Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Oyun


ART3MISS13 Bu bölümde sana gelsin :)

_Önceki Bölümden Kesit_ 

"Bizim özel konuşacaklarımız var, Alec. Yemek yemeği unutma." diyerek Raphael'i zorla odama sürükledim. Odaya girerek kapıyı kapattığım gibi ses geçirmez büyüsü yaptım. Kendi duygularımı bir an evvel bastırmam gerekiyordu. Bunu tam anlamıyla başardığımda, Alec'in hissettiği öfkeyle baş başa kaldım. Birde kıskançlık duygusunu... Kendi aptal doğruları yüzünden bir şeylere engel oluyordu. Ama zor yoldan gerçeklerle yüzleşmek istiyorsa, ona gerçek bir ders verecektim. Şu anki önceliğim Raphael ile ilgilenmekti. 

 

    Magnus

"Az önce... Olanlar neydi, Magnus?"

Raphael'in gözlerinden sinirini okurken, sakinliğin hayal olarak kalacağından emin olmuştum. Onu reşit bir peri olmasından bu yana tanıyordum. Neredeyse bir asırlık olan ilişkimiz, baba oğul ilişkisine çok benziyordu. Ben ailesinden kalanlardan haz etmeyen, o ise ailesi tarafından dışlanan bir periydi. Bu da bir şekilde yakın olmamızı sağlamıştı. Toprak perisi olmasına rağmen ona eğitim verdiğim bir dönem bile geçirmiştik. 

"Sakince konuşma şansımız yok öyle değil mi, Raphael?"

"Maalesef yok! Ölümden döndüğünü Catarina'dan öğreniyorum. Sihirbazını bulduğunu da öyle... Bana Clary adındaki bir periyle uğraşman gerektiğini ve yalnız kalmak istediğini söylemiştin. Bende o peri her kimse ilgini çekti diye düşündüm. Ama durum bu bile değilmiş!"

Raphael istediğinde korkunç biri olmayı başarıyordu. Şu an olduğu gibi... Kendimi savunmamın ise bir yolu yoktu. Gerçekten endişelenmiş olmalıydı. Yine de belki konuyu başka yöne çekebilirdim. 

"Clary ile tanıştın mı?"

"Evet tatlı küçük su perisi... Ona da benden farklı davrandığını düşünmüyorum. Diğer yandan sen az önce sihirbazına beni becerdiğin biri gibi gösterdin."

An itibariyle çabamın boşa olduğunu görmüş oldum. Raphael, cümlesinin sonunda elinde büyük bir büyü topu oluşturdu. Toprak perilerinin özelliklerinden biri olan kum taneleri, büyü topunun etrafını sararken onların ne kadar can yakıcı olduğunu çok iyi biliyordum. 

"Sence de... Çok fazla abartmıyor musun?"

"Hayır daha yeni başlıyoruz..."

Raphael'in gönderdiği büyü topundan hızla sağa kaçarak kurtulduğumda, odamın duvarında oluşan kocaman deliğe baktım.  

"Eğer kavga istiyorsan bu işi büyüsüz halledelim, pericik. Evimi Clary'den sonra yeni düzeltmiştim."

Raphael, "Seni!" diyerek adeta kükrerken üzerime doğru koştu. Tamam belkide fazla ileri gitmiştim. Pericik dememem gerekiyordu. Hem Raphael'in toprak perisi özelliği, bedeninin daha dayanıklı olmasını sağlıyordu. Buda yakın dövüşte karşısındakinden bir sıfır önde başlaması demekti. 

Atmaya çalıştığı ilk yumruktan gerileyip kaçsam da, ayağıma vurmasıyla popo üstü yere düşmeme engel olamadım. Daha kendime gelemeden üzerime atlayan Raphael, yakamı tutarak yüzüme bir yumruk atmaya çalıştı. Onun bileğini tutarak büktüğüm de, yerlerimizi değiştirdim. Bedeni altta kalsa da sırtıma diziyle vurduğunda, acıyla inleyerek ondan uzaklaştım. 

Şu an popom ve sırtım acırken, aklıma gelen düşünceler kahkaha atmama sebep oldu. Alec şu an Raphael ile seviştiğimi düşünüyor olmalıydı. Az önceki popo ve sırt ağrısından ne çıkaracağını tahmin etmek zor değildi. Kahkaham odada yayılırken, Raphael'in sinirden korkuya dönen bakışlarını yakaladım.

"Magnus? Catarina kafana ağır darbe aldığını söylemişti. Kendine iyileştirme büyüsü yapmadın mı? Deli gibi gülüyorsun... "

"Büyüyü yaptım. Ayrıca biraz daha canımı yakmak ister misin, Raphael? Sanırım buna ihtiyacım varmış..."

"Sen cidden kafayı yemişsin..."

Raphael, deli görmüş gibi benden uzaklaşırken, normal olmaya çalıştım. 

"Tamam toparlanıyorum. Olanları çok merak ediyorsan, anlatacağım."

Yatağın kenarına oturduğumda, Raphael, "Dinliyorum." diyerek ayakta kaldı. Ona olanları anlatırken, zihnimde Alec ile geçirdiğim anın görüntülerini canlandırdım. Bu durum yeniden bedenimin arzuyla dolmasını sağlarken, sihirbazın öfkesini hissetmek istiyordum. Amacıma ulaşmış bir şekilde konuşmalarımı bitirdiğimde, bu kez odada kahkaha atan kişi Raphael olmuştu. 

"Cidden seninle ilgili tek bahanesi bu muydu? Sen erkeksin! Bu çok yanlış... Çok... Çok kötü..."

"Maalesef öyle, Raphael. Yinede bu takıntısını, ona gerçek bir ders vererek yok edeceğim. Hem zaten bağ yüzünden durumumuz öyle yada böyle yatakta bitecek. Ayrıca beni kıskanıyor da... Durum hiçte ümitsiz değil."

"Karşısında sen varsın bu gayet normal. Sonu erteleyebilir, ama kaçamaz."

Raphael'in sözleriyle gülümserken, egomu pohpohlaması hoşuma gitti. Beni anlayacak en iyi kişi oydu. Sonuçta onunda ilgi alanı erkeklerden oluşuyordu. Buna karşı olan insanlardan da nefret ederdi.  

"Sana dönelim. Buraya sadece hesap sormak için mi geldin?

"Lanet olsun! Neredeyse unutuyordum. Senin sihirbazının manyaklığı senden, bana da geçti sanırım. Catarina'nın anlattıklarından sonra kısa bir araştırma yaptım. Biliyorsun periler arasında söylentiler çabuk yayılıyor. Sihirbazı ile yeni bağ kurmuş peri olarak peşinde çok fazla kişi var."

"O perinin ben olduğumu biliyorlar mı?"

"Seni değil... Anlamadığım bir şekilde Alec'i biliyorlar. Böyle bir durumda öncelik biliyorsun ki peridir. Önce periyi etkisiz hale getirir sonrada sihirbazın peşine düşerler... Sizde ise durum farklı."

"Bizimle ilgili çoğu şey farklı. Ama Alec'i biliyorlarsa, ailesini de biliyor olmalılar. Onlar içinde bir şey düşünmeliyim."

Bir an, ne yapacağımla ilgili düşüncelere daldığımda, Raphael'in elini omzumda hissettim.

"Bu arada bir kötü haber daha vermem gerekiyor.  Peşindeki periler, Iris için çalışıyor."

Duyduğum isimle bir an duraksadığım da, içimden lanetler okumaya başladım. Belalar neden teker teker beni bulmuyordu?

"Bildiğimiz Iris? Cadı olan... Beş asır yaşı olan?"

"En kıymetli perisini harcadığını da unutmayalım, Magnus."

"Moral mi veriyorsun?"

"Hayır. Ama sanırım bu canını acıtarak yakmaktan daha zevkli bir durum."

"Sen kime çektin acaba?"

"Sana olabilir mi?"

Bu soruya verecek bir cevabım yoktu. Geçirdiğimiz onca zamandan sonra ona kötü örnek olduğumu kabul edebilirdim. 

"Neyse cadı işini sonra düşüneceğiz. İçeri gidelim." dedikten sonra bana uyarak yürümeye başlayan Raphael'in kolunu kavradım. Bana ne yapıyorsun diye bakarken yaptığım ufak bir büyü saçlarının nemli hale gelmesini sağladığında, kıyafetinin görüntüsünü dağıttım. Hemen sonrada benzer bir büyüyü kendim için uyguladım. 

"Bu ne şimdi? Sahiden oyuna devam mı edeceksin?"

"Evet bozma lütfen. Benim için biraz kıvırtabilirsin..."

"Iris'e evinin adresini vermeyi tercih ederim!"

"Tamam o işi de ben yaparım. Sen sessiz ol yeter." dediğimde, Raphael sabır dilercesine önümden yürüdü. Birlikte oturma odasına geçtiğimizde, ne kadar süredir odada olduğumuzu bilmiyordum. Ama fazla uzun sürdüğüne emindim. Alec'i koltuğun bir köşesinde kitap okurken bulduğumda, elimi Raphael'in beline atarak onu kendime çektim ve sıkıca sarıldım. 


"Seni özlemişim."

"Bende seni... Artık gitmeliyim. Sihirbaz konusunda da iyi şanslar. Yardıma ihtiyacın olursa haber ver." 

Raphael, uzaklaşmaya çalışırken, yanağından öpmeden gitmesine izin vermedim. Onun bana attığı ölümcül bakışları, Alec, kitaba baktığı için görmezken kahkaha atmamak için zor duruyordum. Diğer yandan en azından Alec ne kadar mutlu olduğumu hissediyordu. Tabi bana hissettirdiği öfke olmasa, durum bu kadar eğlenceli olmazdı.

Sihirbazla baş başa kaldığımda, koltuğa yanına oturdum. Sırtımı arkaya yaslayarak gerinirken, yorgun görünüyor olmalıydım. Alec, inatla sessiz bir şekilde kitabı okumaya devam ettiğimde sıkılmaya başladım.

"Kitapları gerçekten seviyorsun, değil mi? En azından işe yarar bir bilgi bulduğunu söyle...

"Dükkanımı gördün. Sence sevmesem orada işim ne? Ayrıca bir şey bulamasam bile, içimizden birinin okuması gerekiyor."

Alec'in öfkesinin büyüdüğünü fark ettiğimde, gülümsedim. Diğer yandan öfkenin bedenimdeki getirisi yüzünden, duvarı yumruklamak da istiyordum.

"Neden bu kadar sinirlisin, Alec?"


"Değilim!"

Bunu derken bile bağırması? İnandırıcı olmaya çalışıyorsa, daha iyi rol yapmalıydı. 

"Duygularını hissediyorum. Sinirlisin... Sadece nedenini merak ediyorum."

"Sinirli değilim." dediğinde, sesi daha sakin çıksa da yumruğunu sıktığını görebiliyordum. Ona biraz daha yaklaşarak bacaklarımızın temasını sağladığımda, çenemi omuzuna koydum. 

"İtiraf et, kıskanıyorsun."

Alec, elindeki kitabı bana doğru atarak hızla ayağa kalktığında, onu izledim. 

"Seni kıskanma mı isterdin öyle değil mi? Ama kıskanmıyorum. Duygularımız birbirine karıştığı için öyle hissediyorsun. Ayrıca... Senden iğreniyorum. Konu erkek olmanı bile, aşıyor şu an... Aynı gün içinde birine seni öpmek istiyorum dedikten sonra, gidip başka bir sürtük beceremezsin."

"Konu erkek olmam değilse... Bu artık bir şansımız var demek mi oluyor?"

"Sen kafayı yemişsin. Az önce senden iğreniyorum dedim. Canın birini becermek istiyorsa az önceki sürtüğü geri çağır."

Alec'in tavrına sinirlendiğimi hissederken ayağa kalktım. Onun hazır bulunan öfkesine benim öfkem eklenirken, kontrolümü kaybetmem an meselesiydi. 

"Raphael'e bir kere daha sürtük dersen... Canımın acısını umursamadan, canını yakarım Alec!"

"Madem bu kadar kıymetli bir sürtük gitmesine izin vermeseydin..."

Resmen boğa gibi burnumdan solurken, gözlerim kedi gözüne dönüştü. Kanatlarım ortaya çıktığında, elimde hızlıca büyü topu oluşturdum. Büyü topu tıpkı Raphael'in yaptığına benziyordu. Ama benim ait olduğum element ateş olduğundan büyü topunun çevresinde alevler dolanıyordu. Alec, öfkeli halime geri adım atmak yerine, üstüme doğru gelirken düşünmeden büyü topunu ona gönderdim. 

Büyüden yana kayarak kaçmaya çalışsa da, alevin tenine değmesine engel olamamıştı. Kolunu hissettiği acıyla tutarken, dudaklarından acı çektiğini belli eden inilti döküldü. Aynı anda bende acı yüzünden dişlerimi sıktım. 

"Şimdide beni öldürecek misin?"

"Hayır. Aslında acıya ne kadar dayanıklısın merak ediyorum..."

Alec, söylediğim kelimelerden anlam çıkarmaya çalışırken, yeniden acıyla inledi. Aynı anda kendimin de acı çekmesini umursamadan, büyü topunun daha küçüğünü bacağıma bastırmıştım. Bir süre acıyı ikimizinde çekmesine izin verdiğimde, Alec, acıyla yere çökmüştü. Yeterli süre geçtiğinde ikimizi de iyileştirerek sihirbazın üzerine yürüdüm. Onu yakasından kavradığımda,  öfkeli kedi gözlerim olduğu gibi duruyordu. 

"Raphael'e bir daha o kelimeyi kullanmak yok. Zaten hepsi bir oyundu. Ayrıca duygularını karıştırmam olası değil. Senin aksine kendi hislerimi ayırt edebiliyorum. Seninkileri de öyle..."

"Sen delisin... Az önce ikimize de işkence ettin."

"Akıl hastanesine düşmekten son anda kurtulan bir sihirbazım var. Bırak da biraz delireyim."

Alec'i serbest bıraktığımda bir an ne yapıyorum ben diye düşündüm. Tamam alaycı bir tarafım hep vardı. Ama bu dengesizlik durumu... Günün sonunda tamamen ona dönüşecek gibiydim. Alec, yeniden koltuğa oturduğunda sakinleşmeye başladığımı hissettim. Onun öfkesi de geçiyordu. Ama yerini hiç hoşlanmadığım bir duygu kaplamaya başladığında, sinirle doğruldum. Hissedilen bu duygu nefretti. 

"Seninle normal konuşmak imkansız sanırım."

"Sende benden farklı değilsin, Alec ya da ikimizde bağ yüzünden kafayı yiyoruz."

"Buda mümkün tabi."

Konumuz yine bağda kesişirken koltuğa oturdum. Az önce Alec'in okuduğu kitabı elime aldığımda, bir kaç sayfasını çevirdim. Alec, bölüm başlıklarının bulunduğu sayfa numaralarının bazılarını daire içine almıştı. Bu durum içimdeki merakı canlandırırken, ona döndüm. 

"Buralarda ilgili çeken ne?"

"Ölüm getiren ne demek biliyor musun?"

Kafamı olumlu anlamda salladım. Ne olduğunu biliyordum. Geçmişe takılı kalmış efsanelerin en korkuncu diyebilirdim. Eğer böyle bir şey mümkünse, yaşayan her canlı tehlikede demekti. Ama günümüze dek bunun söylenti olarak kaldığını biliyordum. 

"Bir efsane... Gerçekliğini anlatacak kimse yok."

Alec'in bana karşı tavrı aniden değiştiğinde, bu durumu garipsememek için uğraş verdim. Nir an fazla sakin ve meraklı birine dönüşmüştü.  

"Bu söylediğin, olayı daha korkunç yapıyor. Bana ölüm dediğinden beri bu efsanede takılı kaldım. Bir sürü şey okudum. Bunlar mümkün gibi görünmüyor ama... Ölümle ilişkisi olan tek sihirbaz, ölüm getiren gibi..."

"Bir bu eksikti." diye mırıldanırken dehşete kapıldım. Gerçek anlamda dehşete kapılmış durumdaydım. Böyle bir şeyin mümkün olma olasılığı neydi? Ölüm getiren gerçek olsa bile şimdiye dek ölmüş olmalıydı. Gerçi perisini özümsediğini ve perilerin ölümsüz olduklarını düşünürsek... Bu durumda, ölümsüzlük içinde olduğu gibi kalmalıydı. Alec'in bir geçmişi ve çocukluğu bulunuyordu. İmkansızdı. 

"Ölüm getiren benim demeyeceksin değil mi?"

"Sence bunu nasıl diyebilirim? Sihirbaz olduğumu bile senden öğreniyorum. Ayrıca ölüm getiren için birçok cadının belirli ritüelleri birlikte gerçekleştirmesi gerekiyormuş. Kitap öyle söylüyor ve ben etrafımda cadı olduğunu sanmıyorum."

Alec'in cümleleri mantıklı gelse de, içimi saran garip bir sıkıntı vardı. bir şeyleri atlıyor gibi hissediyordum. Çok geçmeden de Raphael'in sözlerini hatırladım. Alec'in peşindeydiler. Sadece iki gün, onu bulmaları için yeterli olmuştu. Alec'i rastgele bulmasam bunun planlı olduğunu düşünebilirdim. Ama değildi. Öyle değil mi?

"Magnus?"

Alec'in seslenmesiyle kendime gelirken ağzımdan kelimeler rastgele döküldü. 

"Ailen tehlikede olabilir."

"Ne demek tehlikedeler. Benim peşimde olduklarını bensiz güvende olacaklarını söylemiştin. 

"Sadece düşünüyorum. Seninle ilgili hiçbir şey normal değil ki! Raphael'i aramalıyım."

"O sü... Yani onun durumla ne alakası var."

Alec'i görmezden gelerek telefonu aldığımda, hızlı bir arama yaptım. Raphael bekletmeden telefonu açtı. 

"Ne oldu, Magnus?"

"Sana ihtiyacım var. Aslında sadece sana değil. Catarina'a da haber var. Hatta Clary'i de alın, portal yerine açtığı o şey işimize yarar."

"Olay ne?"

"Alec'in ailesini kontrol etmemiz gerekiyor. Bana anlattıkların gerçekten normal değil. Eğer yakınlarda periler varsa, hepsini tek başıma koruyamam. Yardımınız gerek."

"Tamam birazdan oradayız. Ama Clary konusunda söz vermiyorum."

Konuşmanın  sonunda, Alec'in yüzündeki ifadeden konuşulan her şeyi duyduğunun farkındaydım. Aniden gelen korkuyla, derin bir nefes alırken ona doğru yaklaştım. Ailesine duyduğu endişeyi iliklerime kadar hissederken, elimi koluna koydum. Ona güven verircesine kolunu kavrarken hafifçe sıktım. 

"Merak etme. Ailene bir şey olmasına izin vermem, Alec."

Alec'in "Biliyorum." demesiyle gülümsedim. Beklediğim tepki bu olmasa da hoşuma gitmişti. 

〽 Bölüm Sonu     

Kurgu nasıl gidiyor sizce :)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro