Cadı
İthaf : tonyismylife *-* başardım sonunda bölümün hevesiyle.
Hoş MALEC yoktu çok -_- Ama Alec'i, Izzy ile beraberken de seviyorum ♥
_Önceki Bölümden Kesit_
"Az önce ne oldu?"
"Olan şu... Birileri çoktan evinize büyü kalkanı oluşturmuş, Alexander."
"Ne?"
Magnus
Üzerimdeki iki şaşkın bakışla, kafamı toparlamakta fazlasıyla sorun yaşıyordum. Catarina'nın büyüsü bedenimdeki acının tamamını yok etmişti. Ama başım fena halde dönüyordu. Gözüm Alec'e takıldığında onda bir gariplik hissetmediğim için kaşlarım çatıldı. Belkide paylaşmadığımız tek şey baş dönmeleri olabilirdi. Gerçi uyumakta da sorun çekmiyorduk. Başka neler vardı? Cevaplar bu kadar önemli miydi? Neden düşüncelerim susmuyordu?
"Magnus?"
Catarina'ın sesiyle ona döndüğümde, daldığımı fark ettim. Sonraki saniyede ise korkuyla Alec'e baktım. Düşüncelere daldığını ve baş ağrısı çektiğini söylemişti. Şimdi aynı şeyi bende mi yaşayacaktım? Başım ne zaman ağrımaya başlardı? O ara gözüm Catarina'a takıldığında, derin bir nefes alarak, kafamı toparlamaya çalıştım.
"İyiyim, Catarina. Bizi yalnız bırakır mısın?"
"Emin misin?"
Catarina'ı başımla onaylarken Alec bana doğru adım atmaya başladı.
"Onunla ilgilenirim, Catarina." dediğinde, bedenimi kavrayarak ayağa kalkmamı sağladı. Birlikte attığımız bir kaç adımla, az önce üzerinde bulunduğum yatağa geldik. Onun yardımıyla otururken, Alec'de yanıma oturdu. Sihirbaz yine sakin kişiliğine bürünmüş gibi görünüyordu. Benimse bu haline şükretmek dışında elimden bir şey gelmiyordu.
Kafam bu haldeyken, onun bağırtılarıyla cidden uğraşacak gücüm yoktu. Catarina bir büyü daha yaparak, odadan ayrılırken, sanki bir an peri olduğumu unuttuğumu fark ettim. Aklım başıma geldiğinde de, kendim için bir büyü mırıldandım. Baş dönmem yavaşça kaybolurken, geride ufak bir ağrı bıraktı. Aynı anda Alec'in elini başına götürmesi bir oldu.
"Başıma ağrı girdi..."
"Farkındayım, ama küçük bir şey zaten."
"Tamam."
Alec, sessizleştiğinde olan biteni anlamaya çalışıyordum. Neden bu evde koruma kalkanı vardı? Daha da önemlisi kesinlikle peri kalkanına benzemiyordu. Eğer öyle olsa Raphael ve Catarina ile kalkanı kırabilirdik. Ama kalkan resmen bize savaş açmış, derin yaralar almama sebep olmuştu. Buda Alec ile ilgili teorimi haklı çıkarıyordu. Tanışmamız gerçekten de tesadüf olmayabilirdi.
"Daha iyiysen bana olanları açıklar mısın Magnus? Hiçbir şey anlamadım."
"Evinize cadının biri koruma kalkanı yapmış, Alec. Aynı büyüyü bizde denediğimiz için kalkanın tetiklenmesine sebep oldum. Aklıma gelen tek açıklama bu, daha fazlasını düşünecek halim bile yok..."
Alec, bakışlarını üstümden çekmezken, tekrar konuşmaya başladı. Ben ise hazır sakinken başımı onun omuzuna yaslandım. Başım dönmüyor olabilirdi. Ama kendimi ciddi anlamda bitik hissediyordum.
"Kalkan neden sadece sana zarar verdi? Catarina iyi görünüyordu." derken sesindeki endişe ruhuma yansıyordu. Buda yeniden konuşmama sebep oldu.
"Raphael ve Catarina büyüyü yapan asıl kişi değillerdi. Sadece katalizör görevi görerek, büyülerini benimle paylaştılar. Kalkanıysa oluşturan kişi bendim. Onu bırak da hayatında cadı olmadığına emin misin?"
Alec başını iki yana sallarken öylece karşıya bakıyordu. Açıklama yapsam da bazı şeyleri algılamakta zorlandığının farkındaydım. Gerçi bende aynı durumdaydım. Hem Alec cadı görse bile, onun cadı olduğunu anlaması olasılık dışıydı. Neden ona sorma gereği duyduğumu bile bilmiyordum.
"Yarın sağlam kafayla bir şeyler düşünürüm. Şu an uyumak istiyorum, Alec."
Alec, "Tamam." dediğinde yanımdan kalktı. Hareketlerini izlerken önce yatağımı açtığını gördüm. Hemen sonrada kendi yatağına geçmişti. Ufak bir büyüyle kıyafetlerimi değiştirdiğimde, Alec'in açtığı yorganın içine yerleştim. Gözlerimi kapatıp uykunun beni ele geçirmesini beklerken, bir hafta yataktan çıkamayacakmış gibi hissediyordum.
〽〽〽
Acı...
Nefessiz kalmak...
Tükenmişlik hissi...
Gözlerim aniden bu üç temanın içinde açılırken, kulağıma dolan inleme sesleriyle başımı yana çevirdim. Odayı daha rahat görmek adına kedi gözlerim ortaya çıkarken, yavaşça doğruldum. Alec, uykusunda çırpınırken tırnaklarını çarşafa geçiriyordu. Dudaklarından ise sadece tek bir isim dökülüyordu ve bu oldukça şaşırmama sebep oldu. Çünkü sayıkladığı isim bana aitti.
Yataktan zoraki bir şekilde kalktığımda birkaç adımla, Alec'in yanına vardım. Acım artarken, göğsümü sıkan şey nefessiz kalmama sebep oluyordu. Yatağın kenarına oturup, Alec'in omuzuna dokunduğumda, yapmak istediğim tek şey birazcık sarsarak onu uyandırmaya çalışmaktı. Ama durum yine istediğim gibi olmadı. Elimi ona dokundurduğum da, ilk temasımız ile ortaya çıkan bağdaki kıvılcım bedenimi ele geçirdi. Çok geçmeden de bunun bağ ile alakası olmadığını fark ettim. Çünkü o zaman sadece bedenim buz kesmiş ve titremelerim oluşmuştu. Şimdi ise sanki damarlarımda kan yerine asit geziniyor gibi hissediyordum. Canım yanıyordu. Dişlerimi acı ile sıktıktan sonra, dayanılmaz acı yüzünden çığlık attım.
"Alexander!"
Bağırmam işe yaramadığı gibi elimi bedeninden de çekemiyordum. Ne olduğunu sorgulamaya başlayan zihnim ile, zoraki bir şekilde kanatlarımı ortaya çıkardım. Alec kendine gelmezse, daha kötü olacağını hissediyordum.
"Magnus..."
Alec adımı acı çekmekten öte, bir şeyleri durdurmak ister gibi telaffuz ederken, odaklanmaya çalıştım. En azından hala elementin gücünü kullanabiliyor olmamın rahatlığıyla, bedenimi alevlerle kapladım. Alec'in tişörtü elimin altında küle dönerken, çok geçmeden teni de kızarmaya başladı. Sonrada aniden gözlerini açarak bana baktı.
Acı, üzüntü, sevinç, endişe, korku... Kendimi duygular denizinin içinde hissederken hangi hisse konsantre olacağımı şaşırmış durumdaydım. Alec ise yine sessizdi. Birbirimize tek kelime etmeden ne kadar baktık bilmiyorum. Ama bir noktada ikimizinde yüzü, aynı yanık izi yüzünden buruşurken elimi yavaşça ondan uzaklaştırdım. Alec ise ondan beklemediğim bir hareketle gitmemi istemiyormuş gibi bileğimi kavradı.
"Sorun ne, Alec?"
"Burada kal..."
Alec'in titreyen dudaklarıyla, kanatlarımı bedenime kabul ettim. Mırıldandığım büyü ikimizin teninde oluşan yanık izini yok ederken, yatağın yanan kısımlarını da normale döndürdü. Alec'in yana kayarken, onun yanına uzandım. Bedenimi hızla kollarıyla sararken, tüm hislerin arasında geriye kalan tek duygunun korku olduğunu fark ettim.
"Ne gördüğünü anlatmak ister misin?"
Alec başını daha fazla boynuma gömerken, yanaklarındaki ıslaklıkla ürperdim. Kafasını hayır anlamında salladığında, üzerine gitmemenin daha iyi olacağını düşünerek gözlerimi kapattım.
Alec
Kollarımın arasındaki varlığı hissederek gözlerimi açarken, derin bir nefes aldım. Magnus'un kokusu ciğerlerime dolarken içinde bulunduğumuz durumu yadırgamıyor olmam, son derece garip geliyordu. Kendimi sakinleşmiş hissederken, onu elbette suçlayamazdım. Magnus'un yanımda olmasını ben istemiştim. Korkuyordum. Gerçekten korkuyordum.
Belki de hastalıklı zihnim bana oyun oynuyordu. Bunu bilmemin imkanı yoktu. Yine de kabuslarımın bir anda değişmesinin nasıl bir açıklaması olacağını da çözemiyordum. Önceleri kabuslarımda karanlık beni ele geçirmeye çalışırdı. Bunu başardığı zamanlarda da tek hedefi Max'in peşine düşmek olurdu. Kabus içinde bundan korksam da, sonrasında korkum yavaşça kayboluyordu. Çünkü Max gerçekten ölüydü. Onu bende dahil, hiç kimse öldüremezdi. Ama Magnus öyle değildi.
Ölüm getiren, perisini kendi elleriyle öldürmüştü. Diğer yandan cadılar da perileri yok ediyordu. Karanlık ben olmasam bile, belki de bu eve koruma kalkanı yapan cadıydı. Koşullar farklı olsa da zarar gören hep Magnus olacaktı ve ben onun için endişeliydim. Gerçekten korkmuştum. Özellikle kabusum da, onu kanlar içinde gördükten sonra...
Magnus, kollarım arasında kıpırdanırken, onu daha gevşek şekilde tutmaya devam ettim. Uzaklaşmasını istemiyordum. Bedenini bana çevirip yüzüme baktığında ise yaptığı ilk şey gülümsemek oldu. Bu garip gelmişti, çünkü ben sabahları fazla asık suratlı olurdum. Gerçi ben genel olarak asık suratla geziyordum.
"Beni hala yataktan atmadığına göre, bugün öleceğim sanırım... Üstelik bana sarılıyorsun."
Magnus, en alaycı tavrıyla şaka yapıyor gibi konuşsa da, cümlenin bendeki etkisi kesinlikle bu olmadı. Bedenimin aniden titremesi, beraberinde endişeyi de ortaya çıkardı. Yutkunurken canımın acısı, sanki boğazımdan aşağı inenin sıvı değilde, iğneymiş gibi hissetmeme sebep oldu. Magnus titrediğimi fark ettiği anda, kolları bedenime dolayarak sarıldı.
"Alec... Neler oluyor? Neden korkuyorsun?"
Endişeli sesi içime işlerken "Ben..." diye mırıldandım. Boğazımdaki yumrunun giderek büyüdüğünü hissederken, Magnus elini boynuma koydu.
"Çok garip davranıyorsun. Kendin için bile bu garip, Alec... Konuşur musun artık!"
"Yine gördüm..."
"Neyi?"
"Ölümünü..."
Kelime dudaklarımdan zar zor çıkarken, Magnus'un gözlerinde de korkuyu gördüm. Bu belkide benden kaynaklıydı. Bilmiyordum. O hislerimizi ayırt edebildiğini söylemişti. Ama ben hiç bir şey ayırt edemiyordum. Tek bildiğim şu an konuşabilmemin tek sebebinin Magnus'un kendini rahat hissetmesinden kaynaklanıyor olmasıydı.
Aramızda bir anda sessizlik olduğunda Magnus'un gülmeye başlaması dehşete kapılmama sebep oldu. Genel olarak dengesiz taraf bendim. Ama şu an çok fazla karamsar duygu hissediyordum. Magnus ise gülüyordu. Hissettiğim duygulara rağmen...
"Beni kaybetmekten korkuyorsun..."
Duyduklarımla, bakışlarımı ondan kaçırırken yataktan kalmak istedim. O ise çenemi kavrayarak, ona dönmemi sağlamaya çalıştı. Başarılı olmayacağını anladığı anda da, beni hareketsiz hale getirmek için üzerime çıktı.
"Ağzından zorla laf almaktan yoruldum. Ya konuşmaya başlarsın yada... Seni zevkle taciz ederim...
"Neden söylediklerimi alaya alıyorsun? Seni öldürebilirim, bunu kendin söyledin. Şimdi ciddi bir şey söyleyince de, bu şekilde davranıyorsun. Sana zarar vermek istemiyorum."
"Benim için bu kadar endişelenme sihirbaz. Kolay yok edilen bir peri olsaydım, bu yaşıma kadar hayatta kalamazdım. Başımın çaresine bakabilirim. Asıl sen... Bana fazla mı bağlanıyorsun? Yoksa artık erkek olmamı mı umursamıyorsun? Yine koynunda uyuduğum gerçeğini hatırlatmak istiyorum."
Konu onu öldürmemden buraya nasıl geldi çözememiş olsam da, kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım. Kanıma karışan dürtülerin, içime çektiğim nefesle artmasını adım adım fark ederken, kendimi bile şaşırtacak hareketi yaptım. Magnus'u belinden kavradığımda, yerlerimizi değiştirdim.
Magnus'un dudaklarından şaşkınca ismim dökülürken, bakışlarım aralık kalan dudaklarına takıldı. Yanağımda hissettiğim dokunuşla, yavaşça eğilerek onu öptüm. Anında karşılık bulduğum öpücükle, ona ayak uydurmam fazlasıyla zordu. Yine de geri çekilmeden onu öpmeyi sürdürdüm. Dişlerimi dudaklarına sürttüğüm de, dudaklarıma doğru inlemesi zaten olmayan kontrolümün tamamen devre dışı kalmasını sağladı.
İçimdeki arzuya karışan merak duygusuyla, dudaklarım çenesine doğru ilerledi. Sonraki durağı Magnus'un boynu olurken, başımı oraya gömdüm. Dudaklarımı sürttüğüm çikolata rengi teni iç güdüsel bir şekilde emmeye başlarken, cidden ne yaptığımdan haberim yoktu. Ama bu durum hoşuma gidiyordu. Magnus'un mırıltıları onunda bu durumdan hoşlandığını gösterirken, boynunun diğer tarafına öpücüklerimle ilerledim.
Magnus'un elleri belime inerken tişörtün altına girdi. Sırtımda hissettiğim dokunuşlarla kendimi ona bastırırken, bu ikimizinde aynı anda inlemesine sebep oldu. Dudaklarımı yeniden dudaklarına yönlendirdiğimde, onu öpmeyi sürdürdüm. Hissettiğim duygulardan mı, yoksa öpücüklerden mi bilmiyordum ama nefesimin kesiliyordu. Kendimi geriye çektiğimde, nefes nefese bir haldeydim. Magnus'un da benden farkı yoktu. Az önce olanlar...
"Senden böyle bir atak beklemiyordum, Alexander. Beni şaşırttın."
"Kendimi de..." diye mırıldandığım da, hareketsiz kalırken Magnus dudaklarıma doğru yükseldi. Onu itiraz etmeden öpeceğim sırada, kulağıma dolan çığlık sesiyle hızla ayağa kalktım. Dağılan üstümü düzeltmeye çalışırken, Magnus ikimiz içinde büyü yaptığında odadan çıktık.
Koridorda annemin öfkeyle babama bağırmasını duyarken, oturma odasına koştum. Odaya girdiğimde, Izzy kızarmış gözlerle, Jace'e sarılıyordu. Onun yüzünde ise büyük bir öfke olduğunu gördüm. Hızla yanlarına vardığımda annemin, babama attığı sert tokat hareketsiz kalmamı sağladı. Beni harekete geçirense babamın anneme kaldırmaya cesaret ettiği eli oldu.
Babamı bileğinden kavrayarak annemden uzaklaştırırken öfkeyle soludum.
"Burada neler oluyor?"
Annem, öfkesine karışan hüznüyle, "Baban sana açıklar." diyerek hızla yürüdü. Isabel'de onun peşinden giderken ben hala olanları sorguluyordum. Jace'in varlığını hemen yanımda hissederken yumruk yaptığı ellerine baktım.
"Yaparken sorun yok, ama söyleyemiyorsun öyle mi? Ben söyleyeyim, Alec. Robert! Annemizi aldatıyor!"
Bir an bunun yalan olmasını dilerken sonraki saniyede, kontrolsüz öfkemle babamın yakasına yapışarak onu en yakın duvara yapıştırdım.
"Bunu nasıl yaparsın?"
"Bırak beni, Alec. Bu annenle benim aramda..." dediğinde, ellerimi uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ama gücü bana yetmezdi. Yetmiyordu.
"Annemle aranda öyle mi! Annemi bir daha görebilirsen onunla konuşabilirsin. Defol git evimizden..."
"Burası benim evim, Alexander..."
"Umurumda değil." dediğimde daha fazla içimde tutmak istemediğim istekle babamın yüzüne yumruk attım. Öylesine sert vurmuştum ki, parmaklarım fena halde sızlıyordu. Ama umurumda değildi. Ne akan kanı nede canının acısı...
Jace babamı benden uzaklaştırırken, "Alec'i duydun. Birimizin elinde kalmak istemiyorsan, defol git bu evden." dedi. Babam yüzündeki kanı silerken, "Buna pişman olacaksınız." dediğinde, daha önce görmediğim bir kadın salonumuza giriş yaptı.
Onun babamla alakası olduğunu düşünsem de, kadının bakışlarını takip ettiğimde Magnus'a baktığını gördüm. Bu durum kafamı karıştırırken, babam kadına doğru yürüdü.
"Buradan gidelim, Diana." dediğin de kadın hareketsiz kalırken, "Aradıklarımı bulmuşken gitmek istemiyorum, Robert." dedi. Sonrasında olanlarsa fazla hızlıydı. Kadının harekete geçen elleriyle babam ve Jace yerde baygın yatıyordu. Magnus ise benim önüme geçmiş, bir nevi kendini kalkan olarak kullanıyordu.
"Kimsin sen?"
"Beni nasıl unutursun, Magnus... Hera'a olanlardan sonra..."
Magnus'un bedeninin titrediğini hissederken, koluna dokundum.
"Iris?"
Kadın kahkaha atarak yeni bir büyü yaptığında, görüntüsü tamamen değişti. Az önce sarışın fazlasıyla seksi görünen genç bir kadındı. Şu an ise babamdan bile daha yaşlı görünen kumral bir kadına dönüşmüştü.
"Catarina, Clary ile beraber, Alec'in ailesini buradan götürün."
Jace'in bedeni gözlerimin önünden kaybolurken Raphael'de yanımıza gelmişti.
"Robert ve ailesiyle ilgilenmiyorum, Magnus. Sen ve yanındaki sihirbazla ilgileniyorum. Benimle geliyorsunuz."
"Rüyanda herhalde..."
Magnus'un sözleriyle kadının öfkesini görürken, rüyamı hatırlamak bedenimde bir şeylerin tetiklenmesine sebep oldu. Gözlerim kararıyordu. Başım dönüyordu. Ve bir noktada bedenimi dışarıdan izliyor gibi hissettim. Adımlarım Iris denen cadıya ilerlerken, Magnus kolumu kavradı.
"Ne yapıyorsun, Alec?"
"Söyleneni..."
Kolumu Magnus'dan kurtardığımda yürümeye devam ettim. Kadın bana bakarak gülerken, "Zeki insanları severim." dedi. Bir kaç adım sonrası yanına vardığım kadının yanına geçtim. Magnus'un onaylamaz bakışları altında, kadının kolunu kavradım. Aynı anda odada cadının çığlığı duyulduğunda, parmaklarımın altındaki derinin çürümeye başladığını hissettim. Gözlerim tamamen karardığında ise duyduğum son şey Magnus'un, "Alexander." diye bağırması oldu.
〽 Bölüm Sonu〽
Sonda sizce neler oldu?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro