Kedicik
_Önceki Bölümden Kesit_
"Teşekkürler, Magnus."
"Ne için?"
"Bundan sonra yaşanacak güzel şeyler için... Şimdi uykuna dönebilirsin. Uyandığında Alec yine seninle olacak."
William'a cevap verme gereği duymadan gözlerimi kapattım. Zaten çok uzun sürmeden de uyku benliğimi ele geçirdi. Fark etmediğim şeyse rüyalarımın Alec'in cennetine uyanması olduğuydu.
〽〽〽〽
Alec
Dokunduğum yumuşak saçların verdiği hisle, huzur içinde gözlerimi araladım. Zihnim her ne kadar gelgitler yaşıyor olsa da, şu an odaklanmak istediğim tek şey harika hissettiren saçların sahibi olan, sevdiğim adamdı. Başımı aşağı doğru eğdiğim de, Magnus'un başını çıplak göğsüme yerleştirdiğini gördüm. Ellerimi, uyurken bile onun üzerinden çekemezken, şu an ona dokunmadan durmayı hiç ama hiç istemiyordum.
Magnus'un huzurlu uykusunu bölmek istemediğim için, yataktan kalkmayı aklıma bile getirmezken, saçlarını okşamayı sürdürdüm. Sanki ona dokunmazsam ellerimin arasından kayıp gidecekmiş gibi hissediyordum. Bu his benliğimi ele geçirdiği anda ise, zihnimde beliren tek isim William oluyordu. Magnus'un mutlu olduğunu, bana yansıyan tek duygusunun bu olduğunu bilsem de, şüphe damarlarımda akan kana ben istemesem de, eşlik ediyordu.
Mutluluk hızlı bir şekilde bedenimi terk ederken, şüpheler cevapsız soruları da peşinde sürüklüyordu.
Uyanık mıydım?
Magnus ile gerçekten burada mıydım?
Yoksa bu sadece en büyük kabuslarımın başlangıç noktası mıydı?
William'ın sayısız kere zihnimi tecavüz etmesine maruz kaldıktan sonra, gerçekle kabus arasındaki algımı kaybetmem şaşılacak bir durum olmaktan çıkıyordu. Aksine o kadar tanıdık geliyordu ki, William ve yarattığı kabuslar adeta rutinim haline gelmişti. Zihnimde çakan şimşeklerin ardından ise, işkence mahzenine dönüşen o küçük odada, olanları anımsamaya başladım.
Düşünmek istemiyordum.
Görmek istemiyordum.
Hatırlamayı hiç istemiyordum.
Yine de yaşadığım acı hissi peşimi bir an olsun bırakmıyordu. Cadı ve büyücülerin ruhumu yok etme pahasına yaptıkları işkencenin anıları bile, acı çekmeme sebep oluyordu. Daha da kötüsü tüm olanlar William'ı haklı çıkarmaya yetiyordu.
Öyle bir işkencenin ardından, nefes alan hiç bir canlı normal kalmayı başaramazdı. William'da normal biri olmaktan çıkmıştı. Ona zarar vermek isteyen, vermiş olan herkesi yok etmek için geri gelen bir canavara dönüşmüştü. Dahası, şu an bende ondan pek farklı değildim. Hepsi yok olsun istiyordum. Öldürme arzusu taşımayan biri olmama rağmen, her birine işkence etmek istiyordum.
Magnus'un kollarımın arasında huzursuzca kıpırdandığını hissettiğimde, başımı hızla iki yana salladım. Karamsarlık, intikam hırsı, öfke gibi duygular benliğimi ele geçirdiği gibi sevdiğim adamı da rahatsız ediyordu. Bu yüzden de kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sakinleşmeli ve sadece ona odaklı kalmalıydım. Çok geçmeden de bunu zorda olsa yapmayı başardım. Magnus'un sevgime eşlik eden aşkı güç almamı sağlarken, onun güzel yüzüne baktım.
Biçimli dudakları, kedileri andıran çekik gözleri, tatlı burnu, esmer teni...
Magnus'un hayatımda gördüğüm en yakışıklı adam olduğunu düşünmemi sağlıyordu ve tüm bunların yanında şanslı olduğumu hatırlatıyordu. Yaşadığım ve yaşamakta olduğum tüm felaketlere rağmen, ona sahip olduğumu bilmek bile başlı başına mutluluk kaynağıydı.
Sırf bu düşünceyle kendimi daha da sakinleştirdim. Belki de sadece kuruntu yapıyordum. Magnus'un, William hakkındaki konuşmasını ve ona verdiğim sözleri hatırladım. Ana odaklanmak zorundaydım. William'ın kirletmediği anlarda mutlu olmalıydım. Yoksa hiç bir zaman mutluluğu yaşayamayacaktım. Elim düşüncelerimin ışığında Magnus'un yanağını okşarken, işaret parmağımı iki kaşının arasına yerleştirdim.
Oldukça yavaşça hareketlerle, burun çizgini takip ederken, dudaklarına geldiğimde durdum. Burnunu kırıştırarak verdiği tepkiye gülerken, alt dudağını aşağıya çekerek dudaklarını araladım. Daha yapmayı düşündüğüm bir sürü şey olsa da, Magnus beklemediğim bir şekilde parmağımı dudaklarının arasına alarak emmeye başladı.
Bir an için bunu uykusunda yaptığını düşünmüş olsam da, değişen nefes alışları ve hafif aralan gözleriyle uyandığını anladım. Israrla emmeye devam ettiği parmağımın çevresindeki, dudak hareketlerini izledikten kısa süre sonra elimi çektim. Sonraki saniyede de, Magnus'un üzerine çıkarak, bedenimin altında kalmasını sağladım. Hala ısrarla aralanmayan gözleriyle, nefesimi yüzüne soludum
"Günaydın, sevgilim."
Ondan cevap beklemek gibi bir niyetim olmadığından, hızlıca dudaklarına yaklaştım. Fazlasıyla masum olan öpücük, Magnus'un beklediğim karşılığı vermesiyle kısa sürede seviye atladı. Öpüşmeye katılan dillerimiz, damağımda bıraktığı tat, birbirine sürtünen çıplak bedenlerimizle yoldan çıkmamız an meselesiydi. Durmak ise, her ikimizinde düşünceleri arasında yer almıyordu.
Bu yüzdende öpüşmeye katılan dokunuşlarla birlikte, dudaklarımı Magnus'un çenesine yönlendirdim. Minik öpücüklerle ilerleyerek, boynuna ulaştığımda yaptığım ilk şey harika kokusuyla ciğerlerimi bayram ettirmek oldu. Hemen sonra da, teninde kaybolmak için boynunu boydan boya öpmeye başladım. Arada sırada tenine sürtünen dişlerim, kulağıma dolan inleme şiddetini artırırken, ellerim kalçalarını buldu. Tenini, öpücüklerimle eş zamanlı şekillerde okşarken bedenimi, kasıklarına bastırıyordum.
"Alec..."
Magnus'un nefes nefese sesiyle doğrulduğumda, tahrik olmaktan irileşen göz bebekleriyle karşılaştım. Saniyeler içinde de gözlerinin yerini, kedi gözlerine bırakmasını izledim. Tapılası sarı gözler...
"Söyle sevgilim."
Magnus gülümseyerek, elini yanağıma yerleştirdiğinde benim gibi gülümsüyordu. Bakışlarındaki alev, kedi gözleriyle daha da belirginleşirken nefes nefese bir halde konuştu.
"Bunu her seferinde nasıl yapıyorsun?"
"Ne yapıyorum?"
"Beni muhtaç hale getiriyor, seninle dolmak istememe sebep oluyorsun. Dahası bir noktada doymam gerekirken, her seferinde kendimi daha fazla aç hissediyorum, Alexander..."
Magnus'un sözleri kalbimdeki sevgiyi kutsarken, bedenlerimizin ateşini arttırıyordu. Sırtımdaki rünikte gezinen parmaklarla zevkle inleyerek, başımı Magnus'un göğsüne gömdüm. Dudaklarım kaslarının üzerinde gezinirken, hissettiğim parmaklara karşılık olarak, elimi girişine yönlendirerek onu kendim hazırlamaya başladım. Aslında dakikalardır bana aç olduğunu biliyordum, ama kıvrandırma fikrinden gerçekten hoşlanıyordum. Bu yüzdende kalçalarının arasındaki okşamaları o çılgına dönene dek sürdürdüm.
"Alec... Alexander... Daha ne kadar yavaş olacaksın."
"Bilmem. Anın tadını çıkarmak istiyorum, güzelim. Tıpkı sana söz verdiğim gibi..."
Ellerim, Magnus'un teninde dolaşmaya devam ederken, kendimi aniden onun altında buldum.
"Alexander!"
Magnus'un bir an için üstte olmak istediğini düşünerek itiraz edecek olsam da, beklemediğim hamlesiyle derince inledim. Kendini bana bastırarak tek beden olmamızı sağlarken, hızla ellerimi beline yerleştirdim. Yukarı aşağı hareketleri ikimizi de çılgına çevirirken, huşu içinde onun terden ıslanmış, parlayan tenini izlemeye başladım.
Magnus, her hareketinde adımla inlerken bir noktada onu altıma alacak hamlemi gerçekleştirdim. Sert darbeler, Magnus'un bedenini yatağa gömerken sadece dakikalar içinde tatmin olmuştum. Kendimi nefes nefese geri çektiğimde, bedenime dolanan kollar ile hareketsiz kaldım. Ağırlığımın onu ezdiğini bilsem de, kalkmamı istememişti ve ben onun nefesini tenimde hissederken ondan uzaklaşmayı düşünmüyordum.
Kaç dakika o halde kaldık emin değildim. Ama bir noktada, onu daha fazla ezmemek için kendimi geriye çektim. Yatağın diğer tarafına uzandığımda, Magnus kedi gibi yine göğsüme kıvrılmıştı. Onun bu haline gülümserken, elimi sırtına yerleştirdim.
"Seni seviyorum, ateşli kedicik."
Magnus, başını aniden kaldırdığında dudaklarını büzmüş, kızgınmış gibi görünen yüzüyle bana baktı.
"Kedi mi?"
"Evet, kedi. Bir çok hareketini kedilere benzetiyorum. Özellikle göğsüme gömüldüğünde, tabi birde gözlerin var..."
Magnus'un surat ifadesi değişirken tatlı kahkahası kulağıma ulaştı.
"Bu kedinin evcil olmadığını biliyorsun öyle değil mi? Tırnaklarını tenine geçirmesini ister misin?"
Magnus'un tehdit eder haline gülümserken, onunda içten içe mutlu olduğunu hissediyordum. Tamda bu sebeple, William'ın adını ağzıma bile almıyordum. Eğer konuşursam bu anın bozulacağını biliyordum.
"Evcil olmadığını biliyorum kedicik ve tırnaklarını bana geçirmen de hiç bir sorun yok."
"Zaten hayırı cevap olarak kabul etmeyecektim. Geceden beri üzerimden inmedin."
"Şikayetçi değildin."
Magnus, gülümseyerek üstüme çıktığında, bedenini bacaklarımın arasına alarak sıkıştırdım. Elleri söylediği gibi tenimde gezinirken, tırnaklarını tenime bastırmaktan çekinmiyordu. Dudakları hızlı bir şekilde boynuma gömüldüğünde, dilini tenimde hissettim. Özellikle rünün olduğu noktayı, boydan boya öpmeye, ısırmaya, emmeye başladığında kasılarak gözlerimi kapattım. Zihnimde mavi renkteki ışık patlamaları oluşurken, nefesim hızlanmıştı. Sadece tek bir dokunuşla tükenmiş haldeydim. Fazlasıyla dolu hissediyordum.
"Magnus..."
İhtiyaç dolu sesimle gözlerimi araladığımda, Magnus'un yüzündeki şeytani ifadeyi gördüm. Beni tamamen görmezden gelerek dudaklarını göğsüme sürterken, dişlerini özellikle hissetmemi sağlıyordu. Göğüs ucu etrafına kondurduğu öpücüklerle, kollarına tutundum. Tırnaklarım kontrolsüz bir şekilde tenine batarken, Magnus hala denk geldiği her rünü özenle öpmeye devam ediyordu. Işıl ışıl alev mavisi renginde, parlamaya başlayan işaretler nefesimi daha fazla keserken, "Mag...nus..." diyerek mırıldandım. Konuşmak o kadar zordu ki, ismini bile iki hece de söyleyebilmiştim.
"Minik kedicik seni çok mu zorladı, Alexander?"
Magnus'un yüzündeki kendini beğenmiş ifadeye tepki verecek bile halim kalmazken, sadece kafamı aşağı yukarı salladım. Kaç dakikadır vücudumun tadını çıkardığını bilmiyordum. Bildiğim tek şey çok hızlı bir şekilde, onun için hazır olmamdı. Magnus ise bana zevkle işkence etmeye devam ediyordu.
"Lütfen..."
Magnus, hafifçe üzerimde yükselirken, kasıklarıma uygulanan baskıyla dudaklarımı dişledim. Ardından tek beden olmamızla, yanağımdaki dokunuşunu, bulunduğumuz pozisyona rağmen saf sevgiyi hissetmeme sebep olmuştu.
"Bana yalvarman gerekmiyor, sevgilim. Sadece tadında kayboldum ama şimdi ikimizi de mutlu etmeye başlayabilirim."
Gelen ilk darbeyle, ellerim bu kez Magnus'un omuzlarını buldu. Tıpkı benim gibi sert başlamayı sevdiğini biliyordum. Yine de bedenim tamamen hazır olduğundan acıyı tamamen yok sayarak zevke odaklandım. Kapalı gözlerimin önünde havai fişekler patlarken, tatmin olacağımı hissediyordum. Ama bu an bitsin istemiyordum. Kendimi ne kadar sıkmak istersem isteyeyim o an geldiğinde, kulağıma dolan adımla kendimi serbest bıraktım. Benimde dudaklarımdan dökülen tek kelime, Magnus'un ismi olmuştu.
〽〽〽
Sonunda yataktan çıkmayı başardığımız da öğleni tamamen atlamış neredeyse akşamı bulmuştuk. Guruldayan midelerimiz ile önceliğimiz yemek olurken, gözlerimi bir an olsun Magnus'un üzerinden çekmiyordum. İçimde bir huzurluk vardı. Sürekli olarak dilimin ucuna gelen ismi inatla telaffuz etmiyordum. Magnus'da benden pek farklı görünmüyordu. Mutlu olduğunu, beni sevdiğini hissediyordum. Bu durumdan memnundum. Ama huzursuzluk... Bu his kafamı karıştırıyordu.
Bu yüzdende yemeğimizi sessizlik içinde yedikten sonra, oturma kısmına yürüdük. Sessizlik imdeki sıkıntının sadece katlanarak artmasına sebep olurken, derince soludum.
"Magnus."
"Alec."
İkimizde aynı anda konuştuğumuzda yarım bir gülümsemeyle birbirimize baktık.
"Ne söyleyeceksin?"
"Önce sen söyle, Magnus."
Magnus gözlerini kaçırırken, koltuğa geçerek oturdu.
"Hayır sen konuş, Alec. Seni bekleyebilirim."
Sıkkın bir nefes alırken, dilimi ısırdım.
"Benim söyleyeceklerim keyfimizi kaçıracak bunu biliyorum, Magnus. Dakikalardır konuşmamaya çalışıyorum. Ama olmuyor..."
"Aslında..." diye söz başlayan Magnus sessizliğe gömülürken sırtını koltuğun arka kısmına yasladı. Sonrasında da beni el hareketiyle yanına çağırdı. Ona uyarak yanına oturduğumda, yanağıma koyduğu eline, başımı yasladım.
"Seni sevdiğimi biliyorsun öyle değil mi, Alec?"
Magnus'un sorusuyla afallarken, kaşlarımı çattım.
"Bunu neden soruyorsun? Elbetteki beni sevdiğini biliyorum. Tüm benliğimle sevildiğimi hissediyorum."
Her bir kelimemi vurgulayarak dile getirirken, Magnus'un parlayan gözlerine odaklandım.
"Seni aklının alamayacağı kadar çok seviyorum, Alec."
Magnus'un kelimeleri içimde bir şeyleri harekete geçirirken, korkmaya başladım. Tam şu anda işkence gördüğüm yere geri dönüyor gibi hissediyordum. Şimdide sevdiğim adamı kaybettiğim bir kabusa mı dahil oluyordum? Korku neredeyse tüm benliğimi ele geçirdiğinde, tısladım.
"Neden böyle konuşuyorsun?"
"Korkmana gerek yok, Alec. Sadece zamanımız azaldığı için duygusallaştım sanırım..."
Magnus'u anladığımı düşünsem de, korku ve endişeme ek olarak ortaya çıkan öfkemle içimden bir küfür savurdum. William'dan nefret ediyordum. Onun bu hale gelmesine sebep olan herkesten daha fazla nefret ediyordum.
"Benden bir şey mi saklıyorsun?"
Magnus, başını iki yana sallasa da, içime çöreklenen şüphe yüzünden emin olamıyordum. Onun bana dalga geçmek dışında hiç bir zaman yalan söylemediğini biliyordum. Ama bu kez benden bir şeyler gizlediğine emindim.
"Yalan söylüyorsun. Neler oldu, Magnus? William bir şeyler yaptı öyle değil mi? Beni hapsettiği o lanet olası yerde, ben aklımı kaçırırken o canavar..."
"Alec, sakinleş..."
Magnus ellerini, kollarıma yerleştirdiğinde onu göğsünden iterek uzaklaştırdım. Kafamdaki her ihtimal bir öncekinden daha kötü bir sonuca ulaşırken sakin kalamıyordum. Bı yüzden de hızla ayağa kalktım. Ellerim ise çoktan yumruk haline gelmişti.
"Yaptı. Sana ne yaptı, Magnus! Söyle bana..."
"Bana değil..."
Magnus'un bana yansıyan korkusundan nefret ederken, gözlerimin içten içe yanmaya başladığını hissediyordum. Korku, üzüntü, endişe hepsi birbirine karışırken tepkilerim de, birbirine karışmıştı.
"Kime... Doğru düzgün anlatır mısın?"
Magnus'un yanağından süzülen yaşla donarken, kendime içimden küfürler ediyordum. Deminden beri William'a ulaşması gereken öfkemle, ona bağırıyordum. Elimi sevgiyle yanağına yerleştirdiğinde, dudaklarına masum bir öpücük kondurdum.
"Özür dilerim. Sadece duygularımı kontrol edemiyorum. Senin için endişeleniyorum. Bana olanları anlat, Magnus. Lütfen."
Magnus, başını hafifçe eğdikten sonra derin bir nefes aldı.
"Zarar verdiği kişi sensin, Alec. Willia, bizi baş başa bırakmadan evvel olanları anlattı ve ben sanırım o anları düşünürken... Özellikle senin acı çektiğin gerçeğiyle..."
Kollarımı Magnus'un bedenine sararken, burnumu saçlarına gömdüm. Bunun olacağını bile bile, William'ı düşünmüş, konuşmaya başlatan kişi olmama rağmen buna sebep olmuştum.
"Üzülme, Magnus... Ben iyiyim. Ayrıca senin için endişeleniyorum. Çünkü orada kaldığım her an, burada neler olduğunu bilmiyorum."
Magnus, başını geriye çektiğinde gözlerimin içine baktı.
"Sende benim için endişe etme, başımın çaresine bakabilirim. Sonuçta yapmam gereken tek şey cadı ve büyücüleri öldürmek ve sonrasında hediye olarak seni kazanmak..."
Magnus'un yarım gülümsemesine eşlik ederken, dudaklarını yeniden öptüm.
"Ben zaten hep seninim, Magnus. Tüm kalbimle..."
"Bende sana aitim, Alec. Tüm benliğimle..."
Bu kez öpüşmemiz son derece masum olurken, Magnus'u kollarımın arasına çektim. Dudaklarının tadına doymaya çalışmaktan ziyade tamamen verdiği hisse odaklandım. Kalbime sığmakta zorlanan sevgisi, aşkı, tüm kötü duyguların üzerini örtmeyi başarıyordu. Birbirimizden uzaklaştığımızda, sadece bakışlarımızla sözsüz yeminler ettik. William'ın adını, hatta düşüncesinin bile yer almadığı kalan saatlerimizi sadece birbirimize odaklanarak tükettik.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro