Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kabus


DilaraCeylani

erian4antine


_Önceki Bölümden Kesit_

Alec, kız kardeşine gülümserken Raphael'e doğru yaklaştı. Aniden kanıma karışan arzuyla, neler olduğunu çözmeye çalıştım. Bakışlarım Raphael'e odaklandığında hayatımda ilk kez onu arzuladığımı fark ettim. Bu düşünce mide bulantısını beraberinde getirirken, kulaklarıma Alec'in kelimeleri ulaştı.

"Simon ile tanıştırarak ona yazık etme, Izzy. Önce ben şansımı denemek istiyorum. Ne dersin, Raphael?"


Magnus

Isabelle ile Raphael, Alec'in kelimeleriyle hareketsiz kalırken, bende tıpkı onlar gibiydim. Tabi buna ek olarak birde kendi içimde yaşadığım savaşım vardı. İstem dışı bakışlarımı Raphael'e odaklamak ise fazlasıyla sinir bozucuydu.  

Ben nasıl olur da onu arzulardım? 

Gerçi bu sorunun cevabını uzaklarda aramama gerek bile yoktu. Lanet sihirbaz! Şu an oğlum olarak gördüğüm periyi arzuluyordu ve bu durum bana da yansıyordu. Alec'in bunu nasıl yapabildiği de bir başka cevaplanması gereken soruydu. Saatler önce onunla yakındık. Fazla yakın... Henüz gün bile bitmeden bir başka bedeni arzulaması garip geliyordu. Bunu belki de egom kabul etmek istemiyordu. Yine de... Şu an olan hiç bir şey normal gelmiyordu. 

Isabelle'in tatlı kahkahası odayı doldurduğunda, düşüncelerim bir an olsun dağılmaya başladı. Kızın bakışlarına tıpkı perisi gibi büyük bir şaşkınlık hakimdi. Ben ise benzer bir şaşkınlığı sessizce içimde yaşıyordum. Sanki tek bir kelime etsem Raphael'e iltifat edecekmiş gibi hissediyordum ya da yatağa davet edecekmiş gibi... Hissettiğim arzu katlanılabilir gibi değildi. Bu durumsa kusma istediğimi körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.  

"Alec, perim konusunda dalga geçiyorsun öyle değil mi? Yani sen... Simon konusunu bile anlamamış biri olarak... Üstelik odanda Magnus hakkında yaptığımız konuşmada var. Ne hissettiğini yeterince belli etmiştin."

Alec, kız kardeşine bakarken yüzündeki çapkın sırıtışa ek olarak, göz kırptı. Hemen sonrada eğlendiğini belli eden bir kahkaha attı. Biz ise resmen deli görmüş gibi onu izliyorduk. Alec, Raphael'e daha da yaklaştığında, elini omuzuna yerleştirdi. Bedenleri birbirine temas ederken, hareketlerinin anlamını çok iyi biliyordum. Ona kur yapıyordu. Tıpkı bir kaç gün önce benim Alec'e yaptığım gibi...

"Bu tür konularda rahat biri olmaya karar verdim, Izzy. Hem Magnus'da bana fazlasıyla yardımcı oldu. Her neyse... Raphael hala senden bir cevap bekliyorum. Simon yerine benimle takılmak istemez misin? Eğleniriz."

Alec'in artan arzusunun bana yansımasıyla, bu kez yumruklarımı sıktım. Bu hissi gölgede bırakacak bir duygu ararken, kendi içimde ortaya çıkan öfkeye tutundum. Damarlarım yavaş yavaş öfkenin aleviyle dolarken, Raphael, Alec'in tutuşundan kendini kurtarmak için geriye çekildi.  

"Simon ile şansımı denemek istiyorum, Alec... Isabelle'in hislerine güveneceğim."

Alec'in neşeyle ortaya çıkan gamzeleri yavaşça kaybolduğunda, bedenini dikleştirdi. 

"Neler kaçırdığından haberin yok, Raphael. O sakarla iyi şanslar."

Raphael'in cevap vermesine izin vermeden aralarına girdiğimde, öfkemin kendini gösterdiğinden emindim. 

"Raphael, Izzy'i al ve planınız her neyse onu gerçekleştirmeye gidin. Sonrasında size katılırız..."

Alec'in omzuma koyduğu eliyle başımı çevirdiğimde, "Oyunbozanlık yapıyorsun, Magnus." dediğini duydum. Mümkünmüş gibi öfkem daha da artarken, Alec'in dudaklarını mühürleyecek büyümü yaptım. Sihirbazın sesini şu an duymayı hiç istemiyordum.

Raphael, "Magnus, sihirbazın... Onun normal olduğunu sanmıyorum." dediğinde, Isabelle'de bize bir kaç adım atarak yaklaştı. Kızın yüzündeki şaşkınlıktan endişeye dönüşmüştü. 

"Raphael haklı, Magnus. Alec yine kendi gibi davranmıyor. Bir şeyler olmuş. Aslında Jace gibi davranıyor. Kısmen..."

Duyduğum hiç bir kelime sakinleşmem için yeterli değilken, öfkeli kedi gözlerim ortaya çıktı. Normalde sarıya yakın olan gözlerim, şu an öfkem sebebiyle kırmızıya daha yakın bir renkteydi. 

"Önemi yok, Isabelle. Raphael sana söylediğimi yap. Hemen!"

Raphael öfkeli halimin getirilerini çok iyi bildiğinden, itiraz eden Isabelle'i kolundan tutarak sürüklemeye başladı. Odanın ortasında açılan portala yürüdüklerinde, Alec'in fark ettiğim adımlarıyla ona döndüm. Hareket etmesini de engellediğim sihirbaz, şu an tamamen ona göstereceğim insafa kaldı. Gerçi şu an burnumdan solan halimle, onu öldürmek istiyorum. Bu yüzden insaflı olacağımı sanmıyordum.

Artık bedenimi tamamen terk eden arzuyla, öfkeye tutunarak Alec'e doğru yürüdüm. Şu an ondan bana yansıyan tek duygu korkuydu ve bu histen gerçekten hoşlandım. Onun ifadesinin bir süre tadını çıkardıktan sonra derin bir nefes aldım. Alec'in dudaklarındaki mührü büyüyle kaldırdığımda, ifadesiz yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. 

"Magnus fazla abartmıyor musun? Onunla aramda bir şey yok demiştin..."

"Sence şu an Raphael'i mi kıskanıyor gibi görünüyorum?"

"Aslında... Sevgilisini başka bir adamla basan birine benziyorsun..."

"Öyle mi?" dediğim an odayı ölümcül kahkaham doldurdu. Sihirbaz durumu tamamen yanlış anlıyordu. Yinede şu an ona bir şeyler anlatmak istemiyordum. Yapmak istediklerim çok farklıydı. Kanatlarımı ortaya çıkardığımda, tıpkı gözlerim gibi kristallerin alevleri de kırmızıya dönmüştü. 

"Sence ne kadar yüksek sesle çığlık atabilirsin?"

"Anlamadım..."

Sağ elimde oluşturduğumda büyü topu, Alec'e vereceğim cevaptan daha etkili olacağından sadece güldüm. O ise kaçmaya çalışıyordu. Ama elbette büyüm yüzünden bulunduğu, konum dışına çıkamıyordu. Kolay hedefti.

"Magnus, cidden abartıyorsun." demesiyle büyü topunu Alec'in sağ omuzuna gönderdim. Daha yeni başladığım için Alec'in sadece, alevler omuzunda küçük kesikler oluşmuştu. Çığlık yerine dişlerini sıkması beni gaza getirirken daha büyük bir büyü topu gönderdim. Bu kez omuzundaki kumaşı yakan büyü topu, teninde de kızarıklar bıraktı. 

Hissettiği acımla dişlerimi sıkarken, Alec'in benzer tepkisiyle gözlerimi devirdim. Belki de onu ilk kez, acıya dayanmaya çalışırken görüyordum. Yine de, odayı tamamen sihirbazın çığlığı doldurana kadar bu oyuna devam edebilirdim. Edecektim. Daha büyük bir büyü topunu oluşturduğumda bu kez hedefim Alec'in göğsü oldu. Kalbine yakın bir yer acısını elbet arttıracaktı.

Yanan tişörtten Alec'in beyaz teni açığa çıkarken, alevlerin acısıyla istediğim çığlığı ondan aldım. Ben ise dişlerimi acıyla batırdığım dudaklarımın kanamasını sağlamıştım. Göğsünde oluşan yanığın acısı planladığım dan bile fazlaydı. 

"Psikopat birisin, Magnus."

"Sende dengesizsin Alec!"

"Ne duymak istiyorsun ki? Yatağında seviştik. Banyoda beni tatmin ettin. Bundan sonra arzulayacağım tek kişinin sen mi olmasını istiyorsun?"

Alec'in gözlerimin önünde giderek bambaşka bir adama dönüşmesini izlerken, ağlamak istedim. Bunu neden istediğimi bile bilmiyordum. Belki de canım gerçekten yandığı içindi ya da karmakarışık olan hislerim yüzündendi. Büyüm ile ikimizin acısına son verdiğimde, onun göğsüne elimi yerleştirerek ittim. Sırtı duvara dayanan sihirbazın gözlerinin içine bakıyordum. Onu anlamıyordum. Tanıdığım andan itibaren hangisinin gerçek Alec olduğunu gerçekten çözemiyordum.

"Hala anlamıyorsun, Alec! Sorun benden sonra bir başka erkeği arzuluyor olman değil. Sorun Raphael'i arzuluyor olman. Senin sayende benimde onu becermek istemem ve daha da kötüsü kendin gibi olmaman."

"Bu benim, Magnus." dediğinde kafamı iki yana salladım. Alec'in, Raphael'i ilk gördüğündeki tepkilerini, konuşmasını çok net bir şekilde hatırlıyordum. Şu an böyle olması kesinlikle normal değildi. Belki de normal olan buydu. Ama öyleyse şimdiye kadar bakir olması saçmalık olurdu.

"Raphael'i sevgilim sandığın gün... Bana dediklerini hatırlıyor musun, sihirbaz? Benim nefret edilecek bir adam olduğumu söylemiştin. Bunun sebebi de, seninle öpüştükten bir kaç saat sonra Raphael ile seviştiğimi sanıyor olmandı. Şimdiyse aynı durumu farklı şekillerde yaşıyoruz ve sana her şey fazla normal geliyor..."

Alec, "Ben." dediğinde, kendini geriye doğru çekti. Havada kalan elimi yavaşça aşağı indirirken, hissettiğim ağrıyla derin bir nefes aldım. Ani bir şekilde büyüyen ve kafamı koparmak istememe sebep olan baş ağrısıyla olduğum yere çöktüğümde, gözlerimi sımsıkı kapattıktan sonra açtım. Kafamı hafifçe kaldırdığımda Alec'in başını eğerek, ifadesizce bana baktığını gördüm. Acıyı hissetmesi gerekmiyor muydu? Acı çekiyor gibi görünmüyordu. 

"Alec..."

Zihnimin içinde resmen şimşekler çakarken bilincim kapanmak üzereydi. Kısa süre sonrada tamamen karanlığa düştüm. 


Alec

Ciğerlerime dolan çiçek kokusuna anlam veremezken etrafıma baktım. Rengarenk çiçekler, ağaçlar, biraz ilerideki çiftlik evi giderek daha tanıdık gelirken nerede olduğumu anladım. Isabelle'nin yedinci yaş günü için, bu yere gelmiştik. Kız kardeşimin özellikle seçtiği bu yerle ilgili bir çok eğlenceli anıya sahiptim. 

Az ileride ise Max ve Izzy'nin kıkırtılarını duydum. Onlara doğru attığım adımların sonucundan ikisini görmek gülümsemem için güzel bir sebepti. Izzy, en sevdiği kitabi abisinin eline tutuşturmuş, ondan okumasını istiyordu. Kitabın komik kısımlarına birlikte gülerlerken, Max beni bulan bakışlarıyla ayağa kalktı.

"Sonunda oklarından ayrılıp aramıza katıldın, Robin Hood. Artık Izzy ile senin ilgilenmen gerekiyor."

"Ama ben senin okumanı istiyorum, Max."

Izzy'nin dudaklarını büzerek konuşması bize çoğu zaman istediğini şeyi yaptırmasını sağlasa da, Max bu kez onu görmezden gelerek kollarını göğsünde birleştirdi. 

"Artık seninle Alec ilgilenmeli, Izzy. Saatlerdir, birlikteyiz. Ön taraftaki havuza gitmek istiyorum."

Izzy, ufak adımlarla yanıma yaklaştığında elimi tuttu. Max ise çoktan gözden kaybolmuştu. Ben ise Izzy'nin küçük elini kavrayan, büyük elime odaklandım. Bedenimin yeni farkına varıyordum. Bu anıda Max ile dokuz yaşındaydık. Ama şimdi, yıllar sonraki ben olarak görünüyordum. 

Kafamı iki yana salladığımda Izzy'nin yanımdaki varlığını hissedemezken, etrafımdaki yeşil alan yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Karanlık, ışıkları bir bir ele geçirirken kısa sürede çorak toprakların üzerinde bulunuyordum. Etrafta ise hiç kimse yoktu. Rüya görüyor olmamın bilincinde olmaksa, korkumu arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bunun sebebi başıma gelecekleri biliyor olmamdı. 

Kabuslardan hemen önce güzel rüyalar görürdüm. Sonrasında ise karanlık, şimdi olduğu gibi güzel olan her şeyi bir bir yok ederken, peşime düşerdi. Aslında uyanmak yapmam gereken tek şeydi, ama yapamıyordum. Zihnimin derinliklerinde Magnus'un sesini duymak dikkatimi dağıtırken, karanlık daha da büyüdü. Ben ise koşmaya başladım. Her seferinde koşarak kaçardım. Ama bu beyhude bir çabadan öteye geçmese de, denerdim. 

Koşarak hızlı bir şekilde bulunduğum konumdan uzaklaşırken, zihnimde görüntüler belirlemeye başladı. Yapmak istemeyip yaptığım hareketler bir bir karşıma çıkarken, kalbimde ağrı hissetmeye başladım. Geliyordu. Çok yakındı. Yardım isteyecek ise kimse yoktu. Magnus'un sesini bir kez daha duyduğumda, nefes nefese bir halde durdum. Eğilerek ellerimi dizlerime yerleştirdiğimde, soluklandım.

"Magnus..."

Sesim boş odada yankılanır gibi çıkarken kulağıma ulaşan fısıltıyla, doğrularak gözlerimi kapattım. 

"Daha fazla kaçamazsın, sihirbaz... Bir olduğumuzda her şey sona erecek..."

Ölüm fısıltısı son bulduğunda başımı eğdiğim noktada Magnus'un kanlı bedeni gördüğüm ilk şey oldu. Bir kaç adım ötesinde Izzy ve Raphael'in ölü bedenleri belirdi. Jace, Clary, annem, teker teker ortaya çıkarken her cesetle gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ağlıyordum. Görmek istemiyordum. Ama lanet olası bedenim hareket etmemekte inat ediyordu. Göz kapaklarımı bile kapanmıyordu.

"Biz aynıyız, Alec..."

Tekrar duyduğum fısıltıyla benliğimi yavaş yavaş kaybettiğimi fark ederken, omzumda hissettiğim dokunuş sanki tüm beden fonksiyonlarımı geri getirdi. Hızlı bir şekilde bana dokunan kişiye döndüğümde Magnus'u görmem rahat bir nefes almamı sağladı. Hemen sonrada gerçek olduğunu kendime kanıtlamak istercesine, bedenini kendime çekerek sarıldım. 

"Geç kalıyordun?"

Magnus kendini geri çekerken anlamadığını bakışlarında görebiliyordum. 

"Ne diyorsun, Alec? Nerede olduğumuzu bile anlayamadım. Az önce evimde acı çekmemi izliyordun. Sonra hatırladığım tek şey karanlık..."

Ona kafamı hayır dercesine sallarken, farkındalık ile dondum. Şu an Magnus rüyamda olan biri değilde, gerçekten burada mıydı?

"Kabus görüyorum, Magnus?"

"Rüyanda mıyız?"

Kafamı onu onaylar şekilde sallarken, etrafımız daha da kararmaya başladı. Sanki karanlığın içine çekiliyorduk.

Magnus, "Buradan çıkmalıyız." diyerek ellerini kaldırdığında, normalde olması gereken büyü dumanları oluşmuyordu. Magnus bir kaç sefer denedikten sonra, gözlerini kapattı. Sonrada sinirli bir şekilde bakışlarını yüzüme sabitledi. 

"Lanet olsun! Büyü yapamıyorum. Kanatlarım da ortaya çıkmıyor." dediğinde, az önceki fısıltılı sesin sahibi gür bir sesle konuştu. 

"Magnus'u öldür, Alec..."

"Buda ne demek, Alexander?"

"O sesi sende duyuyor musun?"

"Konuşan kişi sensin, Alec..."

"Ne?"

〽 Bölüm Sonu

Gelecek bölümde üçüncü kişi ağzından Izzy ve Raphael yazmayı planlıyorum. Sizce nasıl olur? :D 

Simon ile de görüşsünler artık ^^

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro