Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Dalga Geçiyor Olmalısın!



_Önceki Bölümden Kesit_

"Seviyorsun."

William, aramızdaki mesafeyi kapatarak dudaklarımı tekrar öptüğünde bu kez, fazla uzatmadan geriye çekildi.

"Güzel. Hadi şimdi sıradaki kurbanımızı seçelim."

William, hızlı hareketlerle listenin olduğu sehpaya yürürken, yaslandığım duvardan yavaşça aşağı doğru kaydım. Kafamın içinde resmen davullar çalarken, nefes alamadığımı hissediyordum. 

Magnus

William'ın gidişini izlerken dolan gözlerimle öylece kalakaldım. Sırtımı yasladığım duvardan uzaklaştırmayı ise bir türlü başaramıyordum. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? William beni nasıl sevebilirdi? Duygularını ortaya çıkaran kişinin ben olduğumu söylemişti. Bense duyduklarım karşısında, tamamen dehşete düşmüş durumdaydım. Ne yaptığımı bile bilmiyordum. Zihnimde tonlarca soru dönüp duruyordu. Cevaplarımı bulamıyordum.

Kalp atışlarım yavaşlamamak konusunda ısrarcı davranırken, derin nefesler almaya başladım. Göğsüm acıyordu. Her nefes, göğüs kafesime berbat bir baskının uygulanmasına sebep oluyordu. Göz yaşlarım yavaşça yanaklarımdan süzülürken, zihnimde beliren tek kişi Alec oldu. Onu seviyordum. Onunla olmak istiyordum. Ama onun rüyada söyledikleri, şu an en olmadık yerde, aklıma geliyor ve kafamı daha fazla karıştırıyordu.

Bağ, her ne kadar tek başına bir etken olmasa bile, Alec ile birlikte olma sebeplerimden sadece bir tanesiydi. Onu hissetmem, hislerimizin artarak büyümesi... Bu tür düşüncelerin oluşması yüzünden aniden korkum gün yüzüne çıktığında, çaresizce yutkunmak zorunda kaldım. William'ın duyguları beni ne kadar ele geçirebilirdi? Sevgisini hissederken ya bağ yüzünden bende onu sevdiğimi hissedersem ne olacaktı? Bunun olma ihtimalimi düşünmeye devam ettiğimde, öfkeyle dolduğumu hissediyordum. Böyle bir şeyin yaşanmasına hiç bir şekilde izin veremezdim.

Sonunda kendimde hareket edecek takati bulabildiğimde, hızla ayağa kalktım. William, hiç bir şey olmamış gibi, masanın yanında dikiliyor ve listedeki isimlere göz atıyordu. Onun kolunu sertçe kavrayarak, kendime çevirdiğimde liste yavaşça ayaklarımızın dibine düştü.

"Benimle dalga geçiyor olmalısın! Bunun başka bir açıklaması olamaz. Bana yalan söylemeye hemen son vereceksin. Sen! Sen... Beni sevmiyorsun. İşine yaradığım için benden faydalanıyorsun. O lanet olası listeden her kimi öldüreceksek o işi bitirecek ve sonrasında Alec'i yeniden bana vereceksin."

William, öfkeme rağmen tepkisizce yüzüme bakarken, bir süre sonra bakışlarını onu kavrayan elime odakladı. Düşüncelerini her ne kadar duyamıyor olsam da, duygularını hissediyordum ve hiç birinden hoşlanmıyordum. Gülümsemeye başladığında, hissettiğim sevgi yüzünden dişlerimi sıktım. Hayır... Hayır... Bunu kabul etmiyordum. Bana şu an iyi davranmamalıydı. Berbat haline geri dönmeliydi. Acımasız olmalıydı belki de... Bana zarar vermeliydi.

"Sakinleşmen gerekiyor, Magnus."

"Ben zaten sakinim. Yoldan çıkmış halimi görmek istemezsin." dediğimde, var olmayan büyü güçlerime içimden bir küfür savurdum. 

"Büyü güçlerimi hemen geri ver."

William, sakince yüzüme bakarken elini belime yerleştirdiğinde, bedenimi kendine doğru çekti. Dudaklarıma doğru yaklaşırken başımı sağa çevirdiğimde, boynuma değen dudaklar yüzünden titredim. Bu tahrik olmak gibi değildi. Beni hareketleriyle resmen dehşete düşürüyordu. Kokumu içine çekiyor ve dudaklarının yavaşça tenime temas etmesini sağlıyordu. Çok geçmeden de kulağıma doğru fısıldadı.

"Sakin değilsin, Magnus. Bunu hissedebiliyorum. Derin bir nefes al ve sakinleş. Güçlerini sana geri veriyorum ve anlaşmamızı da biliyorum. Yine de bu seferlik Alec'i alman mümkün olmayacak."

Büyü güçlerim bedenime nüfuz ederken, kendimi ondan büyüyle uzaklaştırdım. Saçma bir şekilde onu, en başta itmeyi bile başaramamıştım. Alec ile ilgili söyledikleri yüzündense resmen kan beynime sıçrıyordu. Bu yüzden de kontrolsüzce bağırmaya başladım.

"Ne demek Alec, olmayacak... Bir anlaşma yaptık. Bana sevdiğim adamı geri vereceksin."

"Bu sefer... Onun yerine benimle vakit geçirebilirsin."

"Hayır! Oradan bakıldığında fahişe gibi mi görünüyorum! Alec'in bedenini daha fazla harap etmemen için bana dokunman konusunda sana izin verdim. Daha fazlası olmayacak, buna izin vermeyeceğim."

"Lütfen, Magnus. Üzerine gelmek istemiyorum. Sadece seni istiyorum."

William, tekrar yaklaşmaya çalıştığında aramıza büyülü bir duvar ördüm. Sanki bana dokunursa etkisi altına alacakmış gibi hissediyordum ve bu his nefes alan her şeyden nefret edecek duruma gelmemi sağlıyordu. 

"Ben seni istemiyorum. Alec'i seviyorum. Onunla olmak istiyorum." dediğimde bir anda sustum. 

Yine beni Alec'in bedenini kirletmekle tehdit edeceğini düşünürken, bana yansıyan hislerinden hüznü yakaladım. Üzülüyordu. Belki de kalbi kırılıyordu. Ama bunu umursamıyordum. Umurumda bile değildi.

"Tamam. Hem zaten geçen seferki gibi olursam. Alec, tekrar ortaya çıkacaktır. Şimdilik listeye devam edelim."

Beklediğimden çok farklı olan tepkisiyle, ona bakmaya başladım. William, yeniden yerden aldığı listeye odaklanırken, karmakarışık olan zihnimi temizlemeye çalışıyordum. Onun ruhu düşündüğümden daha fazla bela yaratacağından, kalan saatleri ondan uzakta geçirmeye karar verdim. Yanında nefes almak bile istemiyordum.




Isabelle, günlerdir olduğu gibi, Jonothan'ın yatağının bir köşesinde kızaran gözleriyle oturuyordu. Annesini kaybettiği gün, abisinin kaybını da yaşamıştı. O gün olanları, Jace anlatırken, sonrasında Catarina ve Raphael'in açıklamalarını dinlemiş, dahası olanları anlamaya çalışmıştı. Ama başarılı olamıyordu. 

Ona destek olan kişinin abisi, olduğunu sanıyordu. Ama son anlarında, yanında olan kişi abisinin bedeninde asalak olarak yaşayan William'dı. En kötüsünü ise, Raphael'in ağzından duymak zorunda kalmıştı. William, Alec'in bedenini tam olarak kullanmak için abisinin ruhunu öldürmüştü. Artık abisi yoktu. Tıpkı annesi gibi...

"Isabelle."

Jonathan'ın sesiyle başını kaldıran, Isabelle gördüğü yüze karşı tepkisiz kaldı. Günlerdir, çoğu duruma karşı genel tavrı buydu. Jonathan ise onu neşelendirmek için gülümsüyordu. Ama bu hiç bir işe yaramıyordu. 

"Onlardan... Yeni bir haber var mı?"

Jonathan'ın gülüşü yavaşça solarken, yataktaki Isabelle'in yanına oturdu. Onu kendine doğru çektiğinde, başını boynuna yaslamış, gece karası saçlarını okşamaya başlamıştı. Sihirbaz her an kırılacakmış gibi görünüyordu. 

"Üzgünüm. Kimse onları bulamıyor. En tuhafı da Serenity'nin, bir sihirbazı bulamıyor olması."

"Belki de, ikisini bulmamaları daha iyidir."

Jonathan, Isabelle'i kendinden uzaklaştırırken, elini yanağına yerleştirdi. Mutluluğu kaybetmiş bakışlardan, hiç hoşlanmıyordu. Başta sihirbazla ciddi anlamda sadece eğlenmek istese de, şu an onun gerçekten mutlu olmasını istiyordu. Ama bunu da başaramıyordu. 

"Neden öyle söyledin?"

"Raphael, Magnus ve William için ölüm emri verilebileceğini söyledi. Kötü tarafta, iyi tarafta onların ölmesini istiyor. Ya cadılar William hakkında yanılıyorlarsa... Alec hala yaşıyorsa ve o adamla birlikte öldürürlerse... Durum bu bile olmasa, Magnus'un, William'ın yaptıkları yüzünden yargılanarak idam kararının çıkması tam bir saçmalık."

Isabelle, sinirle konuşuyor olsa da Jonathan, sakin bir ifadeyle onu dinliyor ve elini tutuyordu.

"Magnus'u pek sevmesem de, yaşananların haksızlık olduğunun bende farkındayım. Yinede William'ın onu da değiştirdiğini düşünüyorlar. William, perisini öldürmüş bir sihirbaz ve şu an Magnus'u kullanıyor olmalı. Aralarında bağ oluştuysa, bu Alec ile arasında olan gibi güçlü bir bağ olacaktır. Paylaştıkları hisler yüzünden Magnus'da ona dönüşmeye başlamış olabilir."

"Yine de... Bana öyle gelmiyor. Alec oralarda bir yerde, bunu hissediyorum. O ölmedi. Buna inanmak istemiyorum."

Isabelle'in, biraz önce kuruyan yanakları gözyaşlarıyla, tekrar ıslanırken iç çekerek ağlamaya başladı. Jonathan onun titreyen dudaklarını izlerken, gözyaşlarıyla ıslanmış dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Karşılık almayacağını düşünse de, hareket eden dudakları hissederek onu bir süre daha öpmeyi sürdürdü. 

Her zamankinden daha zayıf görünen sihirbaza daha sıkı sarılırken, burnuna dolan mis kokusunu içine çekiyordu. Öpüşme, Isabelle'in kendini geriye çekmesiyle sonlanırken, Jonathan ıslak yanaklarını okşadı. 

"Ne yaparsam mutlu olabilirsin, Isabelle?"

"Bilmiyorum."

"Sanırım ben biliyorum. Sana bir söz vereceğim. Eğer Alec, düşündüğün gibi yaşıyorsa onu ve Magnus'u, babamın ve Serenity'nin dedikleri umurumda bile olmadan koruyacağım."

Isabelle, kızaran gözlerine rağmen gülümseyerek karşısındaki adama umutla baktı.

"Gerçekten mi?"

"Evet, güzellik. Gerçekten."

"Ben." diyen Isabelle alt dudağını ısırdı.

Tekrar onu öpmek için harekete geçtiğinde, açılan kapı ile birbirlerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar. Jonathan kimin geldiğini görmek için başını çevirirken, Isabelle gelen kişiyi çoktan hissettiği için, kim olduğunu çok biliyordu. 

"Baban geldi, Jonathan. Haberleri varmış."

Jonathan hızla ayağa kalkarken, hep birlikte oturma odasına geçtiler. Magnus'un evinde olanlardan sonra Jonathan hepsini kendi evine getirmişti. Bu sayede güvende olacaklarını düşünüyordu. 

"Ne oldu, baba?"

"Serenity ölüm emrini kesinleştirdi. Lilith de bunu onaylıyor. Magnus ve William görüldükleri yerde yok edilecek."

Valentine'ın üzerine doğru yürüyen Isabelle, "Alec hala yaşıyor olabilir. Bu çok saçma... Magnus size zarar bile vermemiş. Bir sihirbazın yaptıkları yüzünden ikisini de mi öldüreceksiniz!" diyerek bağırdı.

Valentine, Isabelle'in boğazını kavradığında, Jonathan hızla babasını durdurarak, sihirbazı kendine çekti. Anlık bir olay gibi görünse de, Isabelle'in boynunda kızarıklar oluşmuştu.

"Oğluma güvenerek mi konuşuyorsun sihirbaz! Sen onun sadece oyuncağı konumdasın. Senden sıkıldığında elimde kalacaksın."

"Hayır, buna güvenmiyorum. Sadece Alecve Magnus'u korumaya çalışıyorum. Ben kimsenin oyuncağı değilim."

"Değersiz sihirbaz ölsün istemiyorsan sustur onu, Jonathan."

Isabelle, tekrar konuşacağı sırada Jonathan dudaklarına elini kapatarak, susmasını sağladı. Hemen sonrada Raphael'e baktı. "Isabelle'i odama götür ve onunla kal."

Peri, sihirbazla birlikte giderken, Jonathan öfke dolu bakışlarını babasına odakladı. Isabelle'i resmen tehdit ediyordu. 

"Ona bu kadar çok mu değer veriyorsun?"

"Herkes senin gibi olmak zorunda değil baba. Annemle evli olmana rağmen, birlikte olmadığın kadın kalmadı. Bazen Clary dışında başka kardeşlerim olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum."

"Merak etme başka kardeşin yok. Ayrıca değersiz bir sihirbaz için beni karşına mı alacaksın? Sen ölümsüzsün, Jonathan. Isabelle ise her an ölebilir."

"Oda sıradan bir insan değil. Sihirbaz. Raphael ile birbirlerine bağlılar yani ölümsüz olmaktan pekte uzak değil. Hem sihirbazları gerçekten değersiz mi görüyorsun? Şu an hepiniz kaçak bir sihirbaz yüzünden ölüm korkusu yaşıyor olduğunuzu unutmayalım. Üstelik bu kişi değersiz gördüğün Isabelle'in abisi oluyor."

Valentine, duydukları karşısında bir adım geri çekilirken, Jonathan sadece gülüyordu. 

"Alec, denen sihirbaz çoktan ölmüştür. William'ı gerçekte tanımıyorsun."

"Buna güvenme, baba. William'ın ne olduğunu net bir şekilde anladım. Alec güçlü olmasa, William içinde var olmayı bile başaramazdı. Bence sen, Isabelle ile uğraşacağına kendi sorununa odaklan."

"Sen neden bu kadar rahatsın?"

"Onun ölüm listesinde benim adım yok, baba. Ama senin var."

"William, listedeki herkesi öldürünce duracak mı sanıyorsun? Onu avcıları yok etmesi için yarattık. Ama günün sonunda nefes alan her canlıyı öldürmeye başladı. Çok yakında ikisi de, bunu yapacak. Nelly, çoktan öldü bile..."

"Dediğim gibi bu sizi ilgilendiriyor. En güçlü cadılarla, bir aradasın baba. Eminim bir yolunu bulursunuz."

Valentine, öfkeyle solusa da, sessiz kalarak oluşturduğu portal ile gözden kayboldu. Jonathan ise sinirden ellerini yumruk yaparak sıkıyordu. Clary, elindeki yemek tepsisiyle salona girdiğinde, "Babam gitti mi?" diye sordu. 

"Evet, gitti. Sihirbaza mı yemek hazırladın?"

"Evet. Isabelle masaya gelmemişti. Jace de, oda yemek yemiyorlar."

"Sen Jace ile ilgilen, Isabelle ile ben ilgilenirim. Ayrıca buradan gitmeyi düşünüyorum. Babamın neler yapacağını Tanrı bilir."

"Benim için fark etmez biliyorsun. En güçlümüz hala sensin ve babam beni de ürkütüyor."

"Yemekten sonra hazırlanırsınız o zaman."

"Merak etme hazır oluruz."




Magnus

Saatlerdir, William ile yemek masası dışında özellikle bir araya gelmiyordum. Kafam hala allak bullaktı. Ölecek kimse bir an önce ölsün, bende Alec'i göreyim istiyordum. Gerçi, William izin vermezken onu gerçek anlamda, nasıl göreceğimi bile bilmiyordum. Rüyalarda olmamız içinde, anladığım kadarıyla William'ın uyumasını beklemek zorundaydım. Her türlü ona bağlıydım.

"Beni duyuyor musun?"

Duyduğum sesle başımı kaldırdığında, William ile göz göze geldim.

"Maalesef, evet."

"Böyle yapma, Magnus. Büyücünün nerede olacağını buldum. Sıradaki kurbanımız, Pete."

"Pete Preo mu?"

"Onunla da mı bir şeyler yaşadın?"

William'ın tepkisiyle kaşlarım çatılırken başımı iki yana salladım. 

"Hayır. Yıllar önce Serenity'nin isteği üzerine onun için çalışmıştım. Giyinik olarak!"

"Buna sevindim."

William'ın garip bakışları altında ayağa kalkarken, kıskançlığını hissederek derin bir nefes aldım. Artık kendimi ciddi anlamda kontrol etmekte zorlanıyordum. Bu yüzden ellerimi yumruk haline getirerek, büyü yaptım. Büyü William'ın bedenini odanın tavanına çarptıktan sonra hızla yere düşmesini sağladı. Acısını, bedenimde hissediyor olsam da, dinmeyen öfkemle onun yakasına yapıştım.

"Duygularını kontrol altına al bir an önce. Ben senin sevgilin değilim! Beni kıskanacak tek bir kişi var, oda Alec!"

William, acıyla yüzünü buruştururken hafifçe doğrularak, elini yanağıma yerleştirdi. 

"Tamam. Sadece sakinleş."

"Ne demek sakinleş. Seni paramparça etmek istiyorum. Ruhunu, Alec'in bedeninden söküp atmak istiyorum."

Gözlerim hafifçe kararırken, sakinleşmem imkansız gibi geliyordu. Sık nefeslerin arasında kristal kanatlarımı ortaya çıkardım. Alevler, kristallerden koparak bedenime nüfuz ederken, avuçlarıma toplanıyordu. William'ın boğazını sertçe kavradığımda, teninin kavrulmasını zevk alarak izledim.

"Magnus, kendine gel."

William'ın sesi uğultu şeklinde kulaklarıma ulaşırken, tenimin yandığını hissediyor ve bunu umursamıyordum. Yapmak istediğim tek şey onun canını yakmaktı. 

"Karanlığa dönüşüyorsun."

William'ın sözleri bana son derece anlamsız gelirken, gücümü kullanmayı sürdürdüm. Taki ellerimdeki alevler kendiliğinden kaybolana dek... Güçlerim yeniden bedenimden çekilirken, kendimi odanın zemininde uzanırken buldum. Hemen sonrada William, üzerime çıkmış endişeyle bana bakıyordu. 

"Sana söyledim. Sakinleşmen gerekiyor."

Nefes alma sayım giderek daha da artarken, kalbim çok hızlı atıyordu. Kalp krizi geçireceğimi düşünürken, dudaklarıma dokunan dudaklarla nefes almayı bıraktım. 

Başım dönüyordu. Dudaklarım benden bağımsız bir şekilde, yaşanan öpücüğe karşılık verirken, bir süre sonra William'ın dudaklarıma doğru fısıldadığını duydum.

"Sakinsin ve benimsin."

Onun gözlerine bakarken, sakinleşmeye başladığımı hissediyordum. Hissettiğim duygular bir anda öylesine artmıştı ki, kendimi onu onaylarken buldum.

"Seninim."

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro