Kontrol Sende
Yorum yaparsanız sevinirim.
Keyifli okumalar :)
_Önceki Bölümden Kesit_
"Rahat olabilirsin, Magnus. Yaptığın lanet büyü yüzünden kendimi yorgun hissediyorum. Ayrıca bana uyum sağlarsan bende sana bir kaç iyilik yapabilirim. Mesela Alec ile iletişim kurmana izin veririm. Şimdi uyuyalım."
William büyüyle kıyafetlerimizi değiştirdiğinde, yatağın boş olan kısmına sessizce uzandım. Uyku gerekliydi ama düşünceler uyumama engel oluyordu. Alec ile konuşmak istiyordum. Beni affetmesini istiyordum. William ile yaptıklarımızı düşündükçe kendimden nefret ediyordum. Çok geçmeden odayı dolduran nefes sesleriyle onun çoktan uyuduğunu fark ettiğimde gözlerimi kapattım. Nasıl olduğunu anlamasam da bir süre sonra uykuya daldım.
Magnus
Gözlerimi yavaşça aralarken, göreceğim yerin hiç istemesem de William tarafından getirildiğim otel odası olduğunu biliyordum. Karşılaştığım görüntü ise bundan çok daha başkaydı.
Yeşilliklerin arasında, yaşlı bir ağacın gölgesinde öylece duruyordum. Renk renk çiçeklerle dolu olan bu yer ormana yakın bir nokta olmalıydı. Çıkarmam gereken sonuç, rüyalar alemine giriş yaptığım oldu. Gerçi yinede emin olmam fazlasıyla zordu. Uzun zaman sonra kendimi ilk kez kendimi böyle bir yerde buluyordum.
Alexander ile sayısız kere kapalı kaldığımız rüyalar alemi, çoğu zaman kasvetli ve William'ın karanlığının etkili olduğu mekanlardan oluşuyordu. Şu an ise cennetin ön gösterimi olacağını düşündüğüm bu yerde, nereden geldiğini anlayamadığım mutluluğu hissederek gülümsemeye başlamıştım. Bu his istemsizce beni içine çekiyordu.
Ciğerlerime çektiğim her nefeste çiçeklerin kokusu burnuma dolarken, zihnim kötü düşüncelerden yavaş yavaş arınıyordu. Tedirgin olmam gerektiğini bilsem de, garipsemem gereken rahatlık ile yürümeye başladım. Ağaçların arasında adımlar atarken, gördüğüm hiç bir şey tanıdık gelmiyordu. Bildiğim ve hissettiğim tek şey yalnızlıktı. Yinede çok sürmeden aslında yalnız olmadığımın farkına vardım.
Buda huzuru hissettiğim kısıtlı zamanda yeniden tedirgin olmama sebep oldu. Esen rüzgarın adımı fısıldadığını duyarken, çevremi daha dikkatli incelemeye başladım. Sesler giderek daha yakından gelirken, sesin gerçek sahibini gördüm.
Alec...
Onu görür görmez, yapmak istediğim yegane şey ona sarılmaktı. Yine de buna rağmen kendimi düşüncelerim yüzünden, durdurmak zorunda kaldım. Onun hareketsizliği sürerken, atmaya başladığım her adımda tedirginliğin vücut bulmuş haline dönüştüğümü hissediyordum. William'ın söyledikleri bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Adi herif, Alec'in artık her bir hücresine sahipken, ikimizin duygularıyla aynı anda kolayca oynayabiliyordu.
"Magnus."
Alec'in sesi bile içimi titretmeye yeterken, tedbirli olmak için derin bir nefes aldım. Cenneti vadeden bu yer, William'ın etkisiyle kolayca cehenneme dönüşebilirdi. Daha önce bir çok kez olduğu gibi...
"Yine ben Alec'im oyunu mu oynuyorsun, William?"
Alec'in normal bir zamanda üzgün görmeye dayanamayacağım bakışlarına maruz kalırken, derin bir soluk verdim. Onu üzmek istemiyordum ama William durumu, ciddi anlamda karmaşaya sürüklüyordu. Giderek daha fazla paranoyakça davranıyordum.
Alec'in üzgün ifadesi bir an olsun değişmezken, her bir duygusunu, duygularıma bağlandığını hissediyordum. Hiç birinde William'a ait kötücül duygulardan eser yoktu.
"William değilim demek, inanacağın son cümle olsa da... Ben William değilim, Magnus."
Onu dinlerken tedirginliğim bir an olsun beni bırakmazken, ondan bir kaç adım uzaklaşarak durdum.
"Haklısın sana inanmıyorum. Uyumama izin vermenin altında bir şey olacağı belliydi. Bana zihninde tekrar işkence edeceksin, öyle değil mi? Alec'i bu sefer hangi kötü durumlarda izlemek zorundayım?
"Bu halim görüp görebileceğin en kötü halim zaten, Magnus. Sizi izlemek zorunda olmam. William'ın kardeşlerime yapmaya çalıştığı şeyler... Kapana kısılmış durumdayım. Ben..."
Alec, konuşmaya devam edemezken yanaklarından süzülmeye başlayan göz yaşlarıyla, kalbimin acıdığını hissediyordum. Oyun ya da değil, onu bu şekilde görmek ciddi anlamda canımı yakan bir durumdu. Bu yüzdende ne olursa olsun diyerek Alec'e biraz daha yaklaştım. Elim yavaşça yanağına dokunurken, tenime değen göz yaşları, asitten oluşmuş gibi canımı yakıyordu. Belime dokunan ellerle, bedenim ona çekilirken sarılmasına istemsizce izin verdim. Bende ona sıkıca sarılırken ağlaması daha da şiddetlenmeye başlamıştı.
"Ağlamanı istemiyorum, Alec." dediğimde, başını daha fazla boynuma gömerken kokumu içine çekti. Bu his bedenimin karıncalanmasını sağlarken, onun William olduğunu düşünmeme engel oluyordu. Çünkü zihnim bir şekilde beni geçmişe sürüklüyordu. Kendimi bir anda Alec'in suçluluk duyduğu anlarda bulduğumda, teselli etmeye çalışan halimi gördüm. Ona bir çok kez güçlü olması için destek olmuştum.
Dakikalar olması gerekenden daha ağır ilerlerken, elimle Alec'in gece karası saçlarını okşamaya başladım. Aklıma teselli edici tek bir kelime bile gelmiyordu. Tedirginlik ise olduğu gibi duruyordu.
"Ağlamayacağım. Sende onun adını anmayacak, hatta o pisliği düşünmeyeceksin."
Alec'in sesi emir gibi zihnimde yankılanırken, kendimi yavaşça geriye çektim. Hala tam olarak kimin zihninde kapalı kaldığımızı anlamamıştım. Yinede Alec ile birlikte olduğumu hissediyordum. Şu an kollarımın arasındaki adam, aşık olduğum kişiydi. Sarılmaya son verdiğimde gözlerine baktım.
"Ondan konuşmayı bende istemiyorum. Sadece sorgulama gereği hissediyorum. Rüyalarda kapana kısılmak, bizim için ilk değil."
"Bunu biliyorum. Neden yaptığını da anlıyorum. Ama merak etme. Bu yer benim ya da onun benliği değil. Rüyanın sahibi sensin, Magnus."
Alec'in kelimeleriyle kaşlarım çatılırken, bunu daha önce düşünmediğime inanamıyordum. Parmaklarımın hareketiyle ortaya çıkan büyü gücüm gülümsememe sebep olurken, gözlerimi kapatarak başka bir yer hayal ettim. Şimdi her ikimizde, yeşilin beyaz ile örtüldüğü bir yerin tam ortasındaydık. Yağmaya başlayan kar taneleri tenimize değse de, ikimizin bedeni de üşüme belirtileri göstermiyordu.
"Söylediğim gibi, Magnus. Bu yer senin rüyan. Kontrol sende."
Duyduğum yeni kelimelerle, büyümün odağını Alec'e çevirdim. Kontrol bendeyken William'ın oyunlarına gelemezdim. Bu yüzden gerçekliği dilerken, Alec'in bana aşkla bakan gözlerine maruz kaldığımda rahat bir nefes aldım. Karşımdaki oydu. Şüpheye yer yoktu.
"Gerçekten sensin."
"Bunu söylemiştim."
Mutlulukla gülümsemeye başladığımda, Alec'in gamzelerini gördüm.
"Bu nasıl mümkün oldu?"
"Daha önce seni rüyalarıma çektiğimi biliyorsun. Bu kez sana odaklanarak gücümü denedim. İşe yaradığı için mutluyum. Ayrıca... William'ın teklifini kabul ettiğin için teşekkür etmem gerekiyor. İstemediğini bildiğim halde, olacakları kabul ettin. Diğer türlüsü... Dediği şeyleri yaşamak, ruhumda daha derin yaralar açarken, beni tamamen yok edebilirdi."
Onu dinlerken gözlerimin dolmaya başlarken, ikimizinde yüzündeki gülümseme hızla soldu. Alec'i kendime çekerken sevgiyle sarıldım. Sanki yıllardır ona hasret kalmış gibi hissediyordum. Hele ki son anlarımın tamamını William'ın işgal ettiğini düşündüğümde, öfkelenmeye bile başlıyordum. Saniyeler sonra kendimde ondan uzaklaşacak gücü bulduğumda, geriye çekildim. Onunla konuşmalıydım. Hatta belki de yalvarmam gerekiyordu. Beni affetmesi için ne yapabilirdim bilmiyordum. Ama her yolu deneyeceğimi biliyordum.
"Teşekkür etmene gerek yok, Alec. Yapmak zorunda olduğum şeyi yaptım. Sana daha fazla zarar vermesine izin veremezdim. Yine de tüm bu düşüncelerime rağmen, onun seni kırmasına yardım eden kişi... Yine ben oldum. Gerçekten üzgünüm, Alec. Özür dilerim. Seni, Serenity'e bize yardım etmesi için götürdüm. Malikanede neredeyse ölüyordun. William konusunda sana bir söz verdim, buna rağmen ona yardım eden kişide ben oldum. Bu yüzden beni affetmeni istesem de, ben kendimi affedemiyorum."
"Bunları çok düşündüm, Magnus. Bir noktada senden nefret etmek bile istedim. Ama duyguların... Yaptığın her şey tamamen ben odaklıydı. Beni kırmamaya çalışırken, onun duygularınla oynamasına izin verdim. Aslında çaresizdin. Ben zihnimde tutsakken. Sende bana olan aşkının kapanında kısılı kalmıştın."
Alec'in her bir kelimesini kalbimde hissederken, odaklandığım tek şey bakışları oldu. Daha fazla kendimi ondan uzak tutmak istemediğim için dudaklarına doğru yaklaştım. Benimle uyumlu hareketiyle öpüşmeye başladığımızda ikimizinde yanakları, göz yaşlarımızla ıslanıyordu.
Onu seviyordum. Gerçekten çok seviyordum. Nefessiz kalana dek öptüğüm dudaklarından uzaklaştığımda, kehribar yeşili gözlerine odaklandım.
"Seni seviyorum, Alexander."
Alec'in konuşmasına izin dahi vermeden yeniden dudaklarını, dudaklarım arasında tutsak alırken yeniden öpüşmeye başladık. İçinde bulunduğumuz kısıtlı anı aklıma geldiğinde, istemesem de ondan uzaklaştım.
"Artık konuşmamız gerekiyor. Normal bir rüyada değilim. Sen gerçekten buradasın, Alec. Yanıma gücünle geldin. Peki onun kontrolünden nasıl çıktın?"
"Yarım kalan lanet... William'ın ruhunu gerçek anlamda yaktın, Magnus. Bunu bende hissettim. Hala güçlü olan taraf, William olsa da, benim için bir arka kapı yaratmış oldun. Muhtemelen Jace, William'a dokunmasa kontrolün benim elime geçmesini sağlayacaktın."
"Yapmaya çalıştığım şeyde tam olarak buydu, Alec. Onu yok etmeyi denemek senide onunla birlikte sürüklerdi. Ama ruhunda yara açarsam, yeniden benim olacağını düşündüm. Tabi Jace, her şeyi mahvetmeseydi."
Jace aklıma geldiğinde, resmen tüm öfkem onun üzerine odaklanmıştı. Tüm o perilerden nefret ediyorum zırvalarının içinde, şeytanın ta kendisine yardım etmişti. Bunun farkında bile değildi.
"Peki Jace... O, iyi midir? William onun ruhunu çaldığından bahsediyordu."
Sahip olduğum öfkeye rağmen, Alec'in kardeşini merak etmesiyle derin bir soluk verdim. Az önceye kadar en ufak bir şüphem kalsa bile, bu hali kesinlikle gerçek Alec olacağını düşünmemi sağladı. Ailesine gerçek anlamda değer veriyordu.
"Bu kısmı sana, daha önce anlatmıştım. Cadı, taşıyıcı olarak seçtiği sihirbaza ruhundan bir parça bırakır. Bu onun, insan üstü güçlere sahip olmasını sağlar. William'da tam olarak cadının ruh parçasını, Jace'den çaldı. Yinede hepsini aldığını da sanmıyorum. Almış olsa ruh yarasını iyileştirirdi. Diğerlerinin gelmesi buna engel oldu."
"O halde bu iyi haber. Dahası şu an William benimle değil ve konuştuğumuzdan haberi bile yok."
"Haklısın." dediğimde hızlıca düşündüm. Bu durum bizim işimize yaramak zorundaydı. Alec ile bu şekilde iletişim kurarken, birlikte hareket edebilirdik. William'ı hazırsız yakaladığımızda al aşağı etmek kolay olacaktı. Tek sorun bunu yaparken, ne isterse yapacak olmamdı.
"Plan yapmalıyız, Alec. Uyandığımda yine onun tutsağı olacağız. Sanırım yapacağım en iyi şey planlarında ona yardım etmek olacak. O intikamını alırken, bizimle daha az uğraşacaktır. Tabi bunu yaparken..." dediğimde dilimin ucuna gelen kelimeleri telaffuz etmekten kaçındım.
"Ona yeniden yakın olman gerekebilir."
Alec benim yerime cümlemi tamamlarken, yüzüm asıldı. Elini yanağıma yerleştirdiğinde, dudaklarıma kondurduğu öpücük sonrasında kendini geriye çekti.
"Artık beni sevdiğinden eminim, Magnus. Ayrıca cadılarla uğraşırken seninle de uğraşmak istemeyebilir. Dahası, onun istediği şekilde davrandığında sana ödül vereceğinden bahsediyordu. Beni görmeyi isteyebilirsin. Sonuçta konuştuğumuzu bilmeyecek. Bu sayede sana yakın olan kişi ben olabilirim. Yani öyle olacağını umuyorum."
"Yinede bu yeterli değil. Onu bir şekilde tamamen yok etmemiz gerekiyor. Ama nasıl..."
Düşüncelere dalarken aklım tamamen durmuş gibiydi. Cadılardan yardım istemek, Alec'in ölümü demek oluyordu. Perileri ve sihirbazları en çok koruyan kişi Serenity bile, bizi öldürmeye çalışıyorsa, diğerleri daha beter durumlarda olmamızı sağlardı.
"Peri kızını ona karşı kullanabilir miyiz? Duygusuz bir pislik olsa da, Lea hala onun zayıf noktası ve onunlayken Serenity'nin bize gösterdiğinin çok daha fazlasını gördüm."
"Ne gördün?"
"Serenity, Lea'ın ruhunun alındığı gün kızın öldüğünü sanıyordu. Ama William perisinin ruhunu ele geçirmişti. Tıpkı şu an ben ve William gibi tek beden de iki farklı ruh olmuşlardı. İleri ki zamanlarda kız onun bir nevi vicdanının sesi olmuş. Hatta ölümler bile azalmış. Tabi bu durum cadılar ona işkence edip öldürdüğü güne dek sürmüş. Laneti yaparken, yaşamak için peri kızını kurban etmek zorunda kalmış."
"Bana hatırlat da Serenity ile bir daha karşılaşırsak, ona gerçek bir lanet nasıl olur göstereyim."
Alec, hissettiğim sinire rağmen gülümserken onunla gülümsedim.
"Bir şey bulmalıyız." dediğimde bedenimde tuhaf karıncalanmalar olduğunu fark ettim. Enseme kadar ürperti hissederken, Alec gözlerimin önünden yavaş yavaş kayboluyordu. Bu uyanıyorum demek mi oluyordu? Uyanmak istemiyordum. Alec'in elini tutarken geçen her saniye onu daha az hissediyordum.
"Seni yine göreceğim rüyalarımda..." diyerek, onu kendime çekerek dudaklarını öptüm.
Öpücüğü saniyelik hissederken, kısa sürede yaşadığım boşluk hissiyle baş başa kaldım.
Benliğim yavaşça uyanırken, gözlerimi yavaşça araladım. Nefret ettiğim otel odasının tavanına sessizlik ve öfke dolu bir şekilde bakarken, üzerimdeki bakışları hissederek başımı yana çevirdim.
"Günaydın, pericik."
"Günaydın, William." dediğimde değişen yüz ifadesi, kaçma isteğimi uyandırırken, William bir anda harekete geçerek üzerime çıktı. Bu durumdan nefret ediyordum.
"Biliyor musun? Seni kandırmak zevkli olsa da, kim olduğumu biliyor olmandan daha fazla zevk alacağımı düşünüyorum."
Öfkeyle "Üzerimden in." dediğimde, maruz kaldığım bakışlarla derin bir nefes aldım. Rüyalarımda büyüler benimle birlikte olsa da, şu an hiç birine ulaşamıyordum.
"Hemen de kendini naza çekiyorsun, Magnus. Dün anlaştığımızı sanıyordum."
Konuşmalarımızı net bir şekilde hatırlarken, Alec'in sözlerine odaklandım. William'ın dediklerini uygulaması onun ruhunu parçalara ayıracaktı. Bu lanet durumdan onun en az zararla kurtulmasını istiyordum.
"Dün istediğin öpücüğü sana verdim. Son konuşmamızda ise cevap bile beklemeden uyudun."
"Haklısın. O zaman anlaşmayı tekrar dile getireyim. Bana karşı çıkmayacak, intikamım da yanımda olacaksın. Bende sana Alec ile kısıtlı zamanlar vereceğim. Gerçi şu an onun sesini bile duymuyorum. Galiba fazla derine gömülmesini sağlamışım."
"Birincisi öldüreceğin cadılar umurumda bile değil. O yüzden sana yardım etmekte zorlanmayacağım. Alec ise bana vereceğin ödül olacak. Sadece sana karşı çıkmama durumuna, yatak dahil olsun istemiyorum."
"Son kısmı düşünürüz. Ama şimdi anlaşmanın en güzel kısmına gelelim."
"Neymiş?"
"Tabi ki anlaşmayı dudaklarımızla mühürlemek."
"Ama tam olarak anlaşmadık." dediğim anda William'ın gözlerinde öfkeden oluşan alevleri gördüm. Bileklerimi sertçe kavradığında, avuç içlerinde oluşan alevler yüzünden acıyla dişlerimi sıktım. Kristallerin gücünü tenime uyguluyordu. İşin kötü yanıysa ciddi anlamda canımı yakmasıydı.
"Uğraşacağım çok fazla cadı ve büyücü var, Magnus. Onları öldürürken sana bir barış çubuğu uzattım. Eğer maddeleri beğenmediysen. Seni tam olarak kölem durumuna sokmakta zorlanmam. Yatak istemiyor musun? Bu yatakta sen dahil, kaç kişiyi aynı anda becerebileceğimi bir düşün istersen?"
William'ın son cümlesiyle resmen taş kesilirken, tüm bedenim titremeye başladı.
"Tamam. Kabul ediyorum. Kes şunu..."
William, "Güzel." diyerek alevlerin yok olmasını sağladığında hala canım yanıyordu. Yüzüme doğru eğildiğinde ne istediğini bildiğim için sessizce ona ayak uydurdum. Birleşen dudaklarımız onun istediği şekilde hareket ederken, tenimin acısının yavaşça kaybolduğunu hissettim. Özgür bıraktığı bileklerimin adından, bir elimi yavaşça saçına götürdü. Alec'i düşünerek onu öpmeyi sürdürmek bir yana, saçlarını okşamamı isterken çaresizce ona uydum.
Bana ölüm gibi gelen dakikaların sonunda ise William çekildi. "O halde anlaştık." diyerek göz kırptığında yataktan kalktı.
Odadaki telefona ilerlediğinde, kahvaltı siparişi verdiğini duyarken hızlı adımlarla banyoya doğru yürüdüm. Dünden beri bazı zamanlarda özellikle büyü yapmaktan kaçındığını fark ediyordum. O an bu onun zayıflığı olabilir mi diye düşündüm. Ruhuna verdiğim zarar yüzünden büyüsü sınırlı olabilirdi ya da sadece cadılara karşı daha sağlam durabilmek adına kendini dinlendiriyordu. Durum ne olursa olsun henüz cevapları bilmiyordum. Diğer yandan ona yakın olmak korkunç olsa da, her adımda yanında olacağım için bir zayıflık bulabilirdim. Yapmak zorunda olduğum şey tam olarak buydu.
Banyoda işlerimi bitirdiğimde, hızla odaya döndüm. William yemek masasında oturuyordu. Sandalyelerden birini çekerek oturduğumda, kısa sürede oda servisi gelmişti. Sessizlik içinde geçirdiğimiz kahvaltının bitimiyle, William'ın yaptığı büyü yüzünden aynaya bakma gereksinimi duydum. İkimizinde takım elbise giymesini sağlamıştı.
"Bu ne için?"
"İlk kurbanımız için küçük bir hazırlık."
"Anlamadım."
"Nelly, hatırladığım kadarıyla insanlar arasında saygınlık kazanmayı seven ve bunu yaparken de, elit kesimde takılan bir cadıydı. Davetlere kot ve tişörtle katılamayız, Magnus."
"Söylediğin cadı, Nelly Vitaa mı?"
"Evet. Sıradan bir periden daha çok cadı tanıyor olmalısın. Bu huyunu seviyorum."
William'ın seviyorum kısmını tamamen göz ardı ederek, kravatımı düzeltim.
"Maalesef onu tanıyorum. Diğer yandan cadı beni görmek isteyebilir. Hatta öldürmek istemesi de mümkün."
"Merak etme onu öldüren biz olacağız."
Ona uymak zorunda olduğum için sadece gülümsemekle yetindim. Diğer yandan, daha ilk seferde başımıza çok büyük bir bela aldığımız biliyordum.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro