Baskın Yan
İlk kısımda yine kafanız karışacak.
İkinci kısımda yeniden saphael yazmaya karar verdim. Ama işin ucunu kaçırdım :D Neyse kısım yine yazar ağzından.
Keyifli okumalar ♥
İthaflar
_Önceki Bölümden Kesit_
"Hak ettiğin bu olduğu için yardım etmeyeceğim, Camille. Dua et uyandığında kendinde olsun yoksa ona kurban olarak seni vereceğim." dediğimde, öfkemden korkan Camille geriye çekildi. Ama büyüyen öfkem yüzünden, uzaklaşmasına izin vermeden kolunu kavradım. Sonrasında da Alec'in dokunmayı sevdiği kanatlarımla, perinin tenine dokundum. Camille, cehennem ateşine sahip temas yüzünden acıyla çığlık atarken, çok geçmeden Serenity'nin korumaları olan perilerin ortaya çıkışıyla durmak zorunda kaldım.
"Neler oluyor burada?"
"Serenity, bizi bekliyordu. Camille ise her zaman ki gibi sadece fazlalık yapıyor."
Perilerden biri Alec'i taşımak için büyü yaparken, bende yavaş adımlarla onları takip ediyordum. Cadı ile aram zaten kötüyken Camille ile yaşananlar hiç iyi olmamıştı. Gerçi o, şu an umurumda bile değildi. Düşündüğüm tek kişi Alec'ti.
Her zaman Serenity ile görüştüğüm salonun aksi yönünde hareket ettiğimizi fark ettiğimde, sessizliğimi koruyarak yürümeye devam ettim. Üst kattaki odalardan birinden içeriye girerken, daha önce görmediğim odayı inceledim.
Odada çift kişilik bir yatak, yatağın hemen karşısında da geniş bir koltuk bulunuyordu. Sol tarafta bulunan kapıya bakılırsa, odada banyoda olmalıydı.
Hava perisi büyüyle taşıdığı Alec'i yatağa yatırırken, bende koltuğa yöneldim. "Serenity, birazdan burada olur." diyen perinin gidişinin ardından, odada yalnız kaldık. Bakışlarım Alec'in yüzüne odaklanırken, sıkkın bir şekilde koltuğa oturdum. İşe yaramayacağından emin olsam da, yinede onu uyandırmak için büyü dumanı oluşturdum.
Yeşil renkteki büyü dumanı Alec'in bedenine temas ettiği an havaya karışırken, sonuç yine değişmemişti. Onun uyanmasını istiyordum ama ne yazık ki çaresizce beklemek dışında elimden başka bir şey gelmiyordu. Tıpkı karanlığın söylediği gibi o acı çekerken, izlemek zorundaydım. Zihninde ona neler yaptığını düşünürken dişlerimi sıktım. Kabusu baz alarak düşündüğümde, aklıma gelen her senaryo bir öncekinden daha korkunçtu.
Çaresizlik kanıma işlerken Alec'in duygularına odaklanmayı denedim. Onu hissetmek belki bir şekilde sihirbaza yardım edebilirdi. Ondan bana yansıyan tek duygu huzur olurken, belki bundan memnun olmam gerekiyordu. Tabi zihnimde karanlığın cümleleri yankılanmamış olsaydı.
"Duygularınız kontrolüm altında..."
Bunun anlamı, karanlık izin vermediği sürece Alec'in gerçek hislerini bilemeyecek olmamdı. Uykusunda kontrol tamamen karanlığa aitti. Bu durumsa Alec'in yanında kalmakla, aşağı inip Camille'i gebertmek arasında garip bir ikilemin içinde kalmama sebep oldu. Lanet peri bir kez olsun düzgün kalmayı beceremiyordu. Daha önceleri bu durumdan memnun kaldığımı biliyordum. Ama son seferde ona gitmesini özellikle söylemiştim. Hala karar verme aşamasındayken, açılan kapıyla kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Gördüğüm kişiyse sakinlik bir yana tamamen öfkeyle dolmamı sağladı.
"Ceza almanızı sağlayacağım, Magnus. Yanık izleri geçse de kanatlarım hala canımı yakıyor. Kristallerin çürüdüğünü hissediyorum."
"Sence bu umurumda mı, Camille? Serenity'e istediğini söyleyebilirsin, kendi arsızlığını bildirmeyi de unutma." dediğimde, Camille'in benimkilere benzeyen alev kanatlarına baktım. Kristalleri bana nazaran daha küçüktü. Her birinin etrafı alevlerle sarılması gerekirken, teker teker sönerek çürümeye devam ediyordu.
Bakışlarımı Alec'e çevirdiğimde, gücünü nasıl hala devam ettirebildiğini çözemiyordum. Bunu yapması için güçten daha fazlası gerekiyordu. Onu bir şekilde lanetlemişti. Üstelik büyü bile yapmadan...
Serenity, "Neler oluyor yine, Magnus?" diyerek odaya giriş yaptığında Camille'in kanatlarını gördüğü an öfkesini bana yöneltti. Bu bakışlar alışkanlık gereği artık korkutmuyordu. Cadılar genel olarak bana bu şekilde bakarlardı.
"Yinemi lanetli büyüleri kullandın, Magnus." dediğinde ben cevap veremeden, Camille, Alec'i işaret ederek, "Magnus değil. O yaptı." dedi. Serenity'nin şaşkınlıkla, "Sihirbazın bunu yapması imkansız." demesinin ardından gülümsedim.
"Sana sihirbazım konusunda imkansız diye bir şey olmadığını söylemiştim. Ayrıca Camille beni öpmese başına bunlarda gelmezdi. Arsız perinin bir gün birinin elinde kalacağı önceden belliydi."
"Sihirbazın ile mi birliktesin, Magnus... Gerçekten acınası durumdasın..."
"Camille, bu kadar yeter." diye bağıran Serenity perinin iyileşmesi için büyü yaptığında, olması gerekenin aksine Camille'in acı dolu çığlığı odayı doldurdu. Alev kristalleri bir saniye öncesinden daha hızlı bir şekilde çürürken, kaşlarım çatıldı. Cadının iyileştirme büyüsü yaptığına eminken, bu şekilde olması garipti. Kısa sürede Camille acı yüzünden olduğu yere çökerek, kendinden geçti.
Serenity, endişeyle Camille'e yaklaşırken, kanatlarını inceledi. "Böyle olmamalıydı. Bu... Lilith'in zehrine benziyor." dedikten sonra başka bir büyü daha yaptı. "Buradan ayrılmayın, Magnus. Camille ile ilgilenip geliyorum." dediğinde şaşkın bakışlarımla cadıyı onaylamaktan başka çarem yoktu. Lilith'in aksine, Serenity'nin perilere verdiği önem kişi ayırmazdı. Bu yüzden Camille bunu hak etmese bile cadı ona mutlaka yardım edecekti.
Yine odada yalnız kaldığımda, bu kez koltuğa gitmeyerek Alec'in yanına uzandım. Başımı göğsüne yerleştirirken, geçmeyen öfkem yüzünden onun kokusunda sakin kalmayı deniyordum. Bir kaç dakika içinde sakinleşirken, gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Uyanık kalmak istiyordum ama Alec'in kapalı zihni yavaş yavaş beni de etkisi altına alıyordu. Neredeyse uyumak üzereyken, beynimde çakan şimşekle gözlerim açıldı. Alec'in eli hafifçe saçlarımı okşuyordu. Mutlulukla doğrulduğumda, maruz kaldığım bakışlar, yüzümdeki gülümsenin solmasına sebep oldu.
"Aradaki farkı çözmen düşündüğümden hızlı oldu, Magnus..."
Duyduğum cümleyle burnumdan solurken, Camille'e daha fazla zarar vermediğim için pişmanlık duyuyordum.
"Bana gösterdiğin onca şeyden sonra, bunu anlamam gayet normal." dediğimde ne yapacağımı bilmiyordum. Onu öpmem Alec'i geri getirebilir miydi? Karanlık yüzünden kafam istemeden de olsa fazlasıyla karışmıştı. Bir anda bedenimi onun altında bulduğumda yapmaya çalıştığı şeyi anlayamıyordum.
"Yine beni öldürmeyi mi deneyeceksin?"
"Bu kez eğlenmek istiyorum. Alec seninle yeterince eğlendi." dediğinde anlamayan bakışlarımla ona baktım.
Ardından gelen öpücükse hareketsiz kalmama sebep oldu. Karanlık neden böyle davranıyordu? Geçen sefer dudaklarımızın temas etmemesi için özel bir çaba göstermişti. Şimdiyse dudaklarımı öperken, fazlasıyla rahat hareket ediyordu. Alec, beni hissedemeyeceği kadar derinlerde miydi? Tepkisiz halim sürerken alt dudağımı, dudakları arasına alarak emmeye başladı.
Karşılık vermek istemiyordum. Ama Alec'in tadını özümserken, hislerimiz birbirine karışıyor ve tutku kazanan taraf oluyordu. Neredeyse ona karşılık vereceğim anda kendini geriye çektiğinde gözlerime odaklandı. Açıkçası öpmeye devam etmediğinden memnundum.
"Boşuna direniyorsun, Magnus... Seninle yatağında ve hatta banyoda bile birlikte olduk, fazlasıyla zevk aldığından da emin olmuştum. Kasma kendini ve biraz eğlenelim. Alec'den daha iyi olduğuma eminim."
Dudakları kendini beğenmiş bir ifadeyle kıvrılırken boynuma yöneldi. Tenimi ıslak bir şekilde emerken, istemsiz bir şekilde inledim. Lanet olası bu konuda fazla iyiydi. Ondan uzaklaşmak için büyü yapmamda işe yaramadığında, saçlarını kavrayarak sertçe çektim. Dudakları inlemeden dolayı aralanırken, yaklaşmasıyla hırsla öpüşmeye başladık. Planım kesinlikle bu değildi.
Ayrıca bu Alec'i öpmeye de benzemiyordu. Fazla sertti. Sanki öpüşmüyor da savaş ediyor gibiydik. Dudaklarımı sertçe ısırdığında, yeniden inledim. Kendimi tutamıyordum. Elleri bedenimde gezinirken, tişörtün içine doğru yol aldı. Dokunduğu tenimi adeta yakıyor gibi hissediyordum. Ama ortada acı yoktu. Tamamen saf zevkten ibaretti. Dudaklarım özgür kaldığında, bedenini bedenime bastırmasıyla ikimizde derinden gelen bir sesle inledik.
"Hoşuna gideceğini biliyordum." diyerek tekrar boynuma yöneldiğinde bu kez öpmek yerine dişlerini tenime geçirdi. Acıyla dudaklarım aralanırken, sonrasında gelen yumuşak öpücüklerin ise bedenime tek etkisi daha fazla tahrik etmek oldu. Karanlığın baskın yanına kendimi daha fazla kaptırırsam olacaklar ortadaydı. Ama kendimi toparlamayı da beceremiyordum. Duygularımız aynı şekilde birbirine karışırken, arzularımız katlanarak artıyordu. Ellerim aynı şekilde, üzerimdeki bedende gezinirken bir süre sonra karanlığın kulağımın yanında kıkırdamasıyla durdum.
"Alec'e sevgin gözlerimi yaşartıyor, Magnus. İçeride acı çekiyor ve sen bana bu konuda yardımcı oluyorsun."
Fısıltısı kanımı dondurduğun da, yutkunurken neredeyse boğuluyordum. Onun buna yapmasına izin verdiğim için kötü hissediyordum.
"Kalk üstümden..."
"Bunun için geç kalmadın mı? Altımda yeterince inledin, Magnus... Alec'in gözleri önünde... Hareketlerini kontrol etsem de, onun göreceğini biliyordun. Sana bir çok kez söyledi. Ama anlaşılan onu dinlememişsin."
Öfkeyle nefes alıp verirken, yeniden bağırdım.
"Hemen kalk üzerimden!"
Hareket etmeye çalışsam da başaramıyordum. Karanlık gücünü yine üzerimde kullanıyordu. Bu kadar güçlü olması iyi değildi. Serenity'nin onu kontrol edememesinden korkmaya başlamıştım.
"Eğleniyorduk ama... Seni memnun edeceğimi söylemiştim." dediğinde yeniden dudaklarıma yöneldi. Tam o anda açılan kapıyla rahat bir nefes alsam da, karanlığın hissettikleri yüzünden nefesim kesildi.
Serenity "İki dakika boş bırakmaya gelmiyorsun, Magnus. Toparlanın." dediğinde, karanlık üzerimden kalkarken yüzüme bakarak sus işareti yaptı. Ona uymak istemiyordum. Serenity karşısında kimin olduğunu bilmeliydi. Açılmayan dudaklarım yüzünden içimden bir küfür savurdum. Lanet olası karanlık, gene ne yapıyordu? Adımları Serenity'e yaklaşırken önünde durdu.
"Uzun zaman oldu, Serenity..."
Karanlığın cümlesiyle, şoka girerken yüzümdeki ifadenin bir benzeri cadının da yüzüne yerleşmişti. Onun cadıyı tanımaması gerekiyordu.
"Seninle tanışmadık, sihirbaz..."
"En gözde sihirbazını hatırlamıyor musun? Evine, yatağına, hayatına aldığın kişiyi.. Kocanı nasıl tanımazsın?"
Koridora çıkan Raphael, hızlı adımlarla yürürken, Isabelle'in odasına giriş yaptı. Sihirbazı, yaşananlardan habersiz huzur içinde uyumaya devam ediyordu. Bir anlığına bedenini kontrol etme gereği duysa da, bedeninde artık olmayan morluklar yüzünden bunu yapmaktan vazgeçti. Sadece bir ihtimal uyandığında hissedeceği acı için sihirbaza, iyileştirme büyüsü yaparak odadan ayrıldı.
Hala sabahın oldukça erken bir saatiydi. Alec ile olanlar bir saat bile sürmemiş olmasına rağmen, ona fazlasıyla uzun gelmişti. Dahası o sihirbazdan kesinlikle nefret ediyordu. Hayatında daha önce böylesine aciz durumda kalmamıştı.
Misafir odasına girdiğinde gördüğü görüntü, yüzünde yarım bir gülümseme oluşturdu. Simon onu bıraktığının aksine Raphael'in tarafına geçmiş ve yastığını kollarının arasına almış bir halde uyuyordu. Onu uyandırmadan büyüyle yatağın sağ tarafına yatıran Raphael, üzerindeki kıyafetleri çıkartarak sadece şort çamaşırıyla yatağa uzandı.
Simon varlığını hissetmiş gibi anında ona döndüğünde bedenine sarılı kollarla gözlerini kapattı. Birazcık uyku ona iyi gelecekti. Diğer yandan bu insan ona garip bir şekilde huzur veriyordu.
...
Raphael yanağında hissettiği dokunuşla gözlerini araladığında, Simon'ın gülen yüzüyle karşılaştı. Uyandığını fark eden Simon ise hemen elini çekerek, hızla yataktan kalktı.
Saçını kaşıyarak gözlerini kaçıran Simon, "Şey... Şu an sana nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Sadece... Izzy kahvaltının hazır olduğunu söyledi." diyerek gitmeye yeltendiğinde Raphael onun bu haline gülümsedi. Bu insan gerçekten garip biriydi. Gece ne kadar ateşli olduğuna tanık olmasa, bu masumluğu yüzünden onu yatağına almaya bile çekinirdi.
Simon'ın da gülümseye başladığını fark eden Raphael, onu kolundan tutarak yatağa çekti. Bedenini altına alırken, Simon'ın nefesi kesilmişti.
"Rahat olabilirsin, Simon. Aramızda bir zorlama yok. Tek gecelikte düşünebilirsin yada Isabelle'in düşüncelerini haklı çıkartabilirsin. Hangisini istiyorsun?"
"Aslında... Tek gecelik ilişkilerden hoşlanan biri değilim. Sadece dün gece..." dediğinde Raphael daha fazla konuşturmak istemediği dudakları etkisi altına alarak öpmeye başladı. Bedenini, altındaki bedene bastırması, sürtünmenin etkisiyle inlemesine sebep olurken, öpücüğü daha da derinleştirdi.
Raphael kesinlikle hayran olduğu tadı daha da keskin hale getirmek için dişlerini dudaklarına geçirerek, emmeye başladı. Raphael, ilişkiler konusunda Magnus gibi rahat takılmayı seviyordu. Diğer yandan düzenli ilişki yaşamamış biri de değildi ve Simon ilişki yaşamak isteyeceği birine benziyordu.
Dokunuşları öpücükleri, Simon'ı giydiği kıyafetleri çıkartmak isteyecek hale hızlı bir şekilde getirirken, ikisininde nefesleri kesildi. Raphael, dudaklarını Simon'ın boynuna sürtmeye başladığında, ara ara dişlerini batırarak inlemesini sağlıyordu. Tişörtünü yavaşça yukarıya doğru sıyıran Raphael, aşağı doğru kayarak Simon'ın göbeğine bir kaç öpücük kondurdu.
"Beni çıldırtıyorsun, Simon..."
"Sende beni..." diyen Simon, Raphael'in saçlarını kavrayarak sertçe sıktı. Raphael daha da ileri gitmeyi düşünürken, kapıdan gelen sesle ikisi de hareketsiz kaldı.
"Sabah sevişmeniz sonraya kalsın. Sizi beklerken açlıktan öldük burada." diyen Isabelle'in sesiyle ikisi de gülmeye başladıklarında, Raphael sihirbazını umursamadan, Simon'ı öpmeye yeltendi.
Simon ise onu omuzlarından tutarak uzaklaştırmayı tercih etti. "Bu iyi bir fikir değil. Maryse Lightwood'u bekletmek istemezsin." dediğinde, Raphael, "Sonra elimden kurtulamazsın." diyerek Simon'ın üzerinden kalktı. Hemen sonrada giyinmeye başladı.
Kısa sürede katıldıkları kahvaltının ardından Simon'ın varlığı yüzünden kimse periler konusunu açmıyordu. Kahvaltının sonuna doğru Simon gelen telefonla gitmeye yeltendiğinde, onu yolcu etmek için Raphael gönüllü olmuştu. Kapıya çıktıklarında, Simon, "Rahat durmamış olman ve Izzy konuşmamızın yarım kalmasını sağladı, Raphael." dediğinde, peri onun hareketlerini inceledi. Sonrasında da onu çekerek yeniden dudaklarını öptü.
"Bu tek gecelik olmayacak Simon. En kısa zamanda görüşeceğiz." dediğinde mutlulukla gülen Simon kalmak istese de gitmek zorunda olduğu için evden ayrıldı. Raphael içinde artan mutluluğu fark ederken, bunun nedenini Isabelle olduğunu biliyordu. Sonuçta istediği olaylar teker gerçekleşiyordu.
Raphael, odaya döner dönmez, Jace'in önünü kesmesiyle bakışlarını sarışın çocuğa odaklandı.
"Izzy'nin gereksiz arkadaşı gittiğine göre artık konuşabilir miyiz? Alec hala perisiyle mi beraber? Doğum gününe az kaldı. İlaçları burada... Ayrıca Clary'i ne zaman göreceğim?"
Raphael, gözlerini devirirken, Isabelle bağırdı.
"Simon'a gereksiz deme. Ama Alec konusunda haklısın dün gece buradaydı. Nerede gitti?"
Raphael kendisi ile ilgili kısmı açıklamak istemese de, Izzy buradayken yalan söyleyemezdi. Yinede durumu daha basite indirerek gerçekleri dile getirdi.
"Alec yine kendini kaybetti ve Magnus onu güçlü bir cadıya götürdü. Orada kişiliği ya da hastalığımı demeliyim, tedavi edilebilir. Ayrıca Clary ne alaka? Buraya gelmesi mi gerekiyordu?"
"Sen Jace'e bakma sadece peri kızına kafayı taktı."
"Bana diyene bakın. Sanki sende abisini istemiyorsun
Isabelle ve Jace, atışmaya devam ederlerken, Raphael, Catarina'a alev mektubu gönderdi. Açıkçası oda Catarina'ı görmek istiyordu. Sabah olanları anlatacağı başka kimse yoktu. Ragnor kim bilir neredeydi. Diğer yandan Magnus gerçek anlamda bir tehlike ile yaşıyordu.
"Sessiz olun Catarina'a mesaj yolladım kısa süre burada..." Raphael cümlesini bitiremeden açılan portaldan üç kişi giriş yaptı. Catarina mektupta yazanlar yüzünden Raphael ile bir odaya çekilirken, Clary ve Jonathan odada kalmışlardı.
Jace, "Sonunda yeniden görüştük." diyerek Clary'e yanaşırken, Jonathan kız kardeşini kollarının arasına çekti.
"Senin niyetin ne sarışın?"
"Asıl senin niyetin ne sarışın?"
İkisi de birbirlerine meydan okuyan bakışlar atarken, Isabelle, Clary'i yanına çekerek gülmeye başladı.
"Bıraksak da birbirlerini yeseler mi?"
"Jonathan'ın büyücü olduğunu düşünürsek yenen taraf Jace olur, bence yalnız bırakmayalım. Tabi abini seviyorsan."
Isabelle bir an Jonathan'ın büyücü olduğu gerçeğiyle yüzleşirken dudaklarını ısırdı.
"Elimde kalacağını biliyorsun değil mi, insan?"
"Korkak gibi büyülerini kullanacaksın yani."
Isabelle, iki erkeğin arasına girerek, "Bence ikinizin de derdi belli. Kavgayı bırakıp film falan izleyelim ne dersiniz?" dediğinde Clary gülümseyerek Isabelle'e baktı. İnsanların bir çok merak ettiği özelliğinin içine filmlerde dahildi. Ama kendi büyülerinin geç ortaya çıkması yüzünden istediği bir çok şeyi yapamamıştı.
"İnsan filmlerini çok merak ediyorum. Bence izleyelim."
Jace şaşkında kızıl periye bakarken, "Siz Clary'i mağarada falan mı yetiştirdiniz? Bu konuda sana seve seve yardımcı olurum peri kızı." dedi. Bu cümleye Clary gülümsese de, Isabelle kaşlarını çatmıştı. Jace'in çapkınlığı, Clary'nin saf kalbi için iyi olmazdı.
"Bence yalnız kalmaya gerek yok, hep birlikte izleyelim." dediğinde Jonathan, "Sihirbaz haklı." dedi. Kısa süre içinde Isabelle'in seçtiği film başladığında, Clary ve Isabelle ortada erkekler ise yanlarına oturmuşlardı. Filmin ilk dakikaları biterken, Isabelle yanındaki Jonathan'ı dürttü.
"Patlamış mısır oluşturabilir misin? Aramızda bir büyücü olmasının güzel yanları olmalı..."
Jonathan, Jace'in bakışlarını üstünde izlerken, çapkınca gülümsedi. "Olur tabi." dediğinde ortaya çıkan patlamış mısırla Isabelle memnun olsa da, Clary biraz şaşkındı. Abisinin sakin ve istenileni yapmayan bir yanı olduğunu çok iyi biliyordu.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro