Doğum Günü
Sabrınız ve desteğiniz için teşekkür ederim. Sorunların tam olarak çözümü olmasa da, bir iki gündür bir şeyler yazıyordum. Bölümden ne kadar memnun kalırsınız bilmiyorum. Yakında renklerin içinde hikayeme de başlayabilirim.
Keyifli okumalar.
Yorum yaparsanız mutlu olurum.
İthaf: ecemmalec
_Önceki Bölümden Kesit_
Jonathan, "Neler oldu? O herif sana dokunduysa derisini yüzeceğim." dediğinde ben aklıma gelen düşünceyle derin bir solun verdim. Bu doğru olabilir miydi? Cidden bu ailede kaç tane sihirbaz vardı?
Clary, "Be... Ben..." diyerek cümle kuramazken, işaret parmağımı perinin dudaklarına yerleştirerek onu susturdum.
"Sanırım ona ne olduğunu biliyorum."
"Söyle o zaman."
"Jace, Clary'nin sihirbazı temaslarında bu durum ortaya çıkmış olmalı."
William/Alec
Odadaki herkes, Alec dahil şok geçirmiş bir halde Magnus'un kelimelerini dinliyorlardı. Ben ise tamamen sakinliğin içinde heyecanımı yaşıyordum. Planım beklediğimden de hızlı gerçekleşmişti. Clary'nin beceriksiz peri kızı görüntüsünün altında, böyle bir cevheri görmek fazlasıyla memnun ediciydi. Sonuçta ikilinin daha önce birbirlerine temas ettiklerine şahit olmuştum. Ama her şey şimdi ortaya çıkmıştı. Bunun sebebi küçük perinin yeni yeni güçlenmeye başlaması olabilir miydi? Gerçi sebebi umurumda bile değildi.
Neden ne olursa olsun, yaşanılanların en güzel kısmı planladığım doğum gününün, tarihini değiştirmeme gerek bile kalmamış olmasıydı. Jace'in güçleri de ortaya çıkmışken beklemem son derece anlamsız olurdu. Çok yakında Alec olmama bile gerek kalmayacaktı. William olarak tüm benliğimde var olabileceğim anlara az kalmıştı.
"Jace'in sihirbaz olacağını biliyordun?"
Alec'in sesi, düşüncelerimin arasında zihnimde yankılanırken, neşeyle gülümsedim.
"Elbette biliyordum. Jace'in evlatlık alınmasında bile benim bir rolüm vardı, Alec. En azından Maryse'i ailesinden haberdar eden bendim."
"Doğru bir zamanlar dedemiz olmuştun."
"Aslında o sıralar büyük amcanıza musallat olmuştum, diyebilirim. Ama elbette konumuz tam olarak bu sayılmaz. Lightwood ailesi güçlü bir sihirbazın ortaya çıkma ihtimalinin en yüksek olduğu noktadaydı. Wayland ailesiyle ise, bir nevi kumar oynadım. Ama yanılmamışım. Zaten sonrasında şansım yaver gitti diyebiliriz. Sonuçta Jace, Max'in ölümüyle hayatınıza dahil oldu. Ailesinin ölümü bile bir şekilde planıma ortak oldu."
"Gerçek bir canavarsın."
"Teşekkür ederim, Alexander."
"Bana Alexander deme demiştim!"
"Sana Alexander demek hoşuma gidiyor. Alexander..."
Alec'in sonraki kelimelerini görmezden gelerek bulunduğumuz ortama odaklandım. Clary'nin bedeni hala bağın etkisiyle titriyordu. Jonathan, periyi kucağına alarak odalardan birine doğru yöneldiğinde, Isabelle'de hemen peşlerinden ilerlemeye başladı. Jace'le de ilgilenme işi Catarina ve Raphael'e kalmıştı. Simon ise bir köşeden öylece olanları izliyordu. Bu odadaki en masum ve savunmasız minik insan oydu. Geçmişte ona yaptıklarımı düşünürken, fazla tepkisiz olduğumu düşündüğüm bir noktada, bakışlarımı Magnus'a odakladım. Şaşırmış görünmem gerekiyordu.
"Bu olanlara inanamıyorum. Izzy gibi, Jace'de sihirbaz oldu ve perisi Clary."
"Bende inanamıyorum, Alexander. Sanki her şey birinin planı gibi... Diğer yandan peşimize düşecek cadı sayısı yüzünden korkmaya başlıyorum. Herkesi aynı anda koruyamayız. Ayrıca...." diyen Magnus birkaç saniyelik duraksamanın ardından yeniden konuştu. "Jace, Clary'e daha önce de dokunmuştu. Bizim tanıştığımız gecede bağın ortaya çıkması gerekmez miydi?"
Perinin sorgular haline gülümserken, cevabı çoktan bulduğum için bana fazlasıyla basit geliyordu. Ama Alec olarak sessizliğimi korumam gerektiğini bildiğimden, su perisinin Magnus'u aydınlatmasına izin verdim.
"Clary'i benimle tanıştırdığında zayıf bir periydi, Magnus. Güçleri ortaya çıktıkça, bağı hissedilmeye başlamış olabilir. Aklıma başka bir alternatif fikir gelmiyor."
Açıklama gayet anlaşılır olduğundan, Magnus sadece başını sallayarak, onaylamakla yetindi. Bende aynı şekilde ona ayak uydurdum.
Gün içinde çok fazla olay olduğundan, kısa sürede herkesin üstüne rehavet çökmüştü. Catarina ve Raphael, Jace ile ilgilenmek için diğer odaya geçtiklerinde, oturma odasına sessizlik hüküm sürdü. Magnus, geniş koltuğa oturduğunda, bende hemen yanına yerleştim. Peri başını omzuma koyarken, elini dizime yerleştirdi. Uzak durmamızı istemiyordu. Açıkçası bende istemiyordum. Onun bu yakınlığına aynı şekilde karşılık verirken, kolumu Magnus'un beline doladım. Belindeki parmak hareketlerim, Alec'i son derece rahatsız ederken benim aklımda daha değişik düşünceler var oluyordu.
Bir şekilde doğum günümle ilgili konuşma yapmam gerekiyordu. Jace ve Clary fazla uzun sürmeden kendilerine gelecekti. Diğer yandan Serenity buraya gelirse olaylar daha da karışırdı. Kontrolümün dışında adımın ortaya çıkmasını istemiyordum.
"O cadının yaptığı tek şey seni güçlendirmek oldu, William. Diğer yandan doğum günü pastasını rahatlıkla isteyebilirsin. Isabelle bundan memnun bile olur. Ailem her sene ısrarla doğum günü kutlamak istiyorlardı zaten, şimdide değişen bir şey olmayacaktır."
Alec'in sesi yeniden ortaya çıktığında yapmaya çalıştığı şeyin farkında olarak sakin kalmaya devam ettim. Beni gafil avlaması için bundan daha fazlası gerekiyordu.
"Beni zorlama, Alexander. Kim olduğumu anlasınlar diye bir köşede çaresizce çırpınıyorsun. Sana daha önce de söyledim. Ortaya çıkışım sizin mutluluğunuz olmayacak. Bu çatı altında sevdiğin herkesin sonu olacağım."
Alec'in öfkesini hissederken, Magnus'un belini biraz sertçe kavrayarak kendime çektim. Burnum yavaşça saçlarının arasına girdiğinde, kokusunu içime çekerek kulağına fısıldadım.
"Odana gidebilir miyiz? Seninle konuşmalıyım."
Magnus'un anlıkta olsa tedirgin olduğunu hissetmiş olsam da, duyduğum onay kelimesinden sonra fazla üzerinde durmadım. Onunla birlikte, kısa sürede odasından içeriye girdik. Alec'in söylediği şekilde elbette doğum günü pastası isteyemezdim. Özellikle Max'in öldüğü gün olan doğum gününe birde annesinin de ölümünün eklendiği düşünülürse... Diğer yandan bir şeyler yaptırmam da fazla da zor olamamalıydı. Özellikle Alec'in masum gözyaşlarına sahip biriyken.
"Tam bir şeytansın."
"Bende seni seviyorum, Alexander."
"Bana Alexander deme dedim."
"Seninle sabaha kadar bu muhabbeti sürdürebilirim, Alexander. Ama şu an odaklanmam gereken kişi sevgili perin."
Magnus hala konuşmamı beklerken, derin bir nefesle Alec'in içimdeki acısına odaklandım. Çok geçmeden hüzün bedenimi ele geçirirken, Magnus'da benden yansıyan duygulara maruz kalıyordu. Onun üzerine doğru yürüdüğümde elimi masumca yanağında gezdirdim. Göz yaşlarım ise akmaya hazır bir şekilde sırasını bekliyordu.
"Artık konuşabilirsin."
"Ben... Kardeşlerimin yanında güçlü durmaya çalıştım ama bu çok zor bir şey, Magnus. Dayanamayacak gibi hissediyordum."
Magnus, "Ne kadar zor bir durumda olduğunu biliyorum, Alexander. Eğer ağlamak istersen, yada bir destek beklersen ben hep yanındayım." demesiyle ona sıkıca sarıldım. Ağlamak kalpsiz geçen zamanlardan sonra gereksiz gibi gelse de yapmam gerektiğini biliyordum. İç çekişlerin arasında yanağımı kaplayan göz yaşlarını hissettim. Ağlamanın verdiği çatallaşan sesimde bir diğer yardımcımdı.
"Bunun ikinci kez olması daha kötü, Magnus. Önce Max, şimdiyse annem. Jace'in durumuna bile tam olarak şaşıramıyorum. Lanetli adamın tekiyim. Doğum günüm, işkence günüme döndü."
Magnus bedenimi daha sıkı sararken hissettiğim sevgiye karşılık Alec'in duygularına odaklanmaya başladım. Saçlarımda hissettiğim hafif dokunuşlarla, Magnus'un boynuna daha fazla gömüldüm. İçime çektiğim nefesle algıladığım koku, gerçekten güzeldi. İtiraf etmem gerekirse hoşlandığımı bile söyleyebilirdim.
"Her zaman yanındayım, Alexander. Seni seviyorum. Bunu biliyorsun."
Magnus'un kulağına ulaşan sesiyle kendimi geriye çektiğimde, dudaklarına yaklaştım. Oldukça masum olan öpüşme sürerken, elimi yavaşça beline atarak okşamaya başladım. İleri gitmek istesem de kendimi sıkarak geriye çekildiğimde, ellerimle yanaklarımı sildim.
"Yanımda olduğunu biliyorum, Magnus. Sende olmasan ne yapardım bilmiyorum."
"Bir yolunu bulabilirdin, Alec. Göründüğünden daha güçlüsün."
"Haklı olabilirsin. Bu arada bir şey isteyebilir miyim?"
"Tabi her ne olursa, elimden geleni yaparım."
"Bugün... Tüm felaketlere rağmen benim doğum günüm. Tabi ki parti yapalım demiyorum. Sadece seninle geçireceğim ilk doğum günüm, bugündü. Ufak bir pasta ile hep birlikte olabilir miyiz? Bir yarım saatlik bile olsa nefes almamız gerektiğini düşünüyorum. Normalde doğum günlerimden nefret ederim ama yani... Anlatamıyorum, sanırım. Yine de senin beni anlayabileceğini düşünüyorum."
"Anlıyorum, Alexander. Bir kaç saat herkese sakinleşmeleri için izin verelim, sonrasında istediğini gerçekleştirebilirim."
"Teşekkür ederim, Magnus." diyerek onu kendime çektiğimde yeniden dudaklarını öptüm. Bu tadı alışkanlık haline getirmemem gerekse de, her temasta Alec'in çılgına dönmesinden hoşlanıyordum. Magnus'un zevk vermesiyse olayı daha güzel hale getiriyordu.
"O halde şimdi içeri geçelim yada istersen sen odamda kal, Alec. İçeridekileri birinin toparlaması gerekiyor. Catarina tek başına zorlanır."
Magnus'a anladığımı belirtir şekilde bakarken, o teselli eder bir şekilde omzuma dokundu. Zoraki gülümsemesine karşılık verdikten sonra odada yalnız kaldım. Hemen sonrada hızla banyoya yürüyerek tenimi yakmaya başlayan göz yaşlarından kurtulmaya karar verdim. Yüzüme değen soğuk su tenimi rahatlatırken, aynadaki yansıma da Alec'in bakışlarını görüyordum. Hüzünlü bakışlarına karşılık, gülerken acısından aldığım haz katlanarak artıyordu.
"Bu kadar üzgün olma, Alec. İstersen seninle ufak bir anlaşma yapalım."
"Ne anlaşması?"
"Magnus istediğimi bana vermişken bir kaç saat içinde, daha da güçleneceğim. İstersen aileni korumak içinde bir şeyler yapabilirim."
"Bundan ne çıkarın olacak?"
Alec'in düşünmeden kurduğu cümleyle kahkaha atmaya başladım. Sesim banyo fayanslarında yankılanırken, yansımada ki Alec'in gözlerinin içine bakıyordum.
"Beni çözmeye başlamışsın."
"Çokta zor bir kişilik değilsin, William. Psikopat, sadist, duygusuz adamın birisin. Çıkarın olmadan kimseye iyilik yapmayacağın ortada."
"Haksız olduğunu söyleyemem. Her neyse karşılık olarak, senden tamamen etkisiz eleman gibi davranmanı istiyorum. Zihnimi tırmalamaktan vazgeç. Bende Jace ve Izzy için daha güvenli bir hayat var edeyim. Biz gittikten sonra, güçsüz ve savunmasız kalacaklar."
"Magnus ne olacak?"
"Ondan henüz sıkılmadım. Aslında sanırım ondan hoşlanıyorum."
Banyo aynasında aniden oluşan çatlaklarla, Alec'in yansıması çoğalırken ortaya çarpık görüntüler çıktı. Güçlerimizi paylaşıyor olmamız, sihirbazın gücünü gösteriyordu. Hala var olmasının sebebi bile biraz buydu.
"Ondan uzak dur!"
"Magnus'a yeterince yakınım, Alexander. Fantezi bile yaptık bunun farkındasın öyle değil mi?Senin her bir detayı izlediğinden emin olmuştum. Ayrıca Magnus'u, ailenden çok mu üstün tutuyorsun? Kardeşlerinin güvende kalacağını söyledim, sense hala onu düşünüyorsun."
"Kardeşlerime daha az değer verdiğim yok, William. Sadece sana güvenmiyorum. Dakikalar önce bu çatı altındaki herkese zarar vereceğini söyledin. Şimdi ne değişti?"
"Doğru söyledim. Yinede en azından Isabelle'e zarar vermeyi düşünmediğimi biliyor olmalısın. Her ne kadar sana yaptığım işkencelerin ana karakteri, sevgili kız kardeşin olsa da. Hem Magnus konusunu kafana takma, sonuçta aşkın bir şekilde sana geri dönecek. Kardeşlerini korumamı istiyor musun, istemiyor musun?"
Kelimelerimin ardından aynayı eski haline getirdim. Alec'in sıkkın bakışlarına maruz kalırken, kararsızlığını bir kitaba göz atmak kadar kolay bir şekilde okuyordum. Ailesi, Alec için her şeyden önemliydi. Bunu bildiğim için her seferinde onları silah olarak kullanıyordum. Magnus'a aşık olsa da, kardeşlerini bırakamazdı.
"Tamam. Kardeşlerim koru."
"Bunu isteyerek mi söylüyorsun?"
"Bana başka bir seçenek mi bırakıyorsun? Perilerin ve sihirbazların güçlerini aldığında, cadılar onları gereksiz görerek. Bulduklarında sadece öldürürler."
"Doğru bir düşünce." dediğimde Alec hızlı bir şekilde sessizliğe gömüldü. Onu zihin çeperlerinde daha az hissederken, daha da derinlere gönderdim. Benliğim, bedenimle biraz daha fazla bütünleşirken şu an sadece Magnus'tan istediklerimi gerçekleştirmesini bekleyecektim.
...
Bir kaç saatin sonunda yeniden hepimiz oturma odasına gelmiştik. Jonathan, sağına kız kardeşini, soluna ise Isabelle'i oturmuş, bir nevi onları kanatlarının altına almıştı. Jace, odanın en uzak köşesinde rahatsız bakışlar atıyordu. Raphael ise Simon'ı yanına almıştı ve Catarina'da onlara eşlik ediyordu. Dakikalar önce Jonathan, kız kardeşini götürmek istese de, Magnus'un ricası ile kalmaya devam etmişti. Odadaki herkes yeterince üzgündü. Bu duygunun fazlalığı gücüme, güç katarken içten içe memnun mırıltılar çıkartıyordum.
"Bu çok saçma..."
Odadaki sessizliği sinirlerimi geren sarışın bozarken, bakışlarımı ona odaklamış olsam da, konuşan kişi Isabelle oldu.
"Bunu konuştuk, Jace. Yarım saat içinde olsa her şey normalmiş davranmak istiyorum. Hepimiz acı çekiyoruz görmüyor musun?"
"Açıkçası göremiyorum, Izzy. Cadı, annemizi öldürdü. Periler onu koruyamadı ve hepimiz bunları başımıza musallat eden baş perinin evindeyiz."
Mutlu anımı baltalayan sihirbazla derin bir nefes alırken, Jace'in üzerine doğru bir kaç adım attım.
"Olanları yeterince konuşmadık mı, Jace? Sadece bir kaç dakikalığına doğum günüm için mutlu gibi davranacaksın, kardeşim. Hepsi bu... Eğer periler olmasa hepimiz ölebilirdik."
"Özellikle seni anlamıyorum, Alec. Kendin gibi değilsin ama kimse beni dinlemiyor!"
Jace öfkeyle odadan çıkarken, onun peşinden gitmek istesem de, Magnus'un tutuşu ile hareketsiz kaldım. Aptal sarışın planımı mahvedecekti. Gerçi perisi buradayken plana devam edebilirdim. Magnus, ortamı dağıtmak adına sehpanın üzerinde pasta oluşturduğunda, yanan mumlara doğru yaklaştım.
Odadaki herkesin yüzleri doğum gününden ziyade, cenaze evinde bulunuyorlar gibiydi. Tabi bu konuda haksız sayılmazlardı. İyi ki doğdun şarkısını kimse mırıldanmaya başlamasa da, içimden dileğimi tuttum. Daha doğrusu eski bir laneti odadaki herkesi etkilemesi adına mırıldanıyordum. Son kelimeye gelerek derin bir nefes aldığımda, mumları üfledim. Odadaki herkes hareketsiz kalırken, hafifçe doğruldum.
Bedenimin güç toplaması gerekirken zihnimde çakan şimşeklerle nefesim kesildi. Bir adım arkamda Magnus'un acı dolu inlemesini duyduğumda neler olduğunu çözemiyordum.
"Yakında öğrenirsin."
Alec'in sesi zihnimde yankılanırken arkama döndüm. Magnus yüzüme anlamaz bakışlarla bakarken, elini başına götürdü. Adımlarım benden bağımsız bir şekilde Magnus'un odasına ilerlediğinde olanları anlamıyordum. Laneti yapmıştım. Alec derinlere gömülüydü.
Geldiğim noktada, odadaki boy aynasından Alec'in yansımasını gördüm.
"Ne yapıyorsun, Alec?" diye acıyla inlediğim de, hemen ardımdan gelen Magnus, "William." diye mırıldandı. Büyü yapmaması için ona engel olduğumda, öfkeyle perinin üzerine yürüdüm.
"Bazı şeyleri yaşayarak öğrenmek zorundasın öyle değil mi, Alec? Nasıl istiyorsan öyle olsun. Magnus kim olduğumu anlayacak."
Magnus'a yaklaştığımda boğazından kavrayarak, sırtını duvara yapıştırdım. Ayakları yerden kesilirken, tutuşum daha da sıkılaştı. Perinin çırpınışlarını zevk içinde izlerken, gülüyordum.
"Mutlu ol, Alec. Artık Magnus kimle, karşı karşıya olduğunu çok iyi biliyor."
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro