkü bu izler barın diğer tarafındaki özel odaların olduğu kısma doğru ilerliyordu.
Koridorun önünde gördüğüm korumayla gözlerimi normal haline döndürüp, yürüdüm. Adımlarım ise korumanın elini göğsüme koymasıyla son buldu.
"Burası özel müşterilerimize ayrılan kısım, parola olmadan giremezsiniz. Parolayı söyleyin?"
Adamın dokunuşundan kurtulmak için bir adım geriye çekildiğimde, "Parolaya ihtiyacım olmadığını söylesem?" diyerek bilmiş bir tavır sergiledim. Adam ise kollarını göğsünde birleştirip, irileşen kaslarıyla gövde gösterisi yapmaya başladı. Onun bu haline gülerken adamı saniyeler içinde al aşağı edeceğimin bilincinde, ona doğru yürüdüm. Ama kulağıma Clary'nin çığlığı dolduğunda, hızlı bir şekilde avuç içlerimde oluşturduğum büyüyü adamın göğsüne bastırdım. Kas yığını koruma, geriye doğru savrulurken, hızla sesin geldiği yöne doğru koştum.
Clary'nin içeride olduğuna emin olduğum kapıyı tekmeleyerek açtığımda, karşılaştığım manzarayla bir anlığına duraksamak zorunda kaldım. Clary, yarı çıplak haldeki adamı duvara yapıştırmış, su gücüyle boğmaya çalışıyordu. Asıl garip olansa bunu yaparken gülüyor olmasıydı.
"Clary?"
Kızıl beni fark ederek gücünü ortadan kaldırırken, adam odanın zeminine serbest düşüş gerçekleştirdi. Kızılın bana bakan gözleri dolmaya başladığında, dişlerimi sıktım. Kollarımın arasına sığınan Clary'i, sıkıca sararken olan biteni anlamaya çalışıyordum.
"Neler oldu, bisküvi?"
Clary, ağladığı belli olan gözleriyle bana bakarken sarhoş olduğunu yaydığı kokudan ve baygın bakışlarından net bir şekilde anlıyordum.
"Çalan müzik hoşuma gittiği için dans ediyorum. Sonra... Bu adam benimle tanışmak istedi. Bende insanlarla nasıl konuşulduğunu merak ettim. Bir süre sonrada bana içecek ısmarladı, alkolsüz istediğimi söyledim. Gelen içeceğin tadı soda gibi olmasa da hoşuma gitmişti ama sonra başım dönmeye başladı."
"Sonrada seni buraya mı getirdi?"
Clary başını aşağı yukarı sallarken, üzerindeki kıyafetin eteklerini çekiştirerek, "Bana dokunmaya çalıştı." dediğinde gözlerim bu kez öfkeyle, renk değiştirdi. Buraya gelirken adamın aklından geçenlerin az çok farkında olsam da, belki bir ihtimal Clary de istemiş diyede düşünmeyi tercih etmiştim. Ama sonuç bu değildi.
Elimle duvarda geçit açtığımda, "Clary, eve git seninle daha sonra konuşacağım. Şu an halletmem gereken küçük bir iş var." dediğimde kızıl hafif yalpalayarak da olsa portaldan geçti. Gideceği yer evim olacağı için rahat bir şekilde, adama yaklaştım. Parmaklarımdan çıkan şık sesiyle gözlerini korkuyla açan adam bağırmaya başladı.
"Cadı... O kız bir cadıydı. Beni... Beni öldürmeye çalıştı!"
Adamı açık olan gömleğinin yakasından tutarak kaldırdığımda, gözlerine baktım.
"Demek seni öldürmeye çalıştı. Ne kadar ayıp etmiş."
"Evet o kız nerede? Onu... Onu polise vermeliyiz."
Adamın yeni cümlesiyle kahkaha atarken, bedenini karşı duvara fırlattım. Kulağıma ulaşan acı dolu sesini duyduğumda, "Beni tamamen yanlış anladın. Ayıp ettiği olay şu, direk boynunu kırmak yerine gereksiz hayatını sürdürmen için sana izin vermiş. Bense tam olarak, bu problemi ortadan kaldıracak olan kişiyim..." dedim. Hemen sonrada çığlık atmaması için büyümü kullanarak ağzını kapatmasını sağladım. Sonrası ise tamamen ait olduğum ateş elementinin, işlevine kalmıştı. Adamın kasıklarından başlayarak alev alev yanmasını seyrederken, bu görüntüsünü sadece ben görebiliyordum. İnsan gözünün ise görebileceği tek şey adamın normale göre daha kızıl görünen bedeniydi.
Adamın bir süre sonra nefes almadığından emin olduğumda, gücümü ortadan kaldırarak kendim için portal açtım. İnsanları öldürmek pek tercih ettiğim bir durum olmasa, bazıları gerçek anlamda gereksizce oksijen israfından başka bir şey değildi.
Evimin salonuna geldiğimde, Clary'i üzerindekilerle koltukta sızmış halde buldum. Onu büyüyle misafir odasına gönderirken, temizlenip pijamalarını giydiğinden emin oldum. Sonrada bu günü tamamen bitirmek için odama geçtim. Uzun bir banyo keyfi şu an istediğim tek şey olduğundan, hızlıca kıyafetlerimden kurtuldum.
Banyoya geçerek, ılık suyla doldurduğum küvete girdiğimde mayışan bedenimle gözlerimi yumdum. Gün planlarım biraz daha dışında son bulsa da, asıl belanın bir sonraki gün başıma geleceğinden ne yazık ki habersizdim.
Alec
"Alec."
"Alec."
Kulağıma ulaşan sesler önce anlamsız gelse de, bana seslenildiğini fark ederek gözlerimi açtım. Sesler devam ederken, sesin sahibinin kim olduğunu çıkaramıyordum. Bir türlü susmayan sesle öfkeyle kalktığımda, etrafıma baktım. Odanın zifiri karanlığına alışmaya başlayan gözlerimle, eşyalar yavaş yavaş görünür hale gelirken, önümde duran karanlık siluet ile yutkundum.
"Aleexaaandeeer"
Kulağıma uzatılarak söylenen ismim ulaştığında, nefes alamadığımı hissediyordum. Zihnim düşüncelerle çalkalanırken yardım edin diye bağırmak istedim. Kabus mu görüyordum? Uyanık mıydım? Yoksa uyuyor muydum? Cevaplar bana ulaşamadan karanlığın üzerime doğru gelmesiyle, göğsüme giren ağrıyla dişlerimi çıktım. Kalbim göğüs kafesimi terk etmek istercesine hızlı atarken, siluet yatağın önüne kadar gelmişti. Ama yüzünü bir türlü görmeyi başaramıyordum. Yine de o an asıl düşündüğüm şey onun ne olduğundan ziyade, neden hareketsiz kaldığım gerçeğiydi. Karanlığın elini göğsümde hissettiğimde, aynı anda kulağıma sesler doldu.
"Beni almalarına izin verdin!"
Kalbimdeki baskı giderek artarken bir an için karanlığın yüzünde kendimi gördüm. Sonrasında ise bedenimi saran sarsıntıyı hissettim.
_
Gözlerimi Max'in adını söyleyerek açtığımda, bedenimde hissettiğim dokunuşlarla irkilerek doğruldum. Jace ve Isabel anlamaz gözlerle bana bakarken, ben kuruyan boğazım yüzünden yutkunamıyor, adeta acı çekiyordum.
"Su." demeyi başardığımda Jace hızla odadan çıkarken, Izzy yatakta yanıma oturdu. Başımı göğsüne yaslayarak nemli yaşlarımı okşarken, "Yine mi kabus gördün?" diye mırıldandı. Zorla da olsa, "Evet." demeyi başardığımda derin bir nefes alarak Izzy'e sıkıca sarıldım.
Kabuslar... Hayatımın belli dönemlerinde ciddi anlamda korkunç zamanlar geçirmeme sebep oluyordu. Çocukluğumdan bu yana gittiğim pedagog ve psikolog sayısı artmış olsa da, kabuslarımın sayısı bir türlü değişmiyordu. Zihnimi uyuşturmak için verilen ilaçların ise beni daha fazla savunmasız bıraktığını düşündüğümden artık içmek istemiyordum. Yinede annem, ısrarla yeni bir doktor ve başka türlü ilaçlara maruz kalmama sebep oluyordu.
Jace'in odaya girdiğini fark ettiğimde, Izzy'den uzaklaşarak bardağı aldım. Kana kana içtiğim su boğazımdaki acıyı ilk başta arttırsa da, ardından gelen rahatlama hissiyle derin bir nefes aldım.
"Daha iyi misin, Alec?"
"İyiyim... Sadece kabuslarımda seviye atlamaya devam ediyorum."
Kendimce alaycı anlatımıma gülüyor olsam da, kardeşlerimin ikisininde yüzünde endişelerini belli eden ifadeyi görebiliyordum. Izzy, "Alec, bir ay sonra doğum günün ve bu kabuslar muhtemelen yine artarak devam edecek. Seninle uyumamı ister misin?" dediğinde derin bir soluk verdim.
"Bunun iyi bir fikir olmadığını biliyorsun, Izzy."
Cümlemin sonunda bıkkınlıkla nefes alırken, unutmak istediğim anıyı anımsadım. Isabel son seferde iyi olmam için yanımda uyurken, gördüğüm kabusun etkisiyle neredeyse onu öldürecektim. Jace beni tutarak, Isabel'in üzerinden almasa kız kardeşimi, boğuyordum. Boynundaki kızarıklık beyaz teninden neredeyse bir ay kalırken, yara geçene dek hatta sonrasında bile kendimden nefret etmiştim.
Izzy konuşmak için ağzını açtığı sırada Jace, "O halde beni yatağına almayı düşünür müsün?" dedi ve işte tam o anda boş bulunarak kahkaha atmaya başladım. İkisinin yüzü de benden farksız gülerken, "Kesinlikle olmaz." dediğimde Jace, kızlara göstermekten zevk aldığı çapkın bakışlarını yüzüme sabitledi.
"Neler kaçırdığını bir bilsen, Alec."
"Alec eğer isterse ben ona özet geçerim. Jace. Sayende bir sürü arkadaşımdan farklı şekillerde seninle ilgili hikayeler duydum. Abim bir gün midesini boşaltmak isterse anlatırım... Ay aklıma gelmişken ben bir lavaboya gitsem iyi olacak."
Isabel bunu diyerek odadan ayrılırken, Jace duyduklarına sadece burun kıvırdı.
"Bence küçük cadı kıskanıyor. Hadi güzelim koynunda bana da yer aç."
Jace yatakta üzerime doğru gelirken, kafasına sertçe vurduğumda kabusun etkisini çoktan atlatmış olan bedenimle, yatakta doğruldum.
"Saçmalamaya bir son ver de beni rahat bırak, Jace."
"Naz yapacaksan da bana uyar. Kahvaltıda görüşürüz, kardeşim."
Onun ardından hala gülmeye devam ederken, rahat bir nefes aldım. Annemin doktorlarla beni sıkıştırdığı zamanlarda, yaptığı en iyi şey belkide Jace'i hayatımıza dahil etmesiydi. Bu sayede o bir aileye, bende yeni bir kardeşe sahip olmuştum. Her ne kadar onu en başında Max'in yerini almaya çalışan canavar olarak tasvir etsem de, şu an gerçek bir kardeşten farkımız yoktu.
...
Günün geri kalanını son derece normal geçirirken, kitapçıda işlerimi bitirmeye çalışıyordum. Sürekli olarak üzerime yapışan sinirli halim, sadece kitapların arasındayken biraz olsun yumuşuyordu.
Simon'ın gün içinde bir kaç sakarlığına maruz kalsam da, bu sefer hiç bir şey kırılmadığı için kendimi kaybetmek zorunda da kalmamıştım. Gerçi bunun bir sebebi de kitapların kırılacak eşyalar olmaması da olabilirdi. Yinede tam olarak neler olduğunu hatırlamadığım kabusu, Simon'ın sakarlıklarıyla geçirdiği bir güne tercih edebilirdim.
"Bugün biraz erken çıkabilir miyim?"
Simon'ın sesini düşüncelerimin arasında duyduğumda onun bana, istekle bakan bakışlarıyla karşılaştım.
"Neden erken çıkmak istiyorsun?"
"Izzy, belki söylemiştir. Bizim grup hafta sonu sahneye çıkacak ve alıştırma yapmamız gerekiyor."
Bir an düşündüğümde, Izzy'nin, Simon'ın gitar çaldığını söylediğini hatırlıyordum. Yinede pek ilgili olmadığım için konuyu tam olarak dinlediğim söylenemezdi.
"Çıkabilirsin, Simon." dediğimde teşekkür ederek, kitapçının arka kısmına doğru yürüdü. Onun ardından bakarken esnediğim de, gözlerimi ovuşturdum. Kabus gördüğüm günler genel olarak uykumu almamış ve yorgun oluyordum. Simon'ın gidişiyle dükkanı kapatmak için hazırlanmaya başladım. Belkide eve gidip biraz kestirmem iyi gelebilirdi. Kalan bir kaç işimin arasında kapının açılmasıyla, müşteri geldiğini düşünerek yürüdüm. Gördüğüm Jace, beklentilerimi boşa çıkarırken özenle seçtiği belli olan kıyafetine baktım.
"Hayırdır, randevun mu var?"
Jace, çapkınca sırıtırken yanıma geldi. "Aslında yok ama belki gece birini bulabilirim. Hadi işini bitir de gidelim."
"Nereye gidiyoruz, Jace?"
"Seni arkadaşımın barına götüreceğim. Kitaplarından uzaklaşıp insan arasına karışman lazım. Belki geceyi biri ile tamamlarsın."
Jace'in konuşmasıyla gözlerimi devirirken, sıkıntılı bir nefes aldım. "İstemiyorum, Jace. Zaten yorgunum eve gidip yatacağım."
Jace üstüme doğru gelirken kararlı ifadesi beni korkutuyordu.
"Bu kez benden kaçmana izin vermeyeceğim. Gidiyoruz, Alec. Seni kolundan zorla sürüklemem gerekse bile bu akşam o barda olacaksın. Hem illa birini ayarlaman gerekmiyor, sadece arkadaş bulsan da olur."
"Arkadaşa ihtiyacım yok, Jace."
"Hayatını ben ve Izzy arasında geçirmene izin vermeyeceğim."
"Simon da var..."
Jace, ona küfür etmişim gibi bana baktığında, söylediklerini uygulamak istercesine kolumu kavradı.
"Simon'a başlatma şimdi. Çocukla iki dakika düzgün konuştuğunu görmedim. Resmen ona köle gibi davranıyorsun. Bu umurumda olmasa da, sonuçta o da bir insan. Yürü hadi!"
Pes ederek kitapçı dükkanını kapattığımda, arabasına doğru yürüdüm. Hemen bara geçeceğimizi düşünsem de, ilk olarak beni eve getirip odama soktu. Ne yapacağını anlamaya çalışırken, "Kendine düzgün bir kıyafet seçer misin? Başına Izzy'i mi salayım?" dedi.
Isabel'in son seferde okul balosunu için bana yaptıklarını hatırladığımda, başımı hızla sağa sola salladım. Hemen sonrada, kıyafet seçmeye çalıştım. Jace'in odadan çıkmasıyla kıyafetlerimi değiştirirke,n yinede pek özendiğim söylenemezdi. Koridorda beni bekleyen Jace ile göz göze geldiğimde bana bu mudur bakışlarını attı.
"Tek kelime edersen gelmekten vazgeçerim."
"Sıkıcısı olmak zorunda mısın, Alec?"
Ona cevap vermeden yürürken, binanın önünde duran arabaya bindim. Kısa süre sonrada bara gelmiştik. İnsan kalabalığından nefret ettiğim için, bedenim kasılırken o an için düşünmemeye çalıştım. Jace'in adımlarıyla kendimi bir masada bulduğumda, o çoktan etrafı kesmeye başlamıştı. İlk olarak arkadaşlarıyla tanıştım, sonrada Stacy adındaki kız yanıma oturdu. Fazlasıyla yakın durmasının rahatsızlığıyla gerilirken, Stacy, "Jace'in yakışıklı bir kardeşim var dediğinde abarttığını düşünüyorum." demişti. Aynı anca bakışlarım Jace'i bulduğumda bana göz kırpışı sinirle ayağa kalkamama sebep oldu.
"Ben içecek bir şeyler alayım?"
Bar taburelerinin olduğu kısma yürüdüğümde, barmenden az alkollü bir içki vermesini söyledim. Kullandığım ilaçlar yüzünden aşırı alkol almıyordum. Zaten içkileri pek sevdiğimde söylenemezdi. Sadece ortama ayak uydurmayı deniyordum.
İçkim geldiğinde arka tarafa baktığında Stacy'nin göz kırpması olduğum yerde kalmama sebep oldu. Yanımdaki soda içen kıza döndüğümde, onu inceledim. Sanki buraya ait değil gibi görünüyordu. İçimden gelerek ona "Selam." dediğimde, kız şirin olduğunu düşündüğüm gülümsemesini yüzüne yerleştirerek, "Selam." dedi.
Yeni bir Stacy durumumun olmamasından rahat bir nefes aldığımda, Jace'in gelişi diken üstü halime geri dönmeme sebep oldu. Yılışık bir tavırla kulağıma eğilirken, "Kızıllardan hoşlandığını bilmiyordum, kardeşim." dedi. Bunu bilerek yüksek sesle söylediğine adım gibi emindim. Kız onu duyarak, tıpkı benim gibi rahatsızlık içinde kıpırdandığın da, yanımıza yaklaşan yeni kişiyle ayağa kalktı.
"Sonunda geldin, Magnus. Hadi buradan gidelim."
Adam ise kız hiç konuşmamış gibi gözlerini bana bir süre bana sabitledi. Yanıma yaklaştığında ise dudaklarından sadece tek bir cümle döküldü.
"Sende kimsin?"
〽 Bölüm Sonu〽
Son kısmı diziyle aynı yapmaya karar verdim. Umarım bölümü sevmişsinizdir. ^^ Yazarken eğlendim.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro