Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Öpücük

Yorum yaparsanız sevinirim :)

İthaf: -Alnair

   _Önceki Bölümden Kesit_ 

Sözlerim bir işe yaramazken, Alec'in çırpınışları daha da arttı. Nefesi öylesine kötü bir hal almıştı ki, kalp krizi geçirmesinden korkar hale geldim. Karışan duygularım sağlıklı düşünmeme engel olurken burnuma dolan kokuyla derin bir nefes aldım. Bu yakınlık kesinlikle sonum olacaktı ve birden kendimi harekete geçerken buldum. Belki de bunu yapmamalıydım. Yine de yaptım. Yüzlerimizi birbirine daha da yaklaştırırken, Alec'in dudaklarını dudaklarımla örttüm.   

Magnus

Dudaklarımı, Alec'in dudaklarına bastırırken, zihnimin içinde hala neden sorusu dönüyordu. Bunu ona neden yapıyordum? Nefesinin düzene girmesi için mi? Yoksa kendine getirmek için mi? Belkide sadece, onu gördüğüm andan beri merak ettiğim tadı algılamak için öpüyordum. Gerçi henüz öpmeye bile başlamış sayılmazdım. Olan şey sadece dudaklarımın, dudaklarına dokunuşundan ibaretti.  

Hareketsiz kalmam giderek daha da tuhaf bir hal alırken, asıl tuhaflığın başka bir şey olduğunu geçte olsa fark ettim. Alec, çırpınmıyordu. Hareket etmeyi bırakmıştı. Aslında sanırım artık nefeste almıyordu. Neler olduğunu anlamak için kendimi geriye çektiğimde, parlayan ela gözlerine baktım. 

Bakışlarında ne bulmam gerektiğinden ise emin değildim. Barda tanıdığım Alec'in çoktan bana bağırması gerekiyordu. Ama şu anki tepkisizliği, benimde tepki vermeme engel olmaktan başka işe yaramıyordu. 

Hisler, duygular tamamen karman çorman olmuştu. Hangi duygunun kendimin, hangisinin Alec'in olduğunu çözemediğim gibi ondan uzakta duramıyordum. Aslında durmakta istemiyordum. Bedenimin altında fazla çekici görünüyordu. 

Burnuma dolan kokunun oluşturduğu hisse odaklanarak yeniden eğildim. Bu kez küçük bir temas olsun istemiyordum. Dudaklarımızın buluşmasını sağladığımda, hızlı bir şekilde dilimi dudaklarının üzerinde gezdirdim. Onu zorla öpüyor olabilirdim. Ama istemese, itiraz edeceğini de biliyordum. Durmamı sağlayacak tek şey bu olurdu. 

Dudaklarının, dilime bıraktığı tat beni sarhoş edecek ölçüde keskindi. Karşılık almamam umurumda bile olmadan, alt dudağını ağzımın içine çektiğimde emmeye başladım. Ellerim bileklerini çoktan bırakmış, Alec'in beline yerleşmişti. 

Sonra fark ettiğim kıpırtıyla, saçlarımda dokunuşunu hissettim. Beceriksizce hareket eden dudakları, ateşli olmaya oldukça müsait olan öpücüğe uyumlu olmaya çalışıyordu. Sırf onun bu yavaşlığı yüzünden bende yavaş hareket ederken, sadece onu öpmeyi sürdürdüm. Bedenimi bedenine bastırdığımda, kulağıma dolan inlemesi dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasını sağladı. Şu an ileri gidebilirdim. En azından aklımdan geçen buydu. 

Kendimi geri çektiğimde ise Alec'in gözlerinin kapalı olduğunu görmemle dondum. Bu etkilendiği için gözlerin kapatılması gibi bir durum değildi. Düzenli nefes seslerinden anlaşılan o ki uyumuştu... Uyumuştu? Nasıl uyuyabiliyordu? Ben burada tahrik olmuş haldeydim. O ise... 

Kendimi sinirle yatağın diğer tarafına attığımda gözlerimi, hırsla kapattım. Sihirbaz kesinlikle bozuk bir insandı. Deli deli hareketlerinin başka bir açıklaması olamazdı. Nasıl böyle bir durumda, uyurdu! 

Zaten düzgün biri beni ne zaman bulmuştu ki? Valentine'ın eğitmem için gönderdiği peri güçlerinden bir haberdi. En yakın dostum Catarina, su perisi olmasına rağmen yarardan çok zarar verirdi. Raphael ve Ragnor'u ise şu an düşünmek bile istemiyordum. Herkes mi sorunlu olmak zorundaydı?

Alec

Göğsümde hissettiğim ağırlıkla kendime gelmeye çalışırken gözlerimi ovuşturdum. Isabel gece yine yanına mı yatmıştı? Buna kızdığımı çok iyi biliyordu. Ona zarar vermekten korktuğumu bile bile arada böyle davranmayı, bir türlü bırakmıyordu. Kafamı eğdiğim de gördüğüm kısa saçlarla dondum. Odaya göz atarken zihnim sanki yerine, yeni yeni oturuyordu. Burası benim odam değildi! 

Magnus'un odasındaydım. 

Onun yatağında...

Aniden onu üzerimden ittiğimde, hızla yataktan kalktım. 

"Ne oluyor yine? Bir uyumama müsaade etmedin, Alec. Gece ayrı, gündüz ayrı... Bebek bakıcısı mıyım ben?"

Magnus'un sözleriyle gözlerim irileşti. Şaşkınlığım yüzünden konuşmayı anlıkta olsa unutmuştum. Kendimi toparladığım da ise bağırmaya başladım. 

"Tüm gece üzerimde mi uyudun?"

"Bilmem belki de bir ara sen benim üzerimde uyumuşsundur. Uykudayken kimin üste olduğunu göremiyorum, Alec."

"Benimle dalgamı geçiyorsun?"

Magnus, kahkaha attığında, bedenini yukarıya doğru hareket ettirip, yatak başlığına yaslandı. Bacaklarını uzatarak, kollarını göğsünde birleştirdiğinde ne düşündüğünü kestirmek zordu.  

"Fabrika ayarlarına geri dönmen çok sinir bozucu. Senin daha sakin modelin ile görüşmek istiyorum. Sabah sabah daha da çekilmez oluyorsun. Aslında düşündüm de, kendinde olduğun her halin sinir bozucu..."

"Sen..." dediğim anda, bana attığı bakışlar yüzünden sustum. Sonrada banyo olduğunu hatırladığım, kapıya doğru yürüdüm. İçeriye girdiğimde, ardımdan kapıyı sertçe kapattım. Musluğu açarak yüzüme neredeyse on defa su çarparken, olanları anlamaya çalışıyordum. Ama düşüncelerim bir noktada toplandığı için hiçbir şey anladığım yoktu. Benimle uyumuştu! Neden benimle uyumuştu? Kafamın için havası alınan balona benziyordu. Neler olduğunu bilmiyordum. Hatırladığım tek şey annem ile yaptığım konuşmaydı. Sonrada uyumuştum. Bilmediğim detayları anlatacak kişiyse Magnus'du. Tabi alay etmeden cümle kurabilirse... 

Dakikalar sonra banyodan çıktığımda, boş olan odayla derin bir nefes aldım. Magnus gitmişti. Bunun rahatlığıyla odada bulunan koltuğa oturduğumda, kendime gelmeye çalışıyordum. Başım ağrıyordu... Normalde bu baş ağrısı kabus gördükten sonra ortaya çıkardı. Bende ilaçlarımı alırdım. Ama kabus gördüğümü de hatırlamıyordum. Bu cidden garipti. Zaten ilaçlarda burada yoktu.  

Koridora çıktığımda, bir elimi alnıma götürdüm. Baş ağrım azalsın diye, şakağıma baskı uyguladım. Ama geçecek gibi görünmüyordu. Kulağıma dolan seslerle, geldiği  yöne doğru ilerledim. Mutfaktan içeriye girdiğimde, Magnus'un tezgahtaki tabakları masaya yerleştirdiğini gördüm. Beni fark ederek döndüğünde, bir an durdu. Sonrada üzerime doğru yürümeye başladı. Adımları kaçma istediğimi resmen körüklüyordu. Tam önümde durduğunda, "Başın ağrıyor." dedi. 

Ben nasıl anladığını sorgulamaya başlamadan, şakaklarımda hissettiğim dokunuşlarla ağrı saniyeler içinde yok oldu.  

"Te... Teşekkür ederim." Lanet olsun neden kekeledim ben?

Magnus, işaret parmağını burnuma değdirdiğinde güldü. "Tam bir koca bebeksin, Alec." dedikten sonrada masaya geçti. Sinirlendiğimi hissederek derin bir soluk alsam da, yapacak başka bir şey olmadığı için kahvaltı masasına oturdum. Acıkmıştım. Kahvaltılıklardan bir süre sessizce yedikten sonra durdum. 

"Neden bu kadar sinirlisin?"

"Gece neler oldu?"

İkimizde aynı anda konuştuğumuzda kelimelerimiz birbirine karışmıştı. Bu durum daha ne kadar korkutucu olabilirdi? 

"Ağrının yanında sinirimi de hissediyorsun. Daha ne kadar dehşete düşebilirim acaba..."

Magnus, bana sırıtırken elindeki çatalı masaya bıraktı. 

"Dün yaptığım konuşmayı tekrar mı etmem gerekiyor, Alec? Sihirbazım olduğun için ilk temas senin güçlerini ortaya çıkardığı gibi, aramızdaki bağı da oluşturdu. Gerçi gücünün ne olduğunu henüz bilmiyorum. Ayrıca dün gece olanları gerçekten hatırlamıyor musun?"

"Hatırlamıyorum... Bu baş ağrısı kabus gördükten sonra ortaya çıkardı. Kabus gördüğümü bile hatırlamıyorum."

"Buna üzüldüm."

Magnus'un değişen bakışları korkmama sebep olurken, yutkundum. Muhtemelen gece öğrenmek istemediğim bir şey olmuştu. Ben onunla... Düşüncem yüzünden boğazım kururken, terlemeye başladım. Korkuyordum.  

"Alec... Korkuyor musun?"

Magnus'un konuşmasıyla çığlık atmak istedim. Duygularımı anlaması korkunç bir durumdu. Onun acısını hissetmemde öyle... Sırada ne vardı? Birazdan konuşmana gerek yok Alec, düşüncelerini de okuyorum derse sanırım kendimi öldürürdüm.

"Alec?"

"Ne var!" diyerek bağırdığımda, hızla ayağa kalktım. Gitmeliydim. Buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Bu durum... Buna alışmam mümkün değildi. Zaten yeterince sorunları olan bir insandım.  Birden kolumda hissettiğim dokunuşla kendime geriye çekerken tekrar bağırdım. 

"Dokunma bana!" 

Aynı saniye içindede söylediğime pişman oldum. Magnus, kediye benzeyen sarı turuncu gözleriyle bana bakıyordu. Normalde ona yakıştığını düşünebilirdim. Ama o öfkeli gözler, adeta seni öldüreceğim diyordu. Buda beni korkutuyordu. Korkunun yanında ise garip bir öfkenin kanıma karıştığını hissettim. Bu ben değildim. Magnus'un öfkesiydi. Aniden boğazımı kavradığında, sırtımı duvara yapıştırdı. 

"Bana bak! Ergenlikten çıkmayı bir türlü becerememiş, koca bebek. Ben senin kölen değilim. Arkadaşın yada ailende değilim. Bana sürekli bağırıp duramazsın. Sana yardımcı olmaya çalışıyorum. Bunu da zorunluluk gereği yapıyorum. Sadece sen değil, bende tehlikedeyim. Sadece sen değil, bende bu yeni durumu kabullenmeye çalışıyorum."

Nefesim kesilmeye başladığında, Magnus'un elini boğazımdan çekmesiyle yere düştüm. Korku ve öfke birbirine karışıyordu. Bunu fark ettiğimde bağırmak istedim. Ama az önceki durum yüzünden sesim daha az çıkıyordu. 

"En azından sen peri olduğunu bilerek kendi dünyanda doğdun. Şu an burada olmamın sebebiyse tamamen sensin. Neden o kadar insanın arasında bana geldin ki?"

"Herkes hata yapabilir, Alec. Ama seni neden seçtiğimi söyleyeyim. Tek gecelik bir kaçamaktan fazlası olmayacaktın. Eğlenirim diye düşündüm. Gerçi seni tanıdıktan sonra muhtemelen, mükemmelliğimi gölgeleyen bir gece olurdun."

"Sen." öfkeyle ayağa kalktığımda, korkumun nereye gittiğini merak ediyordum. Gerçi doktorlarımın bir çoğu gösterdiğim tek duygunun sinir ve öfkeden ibaret olduğunu söylerdi. Bir nevi sinir hastasıydım ve Magnus beni kesinlikle deli oluyordu. 

"Ne söyleyeceksen söyle, küçük sihirbaz... Bana itiraz edebilir misin? Berbat bir gece olurdun. Öpüşmekten bile haberin yok..."

"Beni öptün!"

"Yanlış. Sadece ben öpmedim. Sende beni öptün."

Gözlerim büyürken kafamı zorluyordum. Hayır, onu öptüğümü hatırlamıyordum. Beni sinir etmek için söylüyordu. Onu sinirlendiğim ortadaydı. 

"Yalan söylüyorsun."

Magnus, yeniden üzerime geldiğinde uzaklaşmak istedim. Ama parmaklarından çıkan kırmızı dumanla duvara sabitlendim. Yine hareket edemiyordum. Konuşmamda onun tek hareketiyle engellenirken, yüzüme yaklaştı. Fazla yakındı. Nefesi, dudaklarıma değiyordu.

"Neler olduğunu tam olarak anlatayım. Kabus gördün, acı çekiyordun. Sana yardım ettim. Uyandığında bile kabus gördüğünü düşündüğün için krize girdin. Bende seni öptüm. İtiraz etmedin. O yüzden bir kere daha öptüm ve ne oldu biliyor musun? Sende beni öptün. Saçlarıma dokundun ve anladığım kadarıyla huzurlu olduğunu hissettiğin için kollarımın arasında uyuya kaldın. O yüzden üzerindeydim, Alec."

Nefes alamıyorum. Tüm bunlar... Gözlerindeki ifade yalan söylemiyordu. Dahası duyguların hissediyordum. Kesinlikle, yalan söylemiyordu. Alaycı da değildi. Sadece kızgındı. Fazla kızgın. Bense yeniden korkunun içine düştüm. Dehşette bir adım ötemde beni bekliyordu. Dudaklarıma doğru kırmızı bir duman geldiğinde Magnus, "Şimdi ne söyleyeceksin, Alec?" dediğinde, cevap veremedim. Ne diyebilirdim? 

"Ben..."

Bir süre aramızda sessizlik oluştuğunda, Magnus kahkaha attı. İçinde alay ya da dalga geçme yoktu. Resmen sinirden kahkaha atıyordu. 

"Bende öyle düşünmüştüm... Diyecek bir kelimen bile yok. Gün içinde gözüme görünme, Alec."

Magnus'un etkisi üzerimden kalktığında, onun hangi arada mutfaktan çıktığını bile anlamadım. Hemen sonrada dün gece kullandığım odaya yürüdüm. Gözlerimin içi yanıyordu. Ağlamak istiyordum. Normalde ağlamazdım. Tüm göz yaşlarımı çocukluğumdan bu yana tükettiğimi düşünüyordum. Ama öyle olmuyordu. Yatağa uzandığımda gözlerimi kapatarak ağlamaya başladım. Başım dönüyordu. Gözlerim kapalı olmasına rağmen kafamın içi dönüyordu. Böyle zamanlarda yapmam gereken ilaçlarımı almaktı. Ama şu an alamazdım. Bende ilaçsız olan yolu denemeye karar verdim. Çocukluğumu düşünmek, Max'i hatırlamak iyi geliyordu. Öldüğü günü görmemin dışında... 

Alec... 

Max'in sesini duyduğumda elimdeki figür oyuncağı masaya bıraktım. Normalde onunla birlikte oynardık ama bugün kendini hasta hissettiğini söylüyordu. Bu durumu ise anlamamıştım. Çünkü ne zaman hasta olsa, bende hasta olurdum. Ama gayet iyi hissediyordum. 

"Ne oldu, Max?"

Önüme getirdiği yay ve okları gördüğümde, gülümsedim. Ama olan biteni anlamıyordum. 

"Bunlar ne?"

"Neye benziyorlar şapşal?"

Max, alay edercesine gülerken kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Ok ve yay olduklarını görüyorum. Ama annem bize izin vermiyordu. Bunları nereden aldın?"

Max'in arkasından gelen babamı gördüğümde onunda elinde, aynı yay ve oklarla dolu kılıfı gördüm. 

"Babamı mı ikna ettin?"

Max, bana göz kırptığında onun üstüne doğru koştum. Öyle sert sarılmıştım ki birlikte halının üzerine düştük. Yanaklarını sıkarak öpmeye başladığımda, beni üzerinden itmeye çalışıyordu. 

"Beni Isabel'i öptüğün gibi öpmeyi keser misin? Alec... Uzak dur... Yok çok kötü şeyler olur..."

Babam beni Max'in üzerinden aldığında hala gülüyordum. 

"Çok mutluyum. Bunu nasıl başardın?"

"Yaptım işte bir şeyler. Ama asıl haber bu değil. Hazır ol, salı günü spor hocası, biz ok atma eğitimi verecek. Doğum günümüz yaklaşırken sana böyle bir hediye vermek istedim, Alec."

Max'in sözleriyle ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu yılladır istediğim bir şeydi. Ama annem her seferinde  daha küçük olduğumuzu söylüyordu. Max, ok atmayı benim kadar istemese de, yanımda yer almaktan çekinmiyordu.

"Çok kötüsün, Max. Ben şimdi senin hediyeni nasıl geçeceğim? Üstelik doğum günümüze sadece bir hafta kaldı."

Max, kafama sertçe vurduğunda, elimi başıma koydum. 

"Şimdiye kadar düşünmemiş olman hata zaten. Ama beni kesinlikle geçemezsin, küçük kardeşim."

"Ben küçük değilim. Sensin küçük. İki dakika önce doğmakla büyük olunmuyor." 

"Tabi ki büyüğüm. Çocuk doktoruna sordum. O yüzden bana abi demeye başla. Küçük kardeş."

"Bu kadar mutlu olmasam senle uğraşırdım." diyerek ona tekrar sarıldım. Ama sinir olmak için fazla mutluydum. 

"Teşekkür ederim, Max. Sen dünya üzerinde sahip olabileceğim en mükemmel ikiz kardeşsin."


〽 Bölüm Sonu      

 









Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro