Korkuyorum
Yorum yaparsanız sevinirim ♥
Keyifli okumalar.
_Önceki Bölümden Kesit_
Kısa sürede sonra oturma odasında yalnız kaldığımda, kafamı toparlamayı denedim. Yatak odasında beni neyin beklediğinden ise habersizdim. Korkmalı mıydım? Sanırım buna evet cevabını verecektim.
Magnus
Korkarak araladığım kapıdan yavaşça başımı uzattığımda, gördüğüm manzara ile kaşlarım çatıldı. Alec, beline sardığı havlu ve hala nemini koruyan bedeniyle yatağımda oturuyordu. Gözleriyse boşluğa sabitlenmişti. Üstünün çıplak olması iç geçirmeme sebep olsa da, kendimi fazla kaybetmeden toparlandım. Sonuçta kendime bir söz vermiştim. Alec ile yeni bir yakınlaşma, sihirbaz toparlanana kadar mümkün olmayacaktı. Dengesizlikleri sadece kendisini değil, beni de hırpalıyordu.
"Alec."
Sihirbaz yavaşça bana baktığında sessizliğini korumaya devam etti. Onun neden çıplak olduğu gerçeğini düşündüğümde, cevabı bulmam fazla zamanımı almadı. Eşyaları misafir odasındaydı. Muhtemelen kimseye görünmek istemediği için odamdan ayrılmamıştı. Büyü dumanı oluşturarak onun giyinmesini sağladığımda, sessiz kalmaya devam eden sihirbaza doğru bir kaç adım daha attım.
İçine kapanık kişiliği en az baş ağrıtan olsa da, bu halinden de hoşlanmıyordum. Egolu halini susturmak ne kadar zorsa, bu haliyle iletişim kurmakta o kadar zor oluyordu. Dudaklarından kelimeler zorla koparılıyor gibiydi.
"Olanlar yüzünden kendini suçladığının farkındayım. Hatta bunu tüm benliğimde hissediyorum. Biliyorsun, duyguların... Yine de sessizlik kimseye yarar sağlamayacak, Alec. Konuşmamız gerekiyor..."
Konuşmamın ardından, olduğum yerde bir süre sakince bekledim. Sihirbazın konuşmayacağından emin olduğumda yüzüm asıldı. Onunla nasıl iletişim kuracaktım? Aramızdaki sessizlik sürerken sonunda, sihirbazın sesiyle bozuldu.
"Kötü şeyler yaptım."
Alec'in çatallı sesini duyduğumda, ben gittikten sonrada ağlamaya devam ettiğinden, emin oldum. Ne söylemem gerektiğini ise bilmiyordum. Ona daha fazla yaklaşarak tam önünde durduğumda, bir elimi saçına, diğerini de çenesine yerleştirdim. Bana bakmasını sağladığımda kızarmış gözleriyle karşılaştım. Kehribar rengindeki gözleri, etrafındaki kızarıklığa rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmemişti.
"Beni ve kız kardeşini fazlasıyla zorladın, Alec. Ama durumunun ikimizde farkındayız. En azından bunu anlıyoruz."
Alec, kollarını belime sardığında, başını tekrar eğdi. Alnı, göbeğime temas ederken, ellerimi omuzlarına yerleştirdim.
"Anlayışlı olmanız daha fazla acıtıyor, Magnus. Ben bunu hak etmiyorum. Isabelle'in her seferinde yaptığı gibi beni affetmesini... Senin iyi olmanı... Üstelik söylediklerim. Hayatım boyunca öyle bir adam olmadım. Neden öyle davrandığımı bile bilmiyorum."
Alec'in titreyen bedeniyle ağladığını anladığımda, içime işleyen duygular yüzünden, gözlerim doldu. Hüzün, suçluluk, pişmanlık, karamsarlık hepsi bir araya geldiğinde göz yaşlarım akmaya hazırdı. Yine de güçlü olmam gerektiğinin bilincinde, duygulardan sıyrılarak Alec'in yanaklarına ellerimi yerleştirerek, yüzünü kaldırdım.
"O halde şimdilik konuyu değiştiriyorum. Yemek yemeliyiz. Sonrasında yeniden konuşacağız. Sen biraz daha toparladığında..."
"Yemek yemek istemiyorum, Magnus."
"Öyle bir seçeneğin yok, Alec. Özelikle aç kalmamı istemiyorsan... Beni aç bırakmak istiyor musun?"
Alec, başını iki yana salladığında gülümsedim. En azından bu halinin beni düşündüğünü bilmek güzeldi. Sihirbazın kapıya doğru attığı adımları takip ederken, kısa süre içinde mutfağa vardım. Onun sandalyeye oturmasıyla da, hızlı bir şekilde yemekleri hazırladım.
Sessizlik yemek boyuncada devam ederken, tabağını bitiren Alec bir şey söylemeden mutfaktan ayrıldı. Bende bir süre daha onu yalnız bırakmaya karar verdim. Oyalanmak içinse hazırladığım kahveyle balkona doğru yürüdüm.
Şehrin gece manzarasını seviyordum. Tamamen açık olan gökyüzünde, parlaklıklarıyla kendileri gösteren yıldızları izlerken, kayan bir yıldızla gülümsedim.Bu durumda insanların dilek tutma adetlerinden haberdardım. Bana ise saçma geliyordu. Yine de bu seferlik gözlerimi kapatarak dilek tutmaya karar verdim.
Alec, normale dönmüş olsun ve biz belkide ilk kez doğru düzgün bir konuşma gerçekleştirebilelim.
...
Alec'e yeterli zamanı verdiğimi düşünerek hızlı bir şekilde misafir odasına yürüdüm. Kapıyı çalma gereği bile duymadan içeriye girdiğimde, sihirbazın beklemediğim haliyle sıkkın bir nefes aldım. Odamda olduğundan farksız bir şekilde öylece oturuyordu. Sahip olduğunu boş bakışlar işimin zor olacağını gösteriyordu.
"Sana yeterince zaman verdim. Konuşmamız gerekiyor, Alec."
Sihirbaz bir süre bana baktıktan sonra bedenini dikleştirdi. Bu hareket sıradan bir insana göre normal olabilirdi. Ama Alec'in değişen kişilikleri yüzünden, bu hareketi beni sadece strese sokuyordu. Gelenin kim olacağının bilememenin korkusu da başka bir durumdu.
"Konuşalım."
Alec'in bir anda kendinden emin tavrı afallamama sebep olduğundan, ortaya çıkan tedirginliğimi onunda hissettiğine emindim. Sessiz kalma durumu bana geçmiş gibi öylece dururken, Alec ayağa kalkarak yanıma geldi. Kolumdan tuttuğunda, ona uyumlu hareketlerim birlikte yatağın ayak ucuna oturmamızı sağladı.
"Tedirgin olmana gerek yok, Magnus. Hala kendimdeyim.
"Her halin bana kendinde olduğunu söylüyor, Alec. Bunun güven verici olmadığını bilmelisin."
Alec sözlerime karşılık gülmeye başladığında, ortaya çıkan gamzelerine odaklandım. Kısa süre sonra, paylaşılan duygular yüzünden bende gülmeye başlamıştım. Niye güldüğünü bilmeden gülmek normalde delilik belirtisiydi. Ama bizim durumumuz elbette normal değildi. Soluklarımız birbirini takip ettiğinde konuşan ilk kişi Alec oldu.
"O zaman direk konuya giriyorum. Rüyamda olanların ne kadarını hatırlıyorsun, Magnus."
Benden önce konuya girmesinden memnun olduğumda, ona bir konuda daha inandım. Çünkü rüyasındaki Alec'in kendisi olduğundan emindim. En azından ben bilincimi kaybedene dek, konuştuğum kişi oydu.
"Dudaklarımı parçalamaya çalıştığın andan sonrası bende yok, Alec. Açıkçası rüyana nasıl girdiğimi bile bilmiyorum. Aslında rüya görmen de ayrı bir garipti. Uyanıktın, konuşuyorduk ve beni rüyaya çektin."
Sihirbaz kısa bir süren sessizlikle kafasını toplamaya çalışıyor gibiydi.
"O duruma nasıl geldiğimizi bende bilmiyorum. Ben... Yine senin ölümünü gördüm. Üstelik sadece senide değil. Ailemi, Clary'i, hatta Raphael bile vardı. Sonra bir anda sen ortaya çıktın. Sana ihtiyacım olduğunu hissettiğim anda..."
Alec konuşmaya devam edemezken benim zihnimde bin bir tane düşünce dönüyordu. Ölüm getiren ile ilgili okuduğum son satırlar, Alec'in kabusunu doğruluyordu. Onun getireceği yıkım herkesin sonu olabilirdi. Diğer yandan, ölüm getiren yıkımın sebebi olmasa bile, bunu gerçekleştirecek cadı ve büyücülerin bizi bulması sadece zaman meselesiydi.
"Rüyada kendi kendine konuştuğunun farkına vardın mı peki?"
"Evet... Başta sana inanmamıştım, Magnus. Sesin sahibi ben olmamam gibi geliyordu. O ses korkunçtu. Ama öpücükten sonra karanlık benle karşılaştım. Seni tutan, öpen kişi oydu. Seni öldürüyordu. Bense seni kurtarmayı denedim. Sana dokunmasını istemedim. Sonrasında, bana bir söz verdirmeye çalıştı. Seninle geçirdiğim güzel zamanların ardından, seni öldürmesine izin verecektim. Ben... Buna izin veremezdim. Zaten kabulde etmedim ve bu yüzden beni bir şekilde yeniden bastırdı. Uyanmak istesem de kendime gelemedim."
Alec'in neredeyse yaptığı en uzun konuşmayı dinlerken yutkunamadım. Neden her işin sonunda ölü beden ben oluyordum? Ölümden hiç bir zaman korkmamıştım. Belkide bu öleceğimi düşünmediğimden kaynaklanıyordu. Şimdi ise korkuyordum. Hatta dehşet içindeydim. Alec'in elimi tuttuğunu fark ettiğimde, başımı ona çevirdim.
"Korktuğunu hissediyorum. Bende korkuyorum, Magnus. Ama ne olursa olsun onun seni almasına izin vermeyeceğim. Ölmeni istemiyorum."
Alec'in içten konuşmasını dinlerken, sıkkın bir nefes aldım. Yaşadıklarımız kabustan farksız olsa da, sürekli yeni kaoslar ile baş etmek zorunda kalıyorduk.
"Alec... Ölmemi istemesen bile gerçekleşecek olan bu gibi duruyor. Çünkü tüm bu olanlar, gördüklerin... Gerçekten normal değil ve sen kabul etmek istemesem de ölüm getiren olabilirsin. Hatta kesin sensin gibi görünüyor."
Alec, bir süre hareketsiz kaldığında, sonraki saniyede hızla ayağa kalktı. Elini başının iki yanına yerleştirdiğinde, uyguladığı baskıyı şakaklarımda hissediyordum. Uyguladığı güç can yakıcıydı. Odada bir ileriye, bir geriye yürürken, sinir krizi geçirmek üzere olduğu belliydi. Sanırım durumu alıştırarak söylemem gerekiyordu. Yine de tüm olanlardan sonra benimde kafamın durması normal olmalıydı. Alec aniden bağırdığında, dalgınlığım korkuyla sıçramama sebep oldu.
"Öyle olduğumu söyleme. Ölüm getirenin kim olduğunu okuduk. Eğer ben gerçekten, o olacaksam. Seni öldürürüm." dediğinde durdu.
Göz göze geldiğimiz ilk anda da, üzerime yürüdü. Beni itmesiyle yatağa uzandığımda, aynı anda onuda üzerimde buldum. Bana ne yapacağını sorgulama fırsatı bile vermeden dudaklarıma yapıştı.
Sert öpücüğü, dudaklarımı parçalamak istediğinden emin olmamı sağlarken ellerimi omuzlarına yerleştirdim. Karşılık verip vermeme konusunda kararsızdım. Dişleri alt dudağımı, dudaklarının arasına çektiğinde yavaşça emmeye başladı. Hafif bir inleme dudaklarımdan firar ederken, ona uyarak üst dudağını emdim.
Alec, geri çekildiğinde ikimizinde nefesi son derece hızlıydı. İnip kalkan göğüslerimiz birbirine temas ediyordu. Ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde, gözlerimin içine bakmaya başladı.
"Sen bana aitsin... Seni benden alamayacak!"
"Alec, iyi değilsin."
Bunu tamamen çılgınca bakan bakışlarını görerek söylemiştim.
"İyiyim. Kendimdeyim. Sürekli seni kaybettiğim hayaller ile sınanmak yetti, Magnus."
Dudaklarımı yeniden öpmeye başladığında bu kez fazlasıyla nazikti. Ben ise ne düşüneceğimi, ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Dilini alt dudağımda gezdirdiğinde, dudaklarımızın temasını bozmadan yeniden konuştu.
"Karanlık. Yansıma. Ölüm getiren. Adının ne olduğu umurumda değil, Magnus. Bir şekilde ona engel olacağım."
Sözleriyle gülümserken, alışık olmadığım bu durum yüzünden nefesim kesildi. Ona güvenmem mümkün müydü? Aslında Alec, son derece güvenilir bir insandı. En azından kendi olduğu zamanlarda. Karanlığı ise şu an diğer benliği, olarak anlatıyordu. Beni öldürmek isteyen katil yanı. Dudaklarımızın temasına devam etmesi dikkatimi dağıtıyor olsa da, konuşmam gerekiyordu.
"Beni nasıl korumayı planlıyorsun, Alec?"
"Sana sahip olarak."
Sözleriyle kaşlarım çatıldı.
"Nasıl yani?"
"Öpücüğün beni kendime getiren tek şeydi, Magnus. Eğer beni öpmemiş olsan, muhtemelen karanlıkta tıkılı kalacaktım. Şimdiyse tümüyle sana sahip olmak istiyorum."
Bir an düşündüğümde, söylediklerinde hiç bir mantıklı yan bulamadım. Onunla daha önce de sevişmiştik ve hepsinin sonunda Alec biraz daha bozulmuştu. Ona boşuna bozuk sihirbaz demiyordum.
"Seninle daha öncede birlikte olduk, Alec. Bunun beni kurtaracağından emin değilim. Senin tekrar yoldan çıkman yüksek olasılık gibi geliyor."
"Daha önce sevişmedik, Magnus."
"Seviştiğimize eminim, Alec."
"Yani demek istediğim. Karanlık benle seviştin. Kendine zarar vermek isteyen benle de birlikte oldun. Ama benimle değil. Ayrıca sadece bedenini değil. Duygularına da sahip olmaktan bahsediyorum. Anlıyor musun?"
Anlamıyordum.
"Şimdide romantik Alec mi oldun? Seni tekmelemek istiyorum."
Alec, kahkaha atarak üzerimden kalktığında, kulağıma dolan sesiyle derin bir nefes aldım. Yakında kendimi deli gömleği içinde bulmam hiçte zor değildi. Onu anlamıyordum. Duygular konusunda onu sevmemden bahsediyorsa, ona karşı olan hislerimin bir listesini çıkarmam gerekirdi. Karşımda bir çok kişilik ve her birinin hissettirdiği farklı duygular vardı.
"Düşüncelere daldın, Magnus."
Alec, elini yanağıma yerleştirmiş nefesini yüzüme üflüyordu. Ne ara yine dibime kadar gelmişti?
"Sanırım sana durumu anlatamayacağım. O halde göstereyim, Magnus."
Alec, yataktan tekrar kalktığında ona verdiğim tişörtü çıkardı. Ardından elleri pantolonuna geçtiğinde, çok geçmeden oda yeri boylamıştı. Üstünde sadece şort çamaşırı kaldığında, yatağa yaklaşmaya başladı. Elini pantolon kemerime atmasıyla, gerildim. Neden şu an eve zorla atılan sevgili gibi davrandığımı anlamıyordum. Çekingen durmam ise başka bir durumdu. Aslında yeniden duygularımız mı değişti, düşüncesinde takılı kalmıştım. O ise bunları umursamadan, düğmesini açıp fermuarını indirdiğini pantolonumu bacaklarımdan sıyırdı.
"Alec."
"Bana biraz uysan daha zevkli olabilir, Magnus."
"Bana hala doğru gelmiyor, Alec."
"Gelmesini sağlayalım, o zaman."
Elleri bu kez gömleğimi bulduğunda düğmelerini hızlı bir şekilde açarak üzerime uzandı.
"Sadece bana bir dakika ver."
Alec'in bunu neden söylediğini anlayamazken, üzerime uzanarak dudaklarımı öpmeye başladı. Ama bu kez çokta oyalanmadan başını boynuma gömdü. Dudaklarının verdiği his yüzünden gözlerim kapanırken, dilini tenimde hissederek ürperdim. Çok geçmeden kanıma karışan arzusu ortaya çıktığında derin bir nefes aldım. Onun önceden bana direnmesini istemediğim gibi, benimde ona karşı gelmem saçmalıktı. Sadece zihnimdeki düşünceleri bir türlü susturmayı başaramıyordum. Bu durum cidden berbattı. Alec, bunca yıl, bu saçma düşüncelerle nasıl başa çıkmıştı?
Tenime geçirilen dişler, dikkatimi dağıttığında acıyla soludum. İntikamımı almak istercesine Alec'in saçlarını kavradığımda sertçe çekiştirdim. O ise eziyet ettiği tenimi özgür bıkarak, boynumun diğer tarafına geçti. Dili, dişleri tenimi adeta talan ederken gerçekten ona ait olduğumu gösterecek izler bırakmaya çalışıyordu. Dudakları çeneme doğru ilerlediğinde, fazla oyalanmadan aşağıya doğru indi. Gömleğin artık örtmediği göğsüme önce dişlerini gezdirdi. Ardından diliyle ıslak bir yol izlemesiyle inledim. Bacaklarım ile bedenini sıkıştırdığımda başını yüzüme çektim.
Dudaklarına büyük bir açlıkla yapıştığım da, öptüğüm dudaklarından onun güldüğünü hissedebiliyordum. Neredeyse nefessiz kalmamıza sebep olacak kadar uzun süren öpüşme sonrasında, Alec kendini geriye çekti.
"Sonunda kendine gelmen iyi oldu, Magnus."
Onun cümlesiyle gülmeye başladığımda, düşünceler dağıldığı için memnumdum. Alec, yeniden çıplak göğsüme odaklandığında, kaslarımın üzerinde dilini gezdirmeye devam etti. Tenimde oluşan ıslaklık yüzünden inlerken, kendimi zevke bıraktım. Öpücükleri daha da aşağılara inerken, elini sertliğin üzerine yerleştirdi. Yavaş yavaş okşaması inlemelerimi oluştururken, bir anda sertçe bastırmasıyla dudaklarımı ısırdım. Bu kadar pasif kalmanın yeterli olduğuna karar verdiğimde, onu üzerimden iterek altıma attım.
Kasıklarım, kasıklarına temas ederken çenesine dişlerimi geçirerek boynuna yöneldim. Beyaz tenin kızarmasını isteyerek emmeye başladığımda, bu kez saçlarıma işkence eden kişi Alec oldu. Boynunu öperken, tam kulağımın yanına nefesini üflüyor ve baştan çıkarıcı bir şekilde inliyordu.
"Unutmadan, Magnus. Üstte olmayacaksın."
İnleyerek dile getirdiği kelimelere gülerken, başımı kaldırdım.
"Sen hangi ara bu kadar arsız oldun?"
Elleri kalçalarıma ulaşıp sertçe sıktığında, ani hareketiyle tekrar altında kaldım.
"Perim öğretti diyelim. Ayrıca bana ait olacağını unutmayalım."
Alec hızlı bir şekilde çamaşırımı çıkardığında, kendini de çıplak bıraktı. Kalçamdaki okşayışına ek olarak, sertliği okşaması hızlıca hazır hale gelmemi sağlıyordu. Fazla oyalanmadan kendini ileriye ittiğinde, zevkle kasıldım. Bir kaç gel git yaptıktan sonra Alec, durduğunda yüzüme doğru eğildi.
"Hissetmeye başladın mı, Magnus?"
Gözlerim kelimeleriyle hafifçe kısılırken, çok geçmeden hissettiğim duygulara odaklandım. Daha doğrusu Alec'in bana karşı hissettiği duygulara... Onun daha önce beni sevdiğini hissetmediğime emindim. Hep etkilendiğini düşünmüştüm. Ama şimdi tutku ve arzunun içinde filizlenen sevgisini hissediyordum.
Alec, sertçe kendini ittiğinde, yüksek sesle inledim. Sonrasında darbelerine neredeyse hiç yavaşlamadan devam ederken, tırnaklarımı sırtına geçirdim. Daha önce seksin her türlüsünü denemiş biri olarak, şu an ne yaşadığımı sorguluyordum. Her zaman ihtiyaçtan öteye gitmeyen bu durum. Hisler ortaya çıktığında ayrı bir boyut kazanıyordu. Alec, sonunda biraz olsun yavaşladığında, sırtına işkence eden ellerimi bedeninden uzaklaştırdı. Ellerimiz birleştiğinde, birbirlerine kenetlenirken, Alec'in baskısıyla yatağa daha fazla gömüldüm.
Dudaklarıma üflenen nefesle, Alec, "Hissediyorsun." diyerek öpmeye başladı. Sihirbaz haklıydı. Onu sevdiğimi hissediyordum. Bunun aşk olmadığının ise farkındaydım. Ama onunla olmayı seviyordum. Dudaklarımı öpen dudaklara benzer bir tutkuyla karşılık verirken, sonuna geldiğimizin farkındaydım. Bedenlerimiz kısa aralıklar ile tatmin olduğunda, Alec kendini yatağın boşta kalan kısmına attı. Hemen sonrada bedenimi kollarının arasına çekti. Başımı onun göğsüne yaslarken, gözlerim yorgunlukla yarı kapalıydı.
"Seni seviyorum, Magnus."
Duyduğum cümleyle gülümserken, ona daha sıkı sarıldım. Eğer Alec'e güvenmek bir hata olacaksa, hayatımdaki ilk hata olmayacaktı. Yinede tüm soru işaretlerine rağmen ona güvenmeyi seçtim. Tıpkı onun bana güvendiğini gibi.
"Bende seni seviyorum, Alec."
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro