Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 8







13.8.1919

Afyonkarahisar 15. Kolordu Komutanlığı'na

Mustafa Kemal Paşa'ya özel: İstanbul'daki çeşitli partilerin birleşerek Amerika Hey'etine verilmek üzere aldıkları kararlar aşağıda belirtilir:

1- Ermenistan için Türkiye'nin doğu sınırları üzerinde Ermeniler'in işine yarayacak bir toprak parçası vermeye Doğu illerindeki Türklerin ve orada iş başında bulunan büyüklerin, bu bölgenin gelecekteki refahını ve serbestçe gelişmesini düşünerek razı olabilecekleri görüşünde olduklarını, yalnız bu görüşlerini oradaki Kürtlerle işbirliği yapmış olmaları ve Kürtlerin de Ermenilere toprak verme düşüncelerine kesinlikle karşı bulunmaları dolayısıyla açığa vurmak istemediklerini ve hattâ açığa vursalar bile, oradaki Türk çoğunluğunun, aşağıdaki şartların yerine getirileceği konusunda kendilerine güvence verilmedikçe bu düşüncede Kürtler'den ayrılmayacaklarını zannettiklerini tespit etmiştir. Şöyle ki: Birincisi, Türk ve Kürt çoğunluğunun ve aralarındaki diğer azınlıkların yaşadıkları toprakların bütünlüğü; ikincisi, Türk bağımsızlığının tam olarak tanınması ve fiilen garanti edilmesi; üçüncüsü, Türkiye'nin çağdaş medeniyete ulaşabilmesi için serbestçe gelişmesine engel olan kayıtların kaldırılmasıyla Wilson Prensiplerinde vadedildiği üzere, bağımsızlıklardan ve haklarından en güvenli bir şekilde yararlanmasına imkân verilmesi; dördüncüsü, bu hususlarda ve Türklerin gelişmelerinin çabuklaştırılmasında Amerika'nın bize yardımcı olacağını, Cemiyet-i Akvam'a (Milletler Cemiyeti) karşı üstlenmesi.

2- Boşaltılacak topraklardan çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin gönderildikleri yeni topraklarda derhal yerleştirilmeleri ve bu topraklardan hemen yararlanmalarını sağlamak için Amerika'nın yardım etmesi.

3- O çevrede ve özellikle Erzincan ve Sivas arasında yoğun olarak bulunan Ermeniler'in yine Ermenistan sınırları içine gönderilmelerinin sağlanması.

4- Ermenistan adına ve hesabına gerçekleşmesini muhtemel gördüğümüz toprak verme durumu, bağımsız bir Ermenistan adına değil, ancak büyük ve medeni bir devletin mandası altında gelişecek çağdaş bir devlet adına olacaktır. Çünkü, bugünkü Ermenistan'a toprak bırakmak, Türkiye'nin başına ikinci bir Makedonya derdi açmak demek olduğu gibi, Kafkasya için de bir sıkıntı çıkarmak demektir.

5- Bütün bunlar tartışılabilir bir "teklif" niteliğindedir. Ancak bunların kesin bir şekil alabilmesi, memleketteki hey'etlerle temas kurmaya bağlı ise, oraya Amerikan Hey'etinden birinin gönderilmesi şarttır.

6- Ve en son olarak konunun kanunî ve meşru bir şekle sokulması için Osmanlı Millî Meclisi'ne götürülmesi doğaldır.

12. Kolordu Komutanı Selâhattin

Şifre

Kişiye Özel

339


Erzurum, 21.8.1919

12. Kolordu Komutanlığı'na

20. Kolordu Komutanlığı'na

(Yalnız 12. Kolordu). İlgi: 13.8.1919.

İstanbul'da çeşitli partilerin Amerikan Komisyon'una verilmek üzere aldıkları kararlar, burada Hey'et-i Temsiliye'mizce son derece üzüntü ve esefle karşılandı. Çünkü, birinci maddede Ermenistan'a Doğu illerimizden toprak verilmesi söz konusu olmaktadır. Oysa, ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına yazılmasının, bugün için uygulamada mümkün olamayacağı şöyle dursun, unsurlar arasındaki nefret ve öcalma duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı Ermenilerinin dönmeleri halinde bile iller içinde yoğun olarak yerleştirilmelerini tehlikeli göstermektedir. Bu bakımdan, suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine gösterilecek en büyük kolaylık, adaletli ve eşit şartlar altında vatanlarına dönmelerini kabulden başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede; Erzurum ve Sivas arasında yoğun bir Ermeni topluluğu bulunduğu hayali, bilgisizlik ve vukufsuzluktan başka bir şey değildir: Harpten önce bile, buralarda oturanların büyük çokluğu, Türk, birazı Zaza denilen Kürtlerden ve pek azı da Ermeniler'den ibaretti. Bugün artık varlığından söz edilecek sayıda Ermeni yoktur. O halde, bu gibi dernekler yetkilerini bilmeli ve bir iş yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nezaretleri'nin barış hazırlıkları dolayısıyla yaptıkları resmî istatistik ve grafiklere olsun başvurmak zahmetinden kaçınmamalıdırlar. Bu telgrafın aynen İstanbul'a gönderilmesini rica ederiz.

Mustafa Kemal


Güvenlikle İlgili

2013


Ankara, 14.8.1919

3. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığı'na

Mustafa Kemal Paşa'ya (Özel): İstanbul'a gönderilmek üzere yazmış olduğunuz son cevaplarınız, yerine ulaştırılmış ve buna cevap olarak basılı bir raporla, Ahmet Rıza Bey, Ahmet İzzet, Cevat, Çürüksulu Mahmut Paşalar, Reşat Hikmet, Câmi, Reşit Sadi Beyler, Esat Paşalar gibi pek çok şahsiyetin düşüncelerine uygun olan Kara Vasıf'ın yani Cengiz'in ve Halide Edip Hanım'ın görüşlerinin yer aldığı uzun mektuplar geldi. Bunları sıra ile özetlenerek arz edileceği gibi, asılları da Sivas'a gönderilecektir. Bunların hepsinde bir yardıma ihtiyaç duyulduğu ve bu yardımın Amerika tarafından yapılmasının en az zararlı yol olarak kabul ve uygun bulunduğu şeklinde bir gerekçe ileri sürülmektedir. Basılı rapor, Câmi, Rauf, Ahmet, Reşit Hikmet, Reşit Sadi Bey'ler ile Halide Hanım, Kara Vasıf, Esat Paşa, bütün parti ve derneklerin düşünceleri yoklandıktan sonra büyük çoğunluğun görüşüne göre düzenlenmiştir. Vakit varmış. Kongrede bir an önce iş görmek, Amerikalılar gitmeden tebligat yapılmak gerekirmiş. Amerikalıları oyalayarak hareketleri geciktirilmeye çalışılıyormuş. "Kongre hemen kesin bir karar verebilir mi?" sorusuyla Amerikalılar bu düşünceyi benimsediklerini hissettiriyorlarmış. Kongre'nin toplanmasını çabuklaştırmanız rica olunur.

20. Kolordu Komutanı Ali Fuat

Bu telgrafta sözü edilen uzun mektuplar günlerce telleri işgâl eden şifrelerle verildi. Birbirine ekli olan o şifrelerden biri de şuydu:

Güvenlikle ilgili

Kişiye Özel


Ankara, 17.8.1919

3. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kâzım Beyefendi'ye

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne (özel): 16.7.1919 tarih ve 880 sayılı şifrenin dokuzuncu maddesinin ekidir:

Kara Vasıf'ın 10 numaralı madde hakkında ek olarak verdiği bilgi:

1- Bir yardım şeklinde Amerika'ya taraftar olursak ve bunu Doğu illeri Kongresi, Millî Kongre, bir istek gibi telgrafla hükûmetimize bildirirse, Wilson'un Amerikan Kongresi'ne karşı güzel bir dayanak noktası olacaktır. İstanbul'da pek çok aydın bu görüşten yanadır ve böyle bir şey hazırlıyorlar. "Eğer Anadolu'da yaparsa yararlı olur" diyorlar. Böyle olursa, Amerika'nın mandasından yararlanarak öteki alçak düşmanları memleketimizden çıkarmak ve sonra yalnızca Amerikalılarla karşılaşmak mümkün olur ve uğraşmak da kolay olur. Bir de Amerikalılar bizi şiddetle suçluyorlar. Yani, hükûmeti aşağılayıp milletimizi de horluyorlar. Temsilcilerine İstanbul'dan çıkışını, Paris'e gidişini, muhtıraları.......... sonra diyorlar ki, Avrupa'nın yapmaya cesaret edemediğini siz kabul ediyorsunuz. Söz gelişi, Avrupa büyük bir Ermenistan kurulmasını düşünmüyor. Sizin Sadrazam, Toros'tan sınır veriyor, Ermenistan istiyor. Oysa şimdiye kadar Amerikan komisyonlarından hiçbirisi bile, buna olabilir demedi. Bütün raporlara göre, Anadolu'da, Türkiye'de bir Ermenistan kurmak şöyle dursun, muhtar ve bölgesel idareler bile, oluşturmak mümkün değildir. Nüfusları yok, toprakları yok. Bu yönetim müthiş bir askerî kuvvete dayandırılmazsa olmaz. Ermenilerde bu kuvvet olamaz. Amerika bu lûtfu yapamaz. Öteki devletler de buna tahammül edemez. Meğer ki, oraları zaptetsinler ve ".... barış" yapsınlar. Bu da mümkün değil. Rekabet bunu engeller. İşte İstanbul'un haberleri. Orada iyice düşünülsün: Epeyce zaman vardır. Amerikan Kongresi hemen hemen Wilson'u dinlemek üzeredir.

2- İstanbul'da büyük çapta temaslar var. Onun için Mustafa Kemal Paşa genel bir emir verir mi? Yoksa İstanbul'un karar ve çalışmalarını benimser mi? Bu çalışmaların amacı, milletin birliği, vatanın bütünlüğü, İstiklâl ve hâkimiyetin elde edilmesi! Eğer Mustafa Kemal Paşa buraya genel bir emir vermezse ve kendisi hemen oradan Amerikalılar, İngilizler ve diğer yabancılarla temasa geçmezse, tabiî burada faaliyet devam edecektir. Belki, ters bir sonuç ortaya çıkabilir. Buna dikkati çekerim. Bu rolü, siyaseti çok daha iyi yürüten bir (tgtlkhn) Mustafa Kemal Paşa'nın mücadelesine ve kuvvetine dayanmak ise (btlstn), onun sözleri, demeçleri, tavır ve hareketleriyle tutum ve söz olarak yalanlamış.

3- Çolak Hüseyin Selâhattin iki yüzlü davranışını sürdürüyor. Sadık Bey'in en gözde bendelerinden olan bu şahsın bir mevki sahibi olmaması için ne yapılacağı düşünülüyor.

20. Kolordu Komutanı Ali Fuat

Kara Vasıf Bey'e bildirilmek üzere verilen cevap şuydu:

Şifre

Kişiye Özel

152


Erzurum, 19.8.1919

20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretleri'ne

İlgi: 17.8.1919.

1- Sözü edilen Amerikan mandasının nasıl bir yardım sağlayacağının dikkatli bir incelemeden geçirilmesi ve millî gayemiz açısından bir yararı olup olmayacağının da hesaplanması pek önemlidir. İstanbul'da çalışan grubun gayesi milletin birliği, vatanın bütünlüğü, istiklâl ve hâkimiyetin elde edilmesi noktasında toplanmış gösterildiğine göre, Amerikan mandasını kabul durumunda bu gaye korunmuş olabilir mi?

2- Millî isteklere bağlı kalmayan ve onlara uygun düşmeyen kararlar, hiçbir zaman milletçe kabul edilemeyeceğinden, milletimizin ve vatanımızın alınyazısını tayinde, millî vicdana tercüman olmaktan ibaret bulunan görevimizi tam olarak yerine getirebilmek için, millî isteğin odaklaşarak tek bir hedefe yönelmesini beklemeden hiçbir meselede yetkili görünmemiz doğru değildir. Bundan dolayıdır ki, tarafımızdan yabancılarla olan temas ve ilişkilerin, kongrenin kararlarına uyularak millet adına yapılmasını tercih etmekteyiz. Tanrı'ya şükür, yurdumuzdaki millî akımın pek çok gelişmekte, kökleşmekte ve güçlenmekte oluşu, bizleri sürekli olarak bu noktaya doğru çekiyor ve davet ediyor.

3- Şurası da gözönünde tutulmalıdır ki, memleket ve milletin alınyazısı üzerinde Amerika veya herhangi bir devletle anlaşmaya yetkili olabilecek bir Hükûmet, ancak millî hâkimiyet ilkesini kabul ve millî bir meclisin varlığını benimseyerek ona dayanmayı gerekli sayan bir hükûmettir. Bu takdirde, İstanbul Hükûmeti'ni oluşturacak şahısların da mutlaka bu vasıfları taşıması gerekir.

Burada bizce olduğu gibi oradaki çalışmalarınız da bu amacın sağlanmasına yönelmelidir.

4- Yakında kongre kararlarını öğreneceksiniz. Gözlerinizden öperiz.

Mustafa Kemal

Bir küçük bilgi daha vereyim. Sivas'a gelmiş olan Gazeteci Mister Brown (Brovn) ile bizzat görüşmeyi uygun gördüm. Karşısındakini kolaylıkla anlayan çok zeki bir genç.


Manda Meselesinin Kongrede Görüşülmesi

Şimdi Efendiler, Kongrede manda konusunda yapılmış olan görüşme ve tartışmaları elden geldiğince, olduğu gibi yüksek kurulumuza anlatmaya çalışacağım:

Birçok kimse söz aldı. Hiç kimseye söz vermeden önce başkanlık kürsüsünden kayıtlara aynen geçmiş olan şu kısa konuşmayı yaptım: Bu rapor üzerinde görüşmeye başlamadan önce bazı noktalara dikkatinizi çekmek isterim. Raporda, söz gelişi Mister Brown'dan söz edilmekte ve elli bin kişilik bir işçi ordusunun getirileceğini söylediği bildirilmektedir.

Efendiler, Mister Brown; "Ben hiçbir resmî sıfatla görüşmüyorum. Tamamiyle özel olarak görüşüyorum" diyor ve hattâ Amerika'nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söylüyor. Onun için sözleri Amerika adına değil, kendi adınadır. Mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor. "Manda siz ne derseniz odur", diyor. Bu raporda önemli olarak manda meselesi vardır. Bu konuda görüşmeden önce on dakika ara verelim (saat 15.25).

Sonraki oturumda, İlk söz Vasıf Bey'indir. Vasıf Bey, önce mandanın ne olduğu konusunda uzun açıklamalar yaptı. Sözü başkalarına bıraktı. Yeniden söz aldı ve; "bir kere prensip olarak mandayı kabul edelim, şartları üzerinde daha sonra görüşürüz" dedi.

Üyelerden Macit Bey adında bir zat, genel kurulda asıl görüşülecek mesele, bundan sonra yalnız yaşayabilecek miyiz, yaşayamayacak mıyız? Mandayı nasıl yorumlayacak ve mandaterle ne tarzda görüşeceğiz? Bizi mandasına alacak devlet kim olacaktır? Asıl mesele budur, şeklinde konuştu. Ben, başkanlık kürsüsünden; "Zannederim bu rapordan iki görüş ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi, devletin içte ve dışta bağımsızlığından vazgeçmemesi; ikincisi de, devlet ve milletin yabancı devletlerin zararlı baskıları karşısında bir yardım ve destek ihtiyacında bulunup bulunmamasıdır. Asıl kararsızlık doğuran nokta budur. İzin verilirse, bu noktayı etraflıca düşünmek için Teklif Komisyonuna havale edelim Sonra da yüksek huzurlarınıza arz edelim. Herhalde içeride ve dışarıda bağımsızlığımızı kaybetmek istemiyoruz" dedim. Bunun üzerine söz alan Bekir Sami Bey: "Yüklendiğimiz görev pek ağır ve önemlidir. Boş tartışmalara ayıracak hiçbir dakikamız yoktur. Bu raporumuzu görüşelim ve vakit geçirmeden hemen bir karar alalım" dedi. Ben, başkanlık kürsüsünden "bu meseleyi komisyon başkanı olmak dolayısıyla açıklayayım (ben aynı zamanda Teklif Komisyonu Başkanı idim). Bu rapor metni komisyonda okundu, üzerinde birçok konuşma ve tartışma yapıldı. Ancak, kesin karar verecek şekilde bir görüş belirmedi. Daha önce, Genel Kurul'da okunmaksızın Teklif Komisyonu'na gönderilmişti. Bu sebeple bir defa da burada okunup Genel Kurul'un görüşü belirdikten sonra yeniden Teklif Komisyonu'na gönderilerek kesin karar verilmesini istemiştik" dedim. İsmail Fazıl Paşa merhum da söz alarak şu konuşmayı yaptı: "Bekir Sami Bey'in düşüncesine katılırım; kaybedecek vaktimiz yoktur. Aslında sorun da basitleşmiştir. Tam bağımsızlık mı, yoksa manda mı kabul edeceğiz? Alacağımız karar budur. Böylesine önemli, hattâ pek önemli olan bir meseleyi yeniden komisyona götürmek ve oradan yeniden Genel Kurul'a getirmekle vakit geçirmeyelim. İş uzar. Zamanımız değerlidir. Buna, bugün yarın yahut öbür gün Genel Kurul'da bir karar verelim. Komisyon'da vakit geçirmeyelim. Çünkü, pek ince bir konudur.

Bunun arkasından Hâmi Bey söz alarak, İsmail Paşa Hazretleri ile Bekir Sami Beyefendi'nin düşüncelerine katıldığını söyledikten sonra: "Herhalde bir desteğe muhtacız, bunun en basit delili de devlet gelirlerinin ancak borcumuzun faizini karşılayabilmesidir!" buyurdular.

Bundan sonra, Raif Efendi manda aleyhinde konuştu. İsmail Fazıl Paşa ona karşılık olacak şekilde uzun bir konuşma yaptı. Daha sonra tekrar Bekir Sami Bey söz aldı ve dedi ki, "İsmail Fazıl Paşa Hazretleri'nin tamamıyla katıldığım konuşmasına yalnız bir şey ilâve edeceğim. Kırım Muharebesi'nden savaşı kazanmış olarak çıkıp da katıldığımız Paris Kongresi'nde, müttefiklerimizin bize yüklemiş oldukları bilinen şartlarla bu şimdi okunan rapordaki isteklerimiz karşılaştırılacak olursa, bunlardan hangisinin daha çok bağımsızlığı yok edici olduğu anlaşılır sanırım."

Bekir Sami Bey'den sonra Hâmi Bey, Hâmi Bey'den sonra da Refet Bey (Refet Paşa) konuştular. Refet Bey'in konuşması aynen şöyleydi: "Manda'nın bağımsızlığı yok etmeyeceği gerçeği ortada iken, bazı arkadaşlarımız - bağımsız mı kalacağız yoksa mandayı mı kabul edeceğiz? -tarzında bir takım görüşler ileri sürüyorlar. Onun için her şeyden önce mandanın ne olduğu anlaşılmalıdır. Bununla birlikte daha mandadan söz etmeden önce, düşünceleri gıcıklayan bu raporda bu deyimin ne şekilde anlaşılmış olduğunu bilmek gerekir. Fazıl Paşa Hazretleri "bağımsızlığı korumak şartıyla manda" buyuruyorlar. Hâmi Beyefendi tarafından verilmiş olan rapor iki bölüme ayrılıyor. Bir gerekçe bölümü var, ondan sonra bir de mandanın ne olduğunu anlatan bölüm var. Manda meselesini buradaki görüş açılarından değerlendirebilmek için önce bir noktayı anlamak isterim. Bu rapor metni genel kurulda görüşülmeye sunulmuş mudur, sunulmamış mıdır?"

İsmail Fazıl Paşa: "Yanlış anlaşıldığı için biz üçümüz - Fazıl Paşa, Bekir Sami ve Hâmi Bey'ler - bu raporu geri çekiyoruz. Hiç verilmemiş saydık" dedi. (bu raporun müsveddesi de temize çekilmişi de kendilerinde kalmıştır.)

Başkanlıktan; "Rapor geri alınmıştır" dedim. Raporun geri alınmış olmasına rağmen, söz alan Refet Bey, kayıtlarda beş altı sayfa yer tutan özentili bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan, kayıtlara dayanarak olduğu gibi aldığım bazı cümleler, konuşmanın maksadını açıklamaya yetecektir, sanırım.

Refet Bey, diyordu ki: "Bizim Amerika mandasını tercih etmekten maksadımız, bütün toplumları kendine tutsak eden kalpleri, vicdanları söndüren İngiliz mandasından kurtulmak ve sakin milletlerin vicdanlarına saygılı olan Amerika'yı kabul etmektir. Yoksa asıl iş para meselesi değildir.

........................

Söz olarak, manda ile bağımsızlık birbirine engel olan şeyler değildir. Yalnız, eğer biz gerçekte güçlü olmayacak olursak, işte o zaman mandanın altında eziliriz ve o zaman manda bizim için bağımsızlığımızı yok edici bir unsur olur. Bir de diyelim ki, biz dışarıda ve içeride tam bir bağımsızlık isteriz. Ancak, acaba hemen kendi başımıza yapabilecek miyiz, yapamayacak mıyız? Ondan da önce acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı? Bunu düşünelim. Şurası bir gerçektir ki, bugün bizi İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan aralarında bölüşmek istiyorlar; Ancak, eğer biz bugün bu devletin kefilliği altında bir barış antlaşması yapacak olursak, ileride uygun şartlar altına girer girmez hemen döner ve kendi yararımızı sağlarız. Fakat, eğer olumsuz bir durum ortaya çıkacak olursa, acaba büsbütün faydasız olmayacak mıyız?

...........................

Herhalde bir Amerikan kefilliğini kabul etmek zorundayız. Yirminci yüzyılda, beşyüz milyon lira borcu, yıkılmış bir memleketi, pek verimli olmayan bir toprağı ve ancak on beş milyon lira geliri olan bir millet için, bir dış dayanak olmaksızın yaşamak imkânı olamaz. Eğer bundan sonra da bu durumumuzda kalır ve dışarıdan bir destekle kalkınamayacak olursak, belki de ileride, Yunanistan'ın saldırılarına karşı bile kendimizi savunamayız...

Allah korusun, eğer İzmir Yunanistan'da kalsa ve aramızda bir savaş çıksa, düşmanımız, Yunanistan'dan vapurlarla asker getirebileceği halde, acaba biz Erzurum'dan hangi demiryolları ile ulaştırmamızı sağlayabileceğiz. O halde, Amerikan mandası her şeyden önce bir kefil ve yardımcı bulmak için gereklidir". Konuşmacı, sözlerini şu cümle ile bitirdi: "Eğer sunmuş olduğum bu açıklamalarla ilerideki görüşmeler için bir giriş yapabildimse ne mutlu."

Efendiler, bu parlak ve ustalıklı söylevin, dinleyenlerin düşünce ve görüşleri üzerinde yapabileceği yanıltıcı etkinin derecesini kolaylıkla takdir buyurursunuz. Zihinlerin, bunun ardından gelebilecek aynı görüşteki konuşmacıların konuşmalarıyla büsbütün zehirlenmesine meydan vermemek ve kendilerini özel olarak aydınlatıp yol göstermeye fırsat bulabilmek için, derhal -on dakika dinlenelim efendim- diyerek oturuma ara verdim (Saat:17.30).

Efendiler, bu söylevin son cümleleri üzerinde dikkatle durulmaya değer. Refet Beyefendi, Yunanlılar'ın İzmir'i işgalini geçici sayıyor ve savaş halinde olduğumuzu kabul etmiyor. Yunanlılar İzmir'de kalır da savaş durumuna girilirse başa çıkamayacağımız görüşünde bulunuyor.

Bundan sonraki oturumda; Bursa temsilcilerinden Ahmet Nuri Bey, manda aleyhinde uzun bir konuşma yaptı. Hâmi Bey, buna daha uzun bir konuşma ile cevap verdi ve gerçekten de pek uzun olan konuşmasının sonlarına doğru, anlattıklarını şu bilgilerle doğruluyordu:

"Fakat, şimdi biraz da işin kesin bildiğim bir yanından söz edeceğim. Konunun bu aşamasında, ilgili kişi ile şahsen bağlantı kurmuş olduğum için, sözlerim tahmini değildir; kesin bilgilere dayanıyor, İstanbul'dan hareket etmeden önce, eski Sadrazam İzzet Paşa Hazretleri'ni ziyarete gitmiştim. Herhalde bir manda ihtiyacında olduğumuza kendileri de inanıyorlardı. Bendenizden de bu konudaki düşüncemi sordular, ben de düşündüklerimi arz ettim. Birkaç gün sonra bendenizi çağırtıp şu meseleyi açıkladılar: Suriye ve Adana bölgesinde dolaştıktan sonra, İstanbul'a gelip siyasî partilerin görüşlerini öğrenmeye çalışan Amerikan Araştırma Komisyonu üyeleri, İzzet Paşa'yı konağında ziyaret ederek, Anadolu'daki millî teşkilâtın Türk miletini temsil ettiği inancında olduklarını ve Paşayı da (yani İzzet Paşa'yı) bu işin öncüsü bildiklerini söylemişler ve; "eğer siz Erzurum ve Sivas Kongrelerine Amerikan mandasını istettirecek olursanız, Amerika da Osmanlı mandasını kabul edecektir," demişler, Paşa, bunu bendenize açıkladıktan sonra, bu milletin bir harbe daha gücü kalmadığından ve herhalde böyle bir çareye başvurmak zorunda kaldığımızdan söz etti ve sivas'a gittiğim zaman oradakilere bu durumu anlatmaklığımı tavsiye buyurdu. İzzet Paşa'nın inancı da bu şekilde istenecek bir mandanın yüzde doksan kabul ihtimalinin bulunduğu ve yalnız bizim için birtakım şartlar ileri sürmenin zarurî olduğu merkezindedir. Hattâ Paşa, Amerika için milletin isteğine dayanmayan bir mandayı kabul etmek mümkün olmadığından, Kongremiz tarafından gösterilecek isteğin Avrupa devletlerine karşı Amerika lehinde bir dayanak noktası olacağını da söyledi. Bendeniz bu meseleyi İstanbul'dan şifre ile Erzurum'da Rauf Bey'e bildirdim. "Manda'nın kendinden çok adına karşı çıkanlar boşuna telâşlanıyorlar, kelimenin önemi yoktur. Önem, işin gerçeğinde ve niteliğindedir. Manda altına girdik demeyelim de isterlerse, varlığını ebedî olarak sürdürecek devlet olduk diyelim."

Bu son söze cevap verenler arasında, Hüsrev Sami Bey'in şu sözleri işitildi: "Fakat bizim bu çalışmalardan beklediğimiz kendimizi savunmak şekliyle, sonsuza dek varlığını koruyacak bir millet olduğumuzu ispat etmektir!" Hâmi Bey, buna düşüncesinde bir geriye dönüş sezgisi uyandıracak şekilde cevap verirken, Kara Vasıf Bey söz aldı ve o günkü toplantının sonuna kadar konuştu. Vasıf Bey'in uzun sözlerinin özetini, kayıtlara olduğu gibi geçmiş olan şu cümlelerle yüksek dikkatlerinize sunuyorum: "Bütün devletler bizi tamamen bağımsız bırakacaklarını söyleseler bile, biz yine bir dış desteğe muhtacız (Vasıf Bey, sözlerinin başında mandaya "dışarıdan destek" adını verelim demişti). Dört yüz ilâ beş yüz milyon lira borcumuz var. Bu parayı kimse kimseye bağışlamaz; bize bunu ödeyiniz diyecekler; halbuki bizim gelirimiz bunun faizine bile yeterli değildir. O zaman güç bir durumda kalacağız; bu durumda bağımsız olarak yaşamaya malî durumumuz elverişli değildir. Sonra, yanı başımızda, bizi bölüşmeyi emel edinmiş hükûmetler var; onların ihtirasları karşısında mahvoluruz. Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçakla havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz. Onlar zırhlı savaş gemisi yapıyorlar, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu şartlar altında bugün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün birinde bizi bölüşürler."

Vasıf Bey, konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu:

".... İstanbul'daki Amerikalılar: "Manda'dan korkmayınız. Milletler Cemiyeti Tüzüğünde yeri vardır," diyorlar. İşte bütün bunlardan dolayı İngiltere'yi kendimize sürekli düşman, Amerika'yı da en az kötülük gelebilecek bir devlet olarak kabul ediyorum. Eğer uygun bulursanız, buradan İstanbul'daki temsilciye bir mektup yazıp gizlice bir hey'et göndermek için bir torpido isteyebiliriz."

Eylül'ün dokuzunda salı günü yapılan toplantıda, manda meselesine dokunan Rauf Bey'in kayıtlara geçen konuşması aynen şöyledir: "Bu manda konusu üzerinde şimdiye kadar gerek basın ve gerekse başka çevreler tarafından birçok sözler söylendi. Gerçi yüksek kurulum dış destek prensibini kabul buyurmuş ise de, bu desteği kimden isteyeceğimiz açıklanmadı. Bunun Amerika olduğu dolaylı olarak anlatılıyorsa da, bence doğrudan doğruya belirtilmesinde bir sakınca olamaz!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro