Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kan Gölü

Yorumlara kendimi şimdiden hazırlıyorum. Sizde okuyacaklarınıza hazır olun. 

Keyifli okumalar demiyim bu sefer. Yorumlarınızı bekliyorum :)

_Önceki Bölümden Kesit_

"Ne?" dediğimde anda, William'ın göğsüme vurması bir oldu.

"Bundan daha güçlüsün, Magnus. Cadının saçmalıklarını dinleme. İşkence yöntemlerin hiç değişmemiş Rexha, ama şunu unutma işkence etme sırası artık bende."

William'ın kendinden emin sesiyle, kanatlarımı ortaya çıkartarak onun yanına geçtim. Alec'i düşünmek, William'ın dengesizliklerine maruz kalmak, soğuk kanlı yanımı yok etmişti. Ama şimdi, yaşamak istiyorsam savaşmak zorundaydım. William'ın tenindeki rünler kızıla dönerek parlarken, ben daha fazla güçlendiğimi hissediyordum. O an tam olarak bir şeyden emin olmuştum. Ne Pete'in ne de Rexha'ın bize karşı hiç bir şansı yoktu.

İlk hamleyi beklediğimin aksine Rexha gerçekleştirirken, kanatlarımla vücudumu sararak, bedenimi yaptığı büyüye karşılık korumaya aldım. O an için William'ın güvenliğini düşünmemiş olsam da, kanatlarım görüş açımdan uzaklaştığında, onunda benden farksız olmadığını gördüm. Ölüm getirenin gücünü hala tam olarak anlamamış birisi olarak, gördüklerim beni şaşırtmaya devam ediyordu. 

Bedenimi benden izinsiz bir şekilde kullandığı yetmiyormuş gibi, kanatlarıma da sahip oluyordu. Nasıl ya da neden sorularını bir kenara bırakmam gerektiğini bildiğimden, sahip olduğum güçlerle Pete'e odaklandım. Büyücü hem yaşından, hem de sahip olduğu güçler sebebiyle benim için daha kolay hedefti.  Dahası, her ne kadar varlıklarından hoşlanmıyor olsam da rünler, güçlerim de beklediğimin ötesinde bir artış sağlamıştı. 

Elimi büyücüye doğru kaldırdığımda, büyülü kelimeleri mırıldanırken, görüşüm yine kontrolüm dışında, kristallerden oluşan alevlerle kaplandı. Hemen sonra da William'ın sesi kulaklarıma ulaştı.

"Artık sıra bizde. Ne kadar hazır olduğunuzu görelim."

Pete, çoktan odağımdan çıkmışken bakışlarım Rexha'a odaklandı. Kanatlarımın boyut olarak daha da büyüdüğünü hissederken, alevler kristallerden koparak cadıya doğru yöneldi. Kadın, oluşan ateş çemberinin içinde hareketsiz kaldığında, sonunda normal görmeye başlayabildim. William, cadıya odaklandığından, Pete'in hareketini fark etmemiş gibiydi. Tam bu noktada ben devreye girerek, ona doğru uzattığım elimle, büyücüyü en yakın duvara yapıştırdım. Parmak uçlarımdan süzülerek çıkan büyülü zincir adamın boğazına dolanırken, etkisiz hale gelmesini sağlamıştım. 

William, bakışlarını bana çevirdiğinde, bakışlarında gördüğüm hayranlığı o an için yok saydım. Adam resmen eseriyle gurur duyan bir ressam gibi bana bakıyordu. Ama bu durum sadece saniyelik bir an sürdü. 

"Odağını kaybetme, Magnus." diye emir vermesiyle gözlerimi devirerek dişlerimi sıktım. Köle olma durumum sonsuza dek sürecekmiş gibi gelirken, sessizce olanları izliyordum. Pete, büyüden kurtulmak için çırpınırken, parmaklarımı birbirine yaklaştırarak boğazındaki zincirin biraz daha sıkı olmasını sağladım. 

William ise Rexha'ın yanına doğru yürürken, kadına kapana kısılmış bir fareye bakar gibi bakıyordu. Alevlerin içinden, hiç bir acı hissi yaşamadan geçerken, cadının saçlarını kavradı. Saçlarını arkaya doğru oldukça sertçe çekerken, duyduğu çığlıktan zevk alarak kahkaha atıyordu. Bu hali ciddi anlamda korkutucu görünüyordu. 

"Geri döneceğimi, dahası sizi bulacağımı hiç biriniz düşünmedi öyle değil mi? Tüm yaşananların ardından nefes almanıza izin vereceğimi mi düşündünüz?"

"Ne yapmak istiyorsan yap, William. Sana işkence etmekten zevk aldım. Hepimiz aldık. Şimdide  eğlenmene izin vermeyeceğim. Beni öldürmek mi istiyorsun? O zaman durma, öldür!"

"Bundan emin misin?"

Konuşma boyunca William'ın öfkesini iliklerime kadar hissederken, durgunlaşması kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. 

Planı neydi? 

Ne yapacaktı? 

Bunu kestirmem gerçekten çok zordu. Sadece alacağı intikamını almasını ve bir an önce bitirmesini istiyordum. Böylece bir ihtimal Alec'i göreceğimi umuyordum. Cadıyı öldüreceğini düşündüğüm anda, maruz kaldığım görüntü yüzünden sıkkın bir nefes aldım. Konu William olduğundan basit düşünmek, büyük bir hatadan başka bir şey değildi. 

Rexha'nın etrafındaki alevler yavaşça kaybolurken, bunun kaynağı kesinlikle ben değildi. O andan itibaren her şey o kadar hızlı yaşanmıştı ki, hiç bir şey yapamadım. Sadece cadının lanet büyüsü uygulayacağını bilerek, "William." diyerek bağırdım. Yapılan lanet ne olursa olsun iyi bir şey çıkmayacağı düşündüğümden, endişe ettiğim tek kişi Alec'ti. Cadı, William'ın ruhunu parçalamak isterlerken sevdiğim adamı da tamamen yok edebilirlerdi. 

William'ın yüzünde bir anlığına gördüğüm şeytani gülümseme, bedenimde titreşimler yaratırken, sonraki saniyede hissettiğim acıyla dişlerimi sıktım. Cadının yaptığı lanet William'ın bedenine etki ederken, kolum acıyla yana düştü. 

Pete, ona uyguladığım güçten kurtulurken, bedenimi zindanın duvarına doğru fırlattı. Çarpmanın etkisiyle başım sersem gibi olurken, ayağa kalkmaya çalıştım. Duvardan destek alarak doğrulduğumda ise  Rexha'ın ayaklarının dibinde uzanan William'a tekme attığını gördüm. Cadı Alec'in bedenine zarar verecekti. 

"Kendine fazla güvenmenin sonu tam olarak bu, William. Öleceksin. Tekrar ve tekrar öleceksin. Ruhunu bu sefer öyle yerlere göndereceğim ki, dönemeyeceğinden emin olacağım."

Cadı başka bir laneti, William'ın bedenine gönderirken, korku içinde onlara baktım. Yaptığı laneti çok iyi biliyordum. Zaten lanetin etkisini de kısa sürede yaşamaya başladım. Bedenimizde derin kesikler meydana gelirken, tüm kan büyük hızla bedenimizi terk ediyordu. Bense nasıl kurtulacağımızı bilmiyordum. Ortadan kaybolan kanatlarımla birlikte, hissettiğim acıya odaklanmış durumdaydım. Acı öylesine şiddetli bir şekilde bedenimden geçiyordu ki, bana düşünecek an bile yaratmıyordu. Çok geçmeden de zar zor ayakta duran bedenim yere düştü. Sırtımda hissettiğim baskının ardından, Pete'in sesini duydum. 

"Senin gibi bir perinin ölmesi yazık olacak, Magnus. Yine de ölüm getirene yardım etmenin bir ceza olmalı."

Ona cevap verecek halim bile kalmazken başımı yavaşça yana çevirdim. Kanım durmadan akmaya devam ederken, kısa süre içinde küçük bir kan gölünün içinde olduğumu gördüm. Biraz uzağımda da, William ve onunla dalga geçen cadı duruyordu. Onunda benden farkı yoktu. Rexha zevk alır şekilde yarattığı kan gölünü izlerken, William'ın yakasına yapıştı. 

"Bu kadar kolay ölmeyeceksin, Willy." dediğini hayal meyal duyarken, gözlerim yavaşça kapandı. Yanağımdan süzülen bir damla yaşın ardından, "Alec." diye mırıldandım. Ne durumda olduğunu bilmediğim gibi, sonrasında neler olacağını da bilmiyordum. 


"Magnus."

Göz kapaklarım tenime yapışmış gibi açılmazken, kulağıma dolan sesin sahibini çözemiyordum. William? Alec? Hangisi bana sesleniyordu. Onları görerek bile ayırmak zorken, sadece ses hiç bir anlam ifade etmiyordu.

"Ne var?"

"Kendini çok çabuk salıyorsun, peri bozuntusu... Bundan daha güçlü olduğun için sana sahip oldum."

"William, ikimizde ölürken hala bana laf mı sokuyorsun?"

"Gözlerini açmalısın, aptal."

Zihnimin içinde şimşekler çakarken, gözlerimi araladım. Başka bir gerçekliğin içine düşmüşüm gibi hissederken olanları anlamam biraz zamanımı almıştı. Bedenimde hiç bir acı hissi yokken, William, Pete ve Rexha'ı duvara çivilemiş az önce bize uygulanan lanetin bedenlerinde kesikler açmasını izliyordu. 

Kendime tam anlamıyla geldiğimde, William'ın yanına yürüdüm. Gerçekten neler olduğunu anlamamıştım. 

"Sen ne yaptın?"

"Serenity'nin bana yaptığı büyüye karşılık benim ne yaptığımı hatırlıyorsun öyle değil mi?"

"Bize bilerek mi acı çektirdin?"

"Biraz öyle oldu. Diğer yandan insanları kendi silahlarıyla vurmak gibisi yok..."

William'ın konuşmalarına göz devirirken, bakışlarım Pete'in yüzüne odaklandı. Cadıyı ne kadar sevmiyor olsam da, Pete ile birlikte bir geçmişimiz vardı. Ona yardım ettiğim zamanlar... Beni bir hiç gibi yok edeceğini düşünürken, ellerimi yumruk haline getirdim. İkisininde teni kaybettikleri kanla, soluk bir renk alırken hala nefes almaya devam ediyorlardı. 

"Neden ölmüyorlar?"

"Bu zevki tatmak isteyeceğini düşündüm. Ayrıca ne kadar acı çekerlerse o kadar memnun olacağım."

William'ın sadistçe tavsiyesiyle gülümserken, kanatlarımı ortaya çıkardım. Kanımdaki öfke kat ve kat artarken yüzümde planımın dışında oluşan gülümsemeyle ikisine yaklaştım. Ölüm getirenin perisi olmak sanırım böyle oluyordu.  

"Ölümümün yazık olacağını söylemiştin, Pete... Seninki ise çöpü dökmekten farksız olacak."

Elimi havaya kaldırdığımda dakikalar önce Pete'in boynuna sarılı zincirleri tekrar ortaya çıkardım. Diğer elimde cadıya yönelirken, ikisininde aynı anda nefesini kesmenin verdiği farklı bir zevki yaşamıştım. William, arkama geçerek belimi kavradığında, bedenini bedenime yasladı. Mırıldandığı büyü, iki bedeninin üzerindeki laneti yavaşça yok ederken, son darbeyi zinciri sertçe çekerek yaptım. 

Kafaları ayaklarının dibine düşerken, William, kulağıma doğru, "ARrtık, gitmeliyiz." diye fısıldadı. Sonrasında da açılan portal ile kaldığımız otel odasına geri döndük. 



Odaya döndüğümüzde kendimi fazlasıyla yorgun hissederek, yatağa uzandım. William ise gitmeden önce masada bıraktığı kağıdı eline alarak iki ismin daha üzerini çizdi. Nefret ve öldürme arzum yavaş yavaş bedenimi terk ederken, yaptığım acımasızlığı sorgulamadım. Sonuçta yapmasam, William yapacaktı. Daha da kötüsü, ölüm getirenin yetenekleri olmasa orada ölü iki cesedin, sahipleri bizler olacaktık. 

"Sonraki şanslı ismin sahibi kim olsa?"

William'ın sorusuyla doğrularak ona ciddi misin dercesine baktım. İki kişiyi öldürmemizin üzerinden on dakika bile geçmemişti.  

"Dalga mı geçiyorsun?"

"Hayır. Sadece listedeki herkesin nefes aldığı her andan nefret etmeye başladım. Ölmeleri gerek."

"Dinlenmemiz de gerek... Dahası, Alec..."

William, kollarını göğsünde birleştirerek aniden bana döndü. Yüzündeki duygudan yoksun ifadeye inat, sinirlendiğini hissederken sustum. 

"Sana ne söylemiştim? Alec, artık yok. Sen onu benden istemeyeceksin. Bende senden yardım dışında bir talepte bulunmayacağım..."

"Bu yine de yaptığımız anlaşmaya aykırı, William. Sana yardım etme sebebim hala Alec. Onu bana geri vereceğini söylemiştin!"

William, başını hafifçe yukarı kaldırarak kahkaha atarken sonraki saniyede, parmaklarını şaklattı. Bedenim, yatakta geriye doğru savrulurken, yeniden üzerimde hakimiyet kuruyordu. Güçlerim benden koparılırken, sıradan bir insandan farkım kalmamıştı. Konuşmak için araladığım dudaklarım, mühürlenirken sadece boşa çırpınışlar gerçekleştirmeye başladım. 

"Bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Anlaşmanın benlik kısmında hiç bir sorun yoktu, Magnus. Ama sen Alec ile bir olup, anlaşmamızı çok daha öncesinde bozdun. Sevgilinle planlar yaparken, gerçekten bundan haberim olmayacağını mı sanıyordun? Bu bedende Alec'in, Tanrısıyım, Magnus. Düşüncelerine, bedenine, ruhuna, sahip olduğu her bir hücreye hükmediyorum. Sizse ihanet etmeyi tercih ediyorsunuz. Üstelik ben, anlaşmanın bana kalan kısımlarını yerine getirirken..."

William'ın söylediği her şey zihnimde yankılanırken, haklı olduğu kısımları görmezden gelmeye çalıştım. Her ne kadar arkasından iç çeviren bizmiş gibi görünsek de, var olmaması gereken bir parazit olarak hayatımıza dahil olan oydu. Bunun için ondan özür dilememi bekliyorsa, istediğini alamayacaktı. 

"Cevabın var mı, Magnus?"

Mühürlü dudaklarımın, özgür kaldığını fark ederek derin bir nefes aldım. 

"Ne dememi bekliyorsun, özür mü dilemeliyim? Hayatımızı bir anda cehenneme çeviren sen oldun, William. Varlığın bile olmaması gereken bir yerde..."

William, yarım gülümsemesiyle, yatağa yaklaştığında kasıklarımın üzerine oturdu. Düşüncelerim beni taciz etmek istemesi, yönünde olsa da, bana yansıyan duygularından böyle bir istek yoktu. 

"Hala bana zıt gitmekte kararlısın öyle mi?"

Alec'i düşünerek geri adım atmam gerektiğinin farkındaydım. Ama artık, dayanamıyorum. Bu durum giderek daha içinden çıkılmaz bir duruma geliyordu. Lanet bir paradoksun içinde gibiydim...

"Hayır. Sadece Alec'i istiyorum. Onu bana geri vermeyeceksen, planın ne? Tüm intikamını aldıktan sonra Alec gibi davranarak yaşamaya devam mı edeceksin?"

"Bunun olmaması için herhangi bir engel göremiyorum, Magnus."

"Ona ne yaptın?"

William'ın kendinden fazla emin olması, Alec, hakkındaki endişelerimin artmasına sebep oldu. Onu çoktan yok etmiş olabilir miydi? Eğer öyleyse, onun yanında olmama gerek yoktu. Aslında nefes almama da gerek yoktu.

"Tamamen saf dışı kalmasını sağladım. Şu an ne senin ne de benim farkımda... Benim iznim olmadan çıkamayacağı, kabusun içinde işkence görüyor. Zihniyle birlikte ruhu da kirleniyor. Yaşamak için ihtiyacı olan her bir zerresini an ve an tüketiyorum."

Öfkeyle dişlerimi sıkarken, bu halde olmasam William'ın yüzüne sağlam bir yumruk indirirdim. Ama yapamıyordum. Alec, nasıl William'ın zihninde hapisse bende onun yanında hapis hayatı yaşıyordum. 

"Onu öldüreceksen, beni de öldür. Yaptığın bu işkence bitsin artık?"

"Neden? Ben eğleniyorum, Magnus. Ayrıca kısmen istemesen de bana itaat ediyorsun. Etmek zorunda kalıyorsun. Diğer yandan gerçekten aşık olduğunu söylediğin adam için bana yalvarmayacak mısın? Onu kurtarmak istemiyor musun?"

"İşe yaramayacağını biliyorum. Alec'i bana vermen için sana sayısız kere yalvardım. Hepsinin sonunda onu benden yeniden çaldın."

"Tüm bunların yanında seni sevdiğimi de söyledim. Belki de biraz olsun gerçek anlamda suyuma gitmen gerekiyordu. Dün bile sevdiğin adamın kollarında bulunuyordun, sırf ben izin verdim diye..."

"Oyunlarından sıkıldım, William. Gerçekten ne istiyorsun? Ayrıca, Alec gerçekten yok olacaksa çok ciddiyim beni şimdiden öldürebilirsin. Oyuncağın olmaktan nefret ediyorum."

William, bedenini bedenime bastırırken üzerime doğru eğildi. Elleri başımın her iki tarafına yerleştirirken, nefesini yüzümde hissediyordum. 

"O halde sana son bir şans vereceğim. Ama tek bir hatanda, Alec ile birlikte tüm ailesini, sevdiklerini öldüreceğim. Sense, seni öldürmek sana hediye olur, Magnus. Seni Alec'in kaybını sonsuza dek yaşaman için lanetleyeceğim."

William'ın dediği son cümle kanımı dondururken, çaresizlik içinde yutkundum. Onunla ilgili yaptığım her plan elimde bir bir patlarken, sonu her seferinde William ne isterse o oluyordu. Bu yüzden de artık pes ediyordum. Sadece Alec'in güvenliğinden emin olmak ve sonrasını umursamamak istiyordum. 

"Tamam, ne istiyorsan yapacağım. Ama, istediğim tek şey Alec'in güvende ve iyi olduğunu bilmek. Bunu bana verebilecek misin?"

"Önce planımı dinle, kabul ettiğinde Alec ile kısmı konuşacağız."

"Dinliyorum."

"Listedeki her bir isim nefes almayı bırakana dek, Alec'i görmek istemeyeceksin. Adını bile anmayacak ve bana tam olarak itaat edeceksin. Buna bedeninde dahil..."

"Karşılığında ne alacağım?"

"Alec konusunda fazla sabırsızsın, Magnus, devam ediyorum. Listedeki son isimde öldüğünde, Alec'in bedenini terk edeceğim. Tabi öncesinde seninle bana bir konak bulmamız gerekecek."

"Onun iyi olduğundan nasıl emin olacağım? Listeyi tamamlamak çok uzun sürer. O süre zarfında, zihninde Alec'in aklını kaçırmayacağı ne malum. Ona hapis hayatı yaşatacaksın. Ona yaptığın işkencelerin bir kısmına bende tanık oldum."

"Şöyle ki, Alec'i nasıl işkence dolu bir yerde tutuyorsam. Seninle mutlu anılarının olduğu bir döngüye de koyabilirim. Kaldı ki, ona bu kez kısa sürelide olsa veda etmene izin vereceğim. Sonrasında da bana ait olacaksın."

"İşimiz bitene dek..."

"Evet, işimiz bitene dek..."

Kendimi fazlasıyla kararsız hissetsem de, anlaşmanın artılarını ve eksilerini düşünüyordum. Alec ile ilgili olan her bir detay beni fazlasıyla korkuturken, onun için iyi olanı seçmek istedim. Bana ne olacağını umursamıyordum. Üstelik onun kaybedecekleri, benim olanlardan çok daha fazlaydı. Ben sadece sevdiğim adamı kaybedecekken, o değer verdiği herkesi, kaybedecekti. 

"Kabul ediyorum. Sadece... Alec, konusunda onu görmeme izin ver, rüyalarda bile olsa benim ona ihtiyacım var."

"Bana ihanet etmeyeceksin."

"Etmeyeceğim."

"Bu son şansın, Magnus. Alec'i cehenneminden çıkarıp sana veriyorum. Sadece bir gün onunla ne yapmak istiyorsan yap. Sonrasında ben sözümü tutarken, senden emin olduğumda onu tekrar görmene izin verebilirim."

"Ama..."

"Anlaşmayı iptalde edebiliriz, Magnus. Hatta istersen listeye geçmeden önce, Isabelle ve Jace'i de öldürebilirim. O zaman belki ciddi olduğumu anlarsın."

"Tamam. Kabul sana ihanet etmeyeceğim."

"Son bir şey daha, Alec, anlaşmamızı bilmeyecek. Ona söylerken bunu bilirim."

William'a cevap olarak başımı aşağı yukarı sallarken derin bir nefes aldım. O ise üzerimden kalkarak odadaki koltuğa oturdu. Bedenim, güçlerimle yeniden bir bütün olurken onu hareketlerini izledim. 

Saniyeler içinde de, bedenimden bir acı dalgasıyla, korkunun geçtiğine şahit oldum. Alec'in titreyen bedeniyle dişlerimi sıkarken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. 

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro