Plan
Innocent Poison hikayem resmen öksüz kaldı. Bu aralar perilerin ilhamı daha fazla bakalım ne kadar devam edecek.
Keyifli okumalar ♥
_Önceki Bölümden Kesit_
Alec'in kahkahası yeniden kulaklarıma dolduğunda yumruk yaptığı elinin ardından oluşan görüntüleri gördüm. Tıpkı Lilith'in endişeli bakışları gibi bende olanları izliyordum. Liliana olanları anlatırken her şeyin bu kadar korkunç olduğunu düşünmemiştim. Ama gördüğüm şeyler gerçekten korkunçtu. Alec, diz çöktürdüğü peri kızının hareketlerini engellerken söylediği şekilde teker teker kristallerini kırıyordu.
"Bu kanıt yeterli mi? Ama merak etme, henüz ölmedi. Öyle kalmaya devam etmesi içinse..."
"Ne istiyorsun?"
"Onunla yer değiştirmeni... Bunu yapabilir misin? Kızının yaşaması için kendi sonsuz hayatından vazgeçebilir misin?"
〽〽〽
Alec
Yumruk yaptığım ellerimi serbest bırakırken, hemen yanı başımda oluşmuş olan görüntü silikleşerek kayboldu. Cadının yüzünde gördüğüm dehşet ifadesinde takılı kalırken, şu an gerçek anlamda bu işten zevk aldığımı fark ettim. En az, Liliana'nın canını yaktığım anda olduğu kadar yaşananlardan memnundum.
Kendime güvenimi gösteren hareketlerle cadıya bir kaç adımla yaklaştığımda, dolan gözlerine bakarak alay edercesine sırıttım. Hemen sonrada son derece öfkeli olan bakışlara maruz kaldım.
"Sen!"
"Ben?"
"Sen bir canavarsın! William'dan bile daha berbat birisin... Kızıma bunu nasıl yapabildin? O, suçsuzdu..."
Cadının kıyaslamasıyla kahkaha atmaya başladığımda, son derece umursamaz görünüyordum. Aslında görünmekten ziyade tam olarak buydum. Eğer Lilith teklifimi kabul etmezse, Liliana'ı anında yok edebilirdim. Ne masum oluşu, nede bunlardan uzak oluşu umurumda bile değildi. Umurumda olan tek şey karşımdaki kadının hayatında hiç çekmediği kadar, büyük bir acıyı çekmesini görmekti. Ellerimde can vermek zorundaydı.
"Öncelikle William'ı o hale getiren zaten sizlerdiniz. Beni bu hale getirenlerde öyle... Gerçekten de tüm yaşananların sonuçları olmayacağını mı düşünüyordun?"
"Tüm bunları ödeyeceksin! Lanet sihirbaz..."
"Yanlış. Hesap vermesi gereken sensin ve tüm yapılanları ödeyende sen olacaksın."
Cadının öfkeli çığlığı bulunduğumuz odada yankılanırken, etrafımdaki eşyaların havalandığını gördüm. Her birini üzerime doğru fırlatılırken, yüzümdeki alay eden ifadeyi bozmadan cadının sinir krizi geçiren halini izliyordum. Kadın bana zarar veremediği her an, daha da çılgına dönerken, bir süre sonra nefes nefese kalarak durdu. Yüzü resmen hissettiği sinir yüzünden kıpkırmızı olmuştu.
Bense yüzümdeki donuk ifadeyi korurken, bir kaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattım.
"Sakinleşebildin mi?"
"Lanet olası... Seni... Seni yok edeceğim."
"Bunu göreceğiz. Ama şimdi, bana istesen bile zarar veremezsin. Büyülerin bana ulaşmıyor. Nerede olduğumu bile bilmiyorsun, Lilith."
Cadının kaşları çatılırken şu an yaptığım büyünün farkında olup olmadığını ilk başta çözememiştim. Ama görünen o ki, cadı beni gerçekten burada sanıyordu. Bu düşüncenin verdiği özgüvene kahkahalarım eşlik ederken, Lilith'in konuşması ile yüzümde kahkahalardan geriye sadece sinir bir gülümseme kaldı.
"Bu güçler.... Sana ait değiller. Tüm bu laneti nasıl kendin için kullanabiliyorsun? William hiçbir zaman bu kadar ileriye gidememişti."
"Belkide beni, William ile karşılaştırmaktan vazgeçmelisin. İkimizin arasında gördüğün gibi hayatta kalan ben oldum. Ölüm getirenin her özelliğini taşıyorum. Ama en önemlisi, William'ın sizin sayenizde kaybettiği birine sahibim. Bu yüzden de beni durdurmaya gücün yetmeyecek, Lilith!"
"Kendine fazla güveniyorsun."
Bu gerçeğin bilincinde olarak sadece gülümsedim. Sonuçlarının ne olacağını bilsem de geri adım atmayacağımı göstermek istiyordum.
"Bu benim sorunum. Konuşmanın en başına dönmemiz gerekirse, bir seçim yapmak zorundasın. Kızın ya da sen... Gerçi kendi hayatını seçsen bile... Seni hayatta tutacağıma söz veremem."
Lilith'in duygu geçişlerini bakışlarından takip ederken, endişesinin yerini alan öfke duygusunun daha da arttığını gördüm. Bu haliyle kızını seçmeyeceğini düşünüyordum. Sonuç ne olursa olsun her türlü ölecek olan birinin son çırpınışlarını izliyordum.
"Beni hafife alıyorsun, sihirbaz. Öldürdüğün diğer cadılara benzemem."
"Aslında almıyorum. Diğerlerinin aksine senin yanına sadece yansımam ile geldim. Oda bu konuşmayı yapabilmek ve seni tanımak içindi. Artık karşımda nasıl biri olduğundan tam olarak eminim. Seni öldürmek zor olabilir. Ama imkansız değil."
Cadı yumruk yaptığı elleriyle yeniden büyü yaparken odayı resmen birbirine katmıştı. Bana zarar veremediği her saniye, daha fazla kasılan bedeniyle, büyü gücünü kullanarak sakinleşmeyi deniyordu. Sonunda derin bir soluk verdiğinde, karşıma geçerek durdu. Yüzünde ne olursa olsun hala zayıf olmadığını gösteren bir ifade takınmıştı.
"Liliana'a daha fazla zarar verme."
"Yani bu seni öldürebilirim anlamına mı geliyor?"
"Hayır! Madem savaş istiyorsun, karşıma çık. Sonunda kimin hayatta kalacağını görelim."
Lilith, tam anlamıyla beklediğim şekilde davranırken, sadece gülümsedim. Ona güvenmemi bekliyor olamazdı. İşin aslı onunda bana güvenmeyeceğini biliyordum.
"Adil oynayacağını sanmıyorum."
"Bende adil olacağını düşünmüyorum. Eminim bir orta yol bulabiliriz."
"O halde... Benden haber bekle. Çok yakında görüşeceğiz."
"Liliana..."
Cadıyı görmezden gelerek, bağlantıyı kopardığımda yarım kalan cümlesini umursamadım. Peri kızı ile ilgili söyleyeceği tek bir kelimeyi bile merak etmiyordum. Biraz önceki bulunduğum konumda gözlerimi kapattığımda, başka bir gerçeklikte gözlerimi araladım.
Hissettiğim ilk şey ise, Magnus'un omzuma düşmüş başı oldu. Eli hala tenimdeki işaretin üzerinde olsa da, kendinden geçmiş bedeni bana yaslanmıştı. Uyuşmuş olan bedenimi dikleştirdiğimde, hiç düşünmeden Magnus'u sararak kucağıma çektim. Başını boyun girintime yerleştirirken yumuşak saçlarını okşuyordum.
Ağaca yaslanarak daha rahat bir konuma geçtiğimde, kollarımı bedenine doladım. Kendime bir süre daha toparlanmak için zaman tanıyordum. Kullandığım bu güç az da olsa yorucuydu. Daha iyi hissetmeye başladığımda, Magnus'un saçına kondurduğum masum öpücük sonrasında da ruhunu özgür bıraktım.
Magnus, kucağımda hafifçe kıpırdanarak doğrulurken, yarı kapalı gözleriyle olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Uykulu haliyle fazla tatlı görünen yüzüne dayanamadığım için, dudaklarından hızlı bir öpücük çalarak geri çekildim. Durgun geçen birkaç dakikanın ardından, zihni tam olarak kendine geldiğinde omuzlarımı kavramasıyla, konuşacağı anı bekliyordum. Sonuçta ona yine açıklama yapmam gerekiyordu.
"Neler oldu? Biz, az önce..."
"Lilith'in yanındaydık."
"Yanında mı? Onu gördüm, tüm olanlar... Çok tuhaftı. Ben seninle... Senin içinde... Yine ruhumu mu çaldın?"
Onun korkusunu hissederken, omuzlarımdaki ellerini kavradım. Hemen sonrada, ellerimizi kucağıma çekerek birleştirdim. İçimde var olan sevginin, onun duygularını etkilemesini beklerken, korkularını defetmek istiyordum.
"Bu defa çaldım diyemem, Magnus. Benimle olmak istediğini söylemiştin. Bende tam olarak bunu gerçekleştirdim."
"Yine de..."
"Daha açık olmam gerekirse, aslında ikimizde hiç bir yere gitmedik. Astral seyahat yapmışız gibi düşünelim. Ama bunu tek başıma değil, senin ruhunla birlikte yaptım."
Magnus'un bakışlarındaki değişimi fark ederken, en baştaki korkularının üzerini örten sevgimle gülümsedim. Yine de hala tedirgin olduğunu hissediyordum.
"Ruhumla sana eşlik ettim yani..."
"Öyle de denebilir."
"Güçlerine yetişemiyorum, Alec... Ayrıca sen... Şu an fazla sakinsin. Daha da önemlisi sevgi dolusun... Bundan şikayet etmiyorum ama Lilith ile konuşurken... Ölüm getirendin. Nefret doluydun. Ölüm istiyordun. Bunu biliyorum. Çünkü bu duyguların her birini seninle hissettim."
"Zaten ölüm getirendim, bunu kabul ediyorum. Sadece o an laneti göstermem gereken kişiye gösteriyordum. Şimdiyse, seninle birlikteyken lanete ihtiyacım yok."
Magnus'un hala devam eden şaşkınlığıyla dudaklarına uzandığımda, onu ellerimle sararak yeniden öptüm. İçimde var olan sevgiyi hissetmesini sağlarken, dudaklarına dişlerimi geçirdim. Hafifçe uyguladığım baskının ardından emdiğim dudaklardan uzaklaşırken, Magnus'un etkilenen bakışlarıyla gülümsüyordum. Onu sadece öpücükle bile tahrik etmekten gerçekten zevk alıyordum.
"Aradaki farkı anladın mı?"
"Evet. Sen... Sensin... Bu lanete tam olarak hükmediyorsun anlamına mı geliyor?"
"Şimdilik öyle görünüyor. Sonrasından bende emin değilim, Magnus. Sadece, seninle bir olmanın beni güçlü kıldığını biliyorum. Bu yüzden seninle birlikte Lilith'in yanına gittim. Geçen seferki gibi bana kızacak mısın?"
Magnus, bir an durgunlaşır gibi görünse de sonrasında başını iki yana sallayarak, ellerini yanaklarıma yerleştirdi.
"Kendinde olmaya devam ettiğin sürece sorun değil. Ölüm getireni benim varlığımla kontrol edebileceksen, gücünü üzerimde kullanabilirsin."
"Planımda tam olarak bu. Lanetin beni... Daha doğrusu bizi yok etmesine izin vermeyeceğim. Şimdiyse, savaşacak bir yer bulmamız gerekiyor."
"Doğru. Konuşmalarınızı hatırlıyorum."
"Aslında çok fazla düşünmeden onu evime çağırabilirim. Annemin öldürüldüğü bu yerde onu yok etmekten mutlu bile olabilirim."
"Ölüm ile mutluluğu aynı cümle içinde kullanma, Alec."
Magnus'un düşünce tarzını hislerinden anlarken, ellerini daha sıkı kavradım. O an asıl korkusunun ölmek değil de, beni lanete teslim etmek olduğunu fark ediyordum.
"Haklısın. Kontrol ediyorum desem de, ben buyum, Magnus. İşin aslı bu işi bir evvel bitirmek istiyorum. Ne kadar çabuk olursa, o kadar erken normale dönebiliriz."
"Doğru."
"O halde, Lilith ile karşılaşmaya hazır mısın? Bunu sensiz yapmayacağım."
"Kendinden eminsen. Yanında yer almaya hazırım, Alec."
"Seni seviyorum, Magnus."
Magnus yüzüme doğru eğildiğinde dudaklarımız birbirine temas etti.
"Bende seni seviyorum, Alec."
Ardından gelen öpücüğü mutlulukla karşılarken, onu nefesim kesildiği ana dek öpmeyi sürdürdüm. Ne kadar çok öpersem öpeyim asla doyamadığım tadında kaybolurken, ilk kez geleceğimiz hakkında iyi şeyler düşünmeye başladım. O yanımda olduğu sürece iyi olacaktım.
〽〽〽
"İkinizde aklınızı kaçırmışsınız. Aslında Alec'i anlayabiliyorum. Ama sen Magnus, gerçekleri ondan daha iyi biliyorsun."
"Bize biraz daha güvenmeni bekliyordum, baba. Yapabiliriz."
"Burada sorun güvenmek mi, Magnus? Güçleriniz ne kadar yeterli olursa olsun, Lilith'in asıl yeteneğini çok iyi biliyorsun."
Dakikalardır, Asmedous ile Magnus arasındaki tartışmayı izlerken, hala sessizce bir köşede otuyordum. Araya girmek gibi bir çabam olmaması bir yana, öyle bir planımda yoktu. Aslında hala kendi içimde planımı gözden geçirmekle meşguldüm. Planımız Lilith'i buraya getirmek ve onu yok etmekti. Tek bir cümleye sığdırılan planın derinliği ise peri kızını kullanmak geçiyordu
Cadı öfkeli haliyle bile kızı düşünüyorsa, onu dikkat dağınıklığı için kullanmak planın en iyi kısmı olacaktı.
"Farkındayım. Yine de elimizdeki kozu biliyorsun. Liliana'a onun için önemli."
"Bunu çok basit bir şekilde size çevirebilir, Magnus."
"Baba lütfen... Alec, sende bir şeyler söyleyecek misin? Çok sessizsin."
Magnus'un sesini duymamla onlara döndüğümde, Asmodeus'un bir dakika öncesinden bile daha endişeli göründüğünü fark ettim. Onun burada olmasını istesem de, şu an sorgulamaya başlıyordum.
"Lilith'in asıl yeteneği ne? Büyülerini ve acımasızlığını biliyorum. Dahası da mı var?"
"Bunu bile bilmeden cadıyı buraya getirip öldürmeyi planlıyorsunuz. Anladım sizi... Birbirinizin ölümüne sebep olacaksınız."
Asmodeus'un küçümsemeye dönüşen bakışlarıyla doğrulduğumda, sağ elimi yumruk haline getirdim. Kanatları bedeninden bağımsız bir halde ortaya çıkarken, kristallerini elimi bile sürmeden sıkıştırdım.
Perinin çığlığını duyduğum anda diğer elimi tutan Magnus'u görmezden gelerek, Asmodeus'un gözlerine odaklandım. Yaptığım bir diğer büyü yüzünden, çığlık atmak dışında tek bir kelime bile edemiyordu.
"Neler yapabileceğimi tahmin edebiliyor musun? Yoksa daha fazlasını görmek ister misin?"
"Alec, dur lütfen... Ne yaptığını sanıyorsun?"
Magnus'un sesiyle babasını serbest bıraktığım anda, üzerindeki büyümü ondan çektim. O ise az önceye dek çektiği acıya rağmen, gülümsüyordu.
"Kontrolsüzsün, Alec. Ayrıca ben Lilith'in yanında basit bir periden fazlası değilim. Sadece sizi düşünüyorum. Lilith'in manipüle edici etkisine maruz kalırsan, olacakları çok iyi biliyorum. Çünkü onun savaşta nasıl biri olduğunu gördüm."
"Biliyor musun? İşte bu işimize yarayabilir."
Bir kaç adımla Asmodeus'un yanına vardığımda, onu ayağa kaldırdım. Tam arkamda Magnus'un sesini duydum.
"Alec?"
"Sakin ol, babana bir şey yapmayacağım."
"Emin misin?"
Gözlerimi devirerek Asmodeus'un şakaklarına ellerimi yerleştirdiğimde, tepki bile veremeden ellerimin arasında kendinden geçişini izledim. Hala ayakta gözleri açık olsa da, aslında burada olmadığı gözlerindeki donukluktan kendini belli ediyordu. Saniyeler içinde anılarının derinliklerinde bulduğum Lilith'i ve bahsedilen savaşı izlerken, o kadar ölüm ve vahşet görüntüsüne verdiğim tepki gülümsemek oldu. Karşımdaki cadının kurbanlarını öldürmek için seçtiği yol...
Gerçeği söylemek gerekirse, harika görünüyordu.
Karşısına çıkan adamlar daha savaşmaya bile başlamadan kendi istekleriyle ölümü seçiyor ve resmen intihar ediyorlardı. Cadının etrafında yaydığı karanlık enerjinin ne kadar etkili olduğunu yere düşen adamlarla tahlil ettiğimde, durdum. Bu kadar görüntü benim için yeterliyken, şaşırmadığım gerçeklerle rahatlamış bile olabilirdim.
Asmodeus'un şakaklarından ellerimi çekerek onu serbest bıraktığımda, onun rolünü şimdiden belirleyerek gözlerinin içine baktım.
"Lilith, kendimi öldürmem için beni etkisi altına alamaz. Bunun için korkman yersiz, Asmodeus."
"Nasıl bu kadar eminsin?"
"Çünkü o an beni düşünmekten ziyade Liliana'nın derdine düşecek..."
"Yine de..."
"Bu kadar sohbet yeterli. Konuştuğumuz şekilde devam ediyoruz. Magnus benim yanımda yer alacak sense, belirlediğim noktada Liliana'a işkence edecek kişi olacaksın. Bunu yapabilir misin?"
"Bu gerekli mi?"
"Evet. Eğer yapamayacağını düşünüyorsan, kendimde yapmanı sağlayabilirim."
"Kendine güvenmen iyi bir şey olsa da..."
"Daha fazla konuşmamıza gerek yok. Cevabını bekliyorum."
"Tamam bunu yapabilirim."
Perinin bakışlarındaki kararlı ifadeyi görmesem onu buradan hemen defedebilirdim. Yine de düşüncelerine daha doğrusu, kendi inandığı şeylere rağmen hala burada olmak istiyordu. Bize yardım etmesi altındaki en geçerli sebep ise, kaybettiği ailesinden ziyade Magnus'tu.
"Liliana'a acıma... Sonuç olarak ölmesi gerekmiyor. Yaklaşması yeterli."
"Nasıl istersen..."
Asmodeus, başını Magnus'a çevirdiğinde bakışlarındaki bir şey onu durdur der gibiydi. Bense o an için bunu üstelemek istemiyordum. İşin gerçeği Magnus fazla sessizdi. Babası odadan çıktığı anda ise, bedenini ele geçiren öfke duygusu ile omuzuma yumruk atması bir oldu.
Çokta acımamış olan omzumu ovalarken gözlerimi devirdim.
"Bu ne içindi?"
"Babama işkence ettin, Alec."
"O an için beni durdurmadın bile..."
"Farkındayım. Sanki bir şey seni durdurmama engel oldu. Bilmiyorum."
"Beni ciddiye almasını istiyordum."
"Durum bu bile olsa, bunu yapmamalıydın. Hem babam haklıda. Kendine çok fazla güveniyorsun. Bunun altından gerçekten kalkabilecek misin?"
"Kendime değil, bize güveniyorum. Ayrıca manipüle etkisini, babanın zihninde gördüm. Lilith karşısında güvensiz ve yalnız olan bir adam bulursa, onu etkisi altına alabilir. Bense zihnimi etkileyecek tek kişinin sen olmasını sağlayacağım. Bir olacağız, Magnus. İkimizin zihnini aynı anda ele geçiremeyecek. Daha doğrusu bunu akıl ettiğinde biraz geç kalmış olacak."
"Bu planı biraz öncemi yaptın?"
"Evet. Sonuçta hızlı düşünmem gerekiyor, Magnus. Sıradan bir cadı avlamıyoruz."
"Bunu aklından çıkarma..."
"Çıkarmam. Şimdi... Biraz güçlenmeye ihtiyacım var."
Magnus, bir anlığına durgunlaşsa da sonrasında kahkahalarla gülerek bana yaklaştı. Dudakları, dudaklarımla adeta dans ederken belini sıkıca kavrayarak kokusunu içime çektim. İçime işleyen sevgisinin bende oluşturduğu güçle gülümserken, artık Lilith için tam anlamıyla hazırdım.
〽〽〽Bölüm Sonu〽〽〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro