Dengesiz
Bu bölümde sizlere gelsin :)
Not: Alec'e çok sövmeyin :D
_Önceki Bölümden Kesit_
Hazdan kavrulan bedenim tatmin olurken, Alec'in üzerine yığıldım. Nefes nefeseydim. Resmen aldığım hazdan başım dönüyordu. Kendimde, yatağa yatacak hali bile bulamazken, kendimi hafifçe aşağı çektim. Bedenlerimiz ayrıldığında, başımı yan çevirerek Alec'in göğsüne koydum. Kollarını bana doladığında rahatsız olmadığından emin olarak gözlerimi kapattım.
Alec
Üzerimdeki ağırlığın altında ezilirken, gözlerim açılmamakta ısrar ediyordu. Bir yanım uyumak, karanlıkta kalmak istiyordu. Diğer yanım ise bedenime tepki vermek... Vücudum acı çektiğini haykırır şekilde ağrıyordu. Bu da uykunun yavaşça uzaklaşmasına sebep olurken, gözlerimi açmak zorunda kaldım.
Magnus'un bedenimi pestile çeviren ağırlığından rahatsızlık duyarak, kavradığımda yatağın sağ tarafına ittim. Hareketimin onu uyandıracağını düşünmüş olsam da, Magnus başının biraz üzerinde duran yastığı kafasının altına çekti. Sonrada uyumayı sürdürdü.
Bedenimi esnetmek için gerinirken ağrılar kendini biraz daha belli ettiğinde yüzümü ekşiterek, yataktan kalktım. Bacaklarım resmen tutmuyordu. Bu durum hiç normal değildi. Odadaki boy aynasına gözüm takıldığında, bedenimi inceledim. Resmen savaştan çıkmış gibi görünüyordum. Boynumda, göğsümde, hatta bacaklarımda fazla sayıda morluk vardı. Kendime acı çektirmek isterken bu kadarını kastetmemiştim. Ama Magnus'un ayarsız davranışlarının sonucu tam olarak bunları oluşturmuştu..
En azından yaşananlar bir konudan emin olmamı sağladığı için memnundum. Kesinlikle tercihim erkeklerden yanaydı. Şimdiye dek bu zevki yaşamadığım içinse pişmanlık duyuyordum.
Kendime tam anlamıyla gelmek için, odadaki banyoya doğru yürüdüm. Sıcak su bedenimi gevşetecek yegane şey olabilirdi. Uzun dakikalar boyunca ılık suyun altında hareketsiz kalırken, Magnus'un şampuanını saçlarıma sürdüm. Garip kokulara sahip sabunlarından biriyle bedenimi yıkadıktan sonra da, bir süre daha suyun altında durdum. İşim bittiğinde de belime sarılı havluyla odaya döndüm.
Magnus yeni uyandığını belli eder şekilde gözlerini ovuştururken beni gördüğünde, oturur pozisyona geçti. Bedenindeki çıplaklığı örtme zahmetine bile girmediği için, eserim olan morlukları net bir şekilde görebiliyordum. Bedenini en az bana yaptıkları kadar zarar vermiştim.
"Günaydın, Alec. Geceden sonra kendine gelemezsin sanıyordum. Sonuçta uykuya düşkünsün."
Onun bu tavrına gülerken, alt dudağımı dişledim. Parmaklarımla bedenindeki morlukları işaret ettiğimde, yüzümdeki ifade kendini beğenmiş gülümsemeye dönüştü.
"Görünen o ki hırpalanan sen olmuşsun, Magnus. Üzerimden itmeme rağmen uyanmadın."
Peri kaşlarını çatarak bana bakarken, düşüncelerimi çözmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Bense ona doğru yürüyerek, önünde eğildim. İfadesiz dudaklarına dudaklarımı değdirerek kısa bir öpücük başlattım. Sonuçta verdiği zevki gerçekten sevmişti. Magnus ise karşılık vermeden beni ittiğinde, büyü yaparak ikimizinde giyinmesini sağladı. Bu tepkisi saçma bir şekilde komik gelmişti.
"Sabah seksi yapacak birine benziyordun. Sanırım o kısmı iptal etmek zorunda kalacağız..."
"Sen iyi misin, Alec?"
Elimi Magnus'un yanağına koyarak yavaşça tenine dokundum. Yakışıklı ve etkileyici olduğu kısmı kabul etmek zorundaydım.
"Harikayım, Magnus. Kabus görmedim. Seninle son derece zevkli dakikalar geçirdik. Kötü olmam için hiç bir sebep yok ortada. Üstelik altımda inlerken kendi lafını yediğini görmekte hoştu. Söylediklerinin aksine senin için mükemmel bir gece oldum."
Magnus, başını elimden uzaklaştırmak için geriye çekildiğinde doğruldum. Neşeli halime tezat, öfke duygusunu hissettiğimde kaşlarım çatıldı. Sebebinin perim olduğunu ortadaydı. Magnus aniden ayağa kalktığında gerilemek zorunda kaldım. Tepkisine anlam veremiyordum.
"Kendin gibi davranmıyorsun, Alec. Öz güveni fazla, egosu bol bir insana benziyorsun. Derdin ne senin?"
"Söylediğim gibi derdim yok, Magnus. Dün gece kız kardeşim için kendime bir ceza vermem gerekiyordu. Bende seni kullanmak istedim. Gerçi cezadan çok ödül gibi oldu ama bu konuda yapacağım bir şey yok. Olan oldu."
"Sen..."
Magnus söylediği tek kelimeyle dişlerini sıktığında, ortaya çıkan kedi gözleriyle ona baktım. Öfkeliydi, aslında bende öfkeliydim. Ama neşeli yanım öfkenin galip gelmesine izin vermiyordu.
"Ne? Söylediklerim ağır mı geldi? Hadi ama Magnus tanıştığımız andan itibaren, beni yatağa atmak istemiyor muydun? İkimizde istediğimizi aldık. Seks sonrası romantik takılan bir adama benzemiyorsun."
"Öyle biri değilim zaten, Alec. Ama sen... Dün gece senin açından önemliydi. İlkini yaşadın. Ayrıca kendine ceza vermek için bir erkeğin altına yatmak, senin karakterine pekte uymuyor."
Sözleri kahkaha atma isteğimi arttırırken neden güldüğümü bile bilmiyordum. Ama sonra aklıma gelen şeyle daha çok gülmeye başladım.
"Sana aşık olmamı mı isterdin, Magnus? İlk erkeğim diye peşinden koşmamı..."
Magnus'un gözleri normal haline döndüğünde hissettiğim öfkenin etkisi daha da azaldı. Buna memnundum çünkü mutlu halime gölge düşüren öfkeyi hissetmek istemiyordum.
"Sen gerçekten dengesizsin, Alec. Daha az dengesiz olduğun bir zaman tekrar konuşalım." dediğinde sert bir şekilde omzuma çarparak odadan çıktı.
Anlamadığım tepkisiyle ardından bakarken, kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Sanki yapmam gerekenleri biliyor ama yapmaya karar verdiğim anda boşluğa düşüyordum. Karnımın guruldamaya başlaması, en temel ihtiyacım olan besini almam gerektiğini hatırlatırken, mutfağa yürüdüm. Magnus'un çoktan hazırladığı masaya otururken sessizdim. Oda sessizdi. Kahvaltı boyunca neredeyse birbirimize bakmadan sadece yemek yemeğe odaklanmıştık.
Magnus bir noktada, çatalını bıraktığında, unuttuğu bir şey varmış gibi büyü yaptı. Ne büyüsü yaptığı anlamadığım için sessiz kalmayı sürdürdüm. Dakikalar sonrada Catarina'nın sesi evde yankılandı.
"Sonunda evindeki lanet kalkanı kaldırdın, Magnus. Seni öldüreceğim! Bu sefer kesin öldüreceğim."
Ben neler olduğunu anlamaya çalışırken, bakışlarım Magnus'un ortaya çıkan masum yüzüne takıldı.
"Sen bana kıyamazsın, Catarina."
"O tatlı yüzün bu sefer seni kurtaramaz, BANE!"
Su perisinin öfkeli yüzüyle, Magnus'un bakışları arasında gidip gelirken arkamı dönerek Cataria'a baktım.
"Neler oluyor? Bana da anlatsan?"
Catarina öfkeyle solurken elinde büyü topu oluşturdu. Topun etrafını saran su damlaları kısa sürede, buzdan kristallere dönüştüğünde can yakıcı olduklarını belli ediyorlardı.
"Senin perin olacak baş belası, Valentine'ı başıma sardı. Adam Clary'i eğiteceğimi düşünüyor. Clary'e eğitim vermek elbette sorun değil. Ama senin perinin başını belaya sokma kapasitesi yüzünden, Valentine, Jonathan'ı da başıma sardı. Neymiş? Bizi koruyacakmış? Acaba onun psikopatça davranışlarından, bizi kim koruyacak..."
Magnus hızla ayağa kalktığında endişesine eşlik eden korkusunu hissettim. Valentine denen büyücü, korkutucu biri olmalıydı.
"Valentine, bunu cidden yaptı mı?"
"Evet yaptı. Jonathan bildiğin olası sihirbazı bulmamam için başımı bekliyor." dediğinde büyü topunu Magnus'a doğru attı. Perim ilk hamleden kaçmış olsa da, Catarina'nın ikinci büyü topu yanağını sıyırdı. Hissettiğim acıyla yüzüm buruşurken, buz kristallerinin bir kaç tanesinin Magnus'un yanağını kestiğini gördüm. Acısını hissettiğim sol yanağından, kan damlaları yemek masasına damlıyordu.
Magnus, yanağındaki yarayı iyileştirdiğinde, geçen acı ile rahatladım.
"Öfken azaldıysa, odamda konuşalım Catarina..."
Magnus'un cümlesiyle yüzümdeki gülümsemem soldu.
"Neden gidiyorsunuz? Sizi izlemek eğlenceliydi."
İkisi birbirine benzeyen öfkeli bakışlarını yüzüme odakladığında, kaşlarımı çatarak onlara baktım.
"Alec pek kendinde değil, Catarina. Gidelim." dediğinde, Magnus periyi kolundan tutarak sürüklemeye başladı. Omuz silkerek arkalarından baktığımda, kendime bir kahve daha almak için sandalyeden kalktım. Oturma odasında gördüğüm televizyonda biraz vakit geçirmek kafa dağıtır diye düşünüyordum.
Magnus
Catarina'ı yatak odasına götürdüğümde, odaya büyü kalkanı yaptım. Öfkeden resmen yumruklarımı sıkıyordum. Alec, uyandığımdan beri tek bir normal hareket sergilememişti. Gerçi onun normal hali de, iyi sayılmazdı. Ama şu an ciddi anlamda bir problem vardı. Catarina'nın yüzünde öfkesini, gölgeleyen şaşkınlık ifadesini yakaladığımda ona döndüm.
"Sihirbazın? Normal mi, Magnus?"
"Ne zaman normal oldu ki, diye sormak lazım... Alec'i, Jonathan ile takas yapmak istersen. Ben varım, Catarina..."
Catarina'nın şaşkınlığı giderek daha da, artarken gülmeye başladı. Sinirden güldüğünü,onu yeterince tanıdığım için anlayabiliyordum.
"Sihirbazını öylece bana veremezsin, Magnus. Neyse Alec, şu an için konumuz değil. Asıl konu Jonathan, onu evimde görmek istemiyorum. Özellikle Clary'e eğitimli bir köpek gibi davranırken... Ona büyüler konusunda yardım edeceğim diye salak saçma emirler veriyor."
Bisküvinin ne halde olduğunu düşündüğümde, yüzüm asılırken düşünmeye çalıştım. Onlara yardım etmeliydim.
"Yapabileceğim tek şey lanetli büyülerden birini, Jonathan'a uygulamak olabilir. Son seferde..." dediğimde aklıma çürüyen kanatlarım gelse de, düşüncemden vazgeçmedim.
"Aslında bunu yapabilirim."
"Alec'in de acı çekeceğini bildiğin için kabul ediyor öyle değil mi? Kendine zarar vermeni istemiyorum, en azından ben zarar vermiyorsam..."
"Biliyorum, Catarina. Benden yardım istedin, o yüzden beni sorgulama. Ayrıca Serenity ile konuşmaya gidebilirsin. Valentine oğlunun hareketlerini görmezden geliyor olabilir. Ama Serenity'nin periler konusundaki tutumunu biliyorsun. Bana yapacağının aksime, sana yardım edeceğine eminim."
"Haklısın. Ayrıca Serenity'e gittiğimde Alec'den bahsedeceğim. Sana yardımı dokunabilir. Her ne kadar son seferde onun gözüne gözükmeme konusunda uyarı almış olsan da"
"Benim aklımda da, her şeye rağmen yanına gitmek vardı. Tabi Alec kendinde olsaydı. Neden bir anda böyle olduğunu çözemiyorum. Dün gece her şey normaldi. Güzeldi. Zevkli ve..."
Catarina, kollarını göğsünde birleştirirken bakışları sertleşmişti. İfadesiyle susmam gerektiğini düşündüm.
"Onunla birlikte mi oldun?"
Başımı evet anlamında sallarken, Catarina bir an ne diyeceğini bilemedi. Sonraki saniyede ise bağırmaya başladı.
"Aranızdaki bağdan o kadar şikayet ettikten sonra, sizi daha da yakın hale getirecek şekilde mi davrandın? Sen ciddi misin, Magnus?"
"Merak etme bu durumun bizi pekte yakınlaştırdığı yok. Aksine uzaklaştırdı desek daha doğru olur. Özellikle beni kullandığıyla ilgili cümleler saçmalıktan sonra..."
Catarina, anlamadığını belli ederken ona sabah yaşananların özetini geçmek zorunda kaldım. Anlatırken hala yerine oturmayan şeyler olduğunu hissediyordum. İyi ve öfkeli hallerine maruz kalmıştım. Egolu haliyse birden ortaya çıkmıştı.
"Sana tavsiyem Raphael'i ara ve Isabelle konuş. Alec'i en iyi tanıyan kişi o. Ayrıca lanet yapmakta kararlıysan, Jonathan'ı bir süre evimden uzak tutacak bir büyü olsun. Şimdi eve dönmeliyim. Clary'nin sağlığı açısından, ikisini uzun süre yalnız bırakmak istemiyorum."
Catarina'ı gülümseyerek onaylarken, ona sarıldım. "Merak etme bu işi çözeceğim." dediğimde, su perisi açtığım portalla evine gitti. Bense ona yardımcı olacak büyüyü bulmak için odamdan çıktım. Pek fazla maruz kalmadığım televizyon sesini duymam, adımlarımın oturma odasına yönlenmesini sağladı.
Alec ne olduğundan emin olamadığım bir televizyon programı izliyordu. Geldiği andan beri çalışma odamda yada odasında vakit geçiren sihirbaz boş boş televizyona bakıyordu. Beni fark ettiğinde ise yüzünde alay eden bir gülümseme oluştu.
"Hala tek parça haldesin, Magnus. Catarina, kolunu bacağını kıracak gibi duruyordu."
"Bence buna memnun olmalısın, Alec. Sonuçta kolum kopsaydı. Birlikte aynı acıları çekecektik." dediğimde, çalışma odasına doğru yürüdüm. Onu görmek istemiyordum.
Kitapları hızlıca karıştırırken Jonathan'ı en fazla etkileyecek laneti aradım. Bunun dışında yan etkileri ise bilerek göz ardı ediyordum. Eğer yan etkilerinden biri iç organlarımın parçalanması bile olsa bunu yapacaktım. Alec kendine ceza vermek istemişti öyle değil mi? Ona gerçek cezayı verecektim.
Sonunda Diclomeslus isimli laneti bulduğumda, hızlıca gözden geçirdim. Lanet altında kalan kişiyi kısır bir döngünün içine yerleştirerek, bir nevi paralel bir evren oluşturuyordu. Kurbanın döngüyü fark etmesi uzun bir zamanını alırken, kırmak içinse çözmesi gereken bir sürü soru oluyordu.
Büyüyü yapan kişinin ise sahip olduğu bir şeyi feda etmesi gerekiyordu. Tabi bu durum cadılar için buydu. Periler ise kristallerinin bir kısmına veda etmek zorunda kalırken, uzun süre onların eksiklerini taşımak zorundaydılar. Bunun anlamı uzun bir süre sırt üstü yatmayacak olmamdı. Çünkü kristal kaybetmek, parmaklarının koparılmasıyla aynı acıyı yaşamamıza sebep oluyordu. Acı ise günlerce sürecekti.
Büyünün son derece acı verici olduğu kesindi ama Catarina için bunu yapmak zorundaydım. Hem acı kristaller yeniden oluşana dek sürecekti. En azından çabuk iyileşeceğimi tahmin ediyordum. Büyü malzemelerini teker teker masaya dizdiğimde, telefonumu aldım. Lanetten önce Izzy ile konuşmam daha iyi olacaktı.
Raphael, telefonuna kısa sürede cevap verirken sesi oldukça iyi geliyordu.
"Sorun mu var, Magnus?"
"Emin değilim. Ama sesin iyi geldiğine göre sihirbazla aranız iyi..."
"Harika denebilir. Izzy eğlenceli bir tip ve bana Simon adında birini anlatıp duruyor. Onunla tanışmaya gideceğim."
"Alec'in yanında çalışan genç olmalı. Size iyi eğlenceler, bana Izzy'i versene ona sormam gerekenler var."
Kulağıma Raphael'in adım sesleri dolarken kısa süre sonra Izzy'nin gülüşünü duydum. Kıyafetlerle ilgili bir şeyler söyledikten sonra, sonunda telefonu alabilmişti.
"Alec ile ilgili neyi merak ediyorsun, Magnus?"
Aniden bu şekilde konuşması gülümsememe sebep olurken, abisinden daha zeki olduğunu bir kez daha anladım.
"Alec, tuhaf davranıyor, Isabelle. Kendini beğenmiş biri gibi... İçe kapanık hallerini bilmesem, belki de normal gelirdi. Ama kesinlikle değil..."
Uzun süre telefonun diğer ucundan ses gelmezken, endişelenmeye başlıyordum. Nedense Isabelle beni rahatlatmayacak gibiydi.
"Şey... Alec'in doğum gününe az kaldı. Kabuslarının sıklaştığını sana söylemiştim. Aynı anda kişiliğinde de kırılmalar meydana geliyor. Bu halleri için sakinleştiricileri vardı, Magnus. Yine de ilaçlar pek çözüm değil. En iyisi ondan uzak durmak ve sözlerine kulak asmamak olacaktır. O hali ortadan kalktığında söylediklerinden pişman olmuş bir şekilde yeniden içe kapanık haline dönüyor."
"Alec'in doğum günü tam olarak ne zaman?"
"16 Nisan."
Telefonu kapatmak için harekete geçtiğimde Izzy yeniden konuşmaya başladığı için durdum.
"Magnus, onun üzerine fazla gitme olur mu? Ben bu hatayı bir kez yaptım. Gerçekten kalbimi kırmıştı. Ona bağırmak istememiştim. Ama sözlerine karşılık kendimi tutamadım ve ona bir sürü kötü şey söyledim. Kendine geldiğinde ise neredeyse bir hafta hiç kimseyle konuşmadı."
Isabelle'nin endişeli sesiyle, derin bir nefes aldım. Olanları az çok anlıyordum.
"Alec'i merak etme. Onu görmezden gelmek planlarım arasındaydı. Size iyi eğlenceler." diyerek telefonu kapattım.
Tezgahın önüne geldiğimde, kitaptaki büyülü kelimeleri söylerken malzemeleri sırayla, önümde bulunan kaba yerleştirdim. Son kelimeyi söylememle birlikte, siyah büyü dumanı kendini gösterdiğinde odayı kaplamaya başladı. Duman kırmızıya dönerek yavaş yavaş kaybolurken, kanatlarımı ortaya çıkardım.
Alev kristallerin bir kaçından çatlama sesleri gelirken, kırılmaya başlayan kristallerle dişlerimi sıktım. Ayaklarımın dibine düşen her bir kristal parçasıyla dayanamayarak, acıyla çığlık attım. Koridorda, kulağıma gelen ikinci çığlığın sahibi acı çeken halime rağmen gülmeme sebep oldu. Şu an Alec gibi dengesiz davranıyordum. Ama umurumda bile değildi.
Olduğum yere acıyla çökerken veda etmem gereken son kristal parçası da yere düştü. Kafamı acının en çok hissedilen kısmına sağ omzuma çevirdiğimde, neredeyse yirmi adet kristalin kanadım dan söküldüğünü gördüm. Etrafında da, çatlamalarına rağmen kırılmadan kalmış, kristaller vardı. Bu da iyileştirme süresinin uzun olacağı anlamına geliyordu.
Alec'in varlığıyla başımı kaldırdığımda, gözlerinde umursamaz bakışları görmeyi bekledim. Ama o garip bir şekilde korkmuş gibiydi. Üstelik bu his sadece kendisi için değildi.
"Sen... Sen iyi misin?"
"Olacağım." dediğimde ağladığını yeni fark ediyordum.
Zoraki attığı adımları önümde durduğunda yere çöktü. Beni kollar arasına çekerken tepki vermiyordum. Artık hareketlerini ciddi anlamda takip edemiyordum. Onun yüzünden gerçekten delirecektim.
"Özür dilerim."
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro