Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kaçış


Bölüm sana gelsin ♥ Duygu_303

Bölümde yine hs yok ben planlıyorum ama çıkmıyor yahu neyse gelecek bölüm söz yazacağım. :D Bu sefer ciddiyim.

_Önceki Bölümden Kesit_

"Sayende benimde uykum geliyor, Alexander. Birlikte ölüm uykusuna mı yatalım istiyorsun? Birde ölmem den korkuyordun!"

Gözlerimi kapanırken, "Yalancı." diye mırıldandım. Kendi kendime konuştuğum gerçeğini ise dakikalardır görmezden gelirken şu an nedensizce kahkaha atmak istiyordum. Son çarem kanatlarımı ortaya çıkarmak olsa da, ona bile halim kalmadığını fark ederek gözlerimi kapattım.


Alec

Karanlık...

Boşluk... 

Kayıp...

Bilinmezliğin ortasında zihnim, hatırladıklarını toparlamakta ciddi anlamda, zorluk çekiyordu. İstediği şey ise uyumaktı. Sadece uyumak... Yıllardır ikilemlerin, bozuk kişiliklerin arasında sıkışıp kalmaktan yorgun düşmüş olmalıydı. O kadar yorgundu ki, gerçekliğe dönmenin onun için bir çeşit işkence olacağını düşünüyordu. 

Aniden... İstemese de hatıraları onu bulmaya başladı. 

Max ile yaşadığım çocukluğun, mutlu anlarını hatırlamak yeniden hayata bağlanmak için yeterliydi. Tabi zihnim, ölüm gününü hatırlamak zorunda kalmasaydı. Bu olduğununda içinde bulunduğum karanlık çukur yeniden büyüdü. Dışarı çıkmama izin vermiyordu. 

Sıkışıp kaldığım çaresizlik dolu  karanlıkta minik alevler oluşmaya başladı. Alev kaplı kristaller tekrar teker belirgin hale gelirken, kısa zamanda görkemli kanatlara dönüştü. Dokunmak isteyip de, dokunmaya çekindiğim kanatlara ilk kez korkusuzca yaklaşırken onlara dokundum. Sıcaklığı hissediliyordu. Ama asla canımı yakacak kadar ısı yaymıyordu ve sonra seslerde gelmeye başladı.  

"Uyanman gerekiyor, Alexander."

"Uyandığında bir hafta uykuya geri dönmeyeceksin, Alec! Uyanık kalman için her şeyi yapacağım."

"Sayende benimde uykum geliyor, Alexander. Birlikte ölüm uykusuna mı yatalım istiyorsun? Birde ölmem den korkuyordun!"

"Yalancı."

Magnus'un zihnime yerleşen sesi karanlıktan çıkmama yardımcı olurken, geride sakinliği bıraktı. Gözlerimi açtığımda hissettiğim ağırlıkla gülümsedim. Bu benim için bir ilk olabilirdi. Uyanır, uyanmaz gülümsemek. Magnus'un göğsümdeki eline dokunduğumda, başka bir gerçeklikle yüzleştim. Odamdaydım. Cadıyı hatırlıyordum. Sonrası ise hafızamda yer almıyordu. 

Yinede Magnus ile bu halde olmamız her şeyin yolunda olduğunu anlamına geliyordu. En azından dileğim buydu. 

"Magnus."

Magnus, elini benden kurtarıp burnuna dokunduğunda, göğsüme daha da yerleşti. Çıkardığı mırlama benzeri sesler yüzümdeki gülümsemenin daha da büyümesini sağladı. Resmen kediye benziyordu. Elimi saçlarına götürdüğümde, onları okşama istediğimi engel olmadan sevmeye başladım. O ise mırlama benzeri seslerine devam ediyordu.

 "Yerini rahat buldun anlıyorum da uyanır mısın artık?"

Magnus, başını kaldırıp gözlerini ovuştururken, onu ilk kez çocuksu haliyle görüyordum. Hep mi böyle tatlıydı yoksa ben mi onu böyle görünüyordum? Sorularımı bir kenara bırakıp onun uykulu ve asık yüzüne odaklandım.

"Kabuslarının uykumu bölmediği bir güne başlamak garip geldi sanırım. Bir dakika... Sen... Uyanıksın..."

"Evet. Günaydın."

Magnus, hızla üzerime çıktığında, elleri tişörtün yakasını kavradı. Öfkeliydi. Burnundan soluyordu. İyi de neden bu kadar öfke doluydu?

"Kaç saattir uyuduğunun farkında mısın?" dedikten sonra komidinin üzerinde bulunan saate baktı. Küçük bir sessizliğin ardından da tekrar bağırmaya başladı. 

"Neredeyse yirmi saattir uyuyorsun, lanet sihirbaz!" 

"Artık uyandığıma göre sakinleşmen gerekmiyor mu?"

 "Hayır gerekmiyor. Neler olduğunun, neler yaptığının farkında bile değilsin değil mi? Sen... Sen cadıyı öldürürdün. Onu sadece tek bir dokunuşun ile öldürdün. Sonra annenin suçlamalı tavrıyla uğraştım ve kız kardeşin... Isabel'de sihirbaz çıktı. Harika değil mi? Ailenizde daha kaç tane sihirbaz olabilir? Yakında Jace'de, Clary'e yapışırsa hiç şaşırmayacağım. Annen de, Catarina'nın sihirbazı olabilir belki... Siz Lightwood'ların sorunu ne?"

Magnus'un gözlerimde, kendimi görmeye başlamamla endişelenmeye başladım. İşin Isabel kısmını bile düşünecek, halde değildim. Neler oluyordu? Ben gayet sakindim. Magnus ise kesinlikle iyi görünmüyordu. Resmen sinir krizi geçiriyordu. Normalde bunun tam tersi olmuyor muydu? 

"Sakinleşmen gerekiyor..."

Magnus, dişlerini sıkarak yakamı daha sıkı kavradığında beni nefessiz bırakacağından korkmaya başladım. Çok geçmeden de korkum katlanarak artarken, onunda korkmaya başladığını fark ettim. Yakamı kavrayan ellerini tuttuğumda, gözlerine baktım. Elleri titriyordu. Tüm bedeni titriyordu. Ne yapmam gerektiğini ise bilmiyordum.

Onu üzerimden indirip, yanıma yatırarak sarıldım. Neden bir anda böyle olmuştu? Anlamıyordum. Başını hafif kaldırmasıyla kahverengi gözlerine baktım. Onunda bakışları kehribar rengindeki gözlerime odaklandı. Aramızdaki sessizlik sürerken dudaklarının hareketini fark ettim. Bilmediğim dilde kelimeler mırıldanıyordu. Dudaklarının hareketi durduğunda ise "Öp beni?" dedi. 

Şokla gözlerim açılırken "Neden..." demeyi başardım.

"Hemen dediğimi yap, Alec!"

Magnus'un korkutucu bakışlarına maruz kalarak dudaklarımızı birleştirdiğimde, içime dolan nefesini fark ettim. Öpüşmemiz dudaklarımızın temas etmesinden, ileriye gitmezken, bir noktada Magnus beni iterek yataktan kalktı. Ben ise aniden gelen karmakarışık düşüncelerle baş başa kaldım. Sakinliğim ise koklatılan parfümün bir süre sonra hissedilmemesi gibi dağıldı. Ani gelen öfke benliğimi ele geçirirken, kafama dolan düşüncelerin rahatsızlığı giderek daha da arttı. Az önce tahmin ettiğim şey mi oldu diye düşünürken endişeyle karışık, korkmaya başladım. 

"Kafandan geçen her neyse, az önce gerçekten yaşadık, Alec. Duygularımız yer değiştirdi."

Korkuyla "Ruhlarımız..." dediğimde, alacağım cevaptan endişeliydim.

"O kadar ileri gittiğini düşünmüyorum, ama benim gitmem gerek, Alec. Bizdeki bu durum giderek daha içinden çıkılmaz hale dönüşüyor. Ben gelene kadar ailen ile veda işini bitir. Çünkü geldiğimde benimle ayrılmak zorunda kalacaksın."

Onu başımla onayladığım da, Magnus açtığı portal ile gözden kayboldu. Bense anlık bir duraksamadan sonra, odamda bulunan banyoya ilerledim. Kıyafetlerimi çıkartarak kirli sepetine gönderdiğim de, duşa kabinin içine girdim. Bir saate yakın bir süreyi duşta geçirip, odaya döndüğümde dolaptan kıyafetlerimi alarak giyindim. Magnus ile evden ayrılacağım düşüncesiyle bavulu gelişi güzel doldurduğumda, ailemi görmek için hazırdım. 

Koridorda ilerlerken sesler adımlarımı mutfağa yönlendirdi. Guruldayan midem de, gittiğim yerden memnun görünüyordu. Mutfağa girdiğimde, Izzy küçük ir çığlıkla ayaklanıp resmen üzerime atladı. Düşmemesi için belinden sıkıca kavramam gerekmişti. Onunla sarılmamız bittiğinde, kendimi annemin kollarının arasında buldum. Babam meselesini şu an açmayı kesinlikle düşünmüyordum. 

Zaten masaya oturduktan kısa süre sonra, uykuda geçirdiğim zamanda neler kaçırdığımı öğrenmeye başladım. Annem babamı görmek istemediği için şirket evine gitmesini istemişti. Başta kabul etmese de bir noktada Magnus'un müdahale ettiğine emindim. Jace perilere tepkisini anlatırken gülmeye başladım. Onun her daim karşı cinse yürüme azmi korkutucu olabiliyordu. Özellikle iki lafının birini Clary'e getirirken...

Konu Izzy ve Raphael'e geldiğinde, dikkatimi topladım. Onlarda peri ve sihirbaz ikilisiydi. Benimse buna şaşıracak vaktim bile olmamıştı. Sadece merak ettiğim sorular vardı.  

"Izzy, sihirbaz olmakla nasıl başa çıkıyorsun?"

Ondan cevap beklerken sessiz kaldım. Neden içten içe olumsuz bir cümle duymak istediğimi ise  çözemiyordum. 

"Kötü bir yanını görmedim. Ayrıca Raphael bana bir sürü bilgi verdi. Gücümü bilmiyorum ama sanırım buna alışabilirim. Hatta alışıyorum."

Isabel'in bu rahatlığı ağlamak istemem sebep olurken, bakışlarımın yeni durağı Raphael oldu. Bize yardım etmiş olsa da, onu Magnus'un yaptığı oyundan beri sevmiyordum. 

"Peki sen bağ ile nasıl başa çıkıyorsun?"

"Magnus'un söylediği gibi korkunç gelmedi. Isabel sayesinde kendimi biraz fazla heyecanlı hissediyordum ama şu an sakinim. Ayrıca kız kardeşinle iyi anlaştık ve aileni korumak için burada onlarla kalmayı planlıyorum. Annende planımı onayladı."

"Hepsi bu kadar mı?"

İkisi de suratıma anlamsız bir şekilde bakarken, ben okuduklarımı ve Magnus ile aramda biraz önce yaşadıklarımı düşünüyordum. Bu bağ işini, bir tek biz mi en uçlarda yaşıyorduk? Elimdeki çatalı daha sıkı bir şekilde kavrarken birden öfkeyle doldum. Öfke gözlerimi kör edecek noktaya geldiğinde, çatalı, Raphael'in masada duran eline sapladım. Kulağıma dolan ses ise Isabel'in çığlığı oldu. 

Raphael, "Sen aklını mı kaçırdın?" derken, annem, "Alec, delirdin mi?" diyerek yanıma geldi.

"Ben şey..." 

Ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Elim öfkeden titrerken annem, Raphael'in yarasıyla ilgilenmek için ona döndü. Ama perinin büyüsü yaraları iyileştirmişti. Yinede Izzy'nin acıdan yaşaran gözleri olduğu gibi duruyordu. Kendime ona bir kez daha zarar verdiğim için içten içe söverken ayağa kalktım. Üzerime odaklanan bakışlarla daha fazla burada duramazdım. 

"Magnus geldiğinde, gideceğiz. Ben... Eşyalarımı toplayalım..." diyerek mutfaktan hızla çıktım. Cidden derdim neydi? 


Odama girdiğimde zaten hazır olan bavula bakma gereği bile duymadan yatağıma oturdum. Yine dengesiz bir sinir patlatması yaşamıştım. Normalde kendimden başkasına zarar vermiyordum. Tabi uykumda, olanlar dışında... Ama şu an ciddi anlamda berbat hissediyordum. Kapımın açılmasıyla gelen kişiyi görmemle, derin bir nefes aldım. 

Isabel, sakin adımlarla bana yaklaşırken, yanıma oturdu. Kollarını bedenime sararken, başını omzuma yerleştirdi. Normalde benden kaçması gerekmez miydi? Onun bu iyiliği gerçekten mükemmeldi, tabi kendimi daha da kötü hissetmeme sebep oluyordu. 

"İyi misin?"

"Bunu benim sormam lazım, Isabel... Perinin eline çatal sapladım ve dolaylı yoldan sana da yapmış oldum."

Izzy, beni dinledikten sonra, yanağımı öperek daha sıkı sarıldı. Bende kolumu onun omuzuna atarak bedenini, bedenime yasladım.

"Olanları sorun etmiyorum, Alec. Doğum günün yaklaşıyor, bu dönem senin için her zaman zor geçmiştir. Belki de Magnus, u zamanların için sana iyi gelir. Sen uyurken bize bir sürü şey anlattı. Belki de bu yüzden perim olması durumuna kolay alıştım. Birde Raphael'in dediğine göre bağımız sizinki kadar kuvvetli değilmiş. Yine de birbirimizin acısını ve duygularını hissediyoruz. Sadece bu durum anladığım kadarıyla aşırı olmuyor. "

Onu dinledikten sonra geriye çekilerek Isabel'in yanaklarına elimi yerleştirdim. Küçükken yaptığım gibi burnunun üzerini öptüğümde, beni iterken gülüyordu. 

"Sen sahip olabileceğim, en iyi kardeşsin."

"Jace, bunu duymasın."

Ona gülümserken aklıma annem takıldı. Maryse Lightwood olmak için fazla sakin davranıyordu. Özellikle bütün olanlardan sonra... 

"Annem, durumlar konusunda fazla sakin değil mi?"

Izzy, sır verecekmiş gibi bana yaklaşırken fısıldamaya başladı. 

"Magnus, ona sakinleştirme büyüsü yaptığından bahsetmişti. Başka türlüsü annem sakinleşmezdi. Ayrıca Magnus ile siz çok yakınsınız öyle değil mi?"

"Nasıl yani?"

Isabel, başını hafif sağa yatırarak bana bilmiş bir ifadeyle baktı. 

"Bana yalan söylemeyeceksin değil mi? Onu kıskandığın için beni odana çıkardın, Alec. Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm ve onu cidden çok sevdim. Sonunda biriyle gerçekten mutlu olabilirsin."

"Bu durum sana garip gelmiyor mu? Neden bu kadar rahatsın, Izzy?"

"Asıl sen ne saçmalıyorsun, Alec? Bu konuda bu kadar katı olduğunu bilmiyordum. Üstelik eş cinsel bir çalışanın var."

Kız kardeşimin cümlesiyle bir an durakladım. Çalışanım mı var?

"Simon mı? Sen onunla sevgili değil misin? Yani sen Simon'ın sürekli arkasını topluyorsun. İşte olmasının sebebi bile sensin."

Izzy'nin kahkahası odamda yankılanırken ciddi anlamda olayı anlamaya çalışıyordum. Simon erkeklerden hoşlanıyordu ve ben bunu fark etmemiştim bile... Gerçi fazla da şaşırmamam gerekiyordu. Ailem dışında insanlarla olan iletişimimi minimum seviyede tutuyordum.  

"Simon benim en yakın arkadaşım. Ayrıca kitap dağıtımcılığını yapan Jordan ile sevgili olmuşlardı. Onları hiç mi beraber görmedin? Gerçi çokta uzun sürmemişti. Jordan'ı  barda bir kadınla gördükten sonra Simon ile onu güzelce benzetmiştik."

"O yüzden mi Jordan benimle iş yapmayı bıraktı?"

"Olabilir. İsabet olmuş."

Yarım saate yakın bir süreyi Simon hakkında öğrendiklerimle geçirirken, on beş dakika boyuncada Isabel'in bana nasihat etmesini çektim. İnsanlara dikkat etmiyor olmam bu kadar sorun olmamalıydı. Simon'ı iş dışında kontrol etme gereği bile duymamıştım ki ben, hem istediği kişiyle de birlikte olabilirdi. Bundan bana neydi? Magnus konusunda desteklenmek ise garip geliyordu. Yinede yaşadığımız şeyler ortadaydı. 

"Anladım, Izzy. Bir daha Simon'ı görürsem dikkat ederim."

Isabel, yanaklarıma sulu öpücükler kondurup ayağa kalktı. 

"Bu arada perim de erkeklerden hoşlanıyor. Belki Simon'ı bize çağırıp onları tanıştırmalıyım. Raphael, yakışıklı bir erkek ve sen Magnus konusunda bu kadar katı olma lütfen. Gayet yakışıklı, iyi ve tatlı biri... Şansım olsa sana rakip olabilirdim."

Duyduğum son cümleyle "Izzy." diyerek sinirle ayağa kalktım. Isabel ise kahkahaları eşliğinde kapıya doğru koştu.

"İşte senden beklediğim hareketler abicim. Erkeğine sahip çık. Yoksa kaparlar." dedikten sonra odadan çıktı. 

Asık suratla yatağıma otururken, Izzy'nin kelimeleri beynimde dönüyordu. Tamam bazı konuları kabullenmem gerekiyordu. Magnus, hayatıma girdiğinden beri kimseyi öpmediğim kadar onu öpmüştüm. Daha çok öpülen taraf olsam da son seferde, her şey fazla güzeldi. Üstelik devam edilebilir gelmişti. 

İçime dolan sıkıntıyla gözlerimi kapattığımda, Magnus'un yüzü karanlıkta belirdi. Aniden sırtıma giren ağrıyla dişlerimi sıktığımda, ellerimi yumruk yaptım. Magnus'a bir şey oluyordu. Yataktan resmen sürüklenerek kalkarken, evdeki perilere haber vermem gerekiyordu. Biri ona yardım etmeliydi. Daha odanın ortasına gelmeyi beceremeden aniden, Magnus odamda belirdi. 

Sonraki saniyede ise yere kapaklandı. Açıkta olan kanatlarının üst bölümünde kristallerin bazıları sönmüş ve grimsi renk almıştı. Acı dolu iniltisi kulağıma ulaşırken ona yaklaştım. Sırtımdaki acıyı görmezden gelmek zor olsa da, bunu deneyerek onu kaldırmaya çalıştım. 

"Magnus... Yardımcı olman gerekiyor."

"Alec." diye acıyla inlerken, yavaşta olsa hareket etti. Sonunda onu yüz üstü yatağıma yatırdığımda, yanına oturdum. Yapmam gereken Catarina'ı çağırmaktı bense rüyamı hatırlayarak kanatlarının gri olan kristallerine dokundum. İkimiz aynı anda acıyla inlerken, parmak uçlarımda hissettiğim sıcaklıkla kristalin etrafı yeniden alevlerle sarıldı. Ben olanları anlamaya çalışırken sırtımdaki acının çoktan yok olduğunu fark etmemiştim. 

Magnus, kanatlarını bedenine geri çekerken, yatakta oturur pozisyona geldi. Bakışları bana odaklanırken kahkaha atıyordu. Sanki az önce acılar çeken o değilmiş gibi...

"Sadece öldürmüyorsun demek..."

"Sanırım. Daha önce de iyileşmeni sağladığımı söylemiştin. Sadece bunun nasıl olduğunu bilmiyorum. Ayrıca bu sefer neler yaşadın?"

Magnus'un yüzü asılırken, kanatlarını yeniden ortaya çıkardı. Bende endişenin içinde, korkuyu yaşıyordum. 

"Bizim durumu çözmek için bir cadıyla konuşmanın iyi olacağını düşündüm. Kötü bir tercih olarak da Clary'nin babasını seçtim. Gerçi onunla da kızı hakkında konuşmam gerekiyordu. Sohbetimiz güzel başlasa da, seni öğrendikten sonra birazcık delirdi. Iris meselesinden sonrada psikopata döndü diyebilirim. Ona en başından haber vermediğim için bir kaç işkence yöntemini üzerimde denemeye karar verdi. Jonathan'ın da aramıza katılınca son durum bu işte..."

"Bundan bu kadar rahat bahsediyor olman ne güzel, Magnus." dediğimde ayağa kalktım. Bir insan işkence gördüğünü bu kadar rahat dile getirirdi. Gerçi o periydi...


"Valentine'ın beni öldürmeyeceğini biliyorum sadece...  Artık evime gitmeliyiz. Catarina beni görmeden önce... Clary'i onun üstüne tam anlamıyla atmış bulunuyorum. Tabi Valentine'ı da...

"Ne zaman istersen, gidebiliriz." dediğimde, Magnus ayağa kalktı. Bende hazır olan bavulumu elime aldım. Saniyeler sonrada Magnus'un evine giriş yapmıştık. O nasıl su perisini görmek istemiyorsa, bende şu an evdeki hiç kimseyi görmek istemiyorum.  

〽 Bölüm Sonu

Bu arada kurgumda Jonathan  ve Clary'nin anneleri farklı biliyorsunuz. Bu nedenle Jonathan,  Luke Baines değil, Will Tudor olacak :) Okurken öyle düşünürsünüz :)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro