Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Alev Kristalleri

Bölüme geçmeden önce gelecek bölüm geç gelebilir şimdiden haber vermek istiyorum :( Sebebi de hastalığım. Umarım çabuk iyileşirim. 

♥ Keyifli okumalar ♥ 

rainbowandcandies

malecxmalec


_Önceki Bölümden Kesit_

"Seni seviyorum, Magnus."

Duyduğum cümleyle gülümserken, ona daha sıkı sarıldım. Eğer Alec'e güvenmek bir hata olacaksa, hayatımdaki ilk hata olmayacaktı. Yinede tüm soru işaretlerine rağmen ona güvenmeyi seçtim. Tıpkı onun bana güvendiğini gibi.

"Bende seni seviyorum, Alec."

Alec

Göğsümdeki ağırlığın bedenime baskı yapmasıyla gözlerimi hafifçe araladım. Gün ışığının aydınlattığı odada, karşılaştığım manzara ise sabahlara karşı olan tavrımın bir anda değişmesine sebep oldu. Genel olarak asık yüzle güne merhaba diyen biriydim. Şimdiyse yüzüme yerleşen gülümsemeye engel olamıyordum.. 

Magnus'un başı çıplak göğsüm üzerimdeyken, gerçekten mutlu olduğumu hissediyordum. Bir elimi hafifçe saçlarına yerleştirdiğimde, okşamaya başladım. Yumuşak saçların parmaklarıma yaşattığı histen hoşlanmıştım. Diğer elimin parmakları ise yavaşça Magnus'un çıplak teninde geziniyordu. 

Dün gecenin taze anıları zihnime yavaşça dolmaya başladığında, yüzümdeki gülümse mümkünmüş gibi daha da arttı. Hayatımda ilk kez ailem dışında, birine duygularımı, daha da ötesi sevgimi açıkça ifade edebilmiştim. Tabi bu sevgi, aileme duyduğum sevgi kadar masum değildi. Olur gibi de gözükmüyordu. 

İnsanlara karşı olan güvensizliğim, hayatımın her noktasında birilerini sevmeme engel olmuştu. Sonuçta birini sevmenin, bir sonraki adımı ona güvenmekten geçiyordu. Birine güvenmeden onunla arkadaş olamazdın. Güvenini kazanmadan birini hayatına alamazdın.

Magnus ise garip bir şekilde güvenimi neredeyse hiç zorlanmadan elde etmişti. Bu bana hala tuhaf geliyordu. Onu gördüğüm ilk anda, ondan kurtulmak istediğimi çok iyi hatırlıyordum. Devam eden zamanlarda perim olmasa, bir daha karşıma çıkmamasından emin olmak için her şeyi yapardım. Daha ilk dakikada bana yaşattığı korkuyu düşününce, bir daha hiç kimsenini bu duyguyu bana yaşatmayacağına emindim.. Belki de göz göze geldiğimiz ilk anda bile başıma geleceklerin bir şekilde farkına varmıştım.

Zaten perim olduktan sonrada boş çırpınışların yegane sebebi bu olmuştu. Ama tüm bunlara rağmen garip bir şekilde ona güvenen yanımda ortaya çıkmıştı. Bu durumuysa hiç bir zaman aramızdaki bağa bağlayamadım. Sonuçta güvenin hisler ile alakası yoktu. Daha çok kumar oynamaya benziyordu. 

Ya hep, ya hiç durumuydu.

Tabi söz konusu sihirbaz-peri bağını diğer bir çok konuda baş suçlu ilan etmiştim. En büyük suçu da, Magnus'u arzulamama sebep olmasıydı. Şimdiyse, onunla çıplak halde uzanırken, yaşananlar yanlış ya da kötü gelmiyordu. Garip bir şekilde hafiflemiş hissediyordum. Her ne kadar karanlık yansımanın bir adım arkamda, onu almak için pes etmeyeceğini biliyor olsam da... 

Düşüncelere daldığımı fark ettiğimde derin bir nefes aldım. Dalgınlığıma rağmen ortaya çıkmamış olan baş ağrım ise şaşırmama sebep oldu. Biraz düşündüğümde ise, nedeni fazla uzakta aramadan bakışlarımı Magnus'a odakladım. Bana gerçekten iyi geldiğini bir gerçekti. Ama hala uyanmamıştı. Önce onu uyandırmak zihnime yerleşen ilk düşünce olsa da, sonrasında onu rahatsız etmemek için hareketsiz kalmaya devam etme kararı aldım. Geçmişte çoğu konuda fazlasıyla bencil olduğumun farkındaydım.

Magnus'un perim olarak hayatıma girmesinin, karmaşayı beraberinde getirdiği kabul edilebilirdi. Ama biraz düşünüldüğünde zaten hayatım hiç bir zaman sıradan olmamıştı. Korkunç kabuslarım, değişen doktorlarım, garip kişilikler her biri benimle bir aradaydı. Geçmişten şu an tek farkım, yaşadığım bir yığın zorluğun, daha içinden çıkılmaz bir duruma geçmesi olmuştu. 

Göğsümdeki hareketliliğe bakışlarım takılırken, Magnus'un göğsüme biraz daha yerleştiğini gördüm. Başını bana doğru çevirdiği için, nefesi tenimi yalıyor ve bu his iç gıcıklayıcı oluyordu. Tekrar saçlarına dokunmak istediğimden, bu kez vazgeçerek, hafif aralık dudaklarına dokundum. Parmaklarım yavaşça burnuna doğru çıkarken, yüzünü buruşturarak dudaklarını oynattı. Kedilere benzeyen mırıltısı, sesli bir şekilde gülmeme sebep olurken, Magnus yavaşça gözlerini açarak hoşlandığım gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. 

"Günaydın, Magnus." diyerek aynı şekilde ona gülümsediğim de, hissettiğim duygular yüzünden kaşlarım çatıldı. Neden onun tedirgin olduğunu hissediyordum? Ortada Magnus'un bu duyguyu hissedeceği bir durum yoktu.

"Günaydın, Alec."

Magnus'un benden uzaklaşmak istediğini fark ettiğimde, onu belinden kavrayarak daha sıkı tuttum. Değiştiğim den ya da daha kötüsü karanlık benliğin ortaya çıktığını düşünüyor olabilir miydi? Aklıma bu hislerin karşılığı olacak başka bir düşünce gelmiyordu.

"Merak etme, Magnus. Hala kendimdeyim. Dün gece birbirimize sevgimizi dile getirdiğimizi hatırlıyorum. Anlaşmamızda hala geçerli. Kabus görmediğimi de var sayarsak, her şey yolunda olmalı."

Konuşmamın bitiminde onu bedenimin altına alırken gözlerine baktım. En azından bakışlarım kim olduğumu ona kanıtlayabilirdi. Magnus, ellerini sırtıma yerleştirdiğinde sakince gülümserken, biraz olsun rahatladığını hissediyordum.

"Sanırım konuşkan haline alışamayacağım, Alexander."

"Bunun için fazlasıyla zamanın olacak. Değişmeyi düşünmüyorum." diyerek gülümseyen dudaklarına eğildim. Kendimi daha fazla frenleyecek durumda olmadığım için, Magnus'u öpmeye başladım. Dudaklarına dokunduğum andan beri yapmak istediğim şey tam olarak buydu.

Karşılık aldığım öpücükle, bedenimi ona bastırırken belime sarılan bacaklarla hafifçe inledim. Çıplak bedenlerimizin tamamen temas halinde olması son derece tahrik ediciydi. Dudaklarım yavaşça boynuna yöneldiğinde, bedenimi ona sertçe sürttüm. Bu hareket ikimizinde hırlamasına sebep oldu.

Magnus tam kulağımın dibinde, "Alexander..." diyerek inlerken, dişlerimi yavaşça tenine batırdım. Dudaklarımın arasına çektiğim teni arsızca emerken, Magnus'un dudakları kulak mememi buldu. Neredeyse aynı ritmle dudaklarımızın arasındaki eti emerken, beden hareketimi yavaşlattım. Yavaşça sürtünen bedenler işkence gibi hissettirse de, farklı bir hazda veriyordu. İkimizde tahrik olduğunu giderek irileşen sertliklerle fark ediyorduk.

Ellerim onun bedeninde gezinirken, aynı dokunuşları tenimde hissediyordum. Tam olarak bu durumdan mı kaynaklandığını bilmiyor olsam da, aldığım hazzın katlanarak arttığına emindim. Bir süre sonra ikimizde durduğumuzda, hafifçe doğruldum.

"İkna oldun mu?"

Magnus, sorumla afallarken aralık dudaklarını hızlıca öperek, tekrar gözlerine baktım.

"Değişmediğim konusunda."

"İkna olmamış olabilirim."

Bu kez afallayan kişi ben olurken, Magnus şaşkınlığımdan faydalanarak yerlerimizi değiştirdi. Bedenim onun altında kaldığında, nefesimi yüzüme üflemesiyle yutkundum.

"Planın ne?"

"Dün ait olma konusunda bir sürü laf ettin, Alexander. Biraz da peri sihirbazına sahip olmalı diye düşünüyorum."

Duyduklarım gülümsememe sebep olurken, çeneme geçirilen dişlerle acıyla inledim. Hemen ardından gelen öpücükler, gerilen bedenimi gevşetirken yeniden öpüşmeye başladık. Dudaklarımın arasından sızan dili kabul ederken, öpücüğü biraz daha derinleştirdik. Magnus'un tadını dilimde, damağımda hissederken, sarhoş olduğumu hissediyordum. Tutku dolu bir sarhoş...

Özgür kalan dudaklarıma dişlerimi geçirdiğimde, Magnus dudaklarını boynuma yönlendirdi. Öpücükler göğsüme doğru ilerlerken, kaslarımdaki dil darbelerine Magnus'un dokunuşları ekleniyordu. Kısa sürede sertliğim üzerindeki baskı yüksek sesli inlemelere sebep olurken, ellerimi sırtına yerleştirdim. Magnus'un elleri kalçalarımı kavradığında, dokunuşlarıyla, parmaklarıyla bedenimi hızla bir şekilde hazır hale getiriyordu.

Bense sadece inleyerek sırtına tırnaklarımı daha sert bastırıyordum. Magnus'un tek beden olmamız için harekete geçtiğini fark ettiğimde, aklıma gelen fikirle ona engel oldum.

"Magnus dur."

Magnus'un bakışları değişirken donmuş bir halde bana bakıyordu. 

"Gerçekten bu halde durmamı mı istiyorsun?"

"Hayır. Sadece... Kanatlarını ortaya çıkarır mısın? Birlikte olurken onları da görmek istiyorum."

Magnus bir anlığına duraksarken, düşünceli görünüyordu. O an nedense düşüncelerini de okumak istediğimi fark ettim. Duygularından hissettiğim tek şey tedirginliğinin yeniden ortaya çıkmış olmasıydı.  

"Bunu daha önce hiç denemedim, Alec. Yani onlar masum kelebek kanatları değiller. Yakıcılar, can yaktıkları bir gerçek."

Duygularıma karışan hislerle yutkunurken, sessiz kaldım. Can yakıcı olduklarını biliyordum. Diğer yandan onlara dokunmak istiyordum. Dokunmalıydım. 

"Biliyorum. Ama rüyamda onlara dokunuyordum. Dahası seni iyileştirmek içinde kanatlarına dokundum. Beni onlardan mahrum etme, Magnus."

Magnus, pes ederek doğrulduğunda kollarımı iki yana açarak yatağa yerleştirdim. O ise kollarını bedenimin iki yanına koyduğunda, ortaya çıkan kedi gözleriyle, sırtını dikleştirdi. Saniyeler içinde ortaya çıkan kanatlar memnuniyetle gülümsememe sebep oldu. Uzaktan cehennem ateşi kadar yakıcı görünen kanatların, bu mesafede bana verdiği tek his tatlı bir sıcaklıktı. Bakışlarım ise tamamen hayranlık doluydu.

"Memnun musun?"

Kafamı aşağı yukarı sallarken, dilimi dudaklarımda gezdirdim. Ellerim yavaşça kristallere yaklaşırken, Magnus tedirgin olarak kendini geri çekmeye çalışsa da, başarılı olamadı. Çünkü bacaklarımla onu kavrayarak hareketine engel oldum. Biraz daha eğilmesini sağladığımda sonunda kristallere dokunmayı başarmıştım.

İçimdeki arzunun garip bir şekilde daha da arttığını fark ederken hissettiğim baskıyla dişlerimi sıktım. Magnus sertçe birleştirdiği bedenlerimizin, aynı hızda hareket etmesini sağladı. Hissettiğim zevk, aldığım her darbede daha da artarken, gözlerimi açık tutmaktan zorlanıyordum. Yine de buna inat Magnus'un yüzünü ve kanatlarını görmek için üstün bir çaba sarf ediyordum. Dokunduğum kristallerin yaşattığı hisse odaklanırken, boşta kalan elimle Magnus'un yanağını okşadım. 

"Çok... Güzelsin... Magnus."

Kontrolsüz inlemeler yüzünden kelimeler dudaklarımdan teker teker dökülürken, Magnus yüzüme yaklaştı. 

"Senin gibi..." diyerek dudaklarımı öpmeye başladığında, hareketleri de yavaşladı. Son ana dek hızlanmayan hareketleri dakikalarca hatta saatlerce sürecek zevki vaat ederken, başımı döndürüyordu. Yaşadığım bu haz hiç bitmesin istiyordum. Ama sonunda bedenlerimiz infilak ettiğinde, hiç istemesek de birbirimizden ayrıldık.

...

Nefes nefese bir halde yatakta uzanırken, ikimizde kalkmak için herhangi bir hamlede bulunmuyorduk. Biraz olsun düzene giren nefeslerimizin ardından, birbirimize dönerek uzanmayı sürdürdük. Yorgunluğum, ağrıyan kemiklerim ile kendini belli ederken, bakışlarım Magnus'un yüzündeydi. Oda aynı şekilde bana bakıyor olsa da, bakışlarım ara ara kanatlarında takılı kalıyordu. 

Göz alıcı alev kristalleri hayranlık uyandırıcıydı ve daha da önemlisi onlara dokunabiliyor olmamdı. Bana yaşattığı hissi tarif etmem pek mümkün değildi. Aynı anda hem sert görünmeyi, hemde yumuşak hissi vermeyi nasıl başarıyorlardı. Saatlerce izlemek istediğim kanatlara, şu an sürekli dokunmak istiyordum.

"Gözlerin fazla aç bakıyor, Alexander."

"Bu kadar güzel olmaları benim suçum değil. Onlara her saniye dokunabilirim."

Kendimi rahatça ifade etmem beni bile şaşırtırken, gülümsüyordum. Ama hemen ardından gelen hisler yüzünden, gülümsemem yavaşça yüzümde solmaya başladı. Magnus'un benden rahatsız olmasını istemiyordum.

"Hala kendindesin öyle değil mi? Kendini bu şekilde ifade ediyor olman şaşırtıcı..."

Magnus, kelimeleriyle sessizleşirken, can sıkıntısıyla gözlerimi kapattım. Gerçi bunun sebebi kelimelerden çok bana yansıyan hislerdi. Bir kaç saniye önce sevgiyi hissettiğim duygulara, tedirginlik ve korku ekleniyordu. Bu da, Magnus'un bana hala güvenmediğini gösteriyordu.

"Bana güvenmiyorsun."

Yataktan kalkmak için hamle yaptığımda, kolumun kavranması ile durdum. Yine de ona bakamıyordum.

"Bu güvenmemek değil, Alec. İster istemez farklı davranışlarında seni kontrol etme gereği hissediyorum. Bunu anlaman gerek." 

"Haklısın. Kızmamalıyım. Sonuçta dengesiz adamın tekiyim." dediğimde kolumu ondan kurtararak ayağa kalktım. 

Hemen sonrada hızlı bir şekilde banyoya yürüdüm. Dakikalar önce kendimi son derece mutlu hissederken, şu an sadece ağlamak istiyordum. Suyu ayarlayarak, duşun altına girdiğimde gözlerimi sıkıca kapattım. Zihnimin derinliklerinde duyduğum çığlık sesleriyle derin bir nefes alarak, dişlerimi sıktım.  

"Yakında tekrar var olacağım."

Ellerimi yumruk yaparken, "Hayır." dedim. Aniden ortaya çıkan öfkemle, fayans duvara yumruk atacakken kendimi son anda durdurdum. Hareketimin sonu acı olacaktı. Dahası Magnus'un canı yanacak ve yanıma gelecekti. Şu an burada olmamalıydı. Sesi bir şekilde bastırdığımda, hızlıca banyomu tamamladım. Havluya sardığım bedenimle odaya döndüğümde, Magnus ortalarda görünmüyordu. 

Misafir odasına geçerek kıyafetlerimi giydiğimde, saçlarımı kurutmadan yatağa uzandım. Çığlıkları yeniden duymaya başladığımda, içten içe kapa çeneni diyerek haykırıyordum. Çok geçmeden ağrımaya başlayan başımla şakaklarımı ovdum. Saniyeler içinde de Magnus'un varlığını hissederek yatakta doğruldum. 

"Bir sorun mu var Alec?"

Magnus'u ıslak saçlarıyla görürken onunda banyo yaptığını anladım. Beni yalnız bırakmasına ise memnun olmuştum. Sanki yansımam onun varlığını hissedecek ve beni al aşağı edecekmiş gibi hissediyordum.

"Başım ağrıyor sadece..."

"Büyü yapabilirim."

Magnus'un soğukluğunu hissederken canımın yandığını hissettim. Nedense ona yakın olduğum kadar bana yakın değil gibi geliyordu.

"Büyüye gerek yok yemek yiyelim. Sonrasında... Evime gidebilir miyiz? Isabelle ile konuşmalıyım ve belki de ilaçlarımı alırım. Bu ikimiz içinde iyi olur."

Magnus'un, beni onaylayan hareketleriyle mutfağa yöneldiğimde hızlı bir şekilde hazırlanan yemeği yemeğe başladım. Aramızda yaşanan ölüm sessizliğinde sadece birbirimizin duygularını hissediyorduk. Ben içten içe korkarken, Magnus rahatsızlık hissediyordu. Çok geçmeden onun duygularına karışan korkuyla ellerim sıktım. Avuç içime batan tırnakların verdiği acıyı garip bir şekilde özümserken, Magnus'un hissedip hissetmediğinden emin olamadım. Tepkisiz kaldığına bakılırsa hissetmiyor da olabilirdi. Buda yeniden benden uzaklaştığını hissetmeme sebep oldu.  

Yemeğini ilk bitiren kişi olarak ayağa kalktığımda, odaya doğru yürüdüm. Magnus'da ortalığı toparlamak için yaptığı büyünün ardından kısa sürede yanıma geldi. 

"Gitmeye hazır mısın?"

"Evet."

Açılan portaldan geçtiğimde, kendimi bulmayı düşündüğüm yer burası sayılmazdı. Dış kapının önünde olmayı beklerken, odama gelmiştik. Bakışlarım Magnus'a sabitlenirken, üzerime yürüdü. Ellerimi kavrayarak avuçlarıma baktığında, hilal şeklindeki yara izlerini gördü. 

"Kendine geçmişte de zarar veriyor muydun?"

Magnus, avucumda parmaklarını gezdirirken, "Kendime fiziksel olarak zarar veren biri olmadım hiç. Sadece..." dediğimde sustum. Onun korkusunu hissederken, yansımadan bahsetmem ne kadar mantıklı olurdu emin olamıyordum. 

"Güven istiyorsan konuşman gerekiyor, Alexander. Konuşkan haline alışmamı beklerken, sessizliğe bürünmek doğru bir hareket sayılmaz."

"Senin uzaklaşman mantıklı mı?"

Magnus bir an sessizleştiğinde gülümseyerek ellerimi kavradı.

"Resmen sevgili gibi olduk, Alexander. Alınganlık yaptığının farkında mısın?"

"Evet ama..." dediğim anda Magnus'un değişmeyen ifadesiyle sessiz kaldım. Belkide haklıydı. Boşuna alınganlık yapıyordum. Yine de... Benim hissettiğim güveni ondan da bekliyordum. Bu beklentim anlamsız olamazdı. Duygularım kendi içimde değişirken yeniden maruz kaldığım ses yüzünden öfkeyle doldum. Magnus'un yüzüme yaklaştığını bile sonradan fark ederken, çok hızlı nefes alıp veriyordum. Kalbimde nefesime eşlik ederken, Magnus'un dudaklarının temasıyla anlıkta olsa zamanın durduğunu düşündüm. Fazlasıyla kısa süren öpücük, bana uzun gelirken Magnus'un çekilmesiyle onun gülümsemesine odaklandım. 

"Öncelikle sakinleş, Alec." dediğinde, yutkundum. Korku, sevgi, hüzün duygularım yine birbirine girmişti. Magnus'un yumuşak sesini duyduğumda odak noktam yine o olmuştu.

"Değişken kişiliklerin normal bir durum değil, Alec. Alışmaya çalışıyorum. Diğer yandan güven istiyorsan, dürüst olman gerek. Bir şeyler saklandığını hissediyorum. Kendine neden zarar verme gereği duydun?"

Kendimi yine ona hak verirken bulduğumda, kendim gibi hissetsem de duygularımın karmaşıklaştığını biliyordum.

"Zihnimin içinde çığlıklar duydum. Karanlık yansımaya ait çığlıklar, üstüne sende benden tedirgin olunca kendimi kötü hissettim. Benden rahatsız olmanı istemiyorum."

"Senden rahatsız değilim, Alec. Hatta yaşadıklarımdan fazlasıyla memnunum. Ama görünen o ki, karanlığın bizi rahat bırakmayacak. O yüzden bir süre ailenle kalmanı istiyorum. Bende Serenity ile fazlasıyla geciken görüşmemi gerçekleştireceğim."

İçime aniden çöreklenen korkuyla Magnus'un elini kavradım. Cadılar tehlikeliydi. Özellikle benim ölüm getiren olduğum düşünülürse... Hoş bu durum düşünce olmaktan çıkmıştı.

"Cadıya gerçekten güveniyor musun? Ölüm getiren sensin dedikten sonra bunun mantıklı olduğunu sanmıyorum. Ya sana zarar verirse..."

Magnus fazlasıyla sakin olan ifadesiyle bana yaklaşırken, elimi beline yerleştirdim. 

"Benim için endişelenen haline düşündüğümden daha çabuk alışabilirim. Diğer yandan Serenity, Valentine gibi biri değil. Onun için avlanacak bir peri değilim. Kaldı ki, gücünü arttırmaya ihtiyaç duyacak bir cadıda değil."

Magnus'un kelimeleri ikna edici görünse de, içime çöreklenen korkuyu yok etmekte yeterli olmuyordu. Zihnimde bir dizi korkunç senaryo dolanırken, farkında olmadan Magnus'un belini sertçe sıktım. Onun acı dolu inlemesiyle, kendimi geriye çekerken yutkundum. 

"Özür dilerim. İsteyerek yapmadım."

"Farkındayım, Alec. Aniden olması yüzünden inledim. Yoksa dediğim gibi çabuk kırılan biri sayılmam. Ayrıca beni merak etme elimden gelen en kısa sürede döneceğim." dediğinde, portal açtı. Portala adım atmadan evvel onu durduğumda, kendime çevirerek dudaklarını öptüm. 


Uzun tutmaya çalıştığım öpücük, bana uyan dudaklar ile ateşlenirken nefes nefese birbirimizden ayrıldık.  

"Bana söz verdin." dediğimde, Magnus gülümseyerek göz kırptı. 

"Merak etme sözlerimi her zaman tutarım, Alexander." diyerek portaldan geçti. 

〽 Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro