Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Dağılan Ruh

_Önceki Bölümden Kesit_

"Tamam." diyen Isabelle, elimi tuttuğunda beni yönlendirmesine izin verdim. Magnus'u ise tamamen görmezden geliyordum. Birlikte malikanenin üst katına çıktığımızda, geniş odalardan birinden içeriye girdik. Onlarla konuşmam gereken, öğrenmem gereken o kadar şey vardı ki... Tek dileğim kardeşlerimin kalp kırıklığını biraz olsun unutturabilecek olmasıydı. Diğer yandan ise William'ın sözlerini düşünüyordum. Eğer durum buysa seçeneğim ortadaydı. Kardeşlerimi korumak zorundaydım.

Magnus

Alec'in yok saydığı varlığımla, gidişini izlerken ne düşünmem gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Kafam allak, bullak bir durumdaydı. Uyandığımdan bu yana geçen zamanda, kendime gelmem gerekirdi. Bense hala kendimi sarhoş halde bir o yana bir bu yana sallanıyor gibi hissediyordum.

"Bir sorun mu var, Magnus?"

Raphael'in sesiyle başımı iki yana salladığımda, ona döndüm. Dilimin ucuna gelen tonlarca kelimeden bir tanesini bile dile getiremezken, bu durumu yalnız olmadığımız gerçeğine vermeye çalıştım. Zaten büyücünün yanında konuşmakta istemiyordum.

"Yalnız kalacağımız bir yer var mı, Raphael?"

"Benden rahatsız olmana gerek yoktu, Magnus. Ayrıca, zaten sizden daha önemli işlerim var."

Jonathan'ın sert tavrına karşılık cevapsız kalmayı tercih ederken, Raphael'in konuşmasını bekledim. Buradan gitmek istiyordum.

"Odama gidelim. Orada rahat konuşuruz."

Yavaş adımlarımla Raphael'i takip ederken, her bir adımda malikanenin duvarlarına bakışlarım takılıyordu. Bu yer tanıdığım ve bulunduğum hiç bir malikaneye benzemiyordu. Cadı ve büyücülerin neredeyse tamamına yakını ait oldukları tarafı simgeleyen işaret ve eşyaları özellikle seçer ve bunları sergilemekten garip bir şekilde haz duyarlardı.

Burada ise kadim cadılardan hiç bir iz göremiyordum. Gerçi bundan memnun olmalıydım. Sonuç olarak konu ben ve William olduğumda, artık taraf kelimesinin hiç bir anlamı kalmamıştı. Herkesin istediği tek şey yok olmamızdan fazlasını değildi.

Merdivenlerin ardından koridorun sonundaki odaya geldiğimizde, vakit kaybetmeden içeriye girdim. Adımlarım otomatik olarak yatağa doğru yönelirken, çift kişilik yatağın kenarına oturdum. Aslında konuşmak bile içimden gelen bir şey değildi. Sadece konuşmanın iyi geleceğine karar vermiştim. Bunları düşünürken, Isabelle'in arkadaşının yokluğunu dikkatimi çekti. Eve geldiğimizden beri onu görmemiştim.

"Simon, nerede?"

Raphael, önüme bir sandalye çektiğinde, oturdu. Suratındaki üzgün ifade sorduğum sorudan pişman olmama sebep olmuştu.

"Simon, gitti. Daha doğrusu ailesini görmek istediğini söyledi. Gitmesini hiç istemiyor olsam da kabul etmek zorundaydım. Sonuçta benim aksime, onu seven bir aileye sahip. Hem o bu dünyaya ait bile değil yine de bu onu bırakacağım anlamına gelmiyor."

Raphael'in ailesini düşünerek bunları dile getirdiğini bilirken, yorum yapmak istemedim. Aile konusunda benim aksime fazlasıyla şansızdı. Aslında benimde aile konusunda şanslı olduğum çok az şey vardı. Bunların başında da Gloria annem geliyordu. Gerçek annemi ise tanıma fırsatım bile olmamıştı.

"Öyle ama, yine de senden uzakta tehlike de olabilir. Bunu biliyorsun. Cadı ve büyücülerin bir çoğu Lilith ile yarışır türde..."

"Biliyorum. Bu yüzden ona kristallerim den yaptığım bir kolye verdim. Tehlikede olduğunda ya da beni görmek istediğinde kullanabileceğini söyledim. Hem zaten en yakın zamanda onun yanına gitmeyi planlıyorum."

Duyduğum cümleyle şaşkınlığımı gizleyemezken, tek kelime bile edememiştim. Bunu gerçekten yapmış mıydı?

"Bana öyle bakma, Magnus."

"Sadece şaşırdım. Yaptığın büyünün nasıl can yaktığını çok iyi biliyorum. Simon'ı gerçekten seviyorsun."

"Seviyorum. Bunu saklayacak değilim, Magnus. Senin sayende gençliğimden beri neredeyse, her türden kişiyle ilişkim oldu. Periler, büyücüler, insanlar... Simon'ı ise açıklayamıyorum. Sadece benimle olmasını istiyorum."

Raphael için seviniyor olsam da, Simon'ın insan olduğu gerçeği ile ister istemez yüzüm düşüyordu.

"Yine de bu durum sonsuza dek süremez, bunu biliyorsun."

"Biliyorum. Simon'ın ölümlü olduğu gerçeğini şimdilik görmezden gelmek ve onunla mutlu olmak istiyorum. Ayrıca beni kullanarak konuşmadan kaçman bu kadar yeter sanırım. Alec ile aranızda neler oluyor? William yüzünden zor zamanlar geçirdiğinizin farkındayım. Yine de şu an daha da farklı görünüyorsunuz."

Raphael'in sözleriyle, kendimi geriye doğru yatağa atarak, boş gözlerle tavanı izlemeye başladım. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Kafam resmen kazan gibiydi ve sürekli yeni bir malzeme ile karşı karşıya geliyordum. Alec'e ne diyeceğimi bile bilmiyordum.

"Magnus."

Başımı, Raphael'e doğru çevirdiğimde, yüzündeki ifade içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Belki de konuşmak gerçekten iyi gelebilirdi.

"Kafam karmakarışık, Raphael. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi gerçekten bilmiyorum."

"Hisler mi?"

"Evet, hisler... William'ın olduğu yerde normalde hisler düşüneceğim en son şey bile olmazdı. Ama şu an, kendimi karmakarışık hissediyorum. Sanki... Sanki... Will'i sevebilirim gibi geliyor..."

Kontrolsüzce dudaklarımdan çıkan kelimelerle nefesim kesilirken, Raphael'in şaşkınlık dolu bakışlarına maruz kaldım.

"Ne! Sanırım aklını gerçek anlamda kaçırıyorsun ya da... O şeytan sana bir şey yaptı. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Seni gördüm. Sen her şeyinle Alec'i seviyorsun. William'ı sevebilirim de ne demek oluyor?"

Raphael'in bakışlarındaki öfkeyi gördüğümde, yatakta oturur pozisyona geldim. Kendimi nasıl anlatmam gerektiğini tam olarak bilmiyordum. İçimde sürekli çalışan bir mikser var gibi hissediyordum. Durmadığı sürecede karışmaya devam edecektim.

"Alec'i sevmediğimi söylemedim. Onu çok seviyorum. Kaybet düşüncesine katlanamıyorum. Durum tamda burada karmakarışık bir hal alıyor zaten... Duygularım, kalbim her şeyim ikiye bölünmüş gibi hissediyorum. Belki de bağ yüzünden böyle olmalı bilmiyorum."

"Alec ile zaten aranızda mükemmel bir bağ var..." diyen Raphael bir anda durduğundan yeniden bağırmaya başladı.

"Bir dakika... Sen... William'da mı bağlısın? Bu nasıl mümkün olabilir?"

Raphael'in soru ve öfke dolu bakışlarına maruz kalırken, uzun zamandır onunla konuşmadığımız gerçeğinin yeni yeni farkına varıyordum. Yarım yamalak anlattığım şeylerde çözümden öte karmaşaya sebep olurken, tüm olayı başa sardım. William'ın beni sevdiğini söylemesinden bu yana olanları, yaptığımız anlaşmayı, bu sabah yaşananları...

"Sevmekle ilgili kendini kandırıyor olabilir misin? William, ikinizi de, bizleri de bir çok kez kullandı. Bana kalırsa bağ yüzünden kafan karışmış. Onu seviyor olamazsın, Magnus. Ayrıca iki kişiyi aynı anda nasıl sevebilirsin?"

"Bu iki kişiyi sevmekten farklı, Raphael. Yani... Bana da tuhaf geliyor. Ayrıca, William konusunda hala emin değilim. Yine de derinlerde bir yerde onunla ilgili duygularım var gibi hissediyorum. Aynı şey, Alec içinde geçerli. Karşımda iki kişi de yok ki... Tek bedene sahip iki ruh var ve ben ruhen ikisine de bağlı haldeyim."

Raphael, sabır diler gibi başını iki yana salladığında ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Oluşan sessizlikte bir an için düşündüm. Alec'i hala çok seviyordum. Ona karşı hislerim olduğu gibi duruyordu. Ama William'a karşı bir şeyler hissettiğim gerçeğini, yeni idrak eden beynimle kafayı yemek üzereydim.

"Pekala seni anladığımı var sayalım. Ama anlamak arasında dinlediğim her şeyden nefret ettiğimi de belirtmek zorundayım. Bu işin sonunun nereye varacağını düşünüyorsun? Öyle ya da böyle seçim yapmak zorunda kalacaksın. William ile yaptığın anlaşmanın sonunda onun gitmesi var. Gittiğinde ne olacak?"

"Bilmiyorum."

Raphael, öfkeden kızaran gözlerini fark ettiğimde bir kaç dakika öncesinden bile daha yüksek sesle bağırmasına şahit oldum.

"Sen... Sen gerçekten aklını kaçırmışsın, Magnus. Sana diyecek kelime bile bulamıyordum. Tam bu noktada Alec'i seçmen gerekiyordu. William gerçekten seni etkiliyor. Seni resmen kendine bağlamış."

"Bilmiyorum. İşaretler ve cadıların ona yaptıkları... Bağı bilerek yaptığından bile emin değilim. Çünkü... Yani sanırım Will ile aramızdaki bağın güçlenmesinin bir sebebi de benim..."

"Nasıl yani? Gerçekten seni anlamıyorum. Tanıyamıyorum da... Onu haklı çıkarmaya mı çalışıyorsun, Magnus?"

"Hayır öyle değil. Yani... Kullandığım güçler, belki de, kendimi bir nokta da bir şekilde geri çekmem gerekiyordu. Alec ile de başta böyleydi. Ama onunla aramızdaki bağı harekete geçiren şey ona hissettiğim çekim oldu. Will'de ise durum daha farklı. Ona karşı hiç bir iyi duygum yoktu, hatta ondan nefret ediyordum. Ama sevgisini hissetmeye başladıkça sanırım direnmekten bir şekilde vazgeçtim."

Raphael'in yüz ifadesi saniyeler içinde değişirken, bu kez ayağa kalktım.

"Bana suçluymuşum gibi bakmayı keser misin? Zaten ne yapacağımı bilmiyorum. Alec'i kaybetmek istemiyorum."

"Ama William'da seninle olsun istiyorsun. Alec'in bunu isteyeceğini sanmıyorum, Magnus. Ayrıca şu an derdin Alec olmalıydı. Sana kırgın halde, baksana kardeşlerini yanına aldı ve senden uzak duruyor. Sense bana William'a olan duygularından bahsediyorsun!"

"Ben..." dediğim anda ne diyeceğimi bilemez bir halde sustum.

"Bence yalnız kalman gerek, Magnus. Sonrada gidip Alec'den özür dile ya da ne bileyim. Seni affetmesini sağla. Yoksa sonunda kaybettiğin kişi o olacak."

Raphael'in sözleriyle yumruk yemiş gibi hissederken, gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. Ağlamaya başlayacak olmam, koca bir saçmalıktan başka bir şey değildi. Yine de içimde o kadar fazla duyguya sahiptim ki, artık ne hissettiğimi kendimde bilmiyordum. Aynı şekilde, şu an paylaştığım duyguların Alec'e mi yoksa William'a mı ait olduğundan da emin değildim.

Bir süre sonra daha da karışık bir hal alan zihnim, bedenimde ortaya çıkan yorgunlukla eşleşti. Aniden enerjimin sıfıra çekildiğini hissederken yatağa doğru bir kaç adım attım. Bedenim yatakla buluştuğu anda, kapanan gözlerim hızlı bir şekilde uykuya teslim olmama sebep oldu.

Göz alıcı bir parlaklığın içinde gözlerimi açarken, içime dolan ürpertiyle ellerimi vücuduma sardım. Soğuğu hisseden bedenim titrerken, bir anda küçük kar tanelerinin güzelliğinde takılı kalmıştım. Neredeyim sorusu ise aklıma gelmezken, soğuk giderek bedenimi terk etmeye başladı. Kısa sürede üzerimdeki kıyafetlerin değiştiğini hissettim.

Soğuğu daha az hissederken saniyeler içinde William'ı gördüm. Aslında ilk bakışta onun Alec, olduğunu düşünebilirdim. Ama hisler buna izin vermezken, kiminle olduğumu biliyordum.

"Will."

"Mags."

Ortaya çıkan şaşkınlığımı gizleyemezken, derin bir soluk verdim.

"Neden buradayız?"

Bir cevap beklesem de, William konuşmak yerine üzerime doğru adımlar atarak beni kollarının arasına aldı. Kollarım otomatikman beline dolanırken, nefesini yüzümde hissediyordum. Bedenlerimizin ısısı eş zamanlı bir şekilde artarken, William'ın bakışlarında takılı kalmış bir halde öylece ona bakıyordum.

"Kötü olduğunu hissettim."

"Sen... Nasıl? Ayrıca, Alec?"

Her soluk birbirimiz tenine karışırken, William'ın sevgi dolu ifadesinin güzelliği altında yutkundum.

"Bir anlığına düşünme, Mags..."

Yüzüme doğru daha da eğilirken, dudaklarıma değen dudaklar ile nefesimi tuttum. Gözlerim otomatikman kapanırken, hissettiğim öpücükle karşılaştığım duyguların etkisine kapılmıştım. Yavaş ve kararlı bir şekilde öpücüğü sürdüren William'a uyarken, belime dolanan koluyla ona daha fazla çekiliyordum. Birbirimize uyumlu hareketlerimiz sürerken, kulaklarımda onun beni sevdiğini söyledi kelimeler uçuşuyordu. Anın güzelliğine daha fazla kapılırken, kesilen nefesimle kendimi geriye çektim.

"Will."

"Artık konuşabiliriz."

Konuşacak nefesim kalmadığı için başımı aşağı yukarı sallarken durumu çözmeye çalışıyordum. Normal bir zamanda olmadığımız açıkça belli oluyordu.

"Sen geri mi geldin? Gerçi bu yer... Rüyadayız, öyle değil mi?"

"Evet, öyle..."

"Peki, Alec..."

"Hala gerçekte var olan kişi o... Ben sadece kötü olduğunu hissettim, Alec'in uykusu senide etkilediğinde, bunu kullandım. Daha önce onun sana yaptığı gibi..."

Anladığımı belirtir şekilde başımla onu onaylarken sessiz kaldım. Bu kadar iyiliği ve sevgiyi hissederken, ne demem gerektiğini bilmiyordum.

"Mutlu olursun diye düşündüm. Ama anlaşılan yanlış düşünmüşüm."

William'ın yakınlığı bedenimi terk ederken, üzüntüsünü hissettim. Önceden umursamayacağım her şeyi şu an fazlasıyla düşünüyordum. Asıl garip olansa onun mutlu olduğunu hissetmek istememdi.

"Hayır... Yani... Bilmiyorum. Kafam allak bullak durumda. Kafamı karıştırıyorsun, William. Gerçekten karıştırıyorsun."

"Bu iyi bir şey mi?"

"Onu da bilmiyorum. Alec ile ben... Biz..."

"Yerimi biliyorum, Magnus."

"Will..." dediğim anda değişen ortamla aniden gözlerimi Raphael'in odasında yeniden açtım.

Çoktan akşam olduğunu artık içeriye girmeyen gün ışığından anlarken, derin soluklar alıyordum. Nedensizce kesilen nefesim, göğsümde derin bir acıya sebep olurken, elimi kalbime götürdüm. Acı eşiği bir anda öyle bir noktaya ulaşmıştı ki sanki, kalbim gerçek anlamda ikiye bölünüyor gibi hissediyordum.

Saniyeler sonra açılan kapıyla, Alec ile göz göze geldiğimde onunda benden farksız olduğunu gördüm.

"Neler oluyor?"

"Bilmiyorum."

Alec, yatağa yaklaşıp oturduğunda, bedenindeki rünlerin aldığı göz alıcı mavi renkle elimi ona doğru uzattım. Temasımızı kendini geriye çekerek, engel olurken yüzündeki ifadeden öfkesini okuyabiliyordum.

"Dokunma bana. Sadece bu lanet acının kaynağı için geldim."

"Alec..."

"Adımı, hatırlıyorsun. Ne kadar güzel."

"Alec... Lütfen..."

İçimde bir parça Alec'e ulaşmak için adeta deliye dönerken, gözlerim kararmaya başladı. Son bir gayretle elimi kaldırdığımda, Alec'in sesli bir şekilde küfür ettiğini duydum. Sonrasında da elimi kendisi kavradığında aramızda oluşan garip ışık patlamasıyla, Alec'in tenindeki rünlerde bulunan mavi ton yerini siyaha bıraktı. Acı bedenimi hızlı bir şekilde terk ederken, artık onunda iyi olduğunu görebiliyordum.

"Sonunda..."

Alec, aniden ayağa kalktığında, gideceğini anladığım an kolunu tuttum.

"Gitme..."

"Neden?"

"Konuşmalıyız."

"Konuşmak istemiyorum."

"Zorundayız, Alec."

Bana rağmen vazgeçmeyen Alec, normalde asla bu şekilde kullanmayacağım büyüyü yaparak yatağa savrulmasını sağladım. Konuşmamız gerekiyordu. Her ne kadar kendimi açıklamakta zorlanıyor olsam da bu gerçekten kaçamazdım. Ayrıca, Alec'in sevgimden şüphe etmesini de istemiyordum. Onu sevdiğim gerçeğini hatırlaması gerekiyordu.

"Konuşmak zorundayız, Alec. Senden... Özür dilemem gerekiyor. Yaptıklarım için ya da yapacaklarım için..."

Alec'in, bedeninin tamamen öfke ile kaplandığını hissederken, yüzündeki sert ifadeyi gördüm.

"Daha ne kadar dibe batmayı planlıyorsun, Magnus ya da düzeltiyorum. Zaten çoktan oradasın. Hiç bir şey duymak istemiyorum."

"Beni dinlemeni istiyorum. Yaptıklarımı anlaman gerek... Ben..."

"Sen ne? O adi herif her seferinde seni sevdiğini, yüzüme söylemekten çekinmiyordu. Sırada ne var? Şimdide sen mi ona aşık olduğunu söyleyeceksin? Bunu söylemene gerek yok ben bu sabah çok daha fazlasını hissettim zaten..."

"Ben.... Bilmiyorum, Alec... Gerçekten hiç bir fikrim yok. Sadece... Aramızdaki bağ..."

Alec'in elinin hareketi konuşmama engel olurken, kullandığı büyüyle gözlerim büyüdü. William'ın bana uyguladığı onca büyüyü onun bu kadar rahat kullanabilmesine hala alışık değildim. Şu an hem olduğum yerde hareket edemiyor hemde konuşamıyordum.

"Sana söyledim. Konuşmak istemiyorum. Aranızda olanları bilmekte istemiyorum. Sadece... Sadece gerçekten William'ı sevdiğini düşünüyor ve dahası bunu hissediyorsan, onunla istediğin gibi olmaya devam edebilirsin. Ama ben hayatında yer almam, Magnus. Kardeşlerimle hayatıma devam edebilirim. William'a uyanmadan önce tercihimi söylemem fırsatım olmamıştı. Zaten anlaşılan düşünmeme bile gerek yokmuş. Ailemi seçiyorum, Magnus. William seninle olabilir."

Alec'in her bir kelimesi kalbinde yeni yaralar açarken, konuşmaya çalıştım. Ama tek yapabildiğim şey yanaklarıma süzülen göz yaşlarım oldu. Bedenimi baskı altında tutan büyü kalktığında, Alec'e doğru yürüdüm.

"Alexander..."

"Konuşma."

"Seni seviyorum."

"Ama bu başkasını sevmene engel değil. Her neyse kalan son dakikalarımı da kardeşlerime ayırmak istiyorum. Sanırım uyandığımda da William gelmiş olur."

"Alec..." diyerek yeniden ona uzanmaya çalıştığımda, kolunu çekerek yine benden uzaklaştı. Ardından da odayı terk ederken, kendimde peşinden gidecek gücü bulamadım. Katı olacağını biliyordum ama en azından dinleyeceğini ummuştum. Neler yaptığımı, neleri seçtiğimi, düştüğüm bu yeri... Bunları düşünürken asıl darbeyi, sevgisinin azaldığını fark ettiğimde aldım. Alec, benden daha da önemlisi bizden vazgeçiyordu.

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro