Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kırılan Bağ


Bu Hikayede Magnus ve Alec'i özlediğinizi biliyorum. Bölümü bir nevi onlara adadım ama yine de kaoslar var. Onlara rahat yok.

Keyifli okumalar

İthaf:

 burayaneyzcm

malecokur


_Önceki Bölümden Kesit_

William öne doğru eğilerek dudaklarımı öptüğünde, yanağıma değen göz yaşlarıyla irkildim. Öpücüğüne hiç bir şekilde karşılık vermezken, önce odada bulunan alev söndü. Sonrasında kanatlarım ortadan kaybolurken, hissettiğim acı yok oldu. William, dudaklarımı özgür bırakıp boynuma gömüldüğünde, duyduğum iç çekişleri yüzünden ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Bir elimi yavaşça sırtına koyup okşadığımda, kulağıma dolan fısıltısını dinledim.

"Yarın tamamen Alec ile birlikte olabilirsin."


Magnus

William'ın kulaklarıma ulaşan çaresiz sesi, yutkunmakta zorlanmama sebep olurken, hareketsiz kaldım. Bir anda neden bu şekilde davrandığını anlamak bir yana, söylediği kelimeleri bile yeni yeni idrak ediyordum. Nefesi hala boynuma çarpmaya devam ederken, üzerime yığılmasıyla bedenini kavradım.

Burnuma ulaşan yanık ceset kokusuyla yüzümü buruştururken, odanın dışından sesler geliyordu. Nelly'nin, normal cadıların aksine çok fazla sihirbaz ve peri kölesi vardı. Başımıza daha fazla bela almadan, gitmemiz gerekiyordu. Büyü yaparak portal oluşturduğumda, William ile birlikte kaldığımız otel odasına gelmemizi sağladım.

Bedenini büyü ile yatağa yerleştirirken, odadaki koltuğa oturdum. Olanları düşünürken, William'ın neden bana ihtiyacı olduğunu anladım. Ölüm getirende olsa, Alec'te olduğu gibi büyü gücü bedenine ağır gelebiliyor olmalıydı. Diğer yandan hazır kendinde değilken bu durumdan faydalanmam gerekiyordu. Jace, yüzünden yarım kalan laneti uygulamak için harika bir fırsat doğmuştu. Kanatlarımı ortaya çıkarttığımda, lanetli kelimeler dudaklarımdan dökülmek için hazırdı. Ama duyduğum ses, bana engel oldu.

"Magnus." 

Duyduğum sesle, durmak istemesem de, Alec'in bedenimi saran duygularını hissederken kanatlarım kayboldu. Ne olduğunu anlamak için yatağa yaklaşırken, yarı kapalı gözleriyle dudaklarını ısırdığını ve acıyla inlediğini gördüm. Neden acı çektiği ise meçhuldü. Çünkü ben herhangi bir acı hissetmiyordum.

"Alexander."

"Benim... Magnus, yanıyor... Bedenim..."

Alec'in sesindeki tını endişe duymama sebep olurken, yatağın üzerine çıktım. Elini alnına yerleştirdiğimde, ateş perisi olmama rağmen dayanamayacağım sıcaklığa maruz kalarak elimi hızla geri çektim. Vakit kaybetmeden iyileştirme büyülerin mırıldanmaya başladım. Ama nedenini bilmeden yaptığım büyü hiç bir işe yaramadı. 

"Magnus... Lütfen... Yardım."

Alec'in acı çeken sesi odaya dolarken, ona insanı yollarla yardım etmeye karar verdim. Bedenini banyoya götürdüğümde, küvete yerleştirerek suyu ayarladım. Önce ılık suyla ıslattığım bedenini, kademe kademe soğuğa maruz bırakırken tepkilerini kontrol ediyordum. Gözlerini zar zor açarken, nefesi yavaşlıyor gibiydi. 

Aramızdaki bağın neden işe yaramadığını sorgularken, tekrar tenine dokundum. Bedeni dokunabileceğim bir sıcaklığa geldiğinde, bir başka büyüyle onu tamamen çıplak bıraktım. Başını düşmemesi için kolumla desteklerken, bir süre sonra gözlerini açarak anlamsızca bana bakmaya başladı. Sanki nerede olduğunu sorguluyordu.

"İyi misin?"

Alec'in dudakları titrerken, suyu yeniden ılık hale getirecek bir büyü yaptım. Endişem yüzünden karşımdaki kişiyi sorgulayacak fırsatı bile bulamamıştım. 

"Sanırım."

Bedenini kontrol ederek, iyi olduğunu düşündüğümde onu büyüyle yeniden yatağa götürdüm. Hareketsizliği canımı sıkarken, giyinmesini sağladım. Islak kıyafetlerimi de değiştirdiğimde yatağın kenarına oturdum. Hissettiğim duygular hala Alec'e ait olsa da, William'ın benimle yeniden oynamasını istemiyordum. 

"Alexander. Sensin öyle değil mi?"

"Benim. Ama sen inanır mısın? Bundan emin değilim." dedikten sonra anlamsızca kollarını izlemeye başladı. Ölüm getirenin izi olduğunu düşündüğüm rünler olduğu gibi duruyordu. 

"Magnus, bunlar ne?"

Bakışlarım tenindeki işaretlere takıldığında, ne diyeceğimi bilemiyordum.


"Hiçbir fikrim yok. Ama anlaşılan Nelly onların ne olduğunu biliyordu. Ama son baktığımda ölmüştü." dediğimde derin bir nefes alarak, Alec'e yaklaştım. Şu sohbete onun kim olduğundan, emin olmadan devam etmek istemiyordum. Yanaklarını kavrayıp gözlerinin içine baktığımda yeniden sordum.

"Sen olduğundan emin olmalıyım, Alexander."

"Benim ve seninle rüya gibi bir gün geçirmek istiyorum. Tabi kendimi toparlamayı başarırsam. Birde William tekrar ortaya çıkmazsa."

Alec'in rüyayı vurgulamasıyla derin bir nefes alırken gülümsedim. Şu an onun planladığı şey gerçek olmuştu. William, bana sevdiğim adamı veriyordu. Kendimi tutmak istemediğim için onu kendime çektiğimde dudaklarını öptüm. Onunla geçireceğim her saniyenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyordum. Üstelik böyle davranmam, William'da dikkatini çekmezdi. Karşılık aldığım öpücük giderek derinleşirken, hızla nefesim tükeniyordu. Alec, omuzlarımdan tutup beni uzaklaştırdığında istemsizce kaşlarım çatıldı. Ona dokunmamı istemiyor muydu? 

"Kendime gelmeme izin ver, Magnus. Ağrımı hissetmiyor musun?"

Kafamı iki yana olumsuzca sallarken, aramızdaki bağın nereye kaybolduğuna anlam veremiyordum. 

"Ateşin olduğunu da, seni hissetmemiştim."

"Aramızdaki bağ kişiliklerimizin değişmesine sebep olacak kadar güçlüydü. Şimdi ne oldu?"

Beynim durmuş gibi, Alec'e bakarken fikir yürütmeye çalışıyordum. Sonrasında aklıma gelen şeyle dondum. William beni kendine bağlamış olabilir miydi? Kanatlarım, Nelly'e işkence ederken ona itaat etmişti. Gücü, gücüme karışmıştı. Alec'in duygularını hissettiğimi düşünsem bile eskisinden daha az olduğunu şu an fark ediyordum. 

"William'a ne olduğunu bana anlatır mısın?"

"Neyini?"

"Son sefer kollarımda ağladı. O duyguları olmayan biri. Yaptıklarını ikimizde biliyoruz. Ama bana sarılırken, çok kırılgan duruyordu."

Alec, "İmgeler." diyerek yutkundu. Bakışları boşluğa odaklandıktan kısa süre sonra "Olamaz." diye mırıldandı. Bense onu anlamakta ciddi anlamda zorlanıyordum. 

"Konuş."

"William'a olan şeyler, Serenity'nin bize anlattıklarından çok daha fazlası..."

"Anlat."

Alec, yeniden yutkunur gibi durduğunda tenindeki şekillere odaklandı. Sonrasında konuşurken sanki transa girmiş gibiydi. 

"William'ı bir anda öldürmemişler. O, laneti yapıp tutsak alındığında, listedeki her cadı ona işkence etmiş. Bir gün yada bir haftadan bahsetmiyorum. Ona günlerce sayısız kez işkence etmişler. Sembolleri teker teker tenini dağlayarak, hatta ruhunu bile yakarak işlemişler. Sırf daha fazla acı çekmesi için."

Alec, tekrar sessizliğe gömüldüğünde gözümün önünde beliren imgelerle nefesim kesildi. Nasıl olduğunu anlamıyordum, ama onun anlattıklarını şu an birebir görüyordum. Alec, sol kolundaki işarete odaklanarak dişlerini sıktığında, ben Nelly'nin, William'a işkence ettiğini görüyordum. İmgeden uzaklaşmak için başımı iki yana salladığımda, Alec'in tenindeki işarete odaklandım. Simsiyah olan iz, yavaş yavaş mavi alev rengine dönüşürken parmaklarımı üzerinde gezdirdim. Bunu neden yaptığımı bile, bilmeden Alec'in çığlığını duydum.

"Magnus, canımı yakıyorsun."

"Ben..." diyerek elimi çektiğimde, izin siyaha dönmesini izledim. Aklımda binlerce soru olsa da, bu işaretlerin Alec ile aramızdaki bağa bir şekilde engel olduğunu biliyordum. 

"Üzgünüm, Alec. Ben... Peki William. O nerede?"

"Derinlerde... Beni bir şekilde dışarıya itti ve işin açıkçası yarattığı acı dışında onu tam olarak hissedemiyorum. Sanki, yansıma olduğu zamandaki haline dönüştü."

"Bu çok garip." diyerek sessizliğe gömüldüğümde, karman çorman olan zihnimi rahatlatmaya çalışıyordum. Ama bu zordu. Diğer yandan William, bize sadece bir gün vermişti ve biz şu an hala onun hakkında konuşuyorduk. 

"Bence konuyu kapatalım. Sana yardım etmeliyim, Alec. Seni tekrar derinlere gömene dek vaktimiz var."

"Haklısın." dediğinde kollarını kaldırarak bana yaklaştı. Ona sarıldığımda, tekrar dişlerini sıkmasıyla gerilemek zorunda kaldım. Cidden onun canını yakıyordum. Ama nasıl yaptığımı bilmiyordum. 

"Sanırım uzak durmalıyız. Canını yakıyorum."

"Bunu istemiyorum."

"Bende istemiyorum, Alec. Şu işaretler, belki de yarına dek giderler. William, yarın için seninle olabileceğimi söylemişti."

Alec, beni onaylar şekilde başını aşağı yukarı salladığında gözüm saate kaldı. Bir kaç saat içinde gece yarısı olacaktı. Nelly'nin mekanında düşündüğümden daha uzun süre kaldığımızı fark ederken, Alec'in yanına uzandım. Birbirimize döndüğümüzde, temas etmeden yüzlerimizi izliyorduk. Duygularını hissetmemek her ne kadar canımı sıksa da, her şeye rağmen bakışlarında bana olan aşkını görebiliyordum. Tıpkı ona her baktığımda gözlerimin aynı duygularla parlaması gibi...



Gözlerimi yavaşça aralarken, hareket etmeye çalışsam da, bedenimi saran kollar buna engel oluyordu. Gece tam olarak ne zaman uyuduğumuzu bilmiyordum. Ama şu an, Alec'in kolları arasında olduğuma emindim. Gülümseyerek ona daha sıkı sarıldığımda, aklıma gelen işaretler ile kendimi geriye çektim. Beyaz teninde artık orada olmayan izlerle gülümserken, hissettiğim duygularla mutlu oldum. Onu yeniden tam anlamıyla hissediyordum. Yatakta dönmesini sağladığımda, üzerine çıkarak nefesimi yüzüne doğru üfledim. 

"Uyan Alexander..."

Alec, elini saçına götürdüğünde yan dönerek uyumaya devam etmeye yeltense de, hareketlerini kısıtlayarak boynuna doğru yaklaştım. Ciğerlerime dolan kokusuyla, teninde dudaklarımı gezdirirken ara ara fısıldıyordum. 

"Uyanman gerekiyor, güzelim. Sana yapmak istediklerim var."

Alec, bedenimi kollarıyla sararken, boynuna daha fazla ıslak öpücükler kondurmaya başladım. Tenine dişlerimi sürtmek istediğim anda ise, planlarımın aksine Alec'in bedeninin altında kaldım. 

"Aslında sana ceza vermeliyim."

"Ne cezası?"

"Bilmem. Hayatına giren binlerce kişinin cezası... Nelly ile yaptıkların gibi."

Duyduklarımla alt dudağımı ısırırken, William'ın sözleri zihnimde yankılandı. Pekte temiz bir geçmişim yoktu. Ama şu an, Alec ile birlikte geçmişimi tamamen çöpe atmıştım. Beni değiştirdiğinin farkında mıydı? Bir anda kalbimi verdiğim, arzuladığım tek adam olmuştu.

"Geçmişi geçmişte bıraksak... Seni seviyorum ve sana sadığım. Ayrıca şu anda değerli  vaktimiz den çalışıyorsun güzelim."

"Öyle mi?"

Başımı aşağı yukarı salladığımda, Alec'in öfkeli bakışlarıyla karşılaştım. Şu an ondan uzak durmayı istemiyordum. Dün gece ona bir daha dokunamayacak korkusu yaşamıştım. O korku yeniden gün yüzüne çıktığında, kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Alec'in bile seslerini duyduğundan neredeyse eminken, başını hızla boynuma gömdü. Öpeceğini düşünsem de, tenime geçirdiği dişleriyle, acıyla inledim. Sonrasında öpmeye başladığı tenim sızlamaya devam ederken, kulağıma fısıltısını duydum. 

"Seni özlememiş olsam... Buna asla devam etmezdim." dediğinde, boynumun diğer tarafına geçti. Şu an William'a minnettar mı olmalıydım? Aklıma gelen bu düşünceyi hızla yok ederek, kollarımı Alec'in bedenine sardım. Şu an dokunmak ve düşünmek istediğim tek kişi Alec'ti.

Tenimi ısrarla dişlerinin arasına alarak ısırırken, morartacağı konusunda emindim. Sızım artarken, acıyla inledim.

"Bana böyle mi ceza vereceksin?"

 Alec'in gülümsediğini dudaklarının hareketinden fark ederken, yavaşça doğruldu. 

"Aslında... Sanırım başka bir şey yapacağım."

Ne yapacağını merakla beklerken, üzerimden kalktı. Gideceğinden korkarak doğrulduğum da, "Yerinde kal." diyerek bir nevi emir verdi. Ona uyarak hareketsiz kaldığımda önümde soyunmaya başlamasıyla, farkında olmadan dudaklarımı yaladım. Bembeyaz teni hızla çıplak kalırken, sıra iç çamaşırına geldiğinde durdu. Şu an filmin en heyecanlı yerinde elektrik kesilmiş gibi hissediyordum. Dudaklarım üzgünce büzülürken, "Giyinik mi kalacaksın?" dedi. 

"Ben... Şey... Dalmışım." dediğimde kıyafetlerimi çıkarmak yerine, büyü kullanarak tamamını yok ettim. Alec, üzerime doğru gelirken tekrar kasıklarıma oturdu. Elleri bileklerimi kavradığında başımın üzerine yerleştirdi. 

"Şimdi... Tek kuralımız. Bana dokunmayacaksın."

Söyledikleriyle gözlerim büyürken, "Bu imkansız, sana dokunmak istiyorum." diyerek itiraz ettim. Alec ise ciddi ifadesini yüzüne yerleştirdi. 

"Bana dokunursan istediğini sana vermeyeceğim. Cezan bu."

İçinde bulunduğum ikilemle derin bir nefes alırken, Alec'in gözlerine bakıyordum. Ona dokunmak isterken, dokunmamam gerçekten imkansızdı. 

"Ama dün gece..."

"Umurumda değil. İstersen kendini yatağa bağla..."

Bağlama kısmı mantıklı gelirken, parmağımı şıklatıp bileklerime kelepçe taktım. Her ne kadar büyüyle onları yok etmem kolay olsa da, direnecektim. Cezam buysa çekmem gerekiyordu. En azından onsuz kalmayacaktım. 

Alec, "Aferin." diyerek üzerime eğildiğinde dudaklarını dudaklarımın üzerinde gezdirmeye başladı. Öpmek istediğim her seferde uzaklaşarak beni delirtiyordu. Son seferde dişlerimi alt dudağına geçirmeyi başardığımda, sonunda istediğim öpücüğü ondan alabilmiştim. Beni kesinlikle ceza adı altında yalvartmak istiyordu. Nefessiz kalana dek süren öpücüğün ardından, Alec'in dudakları çenemden köprücük kemiğime doğru ilerledi. Fazla oyalanmadan göğüslerime ulaştığında, öpücükleri yerinin hafif ısırıklara bıraktı. Aynı anda kasıklarıma baskı uygulamasıyla kendimi sıkmadığım için inledim. 

O ise, çok önemli bir işin ortasındaymış gibi tenimle ilgili planlarını gerçekleştirmeye devam ediyordu. Dişleriyle kızarttığı tenimi, diliyle okşamaya başladığında daha da derinden inlemeye başladım. Durmadan aşağı doğru ilerlediğinde, bu kez dudakları kasıklarımın üzerindeydi ve daha da hareket edecek gibi duruyordu. Ona dokunmak için adeta çırpınırken, kendimi bağladığım kelepçeler bileklerimi kesmeye başladı. Tahrik olan bedenim yüzünden acısını bile hissetmiyordum. 

"Alexander..."

Adını nefes nefese telaffuz ederken, Alec daha da aşağılara kayarak bacaklarımı okşamaya başladı. Dudakları hiç bir noktayı es geçmezken, bacaklarımın içinde hissettiğim hafif ısırıklar yüzünden gerçekten yalvaracak durumdaydım. Üstelik bir eliyle de rahatsız edercesine kasıklarıma baskı uyguluyordu. 

"Beni öldürüyorsun."

Ne kadar kötü olduğum açıkça görünürken, bunu zorla dile getirsem de Alec, tamamen sessizdi. Konuşmuyor sadece işini yapıyor ve beni delirtiyordu. Bacaklarımı sonunda özgür bıraktığında bu kez üzerime eğilerek kalçamı kavradı. Harir okşayışlarına ek olarak parmaklarının baskısını hissetmemle yatakta sıçradım. 

"Alec... Lütfen..."

Benim yalvaran sesim ve çaresiz bakışlarıma rağmen Alec'in yüzünde piç bir sırıtış hakimdi. Gözlerimin içine bakara parmaklarını hareket ettirirken, resmen nefesimi kesiyordu.

"Sanırım artık hazırsın."

"Hazır mı? Dakikalardır kıvranıyorum."

"Güzel." diyerek hafifçe yükseldiğinde, sonunda iç çamaşırından kurtuldu. O anın geldiğini düşünerek sevinsem de, Alec'in tek beden olmamız yerine bedenime sürtünmesiyle neredeyse çığlık atacaktım. 

"Alexander... Benimde bir sınırım var. Birazdan..." cümlem bitmeden Alec hızla içime girdiğinde, baskısıyla nefesim kesildi. Hareketsiz kalmasıyla çırpınırken, "Bunu sana çok fena ödeteceğim." dediğimde, tekrar bedenime sertçe çarptı. 

"Beni tehdit etme, Magnus."

"Senin içinden ne çıktı böyle?" dediğimde, kendini acımasızca tekrar içime ittiğinde gülüyordu. 

"Eski defterlerimi açmak istiyorsun."

"Yok. Yok. Sen devam et. Ama... Sana dokunmak istiyorum."

"Daha değil." diyerek boynuma gömüldüğünde, sert hareketlerine kesintisiz bir şekilde devam etti. Her darbede zevkten inlerken, gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Kaç dakika boyunca, boynumu talan ederek içime gömüldüğünü bilmiyordum. Bildiğim tek şey çoktan zirveye ulaşmış olmama rağmen, Alec'in bedenime gömülmeye devam ettiğiydi. 

Sonunda onunda hareketsiz kalmasıyla, üzerime yığılması bir oldu. Kelepçeleri yok etmek istesem de, buna enerjim bile kalmamıştı. Yinede saniyeler içinde artık orada olmayan kelepçelerle, dondum. Üzerimdeki kişi William mıydı?

"Artık dokunabilirsin, Magnus."

Hareketsiz kalmam yüzünden, Alec başını kaldırdığında yüzüme baktı. Sonrada yanıma yatarak beni kollarının arasına çekti. Korku ve endişem hızla bedenimi ele geçirirken, Alec kollarını bedenime daha sıkı sardı. 

"Sakin ol, benim. Hala benim, Magnus. William'ın güçlerimi kullanması gibi, bende onun yeteneklerine sahibim. Gerçi tamamı kullanabileceğimden şüpheliyim. Az önce de sadece bir deneme yaptım."

Alec'in açıklaması beni rahatlatsa da bir kez tedirgin olmuştum. Bu durum kötüydü. Fazla kötü. Sürekli olarak dokunduğum kişinin sevdiğim adam mı, değil mi sorusuna yanıt bulmak zorunda kalıyordum. Zihnimi, Alec'in duygularına odaklayarak rahatlatmayı denerken nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. 

"Az önce canını çok yaktın mı?"

Alec'in sorusuyla bir anda afallarken, göğsüne koyduğum başımı hafif yukarı kaldırarak gözlerinin içine baktım. 

"Pek değil. Ama sana dokunamamak işkence gibiydi."

"Onun sebebi... Seni kıskandım. Benden önce hayatına giren bir çok kişi oldu. Girmeleri bir yana eminim hepsi benden kat ve kat deneyimli kişilerdi ki... Ben ilkimi seninle yaşadım. Şimdi düşününce, sana yetebiliyor muyum? Bunu bile bilmiyorum."

Alec'in sesinde hissettiğim kırgınlık canımı sıkarken, yatakta dönerek onun üzerine çıktı. Aşkla bakan gözlerinde hüzün görmek istemiyordum.

"Şu an fazlasıyla saçmalıyorsun, Alexander. Seni tanıdığım andan itibaren söylüyorum. Beni hiç bir şey yapmadığın halde, etkin altına aldın."

"Nasıl?"

"Bilmiyorum. Ama çapkın olduğumu ikimizde biliyoruz. Yine de, beni etkilemek o kadarda kolay değildir, Alec. Sen ise sadece tek bir öpücükle bile sana muhtaç hale gelmemi sağlıyorsun. Ayrıca sevişmelerimizi geçmişimle kıyaslamakta, son derece anlamsız. Aşkla dokunduğum senden başka biri olmadı hayatımda ve asla olmayacakta..."


Konuşmamın sonunda onu öpmeye başladığımda, karşılık vererek kollarını bedenime sardı. Dilimle araladığım dudaklarını, emerken bedenimi, bedenine bastırdım. Az önce tüm enerjimi Alec'in tükettiğinden emin olsam da, yeniden enerji doluyor ve onu tekrar ve tekrar istiyordum.

"Seni seviyorum, Alexander... Bunu sakın aklından çıkarma..."

"Bende seni seviyorum. Fazlasıyla kıskanç bir kişiliğim var, sende bunu unutma." dediğinde, tekrar dudaklarına gömüldüm. Öpücüğü kısa tutarak boynuna gömüldüğünde, tenine saatlerce sahip olma isteğiyle dolmuştum.

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro