Arınma
Şimdiye kadar kaosları ne kadar memnun kaldığınızı bilmiyorum. Ama bu kez kaos için ayrı bir uyarı yapma gereği hissettim. Yorumlarınızı merak ediyorum. Birde hikaye içinde William için bir görsel kullandım. Onu hayal etmek size kalmış. Sadece söverken Alec'in yüzünü hayal etmeyin istedim.
Keyifli okumalar.
_Önceki Bölümden Kesit_
Şu an son derece mutluyken, William'ın tehdidini unutmaya çalışarak gözlerimi kapattım. Ama elbette o kendini unutturacak biri değildi. Çok geçmeden de, uykuya dalmadan hemen önce onun sesi zihnimde yankılandı.
"Mutlu saatlerinin tadını çıkar, Alec. Bir idam mahkumunun son arzusunun yerine getirilmesi gibi..."
Alec
William'ın sesi tüylerimi diken diken etmeye yeterken, Magnus'un belini daha sıkı kavrayarak kendime çektim. Sevdiğim adamı, benden almasına izin veremezdim. Vermeyecektim.
"İstediğin kadar varlığımı görmezden gelmeye çalış, Alec. Ne istediğimi çok iyi biliyorum ve onu almaya fazlasıyla yakınım. Yapacaklarımı engel olamayacaksın."
William'a cevap vermek yerine, burnumu Magnus'un saçlarına gömmeyi tercih ettim. Ciğerlerime dolan kokusuyla sakin olmaya çalışırken, onun çoktan uyuduğunu tenime çarpan düzenli nefesinden anlayabiliyordum. Aslında... Bende son derece yorgundum. Ama uyumak kesinlikle istemiyordum. Sanki gözlerimi kapattığım anda onu kaybedecekmiş gibi hissediyordum.
Zihnimin içinde dönüp duran şeytan yüzünden, aklımı toparlamam gerekiyordu. Yapabileceğim bir şeyler olmalıydı. Ama ne yapmam gerektiğini gerçek anlamda bilmiyordum. Onun bedenim de var olma sebebi bile benim güçlü olmamdan kaynaklanıyordu. Yine de, Serenity'nin evinde olanlardan sonra, kendimi ona karşı fazla zayıf hissediyordum. Ama pes etmemem gerekiyordu. Nefes aldığım sürece, pes etmeyecektim.
"Yakında pes edeceksin, Alec. Bunun olmasını sağlayacağım."
Duyduğum ses zihnimde yankılanırken, tenimden geçen ürperti eşliğinde gözlerim karardı. Nefesim kesiliyor, ciğerlerimdeki hava bedenimi hızlıca terk ediyordu. Neler oluyor dememe kalmadan, hissettiğim lanet olasıca boşluk hissiyle kala kaldım.
Gözlerimi istemsizce araladığımda ise gördüğüm yüz, hareketsiz kalmama sebep oldu. İlk bakışta onu tanımadığımı söyleyebilirdim. Ama gözleri, adeta ben William'ım diye haykırırken, sen kimsin sorusu koca bir saçmalık olurdu.
"Beni gördüğüne şaşırdın mı?"
Kehribar gözlerime odaklanmış masmavi gözlerin, gölgesinde sıkkın bir nefes aldım. Yine ne tür bir oyunun içine düşmüştüm?
"Kendin olmaya mı karar verdin?"
Sorumun saçmalığı bir yana Serenity'nin gösterdiği rüyayı hatırlamaya çalıştım. Magnus'da, bende olaylar örgüsü yüzünden, kişilerin yüzlerini tam olarak hatırlamıyorduk ve ben ilk kez gerçek William'ın yüzüyle, karşı karşıyaydım.
İçimi saran korku yüzünden yutkunmakta zorlanırken, etrafıma bakındım. Yine Magnus'u hissetmiyordum. Zihin hapishanesinin çoğu zaman, belli bir tasviri olmasa da, şu an maruz kaldığım görüntü terk edilmiş bitap halde bir dairede olmamdı. Duvarların her biri yıkılmaya yüz tutmuş görünüyordu.
"Kendim olmama ihtiyacım kaldı mı, Alec?"
"Yine neyin peşindesin?" dediğimde, onun yüzüne sağlam bir yumruk indirmek istedim.
Çaresiz yanım beni çıldırtmaya başlamıştı. Ama adım atmak istediğim ilk anda, zeminden çıkan diken dolu dallar, önce ayak bileklerimi sardı. Ardından da kollarım dolandılar. Canımı yakarak hareket etmeme engel oluyorlardı. Tenimin kesildiğini hissederken, dudaklarımdan acı dolu bir inleme kaçtı. Bir yenisinin olmaması içinse sertçe dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım.
"Uslu çocuk olmalısın, Alec. Zaten canını yakacağım. Daha fazlasının olmaması için, beni tahrik etmemeni öneririm."
"Ne yapıyorsun?"
"Yapıyor olduklarımdan çok, yapmayı düşündüklerimden korkmanı öneriyorum, Alec. Sen ve Magnus bir konuda haklı olduğumu fark etmemi sağladınız."
"Ne konusundan bahsediyorsun?" derken, dudaklarımdan yeni bir acı dolu inleme kaçmıştı. Dikenlerin teker teker tenime işlediğini hissediyordum. Bu yüzden istesem de inleme sesim durmamıştı.
"Duygular, gereksiz zayıflıktan başka bir şey değiller derdim Alec ve haklı çıktım. Sizleri istediğim gibi elimde oynatırken, Magnus'a karşı hissettiğim duygular yüzünden kullanılan taraf ben oldum. Onun seni mutlu etmesine izin verdim. Sizin mutlu anlarınızı izlemek zorunda kaldım. Ama şimdi bir yenisinin yaşanmayacağından emin olacağım, Alec. Magnus'u hala istiyorum ve ona ne şekilde olursa olsun sahip olacağım."
"Onu kötü etkilediğini biliyorsun. Magnus'un karanlığa dönüşmesine izin mi vereceksin?"
William, bir kaç adımla yanıma geldiğimde, elini yanağıma yerleştirdi. Tırnaklarıyla yüzümü çizerken, aynı anda dallar daha sıkı hale geldiğinden, acı yüzünden tekrar nefesimi tuttum. Gözlerim yanıyordu. Ağlayacak durumdaydım. Ama ağlamak istemiyordum. Yeterince zayıf hissederken, daha da çaresiz görünmek istemiyordum.
"Magnus'u düşünme, Alec. Ayrıca düşünüldüğünde onun karanlık olması, o kadar da önemli bir mesele değil. Beni sevmesine ihtiyacım yok. Benim olmasına ihtiyacım var. Ruhu karanlıkla kaplanıp, sana sahip olduğu duyguları kaybettiğinde, kendisi bana gelecek. Aramızdaki bağ olduğu gibi kalırken, ona dünya üzerinde benden daha fazla zevk verecek herhangi bir kişi olmayacak, Alec. Suçluluk duygusu taşımadan, sadece bana ait kalacak."
"Bunu yapma. Onu sevdiğini söyledin. Sevginin gerçek olduğunu biliyorum. Bundan hoşlanmıyor olsam da, hissettiklerimden eminim."
"Sevgi hissetmediğimi söylemedim, Alec. Ama var olmaya devam ettiğin sürece Magnus bana ait olmayacak ve bu yüzden seni tamamen yok edeceğim."
"Sen." dediğim anda bedenimi kaplayan yeni bir acı dalgasıyla titredim. Tenimi kaplamaya başlayan rünleri teker teker hissederken, ortada bir gariplik olduğunun farkındaydım. Daha önce de rünlerin ortaya çıkışı canımı yakmıştı. Ama şimdi sanki her biri teker teker ruhuma işleniyor gibi hissediyordum ve bu dayanılmaz bir acı veriyordu.
Dişlerimi sıkarken kendimi zorlayarak "Ne yapıyorsun?" diye haykırdım. William ise yüzüme alay eder şekilde bakıyordu.
"Seni içten içe öldürüyorum, Alec. Şimdi kafesine gideceksin, benim yaşadığım işkenceyi yaşayarak duygularından teker teker arınacak, Magnus'u, aileni, her şeyi geride bırakacaksın. Ruhunu güçlü kılan duygularından tamamen kurtulduğunda, seni paramparça edeceğim. Bir daha asla geri dönmeyeceksin."
William'ın sesi yavaş yavaş azalırken sonraki saniyede kendimi kafesin içinde buldum. Burası geldiğim seferlerden farklı görünürken, uzandığım yerden kalkmaya çalıştım. Ama Serenity'nin evinde daha önce gördüğüm zincirler bileklerime dolanmış halde olduğundan, hareketim mümkün olmadı. Kurtulmak için atmak istediğim çığlık sesi, aralanmayan dudaklarımdan çıkmayı başaramazken, cadı ve büyücüleri gördüm.
Her biri ait olduklarını rünle işkencelerine başladığında, acıya ne kadar dayanabileceğim konusunda şüpheliydi. Zaten daha ilk saniyede bilincimin kapanacağını hissettim. Ama kendimden geçemiyordum. Kulağıma dolan fısıltıların arasında, Serenity'nin sesine odaklandım.
"Kendinden geçerek kurtulacağını düşünme, William. Günlerce hatta haftalarda uyanık kalacağın iksir damarlarında geziniyor. İşkencenin her bir anını hissedeceğinden emin olacağım."
Konuşmam engellendiği için tek bir kelime bile edemezken, hissettiğim tek şey acı oldu. Ruhumda teker teker yaralar açılırken, tüm iyi duygularımın da benden koparıldığını hissediyordum.
〽〽〽
Magnus
Burnuma dolan kokuyla, Alec'in göğsüne daha sıkı sarılırken, hissettiğim mutlulukla gülümsedim. William ne kadar ruhumu çürütüyorsa, Alec bana yaşamam için gereken enerjiyi sağlıyordu. Onu tanımadan önce sevginin bu denli güçlü etkilere sahip olduğunun farkında bile değildim. Ama şu an aşık olduğum adamla aldığım her bir nefesin, tenimle beraber ruhumu da beslediğini hissediyordum.
Gözlerimi açmadan burnumu tenine sürterek, göğsüne minik minik öpücükler kondurdum. Doğrulduğum anda ise karşılaştığım, siyah rünler gerilememe sebep oldu. Alec'in, teninde alev mavisi rengindeki rünler, yerini William'ın karanlık yanına bırakmıştı.
"William?"
"Bir kere de bildin Magnus. Tebrik ederim."
William'ın fazlasıyla düz olan ifadesi kafamı karıştırmıştı. Cümlesi alay dolu olsa da, bakışlarından bir şey anlamak zordu.
"Artık akıl oyunları oynamıyor musun?"
"Akıl oyunlarına artık ihtiyacım kalmadı, Magnus. Bu kadar tembellik yeter, hadi kalk. Pete, bizi bekliyor."
William'ın yataktan gidişini boş bakışlar eşliğinde izlerken, neler olduğunu anlamıyordum. Sadece, içimde çok kötü bir his vardı ve daha da kötüsü Alec ile konuşma şansım bile olmamıştı.
Keşke uyumasaydım, düşüncesiyle yataktan kalkarken can sıkıntısıyla derin bir nefes aldım. William banyoda olduğu için temizlenme ve giyinme işini büyüyle hallederek, yemek masasının olduğu kısma doğru yürüdüm. Sandalyeyi çekerek oturduğumda, masadaki kağıtlara göz attım. Kısa sürede sonra, William'da yanıma gelmişti.
"Plana geçelim."
"Plandan önce anlaşmalarımız..." dediğimde, William sesiyle beni susturdu.
"Anlaşma falan yok, Magnus."
"Ama Alec..."
"Alec de yok, Magnus. Yokluğuna alışmaya başlayabilirsin."
"Buda ne demek?" diyerek hızla ayağa kalktığımda elimde büyü topu oluşturdum. William, öfkeli halimi gülümseyen bir ifadeyle karşılarken, yüzüme baktı. Ona ne olduğunu anlamamıştım. Alec'den önceki halinden eser kalmamıştı.
"Durma, bana zarar ver Magnus. Bana yardım etmek istemiyor musun? O halde etme. Bende intikamımı almaya tek başıma giderim. Ama olur da, geçen seferki gibi bir durum yaşanırsa, perim yanımda olmadığı için, beni, Alec ile birlikte sonsuza dek kaybedersin."
"Senden nefret ediyorum." cümleleri dudaklarımdan dökülürken, elimdeki büyü topunu geldiği yere geri gönderdim. William'ın bana yansıyan duygularının anlamını çözemiyordum. Aramızdaki bağ hala vardı. Ama bir şekilde duygularının hangisinin daha baskın olduğunu anlayamıyordum.
"Artık sevgini istemiyorum, Magnus. Benden istediğin ölçüde nefret edebilirsin. Yakında neden böyle söylediğimi öğrenirsin."
Bir an ne diyeceğimi bilemezken, William'ın tamamen umursamaz tavırlarıyla, karşı karşıya kaldım. Kavga etmiyormuşuz gibi oda servisini aradığında, yemek siparişini verdi. Sandalyeye oturup sessizliğe gömülürken bu halini anlamaya çalışıyordum. Neler oluyordu? Bu kadar umursamıyor olması iyi değildi. Ölümü umursamayarak, cadı ve büyücülere karşı savaş açması demek, dediği gibi Alec'in ölümüyle sonuçlanırdı. Onu kaybedemezdim. Bu yüzden yine el mahkum bir şekilde onunla hareket etmek zorunda kalmıştım.
Yemeklerin, gelmesiyle sessizce ona eşlik ederken, öfkemi kontrol altına almaya çalıştım. Onun normal davranmasını isterken, ben kontrolümü kaybediyordum.
"Kararını verdin, sanırım."
"Evet. Peri görevine devam edeceğim. Yine de benim senden bir beklentim olamayacaksa, sende benden bir şey istemeyeceksin."
"Anlaştık. Senden bir şey istemeyeceğim."
Saatler sonra kendimi William ile birlikte büyülü boyuta geçerken buldum. Bu durumsa beni nedensizce geriyordu. Serenity'nin, büyülü boyutu oluşturma nedeni, insanlar ve büyülü dünya arasına kesin bir sınır çizmekti. Yine de buna rağmen güçlü büyücü ve cadıların çoğu insanların arasına karışmaktan, onlarla oynamaktan fazlasıyla zevk alırdı. Pete'de onlardan biriydi. Bunu biliyordum. Çünkü onunla paylaştığım görev geçmişinde, insanlarla eğlenirken ona bizzat eşlik etmiştim.
"Buranın doğru yer olduğuna emin misin?"
Etrafa göz atarken söylediğim cümle, havada asılı kaldı. Çünkü William kolumu sertçe çekerken, bedenimi sürüklemeye başlamıştı. Bu yüzdende el mahkum adımlar atmaya başladım.
"Yürüyelim desen de olurdu?"
"Sessiz ol, Magnus!"
Ona gözlerimi devirerek baktığımda, ormanlık alanda sırtımı ağaca yasladım. William, etrafı izlerken normalde olması gerekenden daha fazla perinin varlığını hissediyordum. Bu yüzdende işimizin şimdiden zor olacağından emindim.
"Ölüm getiren korkusu, şimdiden onları sarmış görünüyor."
William'ın adeta ölüm fısıltısı şeklinde olan sesi kulaklarıma ulaşırken yutkundum. Bu başımızın ciddi anlamda belada olduğu anlamına geliyordu.
"Öyle gibi.."
William, elimi tekrar tuttuğunda ona ayak uydurarak yürümeye devam ettim. Karşımıza çıkan binaya bakışlarım takılırken, tanıdık görüntüsüyle hafızamı yokladım. Dilimin ucuna gelen kelimelerden hoşlanmazken, derin bir nefes almak zorunda kaldım.
"Bizi Rexha'nın yerine mi getirdin? Ciddi misin, William?"
"Burası Rexha'a mı ait? O halde ikisini birlikte öldürebiliriz. Bir taşla iki kuş."
"Aklını mı kaçırsın sen? Rexha'ın, Serenity'nin yaşına yakın bir cadı olduğunu bilmiyor musun? Üstelik onun gücü..."
"Korkaklık edecek durumda değilsin, Magnus. Madem burayı biliyorsun, içeriye bir geçit açabilirsin."
"İçerisinin hatırladığım şekilde kaldığından şüpheliyim."
"O halde seks yaptığınız zindanları düşün, Magnus. Eminim Rexha, o kısımları bozmamıştır."
"Seni!"
"Neden bu sinir? Haklı olduğumu biliyorsun. O yüzden sus ve peri görevini yerine getir."
Öfkeyle dişlerimi sıkarken, odaklanmaya çalıştım. Her ne kadar sinir olsam da, William haklıydı. Rexha'da, tıpkı Nelly gibiydi. İnsanlarla cinsel açlığını tatmin edecek oyunlar oynamayı seviyordu. Dahası, bu partilerin çoğunda bende yer almıştım. Partnerlerinden birisi olarak... Oluşturduğum geçit büyüsü, bizi zindan kısmına sokarken etrafıma baktım. Burası geçen yıllara göre fazla bir değişiklik göstermemişti. Sadece etrafta daha fazla sayıda oyuncak ve daha fazla alan vardı.
"Şimdi ne yapıyoruz?"
"Aslında, Rexha'a onunla fantezi yapmak istediğini söyleyebilirsin. Sanırım kadın, seni kafese kapatmaktan zevk alacaktır."
"Bu şekilde davranmayı kesecek misin?" dediğimde burnumdan soluyordum.
William'ın bana aşık haline katlanamıyordum, bu halinden ise hiç hoşlanmıyordum. Hangi halinin daha iyi olduğunu düşünmek bir yana William'ı komple hayatımdan defetmek istiyordum. Ama ne yazık ki, istediğim mümkün olmuyordu.
"Ama ben eğleniyordum."
"Eğlenme."
"Sıkıcı yanın tuttu, Magnus. Her neyse, şimdi onlara bir doz ölüm getiren gücü vereceğim."
William'ı ne demek istediğini anlayamazken, elimi tuttuğu, eline baktım. Diğer elini zindanın duvarına yerleştirdiğinde, bedenindeki rünler parlamaya başladı. Damarlarımdan geçen enerjiyle, kanatlarım ortaya çıkarken görüş açım kristallerin alevleriyle kaplandı. Sonraki saniyede ise tüm binanın sallandığını hissettim. William'ın kükremesi, binanın koridorlarında yankılanarak üst katlara çıkıyordu.
"Benden saklanmak sizi kurtarmayacak, Pete ve Rexha. Korkaklığı bırakın da, karşıma çıkın."
Bir kaç kez aynı cümleyi kurduğunda, elimi bıraktığı anda, William'dan uzaklaştım. Gözleri Alec'in sahip olduğu harika renkten, maviye dönüşürken giderek siyah renkle kaplanmasını izledim.
"Şimdi ne olacak?"
"Birazdan göreceksin."
Saniyeler içinde üst kattan gelen seslerle, ben tedirgin olsam da William gayet rahattı. Kısa süre sonra Rexha ve Pete görüş açımıza girmişlerdi. Ama yanlarında beklediğim gibi peri ordusu yoktu.
"Gücünü ne kadarını kullanabiliyorsun."
Kadının sesiyle, William kahkaha attığında, Rexha öfkeli bakışlarını bana yönlendirdi. Pete ise onun yanında çoğu zaman olduğu gibi fazla sessizdi. İkisinin arasında da geçmişe dayalı bir ilişki olduğunu biliyordum. Aslında tam da bu yüzden burada olmasına şaşırmamam gerekiyordu.
"Her zaman bağ belası bir peri oldun, Magnus. Şimdi de ölüm getirene perilik yapman beni nedense hiç şaşırtmıyor."
William, önüme geçtiğinde, Rexha'ın beni görmesine engel oldu.
"Muhatap olacağın kişi benim, Rexha. Artık başlayalım."
Cadı üzerimize doğru bir kaç adımla yaklaştığında, yapmaya çalıştığı büyüyü, William'ın kalkanı durdursa da, oluşturulan manyetik alan bedenlerimizi geriye doğru savurdu. Pete'in oluşturduğu büyüyü ise yok etmesi daha kolay olmuştu.
"Merak etme William, başlayacağız. Sadece Magnus'a söylemek istediğim bir şey var. Hiç sevenin yokmuş, Magnus. Buna babanda dahil. İkinizin de öldürülmesi için verilen oylardan birisi de ona aitti."
"Ne?" dediğimde anda, William'ın göğsüme vurması bir oldu.
"Bundan daha güçlüsün, Magnus. Cadının saçmalıklarını dinleme. İşkence yöntemlerin hiç değişmemiş Rexha, ama şunu unutma işkence etme sırası artık bende."
William'ın kendinden emin sesiyle, kanatlarımı ortaya çıkartarak onun yanına geçtim. Alec'i düşünmek, William'ın dengesizliklerine maruz kalmak, soğuk kanlı yanımı yok etmişti. Ama şimdi, yaşamak istiyorsam savaşmak zorundaydım. William'ın tenindeki rünler kızıla dönerek parlarken, ben daha fazla güçlendiğimi hissediyordum. O an tam olarak bir şeyden emin olmuştum. Ne Pete'in ne de Rexha'ın bize karşı hiç bir şansı yoktu.
〽 Bölüm Sonu〽
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro