Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Seçimler


Edit çok hoşuma gitti. İzlemenizi öneririm. Bende şarkıyı dinleyerek bölümü yazdım. 

Keyifli okumalar :)

İthaflar

DCismylife

exceptionziam



_Önceki Bölümden Kesit_

Yaptığı büyü bedenimizin temizlenip, yatak kıyafetleri giymemizi sağladığında istediği tek şeyin sarılıp uyumak olduğunu anladığım anda kollarını bedenine doladım. Sonrasında da gözlerimi yumdum. Yarın Alec'in yanında olacak olmam bir yana, onunla konuşmak zorunda olduğum şeylerden korkuyordum. 

Alec

Magnus'un söylediklerine gülümserken, bir şeyleri sorgulamayı çok önceden bıraktığım için rahatlamış hissediyordum. Her şeyin bir rüya olduğunun bilincinde olmak ile orada tıkılı kalacağını bilmek aynı anlama gelmiyordu. Gerçekliği her ne kadar reddetmek istesen de, benliğini içine alan bu yer, nefes aldığın her anı sen istemesem de gerçek kılmayı başarıyordu. 

"Sıkıldığını tahmin ediyorum ama tekrar, tekrar söyleyeceğim. Seni seviyorum, Alexander..."

Magnus'u kollarımın arasına daha fazla çekerken, sırtımı altında bulunduğumuz ağaca yasladım. Ellerim saçlarında gezinirken, yüzümdeki gülümsemeyi olduğu gibi sergilemeye devam ediyordum.

"Bundan asla sıkılmam, Magnus. Bende seni seviyorum."

Kelimelerimin ardından saçına bir öpücük kondurduktan sonra hedefim olan dudaklarına yöneldim. Öpücük aldığım karşılıkla derinleşirken, ellerim çok geçmeden bedeninde gezinmeye başladı. Taptığım tenine bıraktığım dokunuşlar artarken, dudaklarıma doğru inlemesiyle yoldan çıkmak üzere olduğumun farkındaydım. Tek sorun burada yalnız olmamamızdı. Bir kaç metre  ilerimizde Jace ve Clary'nin konuşmaları kulaklarıma ulaşırken, kendimi geriye çekmek zorunda kaldım. 

"Yalnız kalacağımız bir yere gidelim mi?"

Magnus, beni tutarak ayağa kalmamı sağladığında, aramızda bir adım mesafe bırakarak uzaklaştı. Ellerini arkasında birleştirip gülümserken, çeneme bıraktığı küçük öpücük sonrasında da, göz kırptı.  

"Hiç sormayacaksın, sanmıştım."

Ona göz kırptıktan sonra, odamıza gitmek için elini kavradım. Ama bir anda Magnus'un tenini hissetmek yerine ellerimin arasından kayan toz tanecikleriyle kala kalmıştım. Etrafın kararmaya başlamasıyla, kardeşlerimin sesleri de kaybolurken, zihnim içinde bulunduğu durumu bir kez daha reddetmeye başladı. Sadece güzel bir rüya görüyordum. Şimdiyse hızlı bir şekilde kabusum yaklaşıyordu.

Etrafımdaki ağaçlar teker teker yok olurken, kendimi boşlukta bulacağımı düşünsem de burnuma dolan deniz kokusuyla şaşırmıştım. Kumsalda, güneşin batışına bakarken kulağıma dolan sesle arkamı döndüm.  

"Alec."

William'ın sesiyle, bedenim kasılırken derin bir soluk verdim. Yine kendi gibi görünüyor ve sesini kullanıyordu. Bense ne yapacağımı bilmiyordum. Bazı konularda mecburi olarak pes etmek zorunda bırakılmıştım. William'a karşı ne yaparsam yapayım başarısız olmaya devam ediyordum. 

"William."

"Kendini asıl hissediyorsun?"

Bu soruyu beni düşünerek sormadığını bildiğim için cevap verme gereği bile hissetmedim. Sadece neden burada olduğunu merak ediyordum.

"Benden ne istiyorsun?"

"Bir şey istemiyorum. Aslında sana bir kaç tane iyi haber vermeye geldim. Ama onun öncesinde kısa bir sohbet etmek istiyorum."

William'ın garip davrandığını bilirken, ne demem gerektiğini tam olarak bilmiyordum. Diğer yandan vereceğim kararın bir önemi var mıydı? Sakince soru sorsa da, sonrasında istediklerini ben istemesem de almanın bir yolunu buluyordu. Ölüm getirenin ruhum üzerinde etkisi gerçekten korkunçtu. 

"Dinliyorum."

"Şaşıracaksın ama senden özür dilemek istiyorum."

"Ha? Sen, benimle dalgamı geçiyorsun?"

"Hayır. Ciddiyim. Özür dilerim, Alexander. Özellikle, kız kardeşine yaptıklarım için... Tabi onunda öncesinden de yaşanan bir çok olay için."

Burada tıkılı kaldığım süre boyunca rüyada olduğumu anladığım kısımlarda, tek endişem Magnus, üzerine kuruluydu. Gerçi şu an kardeşlerimin ne durumda olduğundan bile, bir haber olduğum gerçeği vardı.  Bunun dışında William'ın yapacaklarının da  bir sınırı olmadığını biliyordum.  Aileme zarar vermesi düşüncesiyle dolduğum da, ona öfkeyle bakmaya başladım. 

"Isabelle'e ne yaptın?"

"Sakinleş. Kız kardeşine hiç bir şey yapmadım. Sana zarar vermek için kabuslarında onu kullanmamdan bahsediyorum. Sende aynı şeyi, kızımı kullanarak bana yapmıştım. Sadece yaşananlardan sonra bunu dile getirmek istedim. Kız kardeşini sevdim. Jace ise... Onu sevebileceğimi hiç sanmıyorum."

Onu dinlerken ne demem gerektiğinden emin değildim. Ama özrünü gerçekten hissederek söylediğini biliyordum. Duygular konusunda birbirimize oyun oynayamayacak bir konumdaydık. Onun öfkemi hissetmesi gibi bende onun sakinliğini ve yalansız tavrını hissediyordum.  

"Ne saçmalıyorsun? Hiç bir şey anlamıyorum."

"Beni sakince dinlersen anlayabilirsin, Alexander. Bir nevi günah çıkarıyorum diyelim. Neyse çok yakında aileni göreceksin. Uyandığında gerçekliğimizi bir süre sana bırakacağım."

"Bunu neden yapıyorsun? Bana karşılıksız bir iyilik yapmazsın."

"Buda şaşıracağın bir diğer şey... Bu sefer senin var olman için herhangi bir karşılık almadım, Alec. Sadece anlaşmamız konusunda, Magnus'a güvenmeyi tercih ettim. Şimdi asıl konumuza geliyorum."

Kafam duyduğum onca şeyden sonra fena halde karışırken, memnun mu huzursuz mu olmam gerektiğine karar veremiyordum. Diğer yandan, ailemi ve Magnus'u göreceğim gerçeğine tutunmak istiyordum. Yoksa yavaştan aklımı kaçıracak gibi hissediyordum. Gerçekliğin dışında daha ne kadar yaşayabilirdim? 

"Lafı dolandırma, William..."

"Seçimler den konuşmak istiyorum."

 "Seçimler?"

"Evet. Sana bir soru soracağım, Alexander. Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Sadece iyi düşünmeni istiyorum. Sağ elinde ailenin, sol elinde ise Magnus'un hayatı olduğunu düşün seçimin hangisinden yana olurdu?"

Duyduklarımı algıladığım an, William'a doğru koşarak yakasına yapıştım. Çok önceden yapmak istediğim şeyi yaparak suratına sert bir şekilde vurdum. Hissettiğim sızı yüzünden, elimi bir kaç kez yumruk yapıp açmak zorunda kalmıştım. Canını yaktığımdan ise emindim, William ise suratındaki ifadeyi değiştirme gereği bile duymadan bana bakıyordu. Neden bu kadar sakindi? Kendini geriye çektiğinde üzerini düzeltti. 

"Bana vurman iyi hissetmeni sağladı mı, Alexander? Sadece sana bir kaç gerçeği anlatmak istiyorum. Şu an seçim yapmanı istemedim. Sadece düşünmeni istiyorum. Ben hayatınızdan çıktıktan sonra olacakları hiç düşündün mü?"

Bir an duraksadıktan sonra, hislerimi olduğu gibi geri getirdim. Ölüm getirenin ruhunu uzun süredir içimde taşıyordum.

"Senin ardından iyi olacağımıza eminim. Garip sanrılar olmayacak. Sevdiklerime zarar vermeyeceğim. Ailem ve sevdiğim adamla mutlu olacağım."

"Bunlar kısıtlı düşünceler, Alexander. Senin için durumu biraz daha açayım. Evet mutlu olacaksınız. Ama bu durum ne kadar sürecek? Öldürdüğüm kişilerden sonra ben hayatınızdan çıktığımda, her şey sandığın gibi mükemmel olmayacak. Ölen cadı ve büyücülerin arkasından onların yerine geçmek isteyen güç aşıkları cadı ve büyücüler ortaya çıkacak. Dahası  kendinden öncekilerin hatalarını yapmamak adına, korunmak için sizin peşinize düşecekler. Bu durumdan kendinizi nasıl kurtaracaksınız?"

Duyduklarımla bir an düşüncelere dalarken, babamın eve getirdiği cadıyı öldürdüğüm anı hatırladım. 

"Güçler... Magnus ile onları durdurabiliriz. Yeteneklerim..."

William, sözlerimle kahkaha atarken, susarak, anlamaz gözlerle ona bakmaya başladım. Ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamıyordum.

"Güçler? Kimin güçlerinden bahsediyorsun, Alec. Senin sihirbaz yeteneğin sadece yaşam ve ölümle kısıtlı. Her hangi bir canlıya hayat verebilir ya da o canlının yok olmasını sağlayabilirsin. Diğer yaptığın, kullandığın her büyü ve yetenek bana, yani ölüm getirene ait. Magnus bakıldığında, sıradan perilerden daha güçlü olabilir. Ama şu an kadim bir cadıyla baş edebilmesinin tek sebebi benim varlığım. Bunu anlıyor musun?"

Duyduklarımdan sonra durgunlaşırken derin bir soluk verdim. Haklı olmasını istemiyordum. Ama içten içe haklı olduğunu bilmek, gerçek anlamda canımı yakıyordu. Bedenimde hissettiğim hafif sızıyla dişlerimi sıktığımda kollarıma baktım. William'ın kaynağı olduğu rünler bedenimden teker teker silinirken zayıfladığımı hissediyordum. Resmen söylediği kelimeleri şu an yaşıyor gibiydim.

"Anlıyorum." diye mırıldandığım da William'ın bana doğru yaklaştığını fark ederek başımı kaldırdım. 

"Tamam. O halde nerede kalkmıştık. Seçimler diyordum. Seçimler önemlidir, Alexander. Kendimden örnek vereyim. Ben geçmişte karısını seven, aile babası olan sıradan bir adamdım. Tabi işin büyülü kısmını yok sayarsak. Peki sonra ne oldu? Sevdiklerimi korumak için bir seçim yaptım ve geldiğim nokta tam olarak bu oldu."

Onu dinlerken yaşadıkları zihnime görüntüler halde yansırken, ne düşüneceğimi gerçekten bilmiyordum. Bildiğim tek şey William'ın doğuştan kötü bir adam olmadığıydı. Ama bu hayatımı cehenneme çevirmediği anlamına gelmiyordu. Hayatımızı, benliğimi her şeyimi elimden almıştı. 

"Yaptığın seçimin sonuçlarını neden bize yüklemeye çalıştığını hissediyorum. Geçmişte yaptığın seçimin sorumlusu ben değilim."

"Geçmişi değil, şimdiyi düşünelim. Çünkü burada olmamızın sebebi de Magnus ile senin yaptığın seçimler. Seni tanıyorum, Alexander. İstemesen de herkesten iyi tanıyorum. Barda Magnus'u gördüğün an, ondan gerçekten rahatsız olsan masaya geri dönmez, Jace'i umursamaz ve evine geri dönerdin. Bu sayede temasınız yaşanmaz ve bende bu şekilde bir güç elde edemezdim. Ama sen o masada olmayı kendin seçtin."

"Nereye gelmeye çalışıyorsun?"

"Sana bir seçenek sunuyorum. Herkesin iyiliği için benden kurtulmak istiyorsun. Belki de herkesin iyiliği için asıl ihtiyacın olan benimdir. Bunu bir düşün. Bu arada uyanmadan evvel, Magnus ile yaptığımız son savaşı ve kardeşlerini görmeni sağlayacağım. Artık uyana bilirsin, Alexander..."

"Neden bir anda iyi olmaya çalışıyorsun?"

"Duygular Alexander... Sanırım yeniden insan olduğumu hissetmeye başladım."

"Ama bu..."

William'a doğru uzanmaya çalıştığımda aniden zihnimde oluşan ışık patlamasıyla, olduğum yerde doğruldum. Nefesim kesiliyor ve zihnime doluşan kesik kesik görüntülerden kurtulmaya çalışıyordum.

Kendimi biraz olsun iyi hissettiğimde, derin bir nefes aldım. Burnuma dolan kokuyla Magnus'u hissederken, onun yüzüne baktım. Kafam resmen allak bullak bir haldeyken, bedenimin sarılmasıyla kendimi onun göğsüne uzanır halde buldum. 

Aldığım nefesle, sevdiğim adamın kokusuna sığınırken, toparlanmaya çalışıyordum. Ama William ile yaptığım konuşmadan sonra kendime nasıl geleceğimi bilmiyordum. Söylediklerinin mantıklı kısımları beni daha da sinir ederken, bir süre Magnus'un göğsünde öylece uzandım. Sonrasında da onu uyandırmak için yanağına masum bir öpücük kondurdum. 

Yine kedilere benzettiğim mırıltısını duyduğumda gülümserken, duyduğum kelime yüzümü soldurmak için yeterli oldu.

"Will..."

Will... Magnus, artık Wiliiam'a, böyle mi sesleniyordu? O an hayal kırıklığımın ses olup kulaklarıma ulaştığına yemin edebilirdim. Hızla ondan uzaklaşırken, yatağın kenarına oturdum. Bulunduğum durumu bile yeni yeni idrak ederken, burada bu şekilde olmamın gerçekliği ile dondum. Magnus, William'ı göğsüne yatırıp sarılmamış olsa bu halde gözlerimi açamazdım. 

Aralarında nelerin geçtiğini bilmiyordum. William'ın zihnime yansıttığı görüntüler, Valentine'ın evinde başlıyor, kardeşlerime yardım etmeleriyle devam ediyor ve büyücünün öldüğü noktada son buluyordu. Daha fazlası yoktu. Fazlası olan tek şey benim kaldığım rüyalarda, mutlu olduğum anlardı. Ama şu an gerçeklikte beni mutlu eden hiç bir şey kalmamış gibi hissediyordum.  

"Magnus, uyan..."

Onu hafifçe sarsarken tekrar Will demesiyle çileden çıkmış bir halde, göğsüne yumruk attım.

"William burada değil, Magnus. Kendine gel ve kardeşlerimin yanına gidelim."

Magnus, hissettiği acıyla yüzünü buruştururken, acısını paylaştığım için göğsüne düşündüğümden daha sert vurduğum gerçeğinin farkında olsam da, bunu umursamadım. 

"Alexander..."

Sonunda gözlerini açmasıyla, bana sarılma girişimine engel olarak yataktan kalktım. Şu an bana yakın olmasını istemiyordum. 

"Toparlan ve kardeşlerime gidelim."

"Tamam ama daha yeni geldin. Konuşabiliriz."

"Gördüklerim benim için yeterli, Magnus. Sadece gidelim." dediğimde gözlerimin içinin yanmaya başladığını hissediyordum. Ağlamak ise kesinlikle istemiyordum. Yeterince zayıf olduğumu bilirken, birde bunu göstermeye ihtiyacım yoktu. 

Magnus, yataktan kalkarak yanıma geldiğinde, aramıza yine mesafe koymak için aramızda bir kaç adımlık mesafe bıraktım. 

"Neden böylesin?"

"Asıl sen neden böylesin, Magnus? Will... Demek ona artık böyle sesleniyorsun. Sanırım artık ondan rahatsızda olmuyorsun. İlişkiniz baya ilerlemiş görünüyor..."

"Alexander..."

"Bana Alexander deme, Magnus! Hissetmediğimi mi sanıyorsun? William'ın ardından beni gördüğün her seferde, beni o sanarak bundan rahatsız olurdun. Ama şimdi hiç bir şey olmamış gibi davranıyorsun." 

"Ben..." diyerek susan Magnus'un ardından duygularına odaklandım. Önceleri birbirimizi hissetmekten mutlu olurdum. Özellikle sevgimizi paylaştığımız o mükemmel andan... Ama şimdi sadece suçlulukla karışık, pişmanlığını hissediyordum. İçten içe paylaşılan sevgiyse, midemi bulandırıyordu. 

"Konuşma... Açıklama istemiyorum. Ailemi görmek istiyorum."

"Ama..."

Onu bakışlarımla sustururken yaptığı büyü, ilk önce kıyafetlerimi değiştirdi. Hemen sonra da oluşturduğu portal ile sakinleşmeye çalıştım.  Ne kadar başarılı olduğum tartışılsa da, geldiğimiz bahçenin ardından eve doğru yürüdüm. 

Tanıdık olmayan büyük malikaneye bakarken, kapıyı çaldıktan kısa süre sonra Raphael ile göz göze gelmiştim. Perinin benden rahatsız olan bakışlarından garip bir şekilde memnun olurken, önümden çekilmesiyle içeriye girdim. Anlaşılan, William hala birilerinin rahatsız olduğu bir konuydu. Magnus ise... Bu konuyu şu an düşünmek istemiyordum. 

Üzerimdeki bakışlarla başımı çevirdiğimde, kapının girişinde bulunan Jonathan'ın ile göz göze geldim. Yüzü başlangıçta ifadesiz olsa da, sonrasında gülümsemeye başlamıştı. 

"Alec?"

"Evet, benim."

"Izzy çok sevinecek. Ben ona haber vereyim." dediğinde, cevap vermemi beklemeden gözden kaybolmasını izledim.

Onun ardından oturma odasına yürüdüğümde, uzak kaldığım gerçek zamanda neler olduğunu sadece tahmin etmeye çalışıyordum. Anıda gördüklerime bakılırsa, büyücü kız kardeşimi seviyordu. Ama daha da önemlisi onu koruyor olmasıydı. Jace de, Clary ile fazlasıyla yakın görünüyordu. Bundan ikisininde sevgili olduğunu çıkarmam mümkündü. 

Kısa süre sonra Isabelle görüş açıma girdiğinde koşarak bana yaklaştı. Ayağa kalkarak kollarımın arasına girmesine izin verirken ona sıkıca sarıldım.

Kız kardeşimi gerçekten çok özlemiştim. Onu kollarımda daha sıkı tutarken, Jace'in Isabelle'i çekmesiyle anlamsız bakışlarla ikisini izledim. 

"Onun Alec, olduğundan emin değiliz, Izzy. Kimsin?"

Jace'in tavrı, uyandığımdan beri başıma gelen en normal şeymiş gibi gülmek istememe sebep olurken, deliriyor gibi hissediyordum. 

"Benim, Jace. Alec." dediğimde onu bileğinden kendime doğru çektim. Diğer elimle de Isabelle'i çekerken, üçlü kardeş sarılmasının içinde bulunarak derin bir soluk verdim. 

"Sizi gerçekten çok özledim. Uzun süredir ortalarda yoktum."

"Bende seni çok özledim, Alec. Biliyordum. Sana bir şey olmadığını biliyordum." diyen Isabelle'in ardından, Jace, "Özür dilerim." diyerek mırıldandı. Bunun sebebini tahmin ettiğim için sessiz kaldım. Şu an onların yanında biraz olsun huzurlu olmak istiyordum. Onlarla yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyordum. 

 "Yalnız kalabileceğimiz bir yere gidelim. Sizinle konuşmak istiyorum."

"Tamam." diyen Isabelle, elimi tuttuğunda beni yönlendirmesine izin verdim. Magnus'u ise tamamen görmezden geliyordum. Birlikte malikanenin üst katına çıktığımızda, geniş odalardan birinden içeriye girdik. Onlarla konuşmam gereken, öğrenmem gereken o kadar şey vardı ki... Tek dileğim kardeşlerimin kalp kırıklığını biraz olsun unutturabilecek olmasıydı. Diğer yandan ise William'ın sözlerini düşünüyordum. Eğer durum buysa seçeneğim ortadaydı. Kardeşlerimi korumak zorundaydım.

 〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro